GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:25
Tarih:28.11.2024

MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nda yapılan değişikliklerle, Kentsel Dönüşüm Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen arsa ve arazi teslimlerinin katma değer vergisinden muaf tutulması sağlanmaktadır. Bir yandan bu kararın deprem bölgesindeki dönüşüm sürecini hızlandıracağı savunulsa da bu adımın arkasında yatan gerçek niyet, halkı korumaktan çok büyük sermaye gruplarına daha fazla avantaj sağlamaktır. Peki, bu düzenleme gerçekten vatandaşın faydasına mı, yoksa bir kez daha büyük sermaye grupları ön plana mı çıkarılıyor? Eskiden hazine mülkiyetindeki taşınmazların teslim ve kiralama işlemleri zaten KDV'den muaftı ancak Kentsel Dönüşüm Başkanlığının kurulmasının ardından, bu muafiyet kapsamı dışına çıkan işlemler için yeniden KDV muafiyeti getirilmektedir. Bu durum, büyük bir finansal kayırma sisteminin önünün açıldığının açık göstergesidir. Bu düzenlemelerin faturası doğrudan vatandaşa kesilecektir çünkü Kentsel Dönüşüm Başkanlığı bu düzenlemeyle ekonomik yükümlülüklerden kurtulacak, kentsel dönüşüm projelerinin finansman kaynağı halk olacaktır. Devletin büyük sermaye sahiplerine sağladığı bu vergi avantajı, dönüşüm projelerinin halkın gerçek ihtiyaçları doğrultusunda yürütülmesi yerine daha fazla kâr elde etme amacını güdüyor.

Sormak istiyoruz: Büyük sermaye gruplarına sağlanan vergi avantajları karşısında vatandaştan alınan KDV yükü neden görmezden geliniyor? Ayrıca, bu madde sadece Bakanlığın yaptığı dönüşümlere muafiyet sağlamaktadır. Yerel yönetimlerin yaptığı dönüşümlerde KDV ödemeye devam edilecektir. Bu ne demek? İktidarın seçimle kazanamadığı yerel yönetimleri dolaylı yollarla etkisizleştirmek demektir, halkın iradesine karşı bir vesayet rejimi kurmak demektir. Dolayısıyla, bu düzenleme açıkça halkın sırtına yük bindirirken büyük sermaye çevrelerine sağlanan kolaylıklar vasıtasıyla rekabeti de baltalamaktadır. Kentsel dönüşümün ana hedefi en baştan itibaren güvenli ve yaşanabilir bir çevre oluşturmak olmalıydı. Oysa, şimdi, bu hedefin yerini bambaşka bir yaklaşım aldı. Ülkemizde yaklaşık 6 milyon bağımsız bölüm afet riski altında ve bu yapıların 2 milyonunun acilen dönüştürülmesi gerekiyor. Ayrıca, bu dönüşüm süreci mülkiyet sorunları, bürokratik engeller ve finansman yetersizlikleriyle beraber karmakarışık bir hâl alıyor. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı bu dönüşümü hızlandırma adına hareket ediyor gibi gözükse de KDV muafiyeti gibi düzenlemelerle kendi finansal kaynaklarını artırmayı hedefliyor. Oysa gerçek bir dönüşümün önündeki en büyük engel bu projelerin halkla değil sermaye gruplarıyla yürütülmesidir. Mevcut politikaların dönüşümün gerekliliği ile halkın çıkarlarını birbirinden uzaklaştırdığı, dönüşüm sürecini daha da karmaşık hâle getirdiği ve daha vahimi ise kamusal alandan özel sektöre doğru hızlı bir geçiş yapıldığı net bir şekilde görülmektedir. Bu projelerin temel amacı deprem gibi felaketlere karşı dayanıklı yapılar inşa etmek olmalıdır. Ancak gelinen noktada, bu dönüşümün halktan alınan vergilerle büyüyen büyük sermaye gruplarına hizmet ettiğini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, gerçek niyetimiz nedir? Gerçekten halkın güvenliğini ve sağlığını gözeten bir dönüşüm mü yapıyoruz, yoksa sermayeyi daha da büyütmek için bir fırsat mı yaratıyoruz? Bu düzenlemelerin halkın çıkarlarını ne kadar koruduğuna dikkatlice bakmamız gerekiyor çünkü bu işin sonunda kaybeden yine biz vatandaşlar olacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)