Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 30 |
Tarih: | 10.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; televizyonları başında bizi izleyen halklarımızı ve cezaevlerinde haksız hukuksuz bir şekilde rehin tutulan siyasi tutsakları saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Ayrıca, bugün sabah Van-Erciş kara yolunda iki feci kaza gerçekleşti. Bu gerçekleşen kazalarda can kayıpları ve çok sayıda yaralı olduğunu öğrendik. Can kayıpları için Allah'tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyoruz ve yaralılar için de acil şifalar diliyoruz.
Evet, bugün yine bütçe konuşacağız. Yıllardır dönüp dolaşıp aynı şeyi konuşuyoruz ama asıl noktayı kaçırıyoruz. Hiçbir kurum ve kuruluşun bağımsız olmadığı, misyonunu yerine getirmediği kısacası adaletin ve hukukun tesis edilmediği bir ülkenin ekonomisi refah seviyesine ulaşmaz. Dolayısıyla burada konuşulan bütçe görüşmeleri de hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bütçe aslında teknik bir sayı tablosu değildir; aksine, tercihleri ifade eden, ekonomik, politik beyanlardır. Bütçeler o ülkedeki halka yaklaşımın insani boyutunun en açık ifadesidir; her şeyden önce, toplumsal bir meseledir. Her seferinde olduğu gibi bu yıl da toplumsal paydaşların bütçe hakkı yok sayılmaktadır. "Ben yaptım, oldu." Tam bir tek adam rejimi durumu söz konusu.
Biz DEM PARTİ olarak hazirandan bu yana başlatmış olduğumuz, yoksulluğun ve adaletsizliğin bütçesine karşı Ekmek ve Adalet Kampanyamızla tüm kadınların, gençlerin, emekçilerin, engellilerin, çocukların, halkların, inançların bütçe taleplerini Meclise taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz.
Kamu Denetçiliği Kurumu, yurttaşların haklarını idare karşısında hızlı ve ücretsiz olarak ayırabilmesi, iyi yönetim ilkelerinin yerleşik hâle gelmesi ve demokrasi ile temel insan haklarının geliştirmesi hedefiyle kurulmuştu. Maalesef, gelinen aşamada çözüme etkili olamamış, yeterince güven oluşturamadığı için kendi inisiyatif ve performansını sergileyememiştir. Kuruma yapılan başvuru sayısının azlığı, alınan kararların yetersizliği bunun en somut göstergesidir. Bu Kurumun işlevsizliği yurttaşların hak arayışına olan inancını zayıflatmakta, hak arama yollarını tıkamaktadır. Parlamento tarafından yurttaşların hakkını korumak için görevlendirilen bu Kurumun neredeyse idare gibi hareket etmesi ve çoğunlukla idare lehine kararlar alması bağımsızlık ilkesinin tamamen ihlal edildiğinin bir göstergesidir.
Kurumun yayınladığı verilere baktığımızda 2024 yılının Ocak-Haziran dönemlerinde Adalet Bakanlığına ait 1.250 şikâyetle en fazla şikâyet edilen Bakanlık olduğunu görüyoruz. Bu Bakanlığı Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı da takip ediyor.
Partimiz özellikle hasta tutsaklar için defalarca kez Kamu Denetçiliğine başvuruda bulundu ancak sonuç olarak yalnızca mevzuatlar hatırlatılarak bunlar cevapsız bırakılmıştır. Ağır hasta mahpusların sağlık hakkına erişimi, cezaevindeki kötü koşullar ve yaşanan insanlık dışı uygulamalar karşısında bu Kurumun sessizliği kabul edilebilir bir durum değildir. Birçok yurttaş Kamu Denetçiliği Kurumunun yerine CİMER'in daha çok işlevli olduğunu söylüyor.
Sosyal devlet anlayışının terk edildiği, halkın haklarının değil belirli çıkar gruplarının öncelendiği bir düzende adalet ve eşitlik sağlanamaz; bu bir yönetim krizidir ve bir ahlak krizidir aynı zamanda. Bu düzeni değiştirmek, halkın iradesine güvenmekle ve halkın haklarını savunmak için birlikte mücadele etmekle mümkündür.
Sayın milletvekilleri, Meclis bütçesini konuşurken danışmanların sorunlarını ve taleplerini de dile getirmeden olmayacak tabii ki, bir kez daha burada onların hem taleplerini hem sorunlarını hatırlatalım. Danışmanlar kadroya geçirilmeli, dışarıdan ve kamudan gelen danışmanların özlük hakları sağlanmalıdır; maaş göstergeleri artırılmalı, tazminat hakkı sağlanmalıdır; promosyon ödemeleri düzenlenmeli, giyim ve yol yardımı yapılmalıdır. Bu vesileyle Meclis çatısı altında çalışan bütün emekçilere bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Şunu da belirtelim: AKP iktidarı döneminde Meclis asıl işlevinden çıkarılmış, iktidarın ihtiyacına göre yasaları, kanunları onaylayan merciye dönüştürülmüştür.
Bütün olumsuzlukların yanı sıra Mecliste "enerji verimliliği ve yeşil Parlamento" gibi çalışmalarla ekolojik adımların atıldığını görmek de mutluluk vericidir. Bu konuda emeği geçen arkadaşlara da teşekkür etmek istiyorum.
Evet, Türkiye'nin en büyük ve en derin sorunu tabii ki Türkiye'nin demokratik bir ülke olmamasından kaynaklıdır. Bundan dolayı birçok sorun gibi Kürt sorunu da derinleşerek devam etmektedir. Osmanlı'nın çok kültürlü yapısının yerine ulus devlet anlayışının benimsenmesiyle Kürt kimliği sistematik olarak yok sayılmış, asimilasyon politikalarına maruz bırakılmıştır. 1921 Anayasası ademimerkeziyetçi yapısıyla Kürtler için umut verici bir dönem başlatmış ancak bu dönem kısa sürmüş, 1924 Anayasası'yla merkeziyetçi bir yapı tesis edilmiştir. Yerel yönetimlerin yetkileri büyük ölçüde kısıtlanmıştır; bugün kayyum uygulamalarıyla bu anlayış sürdürülmekte, halkın iradesi gasbedilmekte ve seçilmiş yöneticilerin yerine kayyumlar atanmaktadır; seçilmiş milletvekilleri tutuklanmakta, Kürtlerin kendi kendini yönetmesi hakkı engellenmektedir. Bu tutumla Türkiye demokrasisi ve seçme seçilme hakkı işlevsiz kılınmaktadır aslında.
1925'te Şark Islahat Planı'ndan bugüne, köy yakmaları, zorunlu göçler, demografik yapının değiştirilmesi gibi uygulamalarla Kürt kimliğinin bastırılması hedeflenmiştir. O günden bugüne bu politikalar da farklı göç dayatmalarıyla devam etmektedir. Kürt sorunu, Kürtlerin kendi olmaktan çıkarılma çabasıdır, Kürt halkının siyasi iradesine ket vurulmasıdır, inkârcı ve imhacı yöntemler karşısında boyun eğmeye zorlanmalarıdır, öz kimliklerinden vazgeçmeleri için ekonomik şiddet uygulanmasıdır, Kürtlerin çağdaş eğitim araçları ve uygulamalarından mahrum bırakılmalarıdır, kendi öz kimliklerine dayalı kültürel ve toplumsal bir yasal statü tanınmamasıdır.
Kürt sorunu yalnızca Türkiye sınırları içerisinde değil sınır ötesi savaş politikalarıyla da derinleştirilmektedir Rojava'da kadınların, halkların oluşturduğu kuzeydoğu Suriye yönetiminin hedef alınması, dün Afrin'de olduğu gibi bugün de Münbiç'te oynanan kirli oyunlarla demografik yapının değiştirilmek istenmesi Kürt halkının ulusal kimliğine yönelik uluslararası boyut kazanan tehditlerdir. Bu bir ulus olma sorunundan öte, aslında ulus olmaktan çıkarılma sorunudur yani bu bir Kürt kördüğümüdür. Kürt sorununa güvenlikçi politikalarla yaklaşmak Türkiye'yi çoklu krizler içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir. Milyonlarca dolar bir hiç uğruna heba edilmiş; ekonomik, siyasal, toplumsal krizlerin derinleşmesine sebep olunmuştur. Nasıl ki Gordion kördüğümünün çözümü bir dönüm noktası olduysa Kürt meselesinde yaratılmak istenen kördüğümlerin çözümü de başta Türkiye ve Orta Doğu'da olmak üzere tüm toplumların demokratikleşmesini ve özgür bir yaşamı mümkün kılacaktır.
Bu nedenle, Kürt sorununu demokratik yol ve yöntemlerle çözmek bu Meclisin 100'üncü yılında tarihî bir sorumluluğudur; bu sorumluluğun fırsatı ve iradesi burada mevcuttur. Gelin, bu tarihî fırsatı kaçırmayalım ve bu tarihî fırsatı hep beraber değerlendirelim. Türkiye'nin demokratik geleceği için cumhuriyeti demokratikleştirelim ve halkçı bir cumhuriyeti tüm halkların eşit bir şekilde yararlanabileceği bir sistemle taçlandıralım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)