| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 13.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Bakanlar, kıymetli milletvekilleri ve kıymetli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, İYİ Parti adına, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunmaktayım.
Türk Hava Kuvvetleri, Türk Kara Kuvvetleri, Türk Deniz Kuvvetlerinden oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri; Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığının en önemli sigortası, vazgeçilmezidir. Açık kaynak bilgileriyle ülkelerin teknolojileri, askerî birim miktarları, mali durumları, lojistikleri, hareket kabiliyetleri ve coğrafi konumları gibi 60'tan fazla faktörden yararlanılarak yapılan popüler bir araştırmaya göre 2024 yılında yaptığı yatırımların sonucunda Türk Silahlı Kuvvetleri, askerî güç sıralamasında 3'üncü sıraya yükselmiş ve dünyanın en güçlü orduları arasında 8'inci sırada yer almıştır. Ayrıca, Türkiye, yaklaşık 355 bin aktif personeliyle nicelik açısından NATO'nun en büyük 2'nci ordusuna sahiptir. Biz Türk vatandaşlarının da başının tacıdır. Bu güzel vatan topraklarında rahat yaşamamızın yegâne teminatı Türk Silahlı Kuvvetlerinin her mensubu çok kıymetlidir. Başta Mehmetçik'imiz olmak üzere hepsine en derin saygı ve minnetlerimizi sunuyoruz.
İYİ Parti olarak, her şeyden önce, pazartesi günü Isparta'da şehit olan 6 askerimizin, bölücü terör örgütünce TUSAŞ'a 23 Ekim 2024 Çarşamba günü gerçekleştirilen hain terör saldırısı neticesinde şehit düşen 5 vatandaşımızın yanı sıra 15 Ağustos 1984-15 Ağustos 2024 tarihleri arasında geçen kırk yılda yani on dört bin altı yüz günde 6.387'si Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 1.512'si güvenlik korucusu, 587'si polis ve 6.416'sı sivil vatandaşımız, toplam 14.902 resmî görevli ve vatandaşımız başta olmak üzere tüm kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor; şehit ailelerimize ve kahraman gazilerimize kalbî selam, saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz.
15 Ağustos 1984 tarihinden bugüne kadar yaşadığımız her gün ortalama 1 şehit vermek suretiyle yürütmekte olduğumuz ve en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar yürüteceğimiz terörle mücadele harekâtı kapsamında bu kırk yılda 73.020 terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Yeri gelmişken ifade etmek isterim ki terör örgütünce 15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh ve Şemdinli'de güvenlik güçlerimize yönelik ilk silahlı terörist eylemlerde bulunulması sonrasında Siirt ili Eruh ilçesi Karageçit köyü, Mardin ili Ömerli ilçesi Pınarcık köyü, Siirt ili Eruh ilçesi Milan mezrası, Siirt ili Güçlükonak ilçesi Çevrimli köyü, Siirt ili Şirvan ilçesi Cevizdalı köyü, Erzincan ili Kemaliye ilçesi Başbağlar köyü, Van ili Bahçeşehir ilçesi Sündüz yaylası, Siirt ili Baykan ilçesi Derince köyü, Mardin ili Savur ilçesi Ormancık ve Akyürek köyleri ile Diyarbakır ili Kulp ilçesi Hamzalı köyünde, haklarını savunduğunu iddia ettikleri kendileri gibi düşünmeyen masum bölge insanı topluca katledilmiş, kırk yıllık sürede ekonomimizin 2 trilyon dolar zarara uğramasına sebebiyet verilmiştir.
Türkiye'ye bu büyük bedelleri ödeten, en az bin yıldır bu imparatorluk çukuru coğrafyada bir ve beraber yaşayan Türk milletini bölme plancılarının aparatı olan PKK terör örgütünün başı, bebek katili caniyi muhatap almak ve onu teröristlikten çıkarıp siyasal zemine sokma girişimlerinde bulunmak bu büyük millete yapılacak en büyük ihanettir. Gazi Mecliste ondan gelen mesajların borazanlığını yapmayı, Türk devletine ve Cumhurbaşkanına teröristbaşı üzerinden kahramanlık senaryoları çizmeyi kesinlikle reddediyoruz. Türk milliyetçilerini bu ihanetin başaktörü, olmazsa olmaz taşeronu hâline getirmeye yeltenenlere Başbuğ Türkeş'in sözüyle seslenmek istiyorum: "Sizin yedi sülaleniz gelse buna gücünüz yetmeyecektir, asla!" (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Hiçbir devlet teröristi ve/veya terör örgütünü muhatap almaz. Terörü bitirecek tek şey vardır, o da güçlü, kararlı ve itidalli terörle mücadele politikalarıdır.
Komşumuz Suriye'de yaşananları görüyoruz; "millet" fikrini tanımayan yerel aktörlerinin yani ortak kimlik ve aidiyet duygusunun eksikliği ile etnik ve mezhebe dayalı farklılıkların güç mücadelesi bir devletin sonu oldu. Ortak bir millet bilinci olmazsa farklı gruplar kendi menfaatlerini ön plana çıkarır ve millî birlik zayıflar. Bu da dış güçlerin manipülasyon ve müdahalesine açık bir ortam yaratır. Mart 2011'de Suriye savaşının başlamasıyla beraber merkezî otorite boşluğundan faydalanan PKK, Suriye'nin kuzeyindeki bölgeleri işgal etmeye başlamıştır. PKK, işgal ettiği bölgelerde stratejik göç mühendisliği yaparak Suriyeli Arapları ve Türkmenleri Türkiye'ye sürmüş, bir PKK devletinin nüfus altyapısını oluşturmuştur. Emperyalizm eliyle Suriye'nin neredeyse yarısını işgal etmiş olan PKK'nın Batı'da Akdeniz, Doğu'da Irak Sincar bağlantısını kesecek bir müdahalede bulunmak zaruridir. Münbiç'ten başlayarak güvenlik sahasının Tabka, Rakka, Haseke bölgesini kesecek şekilde genişletilmesi; Ayn el Arap'ın teröristlerden arındırılarak PKK devleti projesinin akamete uğratılması sağlanmalıdır. Barzanistan ve YPG'istanın birbiriyle ilişkisi kesilmeli, böylelikle kurulması muhtemel olan teröristanın da önü kesilmelidir. Türkiye, Suriye'deki savaştan en çok zarar gören ülkedir, diliyor ve umuyoruz ki Suriye'deki barıştan da zarar görmez.
Altı çizilmesi gereken bir diğer husus da bölgedeki Türkmen varlığı mutlaka korunmasıdır. Hiçbir ülkenin toprağında hiçbir zaman gözümüz olmamıştır. Ancak şu anki koşullar altında Suriye'deki en büyük ikinci unsur olan Türkmenlerin yeni Suriye'nin kurucu unsuru olmaları ve anayasal bir statüye kavuşturulmaları elzemdir.
Türkiye'yi tarihî sorumluluklar beklemektedir. "Türkiye Cumhuriyeti" büyük bir devletin, "Türk" de büyük bir milletin adıdır. İçinde yaşadığımız şu günlerde her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Yapılan hatalardan ders çıkarmalı, emperyalist tuzaklara karşı uyanık olmalıyız. Orta Doğu genelinde ve Suriye özelinde yaşananlar, Atatürk'ün fikir ve dava arkadaşlarının millî egemenliğe, millî kültüre, millî kimliğe yani "Türk milleti" fikrine dayalı olarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu vasıflarını korumanın ve güçlendirmenin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkelerine sahip çıkılmaması beka meselesidir. "Millet olma" fikri her türlü emperyalizme karşı en büyük gücümüzdür. Bu sebepten ötürü "millet" fikrini aşan ve aşındıran hiçbir siyasi tuzağa düşmememiz gerekmektedir.
Atatürk ve silah arkadaşlarının bize armağan ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası ve devamı için, bu sene 101'inci yılını idrak ettiğimiz cumhuriyetin bizden sonra gelecek evlatlarımız tarafından nice yüzyıllar kutlanması, kısacası payidar olması için bu devletin güvenliğini en iyi, en güçlü şekilde sağlamanın tek yolunun güçlü ordu olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Bu nedenle, biz Mecliste olduğumuz her zaman Millî Savunma Bakanlığının ve diğer güvenlik güçlerimizin bütçeleri konusunda çok hassas ve yapıcı bir tutum içerisinde olduk.
Kahraman ordumuza her zaman destek olacağımızı ifade etmekle birlikte, Millî Savunma Bakanlığımızın etkinlik ve verimliliğinin daha da arttırılabilmesi için bazı somut tespitlerimizin de ifade edilmesinin mecburi olduğunu düşünüyoruz.
Bu bağlamda, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin genel bütçedeki payının bu yıl da yetersiz olduğunu düşünmekteyiz. 2025 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi yüzde 41,64 artışla 623 milyar 899 milyon 190 bin TL olarak teklif edilmiştir. Bakanlığın 2025 yılı merkezî yönetim bütçesi içindeki payı yüzde 4,23'tür ancak personel giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri çıkarıldığında kalan bütçe 318 milyar 79 milyon 53 bin TL'dir. Yani, Bakanlık bütçesi içinde savunma yatırımları için kullanılacak asıl kaynak bu kadardır ve bu kaynağın genel bütçe içindeki payı yalnızca yüzde 2,15 olarak karşımıza çıkmaktadır. Millî Savunma bütçesinin 2003 yılında yüzde 6,9 olan genel bütçedeki payı 2025 yılı bütçe teklifinde yüzde 4,23'e kadar gerilemiştir.
Öte yandan, Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilmesi planlanan bu bütçenin, 2025 yılı tahminî gayrisafi yurt içi hasıla toplamı içindeki payının NATO'nun belirlediği yüzde 2 oranı kriterinin çok altında hatta 2023 yılındaki yüzde 1,31 oranının da altında, yüzde 1,1 seviyesinde olması da bu bütçenin yetersiz olduğunun bir başka ispatıdır. Bu kapsamda, Türkiye jeopolitiğindeki çok yönlü tehdit ve risklerin yanı sıra, sömürgeci güçlerce Orta Doğu coğrafyasında vekâlet savaşı süjeleri aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerine aykırı yürütülecek faaliyetlere engel olunabilmesi maksadıyla Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden modernizasyona ayrılan payın artmasının da elzem olduğunu buradan vurgulamak isteriz.
İki bin yılını doldurmuş Türk Silahlı Kuvvetleri, bugün aktif olarak savaşan ve kendisiyle harp etmenin ne demek olduğunu tarih boyunca defaatle göstermiş, caydırıcılığı yüksek, dosta güven, düşmana gözdağı veren bir ordudur. Hepimizin güvenli ve huzurlu yaşamının teminatı olan bu kurumun harbe hazırlığı iç siyasete malzeme yapılmayacak kadar değerlidir.
Savaşlar bir kere başladığında öngörülemez maliyetlere gebedir; bunu yanı başımızda yaşanan Ukrayna-Rusya savaşında gördük. Bu sebeple, Silahlı Kuvvetlerimizin harbe hazırlık seviyesinin ve caydırıcılığının savaşların başlamadan önlenmesinde kritik bir önemi vardır. Bunun artırılmasındaki en önemli unsurlardan biri, envanterlerimizin yerlilik oranıdır. Biz, ordumuzu güçlendirmeye yönelik savunma sanayisinde bu zamana kadar atılan adımları parti olarak görmezden gelmediğimizi her fırsatta söylemekteyiz. Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda, F-16 Modern Tedariki Projesi'yle ilgili olarak Hava Kuvvetlerimizin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim ve muharip olarak kullanacağımız HÜRJET ve 5'inci nesil millî uçağımız KAAN hizmete girinceye kadar, gelişmiş teknolojiyle donatılmış modern savaş uçaklarının envantere alınması ve envanterin çeşitlendirilmesi çalışmalarının devam ettiğini ve bu kapsamda 40 adet F-16 ve özellikli mühimmatların alınacağını söylemişti; KAAN Projesi'ni görünce Amerikalıların kendiliğinden F-35'leri vermeyi teklif ettiklerini ve görüşmelerin devam ettiğini de eklemişti sözlerine. Eurofighter için de 4'lü konsorsiyumun 3'ünün "evet" dediğini, Almanya'nın da Eurofighter vermeyi yeni kabul ettiğini açıklamıştı.
Bunlar, tabii ki çok önemli konular ancak özellikle Eurofighter'ın 5'inci nesil alınması gerektiğini ve bu uçaklara yapılan yatırımın yerli, millî, 5'inci nesil millî muharip uçağımız KAAN, modern tank ihtiyacının karşılanması maksadıyla başlatılan ALTAY ana muharebe tankı, uzun menzil ve yüksek irtifada Millî Muharip Uçak; seyir füzesi, İHA, helikopter gibi hedeflere karşı etkili bir hava savunma sisteminin üretilmesini amaçlayan SİPER gibi savunma sanayimizin stratejik projelerinin gecikmeye uğratılmayacak şekilde yapılanması gerektiğini ve bunlar için merkezî yönetim bütçe ödeneğinin yanı sıra Savunma Sanayii Destekleme Fonu imkânlarından istifadenin mutlak surette gerekliliğini burada vurgulamak istiyoruz.
Yine, değinmek istediğim bir diğer önemli nokta, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türk devletinin geleneksel kara, deniz ve hava alanları dışındaki egemenlik alanlarından olan siber alandaki harbe hem altyapı hem de doktrin olarak ne kadar hazır olduğudur. Bilindiği üzere, siber alan, bugün kara, hava ve deniz gibi egemenliğimizin olduğu bir alandır. Bu alan Amerika, Rusya ve Çin gibi önde gelen ülkeler tarafından savaş sahası olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, bu konuda NATO tarafından müttefiklerine kılavuz olacak standartlar da oluşturulmaktadır. Biz, yeni kurulacak siber güvenlik başkanlığının yanı sıra, Millî Savunma Bakanlığının sorumluluk alanının gerekli yasal düzenleme ve mevzuatlarla siber alanı da içerecek şekilde güncellenmesi; Türk Silahlı Kuvvetlerinin doktrin, organizasyon ve altyapı olarak kara, hava, deniz ve siber alanlarda müşterek harekât yapabilme kabiliyetine ivedilikle kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
Yine Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık seviyesi ve caydırıcılığı artırmak amacıyla personel sayısı ihtiyacı yeniden ele alınmalıdır. Hepimizin bildiği üzere, İsrail'in Türkiye'ye saldırabileceği en üst düzeyde Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmiştir. Biz buradan sormak istiyoruz: Türk Silahlı Kuvvetlerinin tertiplenmesinde bunu müteakip bir değişiklik yapılmış mıdır ya da ne beklenmektedir? Biz ordumuzun aktif personel sayısının 2,5 cephede aynı anda savaşacak şekilde, Ukrayna-Rusya savaşından öğrenilen gerçeklerin ışığında güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, 7179 sayılı Askeralma Kanunu'nun 5/2 maddesine göre altı aylık askerlik hizmet süresi, hudut güvenliği, üs bölgeleri ile kışla güvenliğini sağlamakla görevli personelin takviye edilebilmesi ve idari hizmet ihtiyaçlarının maliyet müessiriyet bakış açısıyla karşılanabilmesi maksadıyla on iki aya çıkarılması gerektiğini de düşünüyoruz.
Bir ordunun başarısının birçok unsuru vardır; bunların en önemlilerinden biri de onun emir komuta yapısıdır. Bilindiği gibi, 15 Temmuzun ardından yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığından alınıp Millî Savunma Bakanlığına bağlanmış, Genelkurmay Başkanı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartı da kaldırılmıştır; ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıkları da ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Burada hiyerarşik bir sıkıntı olduğu görülmektedir çünkü Genelkurmay Başkanlığı açısından aynı makam üzerinde iki ayrı makamın emir ve talimat verme yetkisine sahip olması, karışık bir durum olmasının yanında askerî teamüllere de aykırı bir durumdur. Genelkurmay Başkanlığının nasıl harp hazırlığı yapacağı belli değildir. Bugün içinde bulunduğumuz düşük yoğunluklu harp ortamında bu zafiyet açıkça görülmeyebilir ancak Allah korusun, genel bir harp durumunda bu, açıkça ortaya çıkabilme riski yüksek bir durumdur. Biz, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarının doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlanması ve teamülleri gereğince de Genelkurmay Başkanlığı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartının yeniden yürürlüğe konulmasının uygun olacağını düşünüyoruz.
Diğer bir konu ise askerî okul ve askerî hastanelerin yeniden açılması hususudur. Bilindiği gibi 15 Temmuz sürecinde alelacele çıkarılan kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetlerine kurmay subay yetiştiren Harp Akademileri, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okullarının kaynağını teşkil eden askerî liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatılmış; söz konusu askerî eğitim ve öğretim kurumlarının yerine Millî Savunma Üniversitesi kurulmuştur. Böylece, Osmanlı döneminde kurulan ve Genelkurmay Başkanlığı kuruluşunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurmay subay ihtiyacını karşılayan, orduya subay ve astsubay yetiştiren iki yüz yıllık kurumların varlığına son verilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO ülkelerindeki örneklerinin aksine, lider personel yetiştiren bu kurumların başlarına askerî nosyona sahip olmayan sivil rektörlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin köklü gelenek ve teamüllerine rağmen atanması; onlara yıllar süren eğitim, başarı ve liyakat sonucu ancak elde edilebilecek general rütbesiyle muamele edilmesi bizleri derin endişelere sevk etmektedir. Sivil üniversite ve personelin askerî eğitim kurumlarına daha fazla entegre edilmesi belli alanlarda büyük katkılar sağlayabilir ancak bu, kurumların sivilleştirilmesi derecesine varmamalı ve var olan köklü teamül ve gelenekler hafife alınmamalıdır.
Silahlı Kuvvetlerine personel yetiştiren kurumlar, bilimsel tartışmayı ve özgürlüğü her şartta merkeze alan sivil kurumlarmış gibi organize edilemez. Örneğin, sivil bir üniversitede Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizi Türkçe konuşulmayan bir yer olarak gösteren kitaplara ve onların yazarlarına olan tepki akademik argümanlar ve eleştirilerle sınırlı olabilir ama askerî kurumlarda bu, terör propagandası ve teröre destek kapsamında ele alınır ve alınmalıdır.
Teamüllerin terk edilmesi rütbe, terfi, tayin gibi konularda askerlerin liyakatlerini artırmaktan ziyade siyasilerden medet ummaya sevk ederek ordunun siyasallaştırılmasına yol açar. Ordunun içine siyasetin girmesi sonucu altı yüz yıllık devletimiz sona ermiş, sonrasında yine ordumuzdan yine Harbiye eğitimi almış bir bozkurt çıkmış "Ya istiklal ya ölüm!" diyerek Türk devletini tekrar ayağa kaldırmıştır.
Biz, askerî eğitim kurumlarının kuvvet komutanlıklarınca Genelkurmay Başkanlığı denetim ve kontrolünde tekrar yapılandırılması ve kapatılan askerî liseler ve astsubay hazırlama okullarının ivedilikle yeniden açılması gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, ordusu ve askeri olan her ülkenin askerî sağlık sistemi bulunmaktadır ama bizde bu sistem, yine 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası bozulmuştur; GATA ve askerî hastaneler Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. Bugün bildiğimiz bir gerçek vardır; Türkiye'ye modern tıbbı getiren köklü bir geçmişe sahip bu kurumun tarihî hafızası ve kurumsal kapasitesi yok olmayla karşı karşıyadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Devamla) - Teşekkürler.
Tamamen yok olmadan bu konuda somut adım atılmalı, Sağlık Bakanlığına devredilen Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi başta olmak üzere, askerî hastaneler, Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi, askerî dispanserler ve revirler ve benzeri sağlık birimleri Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır.
Kıymetli hazırun, ülkemiz uzun yıllardır terör örgütleriyle mücadele etmiştir; ülkemizde vatani hizmetlerini yerine getirirken terör örgütleriyle girilen çatışmalarda yaralanan ve sayıları 20 bini bulan asker ve polisimiz en az yüzde 40'ın üzerinde uzuv kaybı olmadığı gerekçesiyle yasal olarak malul gazi kabul edilmemekte, sosyal hak ve yardımlardan yararlanamamaktadır. Bunun yanında, yine askerî personelimizin çeşitli problemleri ve sorunları mevcuttur. Bu problemlerin de tekrar ele alınmasının önemli olduğunu vurguluyoruz.
Yüce Allah ordumuzu hep var etsin, gücünü hep artırsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Devamla) - İYİ Parti olarak Millî Savunma Bakanlığı bütçesini desteklediğimizi söylüyorum, bu bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)