Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 30 |
Tarih: | 10.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İYİ Parti Grubumuz adına Adalet Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Önümüzde bir bakanlığın bütçesi olduğu doğru ancak adaletin bütçesi olmadığı muhakkak. Zira devriiktidarınızda adaletsizlik bedava. Artık, terazi, hakkı değil adaletin bedelini tartışıyor. Yargı, kanunla, vicdanla değil varlığını tehdit eden korkunun esaretiyle hüküm veriyor; büyük Türk milleti adına değil mesleğe kabul ve yükselmedeki referanslar adına hüküm veriyor. Adalet, zayıfı, güçsüzü, hakkı yeneni es geçiyor, güçlünün yanında ne hikmetse hemen tecelli ediyor. Bu topraklar uzun zamandır adaletten yoksun ve bu yoksunluğun mekânı sadece mahkeme salonları ya da adliye koridorları değil okullarda, hastanelerde, sokaklarda, karakollarda, üniversitelerde, tarlada, ticarette, tüketimde, her yerde. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yarattığı tek adamın ve tek adamcıkların devlet organlarına değdikleri, dokundukları her yerde bir şekilde ya bozarak ya kırarak ya da çürüterek bütün kurum ve kuruluşlarda adaletsizlik zehirli sarmaşık gibi kök saldı.
Evet, Türkiye'de kuvvetler ayrılığı yok. Zira saraydan başka bir kuvvet de kalmadı. Bir meseleyi siz çok yanlış anladınız: Kuvvetten birlik doğmuyor değerli milletvekilleri; kuvvetler şiddet doğuruyor, kuvvetten korku doğuyor, kuvvetten endişe doğuyor, kuvvetten güvensizlik doğuyor; adalet bu yüzden tecelli etmiyor, edemiyor, doğmuyor. Dahası var, parası olmayan dava bile açamıyor çünkü siz parası olmayana "Devlet okulunu beğenmiyorsan çocuğunu özel okula yolla." diyorsunuz, "Devlet hastanesini beğenmiyorsan özel hastaneye git." diyorsunuz, "Devletin mahkemesinin beğenmiyorsan kendi adaletini kendin tesis et." diyorsunuz. İşte, hikâyemiz de tam burada başlıyor. İşte bu, toplumdaki cinnet hâlinin başlangıç noktası. Dostoyevski'nin "Ecinniler" hikâyesi bu ve 21'inci yüzyılda Türkiye'mizde cereyan ediyor. Vatandaş kendi adaletini kendi tesis etmeye çalışıyor. Ne zaman geleceği belli olmayan yetkili servisi bekler gibi adaleti beklemek istemeyen vatandaş işini çetelere başvurarak çözüyor; biraz riskli, biraz pahalı ama sonuç alan vatandaş için hızlı ve kesin etkili. Türkiye'nin çeteler cenneti olmasının bir sebebi de bu.
Sayın İçişleri Bakanı göreve geldiği günden itibaren her sabah yeni bir çetenin çökertildiğine dair haberlerle uyandık. Bir Allah'ın kulu da sormadı: "Ya, arkadaş, yirmi iki yıllık iktidarda her gün bir çete çökertiliyorsa bu kadar çete hangi aralıkta kuruldu, hangi aralıkta faaliyete geçti, hangi aralıkta bu kadar çete korkutucu güç ve nama sahip oldu? Peki, bu çetelerden kaç tanesi hakkında iddianame düzenlendi, kovuşturma sonucunda kaç tanesi hakkında ceza verildi, bu cezaların da kaç tanesi onaylandı? 'Cibali Karakolu' kafasıyla yapılan operasyonların başarı kriteri nedir? Hukuku esas alarak duruş sergileyen hâkim ve savcıların kolluk tarafından ne işler açıldı başlarına?" Bu soruların cevapları yerine Kabine toplantısında "Biz topluyoruz, siz salıyorsunuz." tartışmalarıyla aklanmaca oynanıyor. Eş zamanlı da bir türkü tutturulmuş "cezasızlık algısı" diye. Millete ceza yağdırana kadar sokaktaki cinnet hâlini çözün. Yaşamak ile yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında adalet ile adaletsizlik arasında hiçbir fark kalmamış sayılır; kısaca, suç ve suçsuzluk eşitleniyor demektir. Bu durumda kimse kendisini suçtan uzak tutmayacak, tutamayacaktır; suçsuz ve güçsüz olacağına "Suçlu ve güçlü olayım." diyecektir. Siz, anarşiyi çiğ etle besliyorsunuz, cumhuriyet devletini kesip kesip anarşi canavarını besliyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, adalet duygusu olmayınca geride kalan sadece bir mekanizmadır ve o çarkları sadece iktidar lehine dönen bu mekanizma hakkında da geçen sene yine bu kürsüden Adalet Bakanlığı bütçesinde konuşmuştum. O gün yaptığım uyarılar ve bugün geldiğimiz noktayı beraber değerlendirdiğimizde bu mekanizmanın tüm değerlerimizi öğüten bir canavara dönüştüğünü üzülerek ifade etmeliyim. 2024 yılının başında Yargıtay üyeliğine atanan dönemin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı ne demişti hatırlayalım: İş takibi ve aracılık yapan, rüşvete tevessül eden yargı mensuplarını, tarifeler üzerinden satışa arz edilen yargı kararlarını yazdığı mektupla HSK'ye bildirmişti ve o mektupta "Yargı içinde oluşmaya başlayan çete ve çetecikleri toptan yok etmemiz gerekiyor." yazıyordu. Sayın Bakanın o dönemlerde bu konuda attığı "tweet"ler ve yaptığı açıklamaların üzerinden bir sene geçti ve bu bir sene içinde, yine aynı adliyede, bu sefer ponzi kurulduğu iddiası gündeme düştü. Mesela, bu soruşturmaların neticesinde ne oldu, bu seneyi geçen seneden farklı kılan ne var? Ben size söyleyeyim: Daha temkinli hareket eden çeteçikler, henüz isimlendirilmemiş örgütler var. Bu "Unutmayınız!" kartlarıyla mülakatlardan geçip o kürsülerde yer alan kadrolar var. Akıllı telefonlarda keşfedilen yeni iletişim uygulamaları var. Hatırlayın, "WhatsApp'ı Emniyet dinliyor, yok FaceTime'ı istihbarat dinliyor." diye akıllı telefonları uygulamalarla doldurdunuz. Yargının emrindeki kolluğun yargıyı tufaya düşürdüğü dönemler bu memleketin olağanı hâline geldi. Dedim ya, bir canavar yaratıldı ve değerlerimizle besleniyor; sokaktaki vatandaşı bırakın, dokunulmazlık sahibi milletvekillerinin bile korktuğu bir mekanizma hâline geldi. Adliye saraylarından kimse adalet beklemiyor artık, tanıdık arıyor ve o tanıdık muhakkak ve muhakkak bir şekilde bulunuyor. Rahmetli anneannem "Sahtekâr ile tamahkâr birbirini tez bulur." derdi.
Adalet bu toprakları terk etti; hâkim ve savcı maaşları da eridi gitti, yoksulluk sınırına biraz daha yaklaştı. Anayasa Mahkemesinin iptal kararında "Yüksek Mahkeme üyelerine verilen ek tazminat birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılara da verilmeli, aksi eşitlik ilkesine aykırıdır." denildi. Siz ne yaptınız? Yüksek Mahkeme üyelerinin gösterge rakamını indirdiniz. Vallahi adalet duygunuz yok, temel sorun da bu zaten. "Yarınından kaygılı bir yargıcın adaletle karar vermesi, bu hâlde bir sistemin doğru işlemesi ne ölçüde mümkündür?" diye sormuştum geçen sene yine bu kürsüden. Bir sene içinde sorumda değişen tek şey "yarınından kaygılı" yerine, artık "ay sonunu getirmekten kaygılı" oluyor. Hâkim, savcılar; uğradıkları mobbingleri mi, cemaat ve tarikat listesindeki isimlerin öne geçmesini mi, liyakatin değil iktidara sadakatin esas alınmasını mı, siyasi angajman olmadan mesleğe girememeyi mi, girse de yükselememeyi mi, bir de tüm bunların üzerine ay sonunu nasıl getireceklerini mi düşünsünler? Bakınız, bu çarpık düzen eskiden yargı dünyasında istisna olarak karşımıza çıkarken, HSK'nin önündeki dosyalardan da vâkıf olduğumuz üzere, artık sistemin olağanı hâline geliyor. Gelecek endişesi yaşayan, yer ve yetki teminatı lafta kalan, iktidar hışmından korkarak karar veren yargı teşkilatı hızla ponziler kurmaya doğru sürükleniyor. O genel müdür, şu vekil, bu bakan, külliyede danışman, danışmanın dıdısı, dıdısının dıdısı derken hâkim, savcıdan talep bitmiyor. İnisiyatifleri sınırında bu talepleri karşılasalar bile talep sahipleri doymuyorlar, azalmıyorlar, tükenmiyorlar.
Rahmetli Baki Kuru Hocamızın hep tekrarladığı bir ifade vardı: "Bir hukukçunun en yüksek mertebesi avukatlıktır." Avukatlık, şu an bu Genel Kurulda milletvekili sıfatıyla bulunan bizlere en yakın meslektir. Zira vatandaşın yasamadaki temsilcisine "milletvekili" yargıdaki temsilcisine de "avukat" denir ancak bugün avukatlık mesleği de can çekişmektedir. Plansız programsız, bakkal dükkânı gibi açılan hukuk fakültelerinin neticesi bugün sayısı 200 binlere ulaşmış avukatlar ordusunu oluşturdu. Bu sene meslektaşlarım "adalet" diye yürüdüler, avukatlar için adalet. Genel Kurulda pek çok avukat, hukukçu milletvekili var; meslektaşları "adalet" diye haykırırken eminim ki hepsinin içi acıdı. Güzelim ülkemizin geldiği yer tam işte burası; avukatın "adalet" diye yürüdüğü, "Yargı bağımsızlığı tesis edilsin, hukukun üstünlüğü ilkesine uygun hareket edilsin." diye isyan ettiği bir ülke. Milletvekilliğinin ve Meclisin ne hâlde olduğunu ise millet yerine saray vekilliğini tercih edenler yanıtlayabilirler.
Ben yine bugün burada uyarmış olayım: Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında oturan değerli milletvekilleri, emin olun ki saraya paraşütle inmiş danışmanlar yangında son kurtarılacaklar listesine bile isimlerinizi yazmayacaklar; işte o gün "Temsil edilmiyoruz, adalet istiyoruz." diye haykırmak zorunda kalacaksınız ve yine emin olun ki bizler İYİ Parti olarak çiğnenmiş hakkınızı ve hukukunuzu o gün savunacağız. Üzücüdür ki hayata geçirdiğiniz politikalar ve sonuçları itibarıyla hak, çiğnemesi ve yemesi kolay; emek, sömürülmesi gereken, sıkılıp posası çıkartılması gereken bir nesne; alın teri, sadece ifrazat; her alanda bu böyle. CMK ücret tarifesi avukatın emeğinin karşılığını almasından çok uzak; kamu avukatlarının özlük hakları deseniz, kanuni düzenlemesi bile yok; stajyer avukatlara hazineden staj ücreti ödenmesini düşünmüyorsunuz bile; emekleri çalınan, ekonomik sıkıntılarla cebelleşen avukatlar üstüne bir de vergi yüküyle eziliyorlar. Bildiğimiz tek şeyi ise çok iyi yapıyorsunuz, yandaş besleme. Avukatlık öyle bir hâle getirildi ki ne saygınlığı ne değeri ne itibarı kaldı. Bu sene görevlerini yerine getirirken şiddete uğrayan, hatta yaşamlarını kaybeden meslektaşlarımız küçük puntolarla yazılan haberlerden ibaret kaldılar; dedim ya, adalet insanımızı es geçiyor ve avukatlar da buna dâhil.
Unutmadan; adalet teşkilatına yıllarını vermiş, hiçbir cemaat ve tarikatla bağlantısı olmadan yıllarca sadece devlete sadakat göstermiş emekli hâkim ve savcıları da duyarsızlık dehlizlerinizde unuttunuz. Lokal köşelerinde şerefleriyle yaptıkları mesleklerinin nasıl skandallarla savrulduğuna yanıyorlar. Gidip ziyaret ediyorum, hâlâ sanki kürsüdelermiş gibi kendi hayatlarına ve acılarına ilişkin sır vermiyorlar ama hepsinin gözleri doluyor, buğulanıyor. Bunu hak etmediler, hiçbirimiz bunu hak etmiyoruz, inanın, sizler de bu adalet sistemini hak etmiyorsunuz. Çözüm ise basit: Adalet teşkilatını temizlemelisiniz cemaatlerden, tarikatlardan; ideolojik takıntısı aklının önünde olanlardan, siyasi adanmışlardan arındırın. Biz İYİ Parti Grubu olarak sonuna kadar bu arındırmaya destek vereceğimizi ilan ediyoruz.
Değerli Parlamento üyeleri, adalet bu toprakları terk etti dedim. Geçen sene yine bu kürsüden "Birkaç istisna haricinde Türkiye'de hukukun eğitimi verilmiyor, diploması dağıtılıyor." demiştim. Bu sene yapılan ve başarı oranının yüzde 42,7 olduğu Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'yla bu sözlerim tescil edildi. Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı demişken, bu sınavın yapılacağını teşkilat, adalet teşkilatı dört yıl önceden biliyordu; buna rağmen, sınavın ne zaman yapılacağı, bir sene içinde kaç kez yapılacağı, hangi alandan soru olacağını içeren yönetmelik sınava aylar kala gazeteden ilan edildi. Sınavda bazı derslerden soru sorulmadığı fark edilince dokuzuncu yargı paketiyle üç ders eklendi; "Ya, yine unuturuz, hafazanallah." diyerek yönetmelikle yeni hukuk alanları ekleme etkisi oluşturuldu. Bir ay oldu, yönetmelikte değişiklik yok; dedim ya, adalet bu toprakları terk etti.
Hatırlatıyorum "Ekonomik kriz bizi teğet geçiyor." diyordunuz, o kriz eninde sonunda Türkiye'yi delip geçti. Bugün ceplerdeki delik işte o gün atılan kurşunlardır. Şimdi, adalet Türk milletini teğet geçiyor. Bugün tüm vicdanlarda faili meçhul kurşun delikleri vardır. Akıl, vicdan ve kurallar, devleti ve toplumu tanımlayan, bu iki mevhumu bir arada tutan meselelerdir, bir araya gelmesine "adalet" diyoruz. Bu es geçilen, teğet geçen adalet artık bitip tükendiğinde geriye yalnızca zulüm ve şiddet kalacaktır; zulmün ve şiddetin büyük kurşun delikleri, kapanmayan yaraları kalacaktır. İşte, yaşanılan bu toplumsal cinnet hâli bu boşluklardan duyduğumuz çığlıklardır, haklı ve gerçek çığlıklardır onlar. Türkiye, Ecinniler romanı gibi cinnet hâlindedir. Tüm suçlular es geçilmekte, tüm haklar çiğnenmektedir. Emek ve alın teri haksız ama güçlülerce gasbedilmektedir. Cezasızlık yüceltilmektedir, zulmü ve şiddeti abat etmektedir. Orada da temeli adalet olan bir mülkten bahsetmek mümkün değildir. Orada bir devletten bahsedilemez ve o devleti de hiçbir dizi senaryosu kurtaramaz.
Sabrınız için teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)