Konu: | Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 11/10/2023 tarihli ve 1394 sayılı Kararı’yla uzatılan iznin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2024 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/932) münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 12 |
Tarih: | 24.10.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Afrika Cumhuriyeti’nde bulunan barış gücüne Türk Silahlı Kuvvetlerimizin vereceği desteğin uzatılmasına yönelik tezkere görüşmeleri üzerinde Gelecek-Saadet Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, dün TUSAŞ tesislerimize yapılan hain saldırıda şehit olan vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Yaralı vatandaşlarımızın bir kısmının taburcu edildiğini öğrendim. Diğer yaralılarımıza da Allah'tan acil şifalar diliyorum. Bu hain saldırının hedeflediği kurum, yapıldığı zaman ve yapılış şekli beraber değerlendirildiğinde Türkiye'ye bölgede etkinlik kazandıran askerî teknolojinin verdiği rahatsızlık açıktır. Yine, Türkiye'nin girmiş olduğu barış iklimini tıkamak istediği de açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Elbette terörden beslenenler terörün sona ermesini, ülkemizdeki tüm kesimleri kaynaştıracak adımlar atılmasını istemeyeceklerdir. Bu süreçte Kahramankazan’da yapılan saldırı gibi provokatif eylemler yapmaya kalkışacaklardır. Dün grup toplantımızda Genel Başkanımız Sayın Ahmet Davutoğlu bu konuya ilişkin kapsamlı açıklamalar yaptı ve bu barış sürecine yönelik desteğini bildirdi. Ben, Meclis kürsüsünden, bir kez daha, bu yolu açmak için cesurca irade gösteren Sayın Devlet Bahçeli’yi ve ona destek bildiren Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı tebrik ediyorum. Dün saldırının ardından Sayın Bahçeli’nin verdiği itidal ve kararlılık mesajlarını çok kıymetli buluyor ve destekliyorum. Sayın milletvekilleri, Orta Doğu’nun bu sıcak zamanlarında ülkemizin en büyük sorunu olan terörün sona ermesi, evlatlarımızın tekrar toprağa verilmemesi, Türkiye'nin bölgede bir barış vahası olması gelecek nesillere bırakabileceğimiz en büyük mirastır. Bugüne kadar, kırk yılda terörle mücadele alanında 3 trilyon doların üzerinde bir harcama yapıldığı söyleniyor. Bu sorunu barışçıl yöntemlerle çözerek bu maddi gücü ülkemizin daha müreffeh bir hâle gelmesi için kullanabiliriz. Ancak şunun da anlaşılması gerekir ki terörün ortaya çıkmasına yol açan sosyal sebepler tahlil edilmeden ve bu gerçekliğin üzerine gitmeden tam anlamıyla bir çözüme ulaşmış olmayız. Kürt sorununun varlığını kabul ederek tüm vatandaşlarımızın birinci sınıf olduğu, demokrasinin, ifade özgürlüğünün ve hukukun tekrar insan hakları ve evrensel hukuk çerçevesinde yeşertildiği bir Türkiye'yi hayal etmeli ve bunun için çaba göstermeliyiz. Ben bu çağrıları, bu iklimi böyle okuyor ve bu yönde adımlar atılacağını temenni ediyorum. Silah bırakmak çok önemli olmakla beraber sorunun çözümü değil temel bir adımı, bir aşamasıdır. Siyasi tutukluluklara son verilerek, sivil siyasetin önü açılarak tüm tarafların katılımıyla yapısal reformların konuşulması ve kalıcı olarak hayata geçirilmesi yalnızca terörün değil tüm sorunlarımızın yegâne çözümüdür. Değerli milletvekilleri, bugün dünyada devam eden 28 aktif çatışmanın 8’i ne acıdır ki Afrika Kıtası’nda yaşanmaktadır, Orta Afrika Cumhuriyeti de bu trajik tablonun bir parçasıdır. 1960'ta Fransa'dan bağımsızlığını kazanmış olmasına rağmen birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi darbeler, baskı rejimleri ve siyasi istikrarsızlık hukuki zeminin tesis edilmemesine sebep olmuştur. Elmas ve altın gibi kıymetli madenlerle dolu bu topraklarda sömürge döneminin mirası olan çarpık hiyerarşi, bu zenginliklerden faydalanmak isteyen grupların acımasız rekabetini körüklemiştir. Afrika genelinde olduğu gibi Orta Afrika’da da etnik ve dinî çeşitlilik sömürge döneminin beslediği yönetici elitin altında daha da derinleşmiş, gruplar arasında uçurumlar yaratmıştır. Tıpkı diğer çatışmalarda olduğu gibi halk yerinden edilmiş, insani yardıma muhtaç hâle gelmiştir. Üstelik bu istikrarsızlık yalnızca orayı değil tüm bölgeyi kriz içine sürüklemiştir. Çad ve Sudan gibi çatışma hâlindeki komşularla sınırlar paylaşılmaktadır ve tüm bölgede tarım için verimli topraklara rağmen kıtlık yaşanmaktadır. Bu savaşlar, insan kaçakçılığı ve terörist grupların yayılmasına zemin hazırlamış, silah kaçakçılığıyla çatışmaların boyutu daha da büyümüştür. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler de MINUSCA misyonuyla sivillerin korunması ve insani yardımların ulaşması için devreye girmiştir. Bölgede istikrar ve kalıcı barış için daha etkin tedbirler gerekirken en azından bu yöndeki uluslararası iradeyi ortaya koymak adına bu misyonun sürmesi önemlidir. Türkiye'nin MINUSCA’ya katkısı da uluslararası barış ve istikrarın korunmasına yönelik sorumluluk üstlenmesi anlamına gelmektedir. Hâlihazırda 9 polisle sınırlı bir katkı verse de Afrika Kıtası’nda ara buluculuk ve barış inşası faaliyetlerine verdiği önemle kıtada barışçıl bir aktör olarak algılanmasına olumlu bir etki oluşturmaktadır. İnsani krizlere karşı duyarlı bir tavır izleyen Türkiye için tutarlılık ve Afrika’da izlediği aktif dış politika açısından da bir uyumluluk gereği MINUSCA için bu tezkerenin onaylanmasını önemli buluyoruz. En azından, Afrika bağlamında tutarlılık ve aktif dış politika ilkelerine bağlılığın süreceğini umut ediyoruz. Sudan’daki çatışmaların iç savaşa dönüştüğü süreçte Türkiye en başta ara buluculuk için girişimde bulunduysa da sonraları gereken ilgiyi maalesef göstermemiştir. Osmanlı bakiyesi, tarihsel ve kültürel bağlarımızın olduğu bu bölgede barışın tesisi için atılabilecek adımlar oldukça kritiktir. Türkiye'nin insani yardımları, kurduğu hastaneler ve devlet inşası katkılarıyla kalkınmasına destek verdiği Sudan, çok daha zorlu bir çıkmaza girmiş durumda. Sudan’da meydana gelen ve küresel güçlerin dahliyle 150 bini aşan ölüme sebep olan iç savaş ve çatışmalar bölgesel barış için büyük bir tehdit arz etmektedir. Türkiye'nin de faaliyetlerinden etkilendiği DAİŞ gibi terör örgütlerinin yuvası hâline gelmesi söz konusudur. Bu nedenle, bu bölgenin güvenliğinin sağlanmasının Türkiye'ye etkisi olmayacağını ileri sürmek manasızdır. 1990’lı yıllarda, Sudan’ın bugün yaşadığına benzer bir süreç sonrasında Somali’de devlet yapısı çökmüş; Sudan’ın benzer bir kaderle yüzleşmemesini temin etmekle beraber, çatışmaların sona erdiği durumda Türkiye'nin Somali’deki ihya çalışmalarına verdiği tecrübeyle burada da rol oynayabileceği ve bu rolün kıymetli olduğuna inanıyoruz. Kamu hizmetlerinin sona erdiği, milyonlarca insanın yerinden edildiği ve kıtlıkla, açlıkla yüz yüze kalındığı başarısız devlet konumuna düşen Somali’de terörist grupların, bugün hâlâ Somalililerin huzurunu tehdit eden El Şebab’ın ortaya çıktığını gördük. Bu durumda Somali’ye Türkiye önce insani yardımlarla, daha sonra da askerî ve ekonomik yardımlarla, devlet inşası desteğiyle önemli katkılar sağlamıştır. Yine, tarihsel ve kültürel bağlarımız ekseninde ve insani sorumluluğumuz olarak gördüğümüz bu katkıları sağlamanın karşılıksız kalmadığını bugün görüyoruz. Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği üzere, Somali’nin jeopolitik öneminden haberdar olarak stratejik bir akılla bu politikayı benimsedik. Türkiye'nin Afrika politikasının en önemli ayaklarından biri Somali politikasıdır bildiğiniz gibi. Somali açıklarının doğal gaz kaynakları açısından ve petrol açısından zenginliği bilinmektedir ve araştırma gemimiz Oruç Reis kaynak araştırması için geçtiğimiz ay bölgeye hareket etmiştir. Buna ek olarak, Somali, füze testleri için dünyada Hint Okyanusu üzerinden uzun menzile ulaşılabilir bir bölgedir. Türkiye'nin füze testlerini yapabilmek için burada bir üs kurulmasının ülkemizin savunma sanayisine kritik bir katkısı olacağı açıktır. Somali’de yine Afrika’nın en büyük askerî eğitim üssünü kurduk ve çok yakın zamanda balistik füze programı kapsamında geliştirilen, daha uzun menzilli füzelerin testlerini de gerçekleştirmek için Somali’de de bir test inşa etme girişimine başlanmıştır. Stratejik bir akla ve “kazan-kazan” ilkesine dayalı olarak kurduğumuz bu ilişki ve iş birliği, Türkiye için, görüldüğü üzere başka türlü elde edilemeyecek fırsatlar sunmuş; diğer taraftan Somali’nin devlet inşası ve kurumlarının desteklenmesiyle kendine yeterliliğine katkıda bulunmuştur. Türkiye olarak Afrika’nın her tarafında bu ilkelere dayalı iş birliği yapmamız şarttır. Bizim Afrika politikamızda temel ilkemiz “kazan-kazan” ilkesidir. Her tarafın kazandığı, sadece Afrikalıların kaybettiği ve eski sömürgecilerin kazandığı sistem yerine herkesin kazandığı yeni bir sistem öneriyoruz. Bu anlamda, Türkiye'nin Afrika politikasını her yönüyle destekliyoruz. Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)