| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 13.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakana bir teşekkürle başlamak istiyorum. Komisyonda Tekirdağlıların kazı çalışmaları devam eden iki antik kentine ören yeri statüsü kazandırılması talebini iletmiştim; figürlü mozaikleriyle Perinthos ve bir Trak erkeğinin onunla gömülmek için kurban edilen eşiyle yattığı tümülüsü de barındıran Heraion. Sayın Bakan, iki alanı da ziyaret ettiniz, kazı çalışmasını takiben ören yeri statüsü kazandırılacağını vurguladınız, teşekkür ederiz ama takdir edersiniz ki Türkiye'de yirmi yılı geçen kazılar var, kazıları hızlandırmak için de destek bekliyoruz sizden. Bundan kaçınmayacağınızın, yeni eser tescil ettirmedeki gayretinizin farkındayız. Farkındayız, konu kaynaksızlık ama gün yüzüne çıkmayı bekleyen tarih hazinemiz de takdir edersiniz ki kaynaksızlığa kurban edilemeyecek kadar kıymetli.
Seçim bölgemle başlamışken Tekirdağ'ın Kumbağ'dan Şarköy'e uzanan arkeolojik ve doğal sit alanlarının, Trakya bağ rotasının, off-road, yamaç paraşütü alanlarını barındıran kıyı hattının kültür, turizm koruma ve geliştirme bölgesi ilan edilmesi de bizim için önemli. Ulaşımı da kolay, Ege ve Akdeniz'e alternatif bir seçenek oluşturabiliriz burada.
Sayın Bakan, siz ne kadar kültür ve turizmin ayrılmaz olduğunu düşünüyorsanız biz de aynı derecede bu ikisinin mutlaka ayrılması gerektiğini düşünüyoruz. Hatta sadece turizme iliştirilmemiş müstakil bir kültür bakanlığının değil, bir millî kültür bakanlığının temel ihtiyaç hâline geldiğini savunuyoruz. Zira, bir ülkede bebekler beşiklerinde tecavüze uğrar, hastanelerde katledilir hâle geldiyse ve sorumluları mahcubiyet duymak bir yana üste çıkmaya çalışıyorsa, kızlar babalarının çocuklarını doğurmaya başladıysa, 5 çocuk feci şekilde can verene kadar göz yumulabiliyorsa onları ölüme sürükleyen garibanlığa, komşusu açken pekâlâ tok yatabiliyorsa artık insanlarımız, şiirdeki gibi aslında akarsuya, meyve çağında ağaca, hayata -gelelim bugüne- Çayırhan'daki madenciye, mülakat mağduru öğretmene, tarım işçisine, emekliye, sana, bana, hepimize, ümide düşman sayısı artıyorsa durdurulamayan bir hızla, bir virüs gibi yayılıyorsa -gemisini kurtaran kaptancılık- adaletsizlik; vicdan sağırlaşmışsa, kimse ötekinin feryadını duymuyorsa, kimse hiçbir ayıbından utanmıyor, vebalden, suçtan sakınmıyorsa, pervasızlık, pişkinlik, liyakatsizlik, arsızlıksa aslında iktidar olan, o ülkede toplum çürüyor demektir. Çarpıcı bir sokak röportajı vardı, denk gelmişsinizdir, ekonomiyi soruyorlar, tesadüfen karşılarındaki sosyolog bir akademisyen hocamız, diyor ki: "Ekonomi her zaman toparlanır, kapital kendini yok etmez ama sosyal çürümeyi de düzeltemezsiniz." Şu anda Türkiye'de sosyal çürüme var. Sosyal çürüme şu: "Etik" denen şeyin yok olması. Etik, yaşam felsefesi demek, Türkiye'de yaşam felsefesi kalmadı. Türk edebiyatını, Türk sinemasını, Türk tiyatrosunu düşünün, bu edebiyatta, bu tiyatroda, sanatta hiçbir şekilde yazında ve düşünde hiçbir zaman için göçmen kültürü, mülteci kültürü ya da mafya ya da kara para aklama gibi kavramlar olmazdı ama yavaş yavaş, ortaya çıkacak yapıtlarda bunlarla karşılaşmaya başlayacağız. Başka bir toplum olduk çünkü. Bu başkalaşmanın tek panzehri var, bir kültür devrimi. Kefen bezini bile Japonya'dan alır hâle gelmiş, çökmüş bir imparatorluk mirası üzerinde on yılda 15 milyon aydın genç yetiştiren, Ankara Fişek Fabrikasını kuran, Gölcük Tersanesi'ni kuran, Alpullu Şeker Fabrikasını, hava gazı, montaj, dokuma, mühimmat, Şişecam, bez fabrikalarını kuran ama diğer yandan da Türk Ocaklarını güçlendiren, Halkevlerini kuran, Bedia Muvahhitlerin, Abidin Dinoların, İsmail Hakkıların, Muhsin Ertuğrulların, Adnan Saygunların parladığı, diğer tarafta Cahit Arfların, Süreyya Tahsinlerin, Feza Gürseylerin yetişebildiği gibi bize yeni bir Anadolu ihtilali gerek, bunun şakası yok. Bunun politikası var, olmalı ama partisi yok, olmamalı.
Millî Savunma Bakanı ve kadroları da burada. Kimliksizleştirilmiş bir toplumu, millet olma kabiliyetini kaybetmiş bir insan kalabalığını iç cephe varsayabilirler mi? Onlara da sormak istiyorum. Bize çok acil bir kimliksizlikle mücadele seferberliği gerekli. Ama bu, cumhuriyetin bütün kimlik kodlarını borçlu olduğumuz Atatürk'e kin kusarak olmaz, Anadolu'daki Türk varlığını etnik ittifaklarla gerekçelendirip sulandırarak da olmaz. Bakın, biz ancak bunu becerebilirsek, yoksullukta eşitlenme hâlinden kurtulup yeni bir orta sınıf oluşturabilirsek mesela ancak öyle sinemayı, tiyatroyu, operayı, sergiyi layıkıyla ve toplumsal taban oluşturarak konuşabiliriz. 2017'ye kıyasla tiyatro seyir oranı yarının altına düşmüş, oyun veya oyunculuk veya sahneleme kötü olduğu için değil aslında, parasızlıktan. Yoksulluk sınırının 66-67 bin TL olduğu bir ülkede asgari ücretin 17 bin lira olmasının da sonucu sosyokültürel hayattan bu çekilme.
"Ne idiği belirsiz milyonlarca başka kültür, kimlik, dil unsurunun Türk milletine sosyolojik etkisi üzerine bir araştırma yaptınız mı?" diye de sormak istiyorum Sayın Bakana, Komisyonda çoğu soruma cevap aldım ama bir tek bu sorum cevapsız kalmıştı. İşgal altındaki bir ülke turizmle kalkınabilir mi? Türkiye demografik işgal altındadır. Kültürün Araplaşması gibi bir tehdit algısı var mı mesela Bakanlığın? Bunun Türkiye imajına, markasına etkisini çalıştılar mı bugüne kadar? Erozyon sadece tabiatta değil sosyolojide de büyük bir afettir ve biz bu manada afetzede bir milletiz şu anda. Bu afetin yaralarını sarmanın tek yolu var, yeniden cumhuriyetin kurucu felsefesine yani yeniden Türk milliyetçiliğine dönmek. İşte, bu idrak seviyesinin oluşabilmesi için müstakil bir millî kültür bakanlığı elzemdir. O idrak seviyesine ulaşılabilirse kimse bütçenin 7 milyar lirasını İletişim Başkanlığına verip de Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna, Atatürk Araştırma Merkezine, Atatürk Kültür Merkezine, Türk Dil Kurumuna ve Türk Tarih Kurumuna "Siz de bu 800 milyonu aranızda paylaşın." diyemez.
Değerli milletvekilleri, çifte standartlı yaklaşımıyla bu sosyolojik çöküşün paydaşlarından biri hâline gelen RTÜK'e de seslenmek istiyorum: "Emin olun, Türkiye'de açlık ve yoksulluk yoktur." diyebilmiş bir Bakana gösterilen tepki yüzünden ceza verdiğiniz yayın; sapkınlığın, sapıklığın normalleştirildiği gündüz kuşağı yayınları kadar zarar veremez ne bu ülkeye ne de topluma. Emin olun, mafyaya kredi haberlerinden ötürü ceza verdiğiniz haberciler; mafyayı kutsayan siyasetçiler ve mafyaya kahramanlık atfeden diziler kadar zarar veremez bekamıza. Emin olun, Can Atalay'ı rehin ilan ettiği için ceza verdiğiniz yayın; Abdullah Öcalan'ı akil ilan edenler, ona yaşanacak şehir, ev arayan yayınlar kadar hizmet edemez terör örgütlerinin hedeflerine.
Bakın, son on yılda 400 milyar liranın üzerinde ceza kesmiş RTÜK, son dört yılda büyük bölümü, neredeyse tamamı muhalif yayın yaptığı varsayılan, aslında objektif yayın yapan televizyon kuruluşlarına. Peki, ne oldu sonuçta? RTÜK ceza kesti diye gazeteciler mi sustu? Haberciler mi sindi? Defalarca Silivri'yle de sınanmış haksızlık karşısında susmama iradesi mi yıkıldı? Emin olun, o 400 milyarı muhalefetle değil de bu kültür erozyonuyla mücadeleye harcasaydınız şimdi bambaşka şeyler konuşuyor olacaktık.
Çok stratejik bir başka kurum TİKA. Diaspora faaliyetlerinin sonuçlarını sormuştum Komisyonda, Sayın Bakan, cevabında, Barbarlık Müzesi restorasyonundan bahsetmiş, 7 milyona yakın Türk diasporasının varlığından, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının Türkiye burslarıyla okuyanların ülkelerindeki lobi gücünden söz etmiş. Sorum belki anlaşılamamış olabilir diye tekrar etmek istiyorum: Ben "TİKA neler yapıyor?" diye sormuyorum, neler yaptığını biliyorum ama bunca yaptığının sonucu ne oldu diye soruyorum. Kaç ülkeyi sözde Ermeni soykırımı iftirasından vazgeçirebildik biz bu lobi faaliyetleriyle? Kaç ülkenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımasını sağlayabildik? Kaç ülkeye Suriye'de meşru müdafaa hakkımızı kullandığımızı kabullendirebildik? Kaç ülkede Doğu Türkistan'daki zulme tepkiyi, Çin'e karşı ABD'nin yanında saf tutma refleksinin ötesine geçirip de bir vicdan ayaklanmasına çevirebildik? Bunları soruyorum çünkü bunları yapabilmemizi, ülkemizin yapabilmesini çok istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)