Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 13 |
Tarih: | 30.10.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; paketler sürecinde bir türlü istediği gibi düzenleyemediği yargıya ilişkin dokuzuncu paketiyle ilgili partim adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. Her stratejik eylem planında, devamında da eylem planları adına çıkarılan paketlerde duyduğumuz, hatta ezberlediğimiz sözler var; yenilenme, normalleşme, yargıya güvenin artırılması, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, adil yargılanma hakkının sağlanması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuksal güvenliğin güçlendirilmesi vesaire vesaire vesaire. Yargıya ve hukuka güveni yok eden bu siyasi irade değişmedikçe, liyakati değil, siyasi iktidara sadakati esas alan yargı mensupları da var oldukça günde iki paket de çıkarsanız nafile. Bakanlıkta hazırlanan, saraylarda onaylanan, Komisyonda ise sahneye konulan kanun çıkarma piyesinizle neyi amaçlıyorsunuz? Burada en nihayetinde sayısal çoğunlukla ellerinizi havaya kaldırıp kabul ettiğiniz düzenlemelerle az evvel söylediğim hangi hedefe ulaşmayı umuyorsunuz? Yargıya güven mevzuattan dolayı değil, yargı mensuplarının yandaşa ayrı muhalife ayrı kararlarından dolayı, zengine ayrı fakire ayrı kararlarından dolayı, kurulan borsalardan dolayı, sisteme doldurduğunuz cemaat ve tarikatlardan dolayı yerle bir oldu. Tutuklamanın talimatla, tahliyenin ricayla, yargılamanın lekeleme amacıyla, cezanın ise siyasi iklime göre tayiniyle hak ve özgürlükler yerle bir oldu. Sokaklar yangın yeri farkında mısınız? Bireysel silahlanma almış başını gidiyor. Herkes cinnetin eşiğinde, kiracı, ev sahibi birbirinin boğazına sarılıyor, esnaf dükkânında saldırıya uğruyor, Güney Amerika ülkeleri gibi zenginler korumalarla geziyor. Vatandaşın yargıya da siyasete de devlete de güveni kalmadı. Kurumlar ve kavramların içi âdeta bomboş. Bu gidişatın Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle daha da hızlandığını elbette sizler de görüyor ve bizlerden daha iyi biliyorsunuz. Adalet Bakanlığında hazırlanan, sarayda onaylanan, komisyonda ise “-mış gibi” yapılan, Genel Kurulda da usulen konuşulan bu metinler kanun yapma tekniğinden de kanun olabilme içeriğinden de çok uzakta. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle hani yürütme artık Meclise kanun önerisi vermeyecekti, hani Meclisin saygınlığı artacaktı, hani daha güçlü bir yasama erki olacak, denge denetim falan filan sağlanacaktı? Ne Anayasa’yı ne İç Tüzük’ü ne de millî egemenliği umursamadan sadece geçici ve günlük çözümlerle ülke yönetiyorsunuz, daha doğrusu yönettiğinizi zannediyorsunuz. Zira, vatandaş artık yüzünü sizden çevirdi, sadece gün sayıyor. Yarattığınız eğitim sistemi ve o sistemin kobayı olan çocuklarımız geçenlerde Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’na girdiler; girmez olaydılar, başarı oranı yüzde 42. “Her sokağa bir hukuk fakültesi...” kampanyanızın sonucu yüzde 42. Yurtsuz, kampüssüz, hocasız, özerksiz üniversite politikalarınızın sonucu yüzde 42. Zira devriiktidarınızda üniversitelerde eğitim verilmiyor, sadece diploma dağıtılıyor. Önümüzdeki pakete dönecek olursak, pakette iki husus öne çıkıyor: Bir, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının arkasına dolanma iradeniz; iki, berbat ettiğiniz ekonomiyle yargısal faaliyetleri enflasyon oranında güncelleme ihtiyacınız. Şimdi, biraz ciddileşelim, gerçekleri de konuşalım. Yargı çökmüş durumda, yargıya güven de aynı şekilde, yargıçlar kendilerini güvende hissetmiyorlar, Emniyet ve yargı içinde ciddi bir çatışma var, siyasi kampanyalara dönüştürülen operasyonlar, siyasetin parmağı değil, gövdesiyle müdahil olduğu yargılamalar, yargıda ortalığa saçılan skandallar derken sokakta vatandaş organize suç örgütlerinden âdeta adalet arıyor. İçişleri Bakanımız haftada iki üç örgüt çökertiyor, bir Allah’ın kulu da çıkıp şunu sormuyor: “Bu kadar örgüt hangi aralık kuruldu? Bu örgütler korkutucu gücü ve namı elde edene kadar yargı ve Emniyet neredeydi? Bu örgütler meşruiyet zeminlerini nereden buldular?” Bu iş FETÖ'den mirastır, biliyor musunuz yani yargı ve kolluk önleme yaparsa iş teşebbüste kalır, ceza az olur diye FETÖ döneminde yargı ve kolluk ellemezdi bu işlere. Bu işlere ellemediği gibi suç işlendikten sonra ceza daha yüksek bir hâle geleceği için eylem sonuçlanırsa daha büyük, daha güçlü bir ceza sistemi devreye girecekti. Devletin bilme kabiliyeti değil yakalayıp cezalandırma kabiliyeti öne çıkartıldı. Tabii, bu da cesaret veriyor örgütlere. Mesela bir yıl içerisinde 2 tane silahlı ve bombalı terör saldırısı; biri Türkiye Büyük Millet Meclisine 280 metre mesafede, diğeri de Kazan’da TUSAŞ’a; biri egemenliğin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisine biraz önce dediğim gibi tam 280 metre mesafedeki göz bebeğimiz İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün içine, diğeri de savunma sanayimizin yüz akı TUSAŞ’a… İki eylem de benzerlik taşıyor ve ikisi de bir yıl arayla ekim ayında. Soru şu ki bu teröristler buralara kadar gelirken bunu bilmesi ve önlemesi gerekenler ne yaptılar? Bunu geçen sene de sormuştum, bu sene tekrar sormak durumunda kalmaktan hicap duyuyorum. Allah bir daha da bana bu soruyu sordurmasın ama sizler de iktidar vekilleri olarak bir ayağa kalkın, iktidarınızı da iki paralık eden bu zafiyetin peşine düşün. Her seferinde ben bu kürsüden uyarıp uyarıp gidiyorum, altı ay geçmeden başınıza geliyor. Bakmayın, görün; duymayın, dinleyin. Memleketi siz yönetiyorsunuz, iyi de yönetemiyorsunuz ya da yönetme yetkinizi devrettikleriniz yönetemiyor. Vatandaş paket falan istemiyor, hakkını istiyor; devletten, mahkemeden hakkını istiyor. Vatandaş, güvende olmak istiyor; kendi hakkını çeteler eliyle değil, mahkemeden hızlı bir şekilde alabilmek istiyor. Her gün sosyal medyada bilinçli olarak yayılan vahşet görüntüleriyle hepimizi cezasızlık algısında birleştirip yeni bir istibdat rejiminin yoluna taş döşettirmeye çalışıyorlar. Konu cezasızlık değil, konu sokaktaki cinnet hâlidir. Siyaset adaleti, adalet ekonomiyi, ekonomi de ahlakımızı tehdit ediyor. Ahlaksızlık enflasyonu var ülkede, cinnet hâli tüm bunların sonucu; buna çözüm üretmek mecburiyetindeyiz. Memleket iyiye gitmiyor, vatandaşın durumu iyi değil, sosyolojik olarak da psikolojik olarak da vatandaşın durumu iyi değil, bu içi boş paketlerle çözüm bulmak mümkün de değil. Anlattığım sorunlara kalıcı çözümler getirmedikçe, etrafından dolaşarak, çözümsüz bırakarak, zamana yayarak daha da vahim bir sonuca doğru sürükleniyoruz. Sizin derdiniz ise kadının illa kocasının soy ismini kullanması, oysa derdiniz kadına karşı şiddeti önlemek olmalıydı. Sizin derdiniz bir kişinin her şeyi olmasını sağlamak, oysa derdiniz bu ülkenin nasıl daha demokratik bir ülke olacağı olmalıydı. Sizin derdiniz Anayasa Mahkemesi kararlarının arkasından geçip gitmek, oysa derdiniz Anayasa’ya sadakatle görev yapmak, namus ve şerefiniz üzerine içtiğiniz andın gereğini yapmak olmalıydı. Sizin derdiniz hep günü kurtarmak, oysa derdiniz sorunlara yapısal çözümler üretmek olmalıydı. Bir kez olsun, sarayın gözüyle bakmayın; bir kez olsun saraydaki efendilik ilişkisine bağlılığınızı ispat için yarışmayın; bir kez olsun bu aziz millet için görün; bir kez olsun ahlaka, adalete, erdeme göre kalksın elleriniz. Bir kez bunu başarırsanız içinizde büyüttüğünüz o korku duvarını inanın yıkacaksınız, bu ülkedeki milyonlarca kaçağın verdiği zararları göreceksiniz; yılları heba olmuş gençlerimizin çığlıklarını, şirketlere teslim edilmiş sağlık sisteminin insanları iyileştirmediğini göreceksiniz; özel okullara emanet edilmiş eğitim sisteminin çocuklarımızı eğitmediğini göreceksiniz; paketlerle daha beter bir hâle getirdiğiniz yargı sisteminin adalet dağıtmadığını göreceksiniz; Londra borsalarının Türkiye'deki temsilcilerine emanet ettiğiniz ekonominin insanımızı tarumar ettiğini göreceksiniz; siz görmeseniz de millet görüyor. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)