Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 30 |
Tarih: | 10.12.2024 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Isparta'da meydana gelen helikopter kazasında şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa, büyük Türk milletine sabırlar diliyorum.
Kıymetli milletvekilleri, Kamu Denetçiliği Kurumu Hazreti Ömer zamanından günümüze kadar ulaşan köklü bir devlet mekanizmasıdır. Hazreti Ömer bütün vatandaşların şikâyetlerini iletebileceği bir kurum olarak muhtesip kurumunu oluşturmuştur. Muhtesipler özellikle şehirlerde ve pazar yerlerinde gözetmen olarak bulunmuş, ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmüşlerdir. Bu anlayış Osmanlı Devleti zamanında da kadılkudat olarak devam etmiş, kadılar da vatandaşların şikâyetlerini dinleyerek idareyle aralarındaki iletişimi sağlamıştır. Yani Kamu Denetçiliği Kurumu Türk ve İslam devlet tecrübesine yabancı bir kurum değildir. Günümüzde ise Kamu Denetçiliği Kurumu "İnsanların en hayırlısı insanlara faydası olandır." inancıyla "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." ilkesini kendisine rehber edinmiş, devlet ile millet arasında adalet ve barış köprüsü olmuştur.
Değerli milletvekilleri, geçmişten günümüze Türklerin hâkim olduğu her bölgede çeşitli kültür ve din mensupları tarih boyunca birlikte yaşamıştır çünkü Türkler her dinin mayasında sevginin, her medeniyetin hamurunda muhabbetin olduğuna inanmışlardır yani Türkler tarih boyunca adalet ve hoşgörü anlayışıyla hareket etmişlerdir. Yüzyıllar boyunca hükmettikleri topraklarda hiçbir milleti zorla değiştirmemiş, asimile etmeye çalışmamış, tam aksine herkesin kendi inancını ve kültürünü özgürce yaşamasına olanak sağlamıştır. Bu sadece bir yönetim anlayışı değil aynı zamanda bizim özümüzden gelen bir erdemdir.
Değerli milletvekilleri, 1948'de insan haklarının anayasası olarak kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi insanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri tanımlar. Her insanın yasa önünde eşit; işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. 1948'de kabul edildiği tarih olan 10 Aralık her yıl Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Bugün Dünya İnsan Hakları Günü'dür. Ancak insan hakları kavramının, özellikle dile getirenler tarafından içi boşaltılan bir kavram hâline gelmesi her şeyden önce insanlık için büyük bir sorundur. Türk milleti tarihle yaşıt, asırlara yön vermiş, çağlar açıp çağlar kapatmış, dünyaya nizam vermiş bir medeniyete sahiptir. Türk medeniyeti insana daha iyi, daha güzel bir dünya sunmayı şiar edinmiş, gücünü tarih boyunca devam ettirmesinin temelini insan sevgisinden almıştır. Yunus Emre "Sevelim sevilelim." der, Mevlana "Ne olursan ol yine gel." der; Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman Hristiyanlara din ve mezhep özgürlüğünü tanır, Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig'de şöyle der: "Güneş doğar ve bu dünya aydınlanır, aydınlığını bütün halka eriştirir." Mustafa Kemal Atatürk de Onuncu Yıl Nutku'nda şu ifadelere yer vermiştir: "Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." 1070 yılında "İnsanlığa ışık saçın." diyen bir ecdada sekiz yüz elli yıl sonra güneşle cevap veren şanlı bir milletin torunları olarak tarihin üzerimize yüklediği misyonu göz ardı edemeyiz. 1948'de İnsan Hakları Bildirgesi'ni yayınlayanların insan hakları karnesi ortadadır. Tarihi kanla, soykırımla, vahşetle dolu olan Batı ve Batı'nın bu ülkedeki uşakları insan hakları masalları anlatmak yerine önce Kızılderililerin hesabını versin; önce, Afrika'nın doğal kaynakları için öldürdükleri milyonlarca Afrikalının hesabını versin; önce, katlettikleri binlerce Cezayirlinin hesabını verirsin; önce "Demokrasi getireceğiz." diye yerle bir ettikleri Orta Doğu’nun hesabını versin; önce, İkinci Dünya Savaşı'nda yaptıkları Yahudi soykırımının, sonra bir yıldır Gazze'de sürdürülen ve bu sefer Yahudiler tarafından yapılan Filistin soykırımının hesabını versin; ufak, cansız bedeni kıyıya vuran Aylan bebeğin hesabını versin. Kırk yıldır ülkemizde kardeşi kardeşe kırdıran, teröre destek verenler, omuz verenler, silah verenler önce Bedirhan bebeğin, Aybüke Öğretmenin, Eren Bülbül'ün hesabını versin. (MHP sıralarından alkışlar) Gittiği her yerde coğrafyaya huzur getiren, çıktığı topraklardan kan ve gözyaşının eksik olmadığı bir millete, insan onuruna saygıyı hayati önceliklerinin unsuru kılan Türk milletine kimse insan hakları dersi vermeye kalkmasın. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi'nin ifade ettiği gibi, insan hakları diyerek insanlık onurunu çiğneyen mahluklara bu dünyayı zindan etmek zorundayız. İnsan haklarını sözde değil özde ve samimiyetle savunan tek ülke Türkiye'dir. Batılı ülkeler insani değerlerin siyasetini ve ticaretini yaparken Türkiye vicdan seferberliğiyle yardım yolunu gözleyenlere koşmaktadır.
Kıymetli milletvekilleri, emperyalizmin değirmenine su taşıyanların Türk ve Türkiye düşmanlığı Halep Kalesi'ne asılan Türk Bayrağı'yla ayyuka çıkmıştır. Şam zalim Esad'dan kurtulunca, Münbiç'ten terör örgütleri defedilince en çok içimizdeki hainler üzüldü. Suriye'de Türkiye'deki kadar Esad'cı yoktur, Amerika'da bizdeki kadar Amerikan uşağı yoktur; hem Suriyelilerin gitmesini istiyorlar hem de bunu çözecek olan süreci baltalamaya çalışıyorlar, Türkiye'ye 30 kilometre bile uzak olmayan bin yıllık Türk ve Müslüman şehirlerinde yaşananlara kayıtsız kalmamızı bekliyorlar.
Genel Başkanımız ve Türk milletinin bilge lideri Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi'nin 22 Ekim 2024 tarihinde ifade ettiği gibi, "Orta Doğu'da nelerin olup bittiğini tam olarak kavrayamayanların bir müddet ekranlardan uzak kalması veya büyük bir pişkinlikle arzıendam etmeye devam etmeleri kendilerinin bilecekleri bir iştir. İnsanlığın umudu Türk milletidir; Türk beklenendir, Türk bilinendir, Türk özlenendir, Türk çağrılandır, Türk yolu gözlenendir." Kim ne derse desin, tarih bizi bekliyor.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, sekiz yıl önce bugün, 10 Aralık 2016 tarihinde Beşiktaş'ta meydana gelen patlamada şehit olan tüm polislerimize ve bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Gazi Meclisi, yüce heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) şlar)