| Konu: | İYİ Parti Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 06.11.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilemiyorum, bir türlü profesyonel siyasetçi olamadığımız için böyle oluyor herhâlde, milletin vekili sıfatıyla geldiğimiz bu çatı altında milletin yaşamsal sorunlarına karşı sergilenen direnci anlamakta gerçekten çok zorlanıyoruz biz. Dünkü grup önerimizde çözümüne çalışalım dediğimiz Tip 1 diyabet hastası çocukların sensör ihtiyacı mesela neden reddedildi? Bugün hâlâ anlamakta güçlük çekiyoruz. Keza, şimdiki önergemizin konusu kalıcı yaz saati uygulaması. 26 Ekimi 27 Ekime bağlayan gece dünya genelinde kış saati uygulamasına geçildi, Türkiye'de ise iş dünyasına, tıp dünyasına ve akademisyenlere, kadınlara, çocuklara, çalışanlara, herkese rağmen dayatmada ısrar edildi. (Uğultular) SELCAN TAŞCI (Devamla) – Başkanım… BURAK AKBURAK (İstanbul) – Bekle bence, bekle, otursunlar bekle; bekle, oturmadan başlama. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu anda sohbet eden arkadaşlarımızı kulise davet ediyorum; sayın milletvekilimizi duyamıyoruz. SELCAN TAŞCI (Devamla) – Ben duyamıyorum kendimi. BAŞKAN – Sürenizi başa alıyorum. Buyurun. SELCAN TAŞCI (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de söylediğim gibi, herhâlde profesyonel siyasetçi olmadığımız için, biz burada milletin yaşamsal sorunlarına karşı sergilenen direnci anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz. Dün, mesela, partimizin grup önerisinde Tip 1 diyabet hastası çocukların sensör ihtiyacıyla ilgili çözüme çalışalım dedik; neden reddedildi, hâlâ anlayabilmiş değiliz, hayretler içerisinde izledik tartışmayı. Keza, bugünkü önerge konumuz da aslında öyle, kalıcı yaz saati uygulaması. 26 Ekimi 27 Ekime bağlayan gece dünya genelinde kış saati uygulamasına geçildi. Türkiye'de ise iş dünyasına, tıp dünyasına, akademisyenlere, kadınlara, çocuklara, çalışanlara yani aslında toplumun bütün kesimlerine rağmen dayatmada ısrar ediliyor. Karanlıkta uyanıp uyuduğumuz, karanlıkta çalıştığımız, aslında karanlıkta yaşadığımız bir düzende tasarruf edecekmişiz; gerekçe bu. Bu eşsiz tasarruf rejimine rağmen, her gün daha da derinleşen sefaleti görünce Allah aşkına bir salın bizi demek istiyoruz çünkü böyle fantastik tasarruf girişimlerine heves edilmeyen zamanlarda biz gerçekten çok daha iyiydik. Bizi bir salın, biz güneşin müsrifi olmak istiyoruz, bu hakkımızı kullanmak, hesapsız kitapsız aydınlanmak istiyoruz. Bu Zihni Sinir projeye kaynak gösterilen bir İTÜ raporu var, adı var ama önergelerimizde gelen cevaplarda verileri var ama kendi yok, sebebi “bilimsel gizlilik”miş; sanırsınız Galileo, engizisyondan koruyoruz biz bu mucitleri. Oysa diğer taraftan Elektrik Mühendisleri Odası “Yok böyle bir tasarruf.” diyor, kalıcı yaz saati uygulamasının enerji verimliliğini sağlamadığını ifade ediyor. Petrol Mühendisleri Odası “Yok böyle bir tasarruf.” diyor. İTÜ’de dâhil olmak üzere bu iddia olunan raporun müellifleri dışındaki bütün bilim insanları “Yok böyle bir tasarruf, olamaz.” diyor. İş dünyası istemiyor, finans dünyası istemiyor çünkü bu dayatma Orta Avrupa’yla farkı iki, İngiltere’yle üç saate çıkarıyor ve birçok işlemde senkronizasyon sorununa yol açıyor çünkü bu dayatma bizi Suudi Arabistan'la aynı saat dilimine sıkıştırıyor ama bizim Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Fas gibi ülkelerle ihracatımızın toplamı tek başına Almanya kadar etmiyor. Psikologlar uyarıyor “Biyolojik saatimize uygun değil.” diyorlar. Motivasyonu yok ediyor, konsantrasyon sorununa, dikkat eksikliğine yol açıyor, depresyonu, intiharları tetikliyor, kısaca ruh sağlığını bozuyor, âdeta bir mutsuzluk salgını virüsü görevi görüyor. Doktorlar uyarıyor, D vitamini alımını engelliyor, kanser riskini artırıyor. Çalışanlar isyan ediyor, karanlıkta yürümenin taciz, tecavüz, şiddeti meşrulaştırmakta bile kullanılabildiği bir kötülük işgali altındayız nicedir. Dolayısıyla kadınlar işe giderken korkuyor, işten gelirken korkuyor. Korkuta korkuta mı el çektirilmek isteniyorlar istihdamdan, biz de merak ediyoruz bu durumu aslında. Aileler kaygılı, çocuklar zaten feryat figan hâlde okula gidiyorlar. Devlet okullarında ağırlıklı ikili eğitim verilen bir ülkeyiz biz, taşımalı eğitim veren bir ülkeyiz. Akademik başarıya, sağlığa olumsuz etkileri bir yana aynı zamanda çok ciddi güvenlik riski oluşturuyor bu durum; hem sokakta hem de öğrenci servisleri, motorlu araç kazalarında. Hukukçular tepkili, bir Danıştay kararı var aslında bunla ilgili, biliyorsunuz. Bu kadar isyana, itiraza rağmen neden bu ısrar? Bir aydınlık korkusu mu var? Bu karanlık aşkını neyle açıklayabiliriz? Biz gerçekten merak ediyoruz. Aslında kendimizden siyaseten bir güneş fobisi olduğunu biliyoruz ama tıbbi olarak da gerçekten böyle bir fobi mi var, bir helyofobi mi var bu kararı alanlar da merak ediyoruz ama varsa da onun çözümü de konuşmak aslında. Gelin, bir komisyon kuralım, araştıralım; son sekiz yılda yani bu uygulama başladığından beri servis kazalarında belirgin bir artış olmuş mu, kanser vakalarında olmuş mu, D vitamini eksikliğine bağlı hastalıklar da olmuş mu, suç oranlarında olmuş mu -Bakanlığın açıklamalarındaki verileri biliyorum, onlar değil ama- hedeflenen tasarruf, kâr neyse eğer hedeflenene ulaşılmış mı, velev ki ulaşılmış, bu, toplum sağlığına verilen zararı karşılıyor mu bunları bir konuşalım. Diyor ki Ahmet Hamdi Tanpınar: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.” Bu iş ruhen de bedenen de insana uyumuyor, insanın ayarını bozuyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SELCAN TAŞCI (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım. BAŞKAN – Buyurun. SELCAN TAŞCI (Devamla) – Dolayısıyla, biz uzun vadede çözümün aslında saatleri ayarlama enstitüsünü değiştirmekten geçtiğini biliyoruz ama o kadar vaktimiz yok çünkü bu arada, kısa vadede millet de bizden hem ruh hem de beden sağlıklarını korunmasını sağlayacak bir çözüm bekliyor. Dolayısıyla, biz araştırmaya desteğinizi bekliyoruz. Teşekkürler. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)