| Konu: | Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 20.11.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve kıymetli halklarımız; bugün karşımıza çıkan bu teklif, bir yasa teklifi değildir; bu teklif, herkesin geleceğini ve halk iradesini ipotek altına alan bir düzenlemedir. Bu teklif, AKP'nin yıllardır süregelen yasama anlayışının, halkı ve halkları nasıl yok saydığını ve demokrasiyi nasıl hiçe saydığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu düzenleme, aslında bir yönetim tarzı değil demokrasinin temellerine ve halkın iradesine yönelik büyük bir saldırıdır. İktidar, halkın sesi duyulmasın diye her yolu deniyor; bu yasa teklifi de o yollardan biri. Bu teklifin özünde halkın elinden gücü almak, onun iradesine darbe vurmak var. Yıllardır torba yasalarla karşımıza çıkıyorlar; her şey bir arada, bir paket hâlinde sunuluyor. Bunların amacı ne? Halkı oyalamak, detaylı tartışmalara girmemek. Sadece hızlıca geçirecekleri, kimseyi dinlemedikleri bir süreç çünkü bunlar halkın sesini duymak istemiyorlar.
Bu teklif, kayyumculuğu bir rejim hâline dönüştürme çabasıdır. Peki, kayyum nedir? Biz aslında çok iyi biliyoruz da onlar bizden daha iyi biliyor. Kayyum talandır, kayyum hırsızlıktır, kayyum gasptır; kayyum, demokrasiye vurulmuş en büyük darbedir; halkın seçtiğini, sandıkla gelen yönetimleri gasbetmek demektir.
Belediyeler, halkın parasını kayyumlar aracılığıyla sömürüp harcıyor. O paralar halkın parası ama kayyumlar bunun üzerinden kendilerine pay çıkarıyor.
Belediyeler borç içinde; bu borçlar, tam olarak iktidarın talan politikalarının bir sonucudur. Mesela, Van Belediyesi; 9 milyar borcu var. Peki, bu 9 milyar karşılığında ne yapmışlar? Hiçbir şey. Bu para nereye gitmiş? Tabii ki kayyumun ve yandaşın cebine gitmiş. Yine, Diyarbakır Belediyesi, 3 milyar; Yüksekova Belediyesi ise 990 milyon borçla baş başa. Yani, halk o kadar sıkıntı çekiyor ama bu iktidar ne yapıyor? Kayyum politikalarıyla halkın bütçelerini hiç ediyor.
Yine, örneğin, Sur Belediyesi de kayyum döneminde yapılan yolsuzluklarla gündeme gelmişti. Kayyum, belediyenin ihalelerini kendi yandaşlarına verirken bir yandan da milyonlarca liralık kamu kaynağını usulsüz bir şekilde kullanmıştı. Van Belediyesinde kayyumların, belediye mülklerini ucuza satarak büyük rantlar sağladığı iddiaları hâlen gündemde.
Yine, seçim döneminde halkın iradesini teslim alamayacaklarını bilen kayyumlar, gasbettikleri belediyelerin taşınmazlarını ve araçlarını seçime bir gün kala yandaşlara, yandaş şirketlere hibe etmişlerdi.
Velhasıl, kayyumların yolsuzluklarını, arsızlıklarını anlatsak sabaha kadar burada sürer. Pişkinlikte sınır tanımayan bu pratiklerini şimdi de önümüze yasa teklifi olarak getirip kanunlaştırmaya çalışıyorlar. Kayyumlar, aslında halkın malını çalıyor; kendi iktidarlarını güçlendirmek için halkın sırtına binip kaynaklarını tüketiyor. Halk iradesi, iktidarın gözünde hiçbir şey ifade etmiyor. Bu sistem, halkı daha da fakirleştiriyor. Kayyumlar, yerel yönetimleri hem maddi hem de manevi olarak her geçen gün tüketiyor ve belediyeler, halka hizmet etmek yerine kayyumların emrinde talan ediliyor. Bütün bu borçlar, aslında iktidar politikalarının sonucu olarak ortaya çıkıyor ve iktidar, bu kanun teklifiyle suçunu meşrulaştırmak için yasal bir kılıf bulma çabasındadır. Bu zorba yasayla, talan düzeni daha da derinleşecek çünkü kayyumlar eliyle yapacakları talana belli ki gözleri doymayacak.
Yurt dışındaki derneklere idari, mali, teknik destek sağlanması planlanıyor. Peki, bu dernekler kim? Derneklerin içeriği ne? Bu destekler hangi ölçütlere göre verilecek? Hepsi muallak, hepsi karanlık. Bu kadar yetkiyi nereden veriyorlar? Çünkü kendi yandaşlarını, kendi tarikat ve cemaatlerini finanse etmek istiyorlar. Yıllardır ülkenin kaynaklarını bu yapıların ceplerine akıttılar, şimdi bunu bir adım ileriye götürerek yurt dışına taşımaya çalışıyorlar. Halkın cebinden çıkan paraları hesap vermeden dağıtmak istiyorlar. Bunun adı, halkın parasını çarçur etmektir. Bu yasayla yurt dışında kurulan bazı dernekleri, cemaatleri ve vakıfları destekleyecekler. Kime destek verileceği tamamen İçişleri Bakanlığının keyfine kalmış yani bir yandan halk açlık ve yoksullukla boğuşurken diğer yandan iktidar halkın parasını yandaşlara peşkeş çekecek.
Tabii, bir de güvenlik meselesi var. Her geçen gün bu ülkede paramiliter bir yapı güçleniyor; özel güvenlikçiler, bekçiler her yerdeler. Peki, bu ne demek? Her geçen gün güvenlik güçlerinin yetkileri arttıkça halkın özgürlüğünün kısıtlanması demek, sürekli takip ederek insanların baskı altında bırakılması demektir ve yalnızca iktidarın varlığını korumak için çalışıyorlar yani iktidar, bu düzenlemeyle halkı korkutarak sindirmeye çalışıyor. Bütün bu güvenlik aslında halkı korumak için değil, iktidarı korumak için var çünkü onlar sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Her yerde insanlar daha çok korkar hâle geldi çünkü her köşebaşında bir bekçi var. Amaç, korku ortamı yaratmak. Hakkını arayan herkesin sesini kesmeye çalışıyorlar ama onlar sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Artık insanlar kendi haklarını savunmaya bile korkar duruma geldiler.
Bu arada güvenlik güçlerinin şiddetini de görmezden gelmek mümkün değil. Örneğin, geçtiğimiz yıl İstanbul'da bir grup genç, yalnızca sokakta yürüdükleri için kolluk görevlileri tarafından şiddete maruz kaldılar; gecenin karanlığında, kimseye bir açıklama yapılmadan bu gençlerin hakları ihlal edildi ve yine geçtiğimiz günlerde Batman'da kayyum gasbı nedeniyle iradesine el konulan yurttaşlar anayasal hakları olan protesto hakkını kullanırken iktidar tarafından organize edilen yüzü maskeli kişilerce zorla alıkonulmaya çalışıldı ve sokak ortalarında işkenceye maruz bırakıldı. Yaşananları kayıt altına almaya çalışan bir basın emekçisi de aynı kişiler tarafından işkenceyle alıkoyulmaya çalışıldı ve kimlik sorulmasına rağmen hiçbir şekilde kimlik ibraz etmediler, basın emekçisini zorla alıkoydular, hepimiz de buna şahit olduk. Bakın, geçen hafta yine Bingöl'de 3 çocuk babası, 38 yaşında bir genç, gözaltındayken polis mermisiyle öldürüldü. Bu polisler bu gücü nereden alıyor? Gözaltındayken -polis kurşunuyla- 38 yaşındaki bir genç polis tarafından katledildi; Bingöl'de oldu bu olay, geçen hafta oldu. Bu örnekler, sokakların iktidara bağlı güçler tarafından nasıl tekinsiz hâle geldiğini gösteriyor. Yani sokaktaki herkesin korkuya mahkûm edilmesini isteyen bir iktidar var. İktidar, halkı kontrol etmek için susturuyor, baskılıyor; güvenlik güçleri sürekli olarak yeni yetkiler alıyor. Güvenlik, halkı korumak değil iktidarı korumak amacı güdüyor; üniversitelerde, sokaklarda, her yerde bu baskı hissediliyor; polisler, bekçiler her yerdeler.
Kısacası, bu teklifin hiçbir doğru tarafı yok; tam tersi, tamamen halkı yok saymak için yapılmış bir şey. Bizim için demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesidir ama bu yasa tam tersini yapmak istiyor. Bu yasa teklifi, yalnızca kayyum rejimi, güvenlikçi politikalar, borç batağı ve yandaş vakfa, tarikata rant sağlamaktan başka hiçbir anlam ifade etmiyor. Bunların hepsi halkı daha da yoksullaştırmak için yapılmaktadır. Bu yasa, halkı yok sayan bir yasadır. Bizim için bu, yasa teklifi değil, halkın özgürlüğünü çalmaya yönelik bir saldırıdır. Herkesin bilmesi gerekiyor ki bu düzenleme yalnızca halkın olan her şeyi hedef alıyor. Bizim için bu yasa, halkın özgürlüklerinin, hakların, her şeyin kaybolmasına yol açacaktır ama biz bunun karşısında duracağız; bizim sesimiz onların baskılarına boyun eğmeyecek. Bu yasa halkın iradesine yapılacak açık bir saldırıdır. Bu zorba uygulamayla, halka ait olan her şey gasbedilecek ve halkın özgürlüğü elinden alınacaktır. Biz burada duruyoruz çünkü halkın haklarını savunacağız ve bu iktidarın bütün zorbalığına karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)