| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 10.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesini tarihî bir dönüm noktasında görüşmekteyiz. İsrail'in 7 Ekim 2023'te başlattığı saldırılar sonucunda gelinen noktada Suriye'de atmış bir yıldır süren rejim ve elli üç yıldır süren Esad ailesinin hanedanı sona erdi ve Suriye, şimdiden, kestirilemez, her türlü gelişmeye açık bir hâle geldi. Şunun şurasında daha bir ay geçmeden, 21 Kasımda Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakanın, Hakan Fidan'ın gözlerinin içine bakarak demiştim ki: Beşşar Esad'la ilişkileri yeniden tesis etmek için beyhude ve nafile bir mesai harcadınız, Beşşar Esad ülkesinin büyük bölümü üzerinde kontrolünü kaybetti; böyle demiştim. 11 Aralık günündeyiz bugün ve aradan üç hafta bile geçmeden işte geldiğimiz nokta ortada. Onca zamandır görüşebilmek için peşinde koşulan Beşşar Esad rejiminin yerinde yeller esiyor. Onun yok oluşuyla birlikte başlıca dayanakları olan Türkiye'nin Astana ortakları, Rusya ve İran da büyük güç yitirmiş durumdalar ve epey bir süredir sözü edilen Orta Doğu’nun yeniden dizaynı Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç olmadığı kadar gündeme geldi ve son kırk sekiz saatte yeniden dizayn edilmekte olan Orta Doğu'da güç odağı olarak beliren İsrail'in yanı sıra ülkemiz Türkiye de bir bakıma ister istemez sahnede bir güç odağı olarak. Özellikle son iki haftadır İdlib ilinden yola çıkıp Halep'i düşürdükten sonra Şam'a yürüyen Heyet Tahrir el-Şam ile Amerika arasında dolaylı bağlantıyı Türkiye'nin sağladığı dünyanın önde gelen bütün basın-yayın organlarında yayınlanmış bir bilgi artık. Astana'nın bir bakıma kadük olmasından gayrı adı konmadan Avrupa Birliğine alternatif arayışlarını ifade eden BRICS'in kapısında yığılmanın pek doğru bir yönelim olmadığı da şimdi artık görülüyor. Artık Astana yerine Suriye'nin geleceği için 2015 tarihli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı Kararı referans alınıyor ve Türkiye bir NATO ülkesi olarak, Batı merkezli uluslararası sistemin Orta Doğu'daki önemli bir unsuru olarak dış politikasını yeniden tanımlamak zorunluluğuyla karşı karşıya. Türkiye'nin Orta Doğu'da kendiliğinden yükselen profili Suriye'ye ilişkin önemli yükümlülükleri de ister istemez beraberinde getiriyor. Dün bu kürsüde bir sayın konuşmacı "Geçmişi ortak olanın geleceği de ortaktır." dedi, doğru söyledi. Bugünkü Suriye'yle geçmişimiz ortaktır, tam dört yüz yıl, 1516'dan 1918'e kadar aynı sınırlar içinde aynı ülkeydik. Dün isabetle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "Kalbimizin bir yarısı Antep'te ise diğer yarısı Hatay'da." dedi ve birtakım isimler saydı. Türkiye ile Suriye'yi ayırmış olan Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması ve Orta Doğu topraklarının Sykes-Picot esprisine uygun bir biçimde İngiltere ile Fransa arasında paylaşılmasıdır. Toplamı Hatay'la birlikte 911 kilometreye ulaşan Türkiye-Suriye sınırının 381 kilometresi dümdüz bir alan üzerinde bir demir yolu hattıdır, 1 metre genişliğindeki bir demir yolu hattı. Bir demir yolu sınır çizerek farklı siyasi egemenlik alanları oluşturabilir, öyle de oldu zaten ama insanları, aidiyetleri, kimlikleri, gönülleri bölemez; mümkün değil.
Cumhurbaşkanının sözlerine ben de şunu ekleyeyim: Nusaybin Kamışlı'dır; Ceylânpınar Serekaniye'dir, Resulayn'dır. Zaten Türkçesi, Kürtçesi, Arapçası aynı anlamda, tıpkı Akçakale'nin Tel Abyad olması gibi. Mürşitpınar Kobani'dir, Karkamış Cerablus'tur. Samandağ Alevisinin kardeşi az ötesindeki Lazkiye Alevisidir. Türkiye Türkmenleri ile Suriye Türkmenleri, Türkiye'deki Çerkezler ile Münbiç'teki Çerkez Adigeler kardeştir. Urfa'da yaşayan Araplar ile Mardin'de yaşayan Araplar ile sınırın öte tarafındaki Araplar kardeştir. Midyat'ta, Mardinde, İdil'de yaşayan Süryaniler ile Kamışlı'da, Haseke'de, Tel Tamer'de yaşayan Süryaniler kardeştir, sınırın iki yanında yaşayan Kürtler de kardeştir. Zaten orada yaşayan Kürtler "Türkiye" ve "Suriye" sözcüklerini kullanmazlar. Suriye tarafında yaşayanlar, demir yolunun üst tarafı için "Serhat" üst tarafında yaşayanlar alt tarafı için "Binhat" derler yani hattın üstü, hattın altı. Hat, demir yolu hattı. Onların gözünde hattın üstü, altı Türkiye ve Suriye'dir ve aynı ülkedir.
DEM PARTİ Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan dün burada gerçekten tarihî bir konuşma yaptı. O konuşmayı satır satır, tekrar tekrar okumakta ülkemizin ve bölgemizin barışçıl gelecek ufkunu görebilmek için yarar var. Şöyle dedi: "Bölgede Türk-Kürt ittifakını demokratik bir zemine çekerek barış ve kardeşlik projesini başlatmamız gerekir." "Türk-Kürt ittifakının test alanı Rojava'dır." diye devam etti. "Rojava'daki Kürt'ün kazanımlarını kendisine düşman gören anlayış bu ittifaka en büyük zararı verir. Gelin, Kamışlı'dan, Kobani'den Ankara'ya tarihî birlikteliği eşit ve adil bir temelde yeniden kuralım." dedi. Tuncer Bakırhan'ın dünkü konuşması Devlet Bahçeli'nin 20 Ekim konuşmasının -ki Cumhurbaşkanının onu arkaladığını birkaç kez söyledi- o konuşmasının ruhu ve hedefiyle aynı ölçülerdedir.
Şimdi, Cumhurbaşkanı yine dün "Suriye tüm etnik, dinî, mezhebî kimlikleriyle Suriyelilerindir; Arap, Türkmen, Kürt, Sünni, Alevi, Nusayri, Hristiyan fark etmeksizin. Suriyelilerin sulh içinde yaşadığı bir Suriye Türkiye'nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir." dedi. Çok güzel. İşte, tam da bunun için Türk-Kürt kardeşliğini sözde değil, yalnız Türkiye'de değil Suriye'de de yerleştirmek gerekiyor.
HALUK İPEK (Amasya) - Silahı bırakacak, silahı.
OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Bakan Hakan Fidan Doha'da pazar günü basın toplantısında -kelime kelime sözlerini aktarayım- "Aslında son derece meşru Kürt taraflar var Suriye'de çalışan, Suriye'nin kuzeyinde bulunan." dedi ama bunların kim olduğunu söylemedi. Bir de Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 30'unu kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri için söyledikleri var, "Suriyeli olmayanlar Suriye Demokratik Güçlerini yönetiyor ve herkes bunu biliyor." dedi. Eğer PYD'yi kastettiyse onun Başkanı Salih Müslim İstanbul Teknik Üniversitesi mezunudur, Kobanilidir, Suriyelidir; tanımadığınız birisi de değil, 2013-2015 yılları arasında defalarca Türkiye'ye Dışişleri Bakanlığının konuğu olarak geldi. Yok, YPG'yi yani Suriye Demokratik Güçlerinin silahlı gücü olan YPG'yi kastediyorsa onun lideri Mazlum Abdi de Suriyeli, Kobanili. Mazlum Abdi, bu arada Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni seçilmiş Başkanı Donald Trump tarafından Washington'a 20 Ocaktaki törenlere davet edildi. Kuzey ve Kuzeydoğu Suriye'deki özerk yönetimin Eş Başkanı İlham Ahmed ise defalarca Elysee Sarayı'nda Emmanuel Macron tarafından ağırlandı, o da Afrinli bir Suriyelidir.
Şimdi, hatırlatmakta yarar var, ne PYD ne de YPG dünyanın hiçbir ülkesi tarafından -şu sırada Şam'a hükmeden Heyet Tahrir el-Şam'ın aksine- "terör örgütü" ya da "terörist" olarak ilan edilmiş değiller. Daha bugün Amerikan Dışişleri Sözcüsü Miller üzerine basa basa "Suriye Demokratik Güçlerine desteğimiz devam edecektir, IŞİD'e karşı savaşta hayati bir ortağımız olmaya devam ediyor ve öyle kalacaktır." dedi. Şimdi, o Salih Müslim ki HTŞ "El Nusra" adını taşıdığı sırada, 2013 yılında El Nusra çetelerine karşı savaşta evladını kaybetti ama o Salih Müslim daha dört gün önce Suudi Arabistan'ın Al Arabiya televizyonuna demeç verdi, "HTŞ hakkında iyimserim, Suriye Millî Ordusundan daha disiplinli ve uzlaşmacılar. Onlar da Suriyeli, Suriye'nin çeşitliliğini desteklemeliler. Suriye'de bir arada yaşamayı inşa etmek için Heyet Tahrir el-Şam'la diyaloğa hazırız." dedi. Türkiye bu Salih Müslim'le diyalog kuramaz mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Çandar.
OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Niye kuramasın? Esad yıkıldıktan sonra Suriye Demokratik Güçleri yayımladığı bildiride "Suriye'nin tüm ulusal, siyasi, kültürel ve sosyal güçleriyle; diyalog ve sorumluluk ruhuyla, kimseyi dışlamadan; ulusal, dinî ve mezhepsel tüm farklılıklarıyla, tüm halkı kucaklayan yeni bir Suriye'nin inşası için çalışacağız." dedi. Bunu diyen Suriye Demokratik Güçleriyle Türkiye diyalog kuramaz mı? Suriyeli Kürtleri niçin Amerika'nın, Fransa'nın hatta İsrail'in alanına terk ediyoruz? Onlar bizim insanlarımız. Eğer Türkiye Suriyeli Kürtlerle gerçek kardeşlik ilişkileri kuramaz ve geliştiremezse ne Türkiye'de Türk-Kürt barışını oturtabilir ne de geleceği çok belirsiz, her türlü olumsuz sonuca açık Suriye'de barışa, toplumsal uzlaşmaya ve toprak bütünlüğüne katkıda bulunabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Dış politikamızı gözden geçirmemiz ve Orta Doğu'nun yeniden dizayn edilmekte olduğu şu dönemin gerçeklerine uygun bir şekilde yeniden düzenlemek gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)