GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:21
Tarih:20.11.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İçişleriyle ilgili yasayı görüşüyoruz. Ne hikmettir, yasa teklifinin içerisindeki 15'inci madde noterlikle ilgili. Daha bir hafta önce Noterlik Yasası'nı görüştük ama tamamlanmadığı için bugün içerisine yeni şeyler ekleniyor. Bu kadar plansız, bu kadar düzensiz, bu kadar birbirinden kopuk işin niçin yapıldığını anlamak mümkün değil. Bu vesileyle noterlerle ilgili şunu düzelteyim: Noterlerin bir vampir aracı olarak kullanıldığını ifade etmiştim. Evet, Hükûmet her şeyi 166 S. Sayılı Basmayazı 19/11/2024 tarihli 20'nci Birleşim Tutanağı'na eklidir. deneyerek vergi toplama, milletin derisini yüzme peşinde. Noterler de pek yüksek ücret almalarına rağmen aldıkları gelirin yüzde 90'ından fazlası bir şekilde vergi, harç olarak kamuya gidiyor. Bu arada noterlerin de hakkını teslim etmiş olalım.

Değerli milletvekilleri, Dahiliye Memurları Yasası, İçişleri Bakanlığı personeliyle ilgili ama ne hikmetse yasanın içerisinde kantin işletmesinin nasıl olacağına, elektrik faturasını kimin ödeyeceğine dair maddeler yazılmış ama İçişleri Bakanlığının bu yasa teklifinde İçişleri Bakanlığının personeli yok.

Bakın, bu ülkede son birkaç ay içerisinde 59 polisin intihar ettiği kayıtlara düştü. 70-80 bin lira maaş alan hatta çift maaş olduğunu düşündüğümüzde aylık 150 bin liraya yakın 100 bin liranın üzerinde geliri olan bir adam niçin intihar eder? Hadise sıradan olsa, psikolojik vaka olsa 1 kişi intihar etsin, 2 kişi intihar etsin ama 59 kişi dokuz ay içerisinde intihar etmiş ve bu, Bakanlığın hiçbir şekilde gündeminde değilse durup düşünmek gerekir. Burada bir sorun var demektir. Personelin psikolojisi bozuk, mobbing uygulamalarına maruz kalıyor; çalışma şartları, saatleri düzensiz, il içi görevlendirmelerle bir imzayla ilin bir noktasından başka noktasına sürgüne gidiyorlar. Şimdi, bu yasa teklifinde bütün bunlar yetmezmiş gibi -biraz daha baskıyı nasıl artırırız- içerisine bir madde eklenmiş yazılı veya sözlü eleştiride bulunanların bir şekilde disiplin suçu işlediğine dair. Peki, bu nasıl gerçekleşecek? Eğer herhangi bir memur sosyal medyada herhangi bir haberi beğense muhtemelen yazdığı en küçük bir yorum bile disiplin suçu hâline gelecek. Bu açıdan da bu yasa teklifinin nasıl hazırlandığını anlamak mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, devlet hukukla kaimdir. Hukuka en fazla kamu görevlilerinin bağlı olması gerekir. Bu çerçevede, geçtiğimiz haftalarda şahit olduğumuz üzere, Filistin'de yaşanan olayları protesto etmek üzere toplanan vatandaşlarımıza şiddet uygulanması da asla kabul edilemez. Belli ki bu polisler -muhtemelen- amirlerinden gelen baskı neticesinde vicdan krizi yaşıyor, sonuçta da bu durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Limanlarda toplanan vatandaşlarımız gayet insani, vicdani, imani bir duyarlılıkla İsrail'in soykırımına tepki duyuyor, bakıyorsunuz ki bir şekilde şiddete maruz kalmışlar. Oysa sadece Filistin protestosu değil, legal, herhangi bir meşru eylem şiddete başvurulmadığı sürece, kimsenin malına ve canına kastedilmediği sürece demokratik bir hak olarak görülmelidir. Bırakın insanlar protestosunu yapsın, konuşsun, bir saat sonra zaten dağılacaklar ama ortamı daha fazla gerginleştirmek üzere bu protestolara müdahale edilmesini anlamak mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, burada zikretmeden geçemeyeceğim; polislerin maruz kaldığı önemli bir problem de ikinci şark hizmeti. Bütün dünya âlem biliyor, bir sorun var; 45 yaşına gelmiş, üniversite sınavına hazırlanan çocuğu olan bir adama "Haydi, filan yere göreve git." demek mantık dışıdır. Pekâlâ, anormal bir durum olduğu zaman zaten gereken yapılır ama bu düzgün bir planlamayla çözülür, çözülmesi de gerekir; bunu da buradan belirtmiş olayım.

Bunun dışında, Emniyetin görevi suçluyu yakalamak olmamalı; suçluyu yakalamaktan önce, önleyici tedbir alıp suça giden yolu kapatma yolunda mücadele etmeli. Bugün, burada "Biz şu kadar olayı çözdük." diye övünmek mantık dışıdır. Olayı çözmek mesele değil; mesele, ne kadar daha az olay olduğudur. Buna yönelik faaliyet gösterilmeli, buna yönelik tedbir alınmalı ama görmüyoruz. "Şu kadar operasyon yaptık, şu kadar uyuşturucu yakaladık." deniliyor. Bu uyuşturucular ne zaman ortaya çıktı? Yirmi iki yıldan beri iktidardasınız; bu suça karışan çocukların hepsi sizin döneminizde dünyaya geldi; ilkokul çağındaki bir çocuk 30'unu geçti; o gün doğan çocuk bile bugün askerliğini bitirdi, 23 yaşına geldi. Bu da AK PARTİ'nin genel olarak sosyal olaylara ilişkin yaklaşımı; beceriksizliğinin de apaçık göstergesi.

Değerli milletvekilleri, yasada elbette makul görülecek düzenlemeler var her yasada olduğu gibi ama bu inat -sebebi, hikmeti nedir bilinmez- her seferinde sürüp gidiyor. İyi ile kötü birbirine karıştırılıyor; bir kasa elmanın içerisine 3 tane çürük elma koyarsanız hepsini bozar. Eğer siz de getirdiğiniz yasaların içerisine, makul olmayan şeyleri araya yerleştirirseniz hepsinden de kuşku duyulur. Bu açıdan da aslında yasaların bütün olarak değil, madde madde kanunlaşması, madde sonucuna göre de değerlendirilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, sokaklarımız artık güvensiz. İstanbul, dünyada uyuşturucu trafiğinin merkezi hâline gelmiş. Mersin Limanı'nın, İzmir Limanı'nın dünyanın her tarafında neyle anıldığını hepimiz görüyoruz. Onlarca suç kaydı olan birisi elini kolunu sallaya sallaya geziyor, yeni yeni suç işleyebiliyor ama yasada suçluları önlemeye yönelik bir girişimi değil, kantin işletmesini nasıl yapacağızı, elektrik faturasını kime faturalayacağızı görüyoruz; bu düşünülüyor. Oysa bugün eğer uyuşturucu kullanım yaşı 20'lerin çok altına düşmüşse -ki 11 olduğu söyleniyor- buna nasıl bir tedbir alacağız? 1 milyonun üzerinde bu tür madde bağımlısı, kullanıcısı -ki gerçek rakamların çok daha fazla olduğu söyleniyor, abartı olmaması açısından en hafifini söylüyorum- milyonlarca madde bağımlısı, madde kullanıcısı olan bir ülkede acaba hangi politikalarımızla biz buna sebebiyet verdik, bunu nasıl önleriz; bu soruya cevap aranmalı ama bunların hiçbiri yok. Ne var biliyor musunuz? "İnsanlara nasıl daha fazla gözdağı veririz?" Plaka tanıma sistemi var, mobese var; bütün araçları plakadan tanıyor, tespit ediyor. Göz okumadan mobese üzerinden suçlu yakalanıyor ama bakıyorsunuz ki 15 Temmuz darbesinin bir ürünü olarak, o fırsatı istismar ederek kısa bir süreliğine yapılmış olan OHAL artık hayatımızda kalıcı hâle geldi. Bugün araca binip Ankara'dan Hatay'a gidinceye kadar bütün illerin, ilçelerin girişinde çıkışında, otobanda Ceyhan'da bir duracaksınız, Misis'te ayrı duracaksınız, Erzin'de ayrı duracaksınız; otobanda 140'la giden aracı durdurup kontrol yapacak arkadaşlar. Bunun da artık mantıksız olduğu, teknolojinin çok çok geliştiği, suçlularla mücadelenin başka başka yöntemleri olduğu, hele de aranan bir kişinin göz göre göre, körü körüne oraya girmeyeceği bilinmeli ve ona göre... (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Uzatma var mı Başkanım?

BAŞKAN - Yok, hayır.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım, sağ olun; fırsat olsaydı mutlaka uzatırdınız. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kesinlikle. Bir de bu, Grup Başkan Vekilleriyle mutabakatın sonucu.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Başkanım, Grup Başkan Vekillerinin sesini biraz kısın ne olur, usandık gerçekten.

BAŞKAN - Bence de. Bir ara değerlendireceğiz.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.