| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 14.12.2024 |
HASAN KARAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken bir yıl önce bu kürsüde hakkı haykırırken Rahmetirahman'a kavuşan okul arkadaşım, dostum, kardeşim Hasan Bitmez'e bir kez daha rahmet diliyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri, Hazreti Ömer bir gün halka hitap ederken dinleyiciler arasından birisi çıkıp "Seni dinlemiyoruz ey müminlerin reisi. Bütçedeki savaş ganimetleri payından bana düşen kumaştan kendime bir elbise yaptıramazken sen nasıl bir elbise yaptırabildin?" der. Bunun üzerine Hazreti Ömer oğlu Abdullah'ı göstererek "Oğlum, söyle, sana düşen kumaş ile benimkini birleştirerek ancak bir elbise yapabildim, doğru mu?" diye sorar. Oğlu "Evet baba." deyince itiraz eden dinleyici "Tamam, şimdi konuşabilirsin, seni dinleyebiliriz." der. İşte, bu tarihî hadisenin felsefesi üzerine siyasetini bina ettiğini iddia edenler şu anda görüştüğümüz bu bütçeye de aynı ahlaki duyarlılığı göstermek zorundadır.
Değerli milletvekilleri, ticaretin, siyasetin, hukukun, velhasıl insanı ilgilendiren her şeyin bir ahlakı olduğu gibi bütçenin de bir ahlakı vardır. Bütçe görüşmelerinde genelde hesaptan kitaptan, taştan, çimentodan, sanayiden, velhasıl hep maddeden bahsedilir ama insanın bizzat kendi zatına yani manasına pek yer verilmez. Bu nedenle, ben, bugün burada insanımıza yönelik birkaç cümle kurmak istiyorum. Kasım 2023'te bir kısım saygın akademisyenin yayımladığı "Türkiye'de Dindarlık Algısı" başlıklı araştırmanın en önemli sonuçlarından biri, kahir ekseriyeti Müslüman olan Türkiye'de Müslümanlığın oransal açıdan gerilemekte olduğunu göstermiştir. Araştırmaya göre, toplumun yüzde 73'ü ülkemizde dindarlığın azaldığı kanaatindedir. Özellikle belirtmeliyim ki matbaanın icadı Hristiyanlık dünyasını, internetin icadı ise İslam dünyasını sarsmıştır. Bilgiye erişim kolaylaştıkça toplumların inanç ve ahlak müktesebatı özellikle genç kuşaklar tarafından yeni testlere tabi tutulmaya başlanmıştır. Bu durum karşısında gecesini gündüzüne katarak kutsal dinimizi asrın idrakine sunması gereken özellikle dinî kurumsal yapılarımız bırakın bilimsel üretim yapmayı, tam tersine, ekranlarda, kürsülerde inancımızı magazinleştirenlere karşı da bir duruş ortaya koyamamaktadır. Üzülerek ifade ediyorum ki ilim, düşünce, ahlak, sosyoloji, felsefe ve sanatın gücü gündelik siyasetin gücünün gerisinde kalmıştır. Ahlakla bezenmiş ruhun gücü yerine siyasetin gücünü önceleyen bir anlayış benimsenmiştir. Medine'de önünden geçen bir Yahudi cenazesine saygı gösterip ayağa kalkan, ta ki cenaze uzaklaşıncaya kadar oturmayan, daha sonra kendisine "Önünüzden geçen bir Yahudi cenazesiydi, niçin ayağa kalktınız yoksa tabutun içinde bir Yahudi olduğunu bilmiyor muydunuz?" diye sorulduğunda "Evet biliyordum, tabutun içindeki cenazenin inancını hiç düşünmedim, sadece Allah'ın yarattığı bir insan olduğu için ayağa kalktım." diyerek asırlara mesaj olabilecek bir insani ve ahlaki duruş ortaya koyan Hazreti Peygamber'in izinden gittiğini iddia eden bizler bu duruştan ne kadar da uzaklaştık değil mi?
Değerli milletvekilleri, "Çağın Gazalisi" olarak adlandırılan Taha Abdurrahman'ın şu sözü çok anlamlıdır: "Yunan medeniyetinden itibaren insanın mümeyyiz vasfı olarak akıl tarif edilmiştir. Ben bunu kabul etmiyorum, insanın mümeyyiz vasfı ahlaktır çünkü her akıllı ahlaklı değildir ancak her ahlaklı akıllıdır." Ahlaklı olmak için dindarlık gerekmeyebilir ama dindar olmak için ahlaklı olmak olmazsa olmazdır. Bu nedenle gücün ahlakından ziyade ahlakın gücünün benimsenmesi gerekir.
Buradan bir çağrı yapmak istiyorum: Siz, biz, hepimiz; hangi düşünceden, dinden, ideolojiden, partiden olursak olalım; adaletin terazisinin sarsılmaması için, toplumsal, ahlaki değerlerin yeniden ayağa kalkması için elimizi taşın altına koyalım. İnanç üzerinden kutsallarımıza zarar veren istismarı sonlandıralım, devletin cemaatleşmesine, cemaatlerin de devletleşmesine, siyasallaşmasına karşı duralım, herkesin kendi işini yapmasını sağlayalım. Gençlerimize örnek olacak bir hukuk sistemi, etik bir yönetim anlayışı ortaya koyalım. Gerçek bir kalkınma, gerçek bir toplumsal barış için ülkemizin geleceğini ahlak, adalet ve dürüstlük üzerine inşa edelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kara, lütfen tamamlayalım.
HASAN KARAL (Devamla) - Unutmayalım ki Ankara'nın, Türkiye'nin hatta dünyanın mezarlıkları kendisini vazgeçilmez sananlarla doludur. "Biz varsak bu ülke var, biz yoksak yoktur." diyenlerin hepsi geldi geçti, unutuldu, hoş sada bırakanlar hariç.
Sözlerimi şairin şu dizeleriyle bitiriyorum: "Başkalarını ağlatarak gülemezsin/Başkalarının felaketi üzerinden saadet bina edemezsin, yıkılır/Güldüreceksin ki gülesin/Karıncanın hatırını sormayı unutandan Süleyman olmaz."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)