GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:15.12.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakanlarımız, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımız; 2025 yılı Millî Eğitim Bakanlığı bütçe teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkenin geleceği, o ülkenin insanının göreceği eğitime bağlıdır; o hâlde, ülkemizin eğitime verdiği öneme bakmak gerekmektedir. Ülkemiz zorunlu eğitime aktarılan kaynakta OECD ülkeleri içerisinde sondan 2'nci sıradadır. Yükseköğretimde ise ülkemiz öğrenci başına 9 bin dolar harcama yaparken OECD ortalaması 18 bin dolardır. Bu bütçeyle eğitimde yaşanan sorunları çözmek mümkün değildir. Unutmayın ki eğitim ülkemiz için gerçek bir beka sorunudur.

Sayın milletvekilleri, 2025 yılı için teklif edilen Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi geçtiğimiz yıla kıyasla yaklaşık yüzde 30 oranında artırılarak 1 trilyon 451 milyar 721 milyon liraya çıkarılmıştır. Bu rakam genel bütçenin 9,85'ine isabet etmektedir. Buna rağmen Millî Eğitim Bakanlığının genel bütçe üzerindeki payı, faiz giderleri için ayrılan yüzde 13,24'lük payın altında kalmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu durumun meali şudur: Biz evlatlarımıza daha modern bir eğitim sistemi sunamıyoruz çünkü ekonomimiz faiz lobilerinin etkisi altındadır. Biz eğitimde yeni yatırımlar yapamıyoruz zira ekonomimiz darboğazdadır.

Üzülerek bahsetmek istediğimiz bir diğer husus, üniversitelerin diplomalı işsizler ordusu yaratan kurumlar hâline dönüşmesidir. İktidar yıllardır eğitim politikasını popülist söylemlere feda etmiş, ülkenin her iline üniversite açmanın bedelleri bugün yükseköğretim kalitesinin yere çakılmasıyla ödenmiştir. Maalesef, bu bir eğitim politikası değildir; bu popülist politikaların bedelleri bugün gençlerimiz tarafından ödenmektedir. Yapılan araştırmalara göre her ile bir üniversite politikası yükseköğrenim sisteminde bir iyileşmeye yol açmamıştır ve akademik enflasyon sorunu oluşmuştur. Gençlerimizin içine düştüğü genç işsizlik sorunu ve bunun doğurduğu karamsarlık ancak bilimi rehber edinen bir politikayla aydınlanabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OECD verileri ve uluslararası kıyaslamalar ülkemizin öğretmen maaşlarındaki yetersizliğini de açığa çıkarmaktadır. Modern eğitim sistemi uygulanan ülkelerde kıdemli öğretmenlerin maaşları göreve yeni başlayan öğretmenlerin ortalama yüzde 60 üzerinde iken bu oran ülkemizde ortalama yüzde 9'dur. Ne yazık ki kıdem ve liyakat ülkemizdeki diğer birçok alanda olduğu gibi eğitim sistemimizde de hükümsüzdür. Öğretmen maaşlarının TÜRK-İŞ'in açıkladığı yoksulluk sınırı olan 67 bin TL'nin altında kalması hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir husus değildir fakat ne yazık ki bugün birçok öğretmenimiz yoksulluk sınırının altında maaş almaktadır. Özellikle özel eğitim kurumlarında istihdam edilen öğretmenlerimiz mesleğin kutsal değerlerini yok sayan şartlar altında hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Özel sektörde çalışmak zorunda kalan öğretmenlerimiz, kamuda çalışan öğretmenlerimizin aksine ek ders, eğitim öğretim ödeneği ve sigorta gibi en temel haklardan mahrum kalmaktadırlar. Daha modern ve adil bir eğitim sistemine ulaşmak için kıdem ve performans temelli bir ücret politikasına geçilmeli ve kamu-özel ikililiğinin yarattığı eşitsizlik sorunu çözüme kavuşturulmalıdır.

Bakanlığın 2025 bütçesinde özel eğitim öğrencilerine 84 milyar TL ayırdığı gözükmektedir. Ne yazık ki bu rakam özel eğitim öğrencilerini günlük hayata adapte edebilmemiz için yeterli bir miktar değildir. Ülkemizde özel eğitime yönelik ihtiyaç her gün artarken bu ihtiyaca yönelik hizmetlerin yerinde saydığını görmekteyiz. Ülkemizde 400 binden fazla özel eğitim öğrencisi rehabilitasyon merkezlerinden destek almaktadır. Öğrenci sayısı açısından azımsanmayacak bir rakam olan bu sayı, ne kadar çok evladımızın desteğe ihtiyacı olduğunu gözler önüne sermektedir. Devlette üçüncü kademeden sonra özel eğitim kurumu bulunmaması, ne yazık ki bu evlatlarımızın 17 yaşından sonra -tabiri caizse- devletten kapı dışarı edilmesi anlamına gelmektedir. İktidarın özel eğitime muhtaç evlatlarımıza üçüncü kademede de destek sağlamasının ve bu yönde politikalar geliştirmesinin elzem olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahsetmek istediğim bir diğer husus, iktidarın yeni projesi, atanamayan öğretmenleri oyalama kampı olarak da ifade edilebilecek olan Millî Eğitim Akademisidir. Değerli arkadaşlar, atanamayan öğretmen sorununu Millî Eğitim Akademisi yoluyla çözmek tam anlamıyla günü kurtarmaktır. Günü kurtarma gayesi dışında hiçbir pozitif amaca hizmet etmeyecek bu kurum, iktidar sahiplerince yeniden değerlendirilmelidir. Bu akademilerin eğitim kalitesini yükseltme amacıyla kurulduğu tezini kabul etmek de mümkün değildir; eğer eğitim kalitesi düşünülüyor ise eğitim fakültelerinin sayı ve kontenjanlarında düşüşe gidilmeli, genç öğretmenlerimiz Millî Eğitim Akademisi gibi yıpratıcı etkiler doğuracak sistemlere itilmemelidir. Liyakat hususunda dünya standartlarından oldukça uzaklaşılmıştır. Bu akademilerin kuruluş amacı, liyakat endişeleri değil, iktidarın üzerindeki atama baskısını devlete mali yükü en az olacak şekilde aşma isteğidir. Nitekim bu yöntemle öğretmen adayları bir yıl sınava hazırlanacak, sınavı geçebilirse iki yıl Akademi eğitimi alacak, Akademi eğitimini başarıyla tamamlar ise üç yıl sözleşmeli öğretmenlik yapacak ancak geçen altı yılın ardından meslek güvencesine kavuşabilecektir. İktidarın temel hedefi de bu süreçte zaman kazanmaktan başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, iktidar mülakatları kaldırmamakta fakat kaldırmış gibi görünme pozisyonuna girmektedir. Millî Eğitim Akademisinin bir diğer kuruluş amacı da tam bu sebebe hizmet etmektedir. Akademi eğitiminde iki yıl eğitim alan adayların tabi tutulacağı öznel değerlendirmeler âdeta birer gizli mülakat niteliğinde olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu gençler mülakatı hak etmemektedir, yapılması gereken husus çok açıktır. Buradan milletin kürsüsünden seslenmek istiyoruz: Mülakatlar şekil değiştirmemeli, tamamen ve tekrar getirilmemek üzere kaldırılmalıdır. Öğretmen atamaları merkezî bir sınavla herhangi bir öznel değerlendirmeye yol açmayacak bir biçimde yapılanmalıdır.

Ne yazık ki itibardan tasarruf etmeyenler eğitim yuvalarında tasarrufa giderek okullarımızı itibarsızlaştırmaktadır. Birçok öğretmenimiz ve idarecimiz görev yaptıkları okullarda eğitimciliğin yanında okul boyama, sınıfların temizliği ve hatta tesisatçılık gibi ihtiyaçların karşılanmasına katılmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durumun en dramatik örneklerinden biri henüz birkaç ay önce yaşanmıştır, İstanbul'da sosyal bilimler lisesinde görev yapan bir idarecimiz görevi dışında bir iş yaparken geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetmiştir.

Eğitimci ve idarecilerin görevleriyle alakalı olmayan işleri yapmalarının dışında üzerinde durulması gereken bir diğer husus, velilerden "bağış" adı altında okul için para toplanmasıdır. Artan eğitim giderleri karşısında Hükûmet, Millî Eğitim Bakanlığına yeterli bütçeyi ayıramamaktadır, bu sebeple okul idareleri bu giderleri karşılayabilmek adına velilere yüklenmektedir; veliler müşteri, idareciler tahsildar, okullar ticarethane hâline getirilmemelidir. Bu sebeple, velilerden "bağış" adı altında para toplama girişimlerine kesinlikle müsaade edilmemelidir.

2025 yılı Millî Eğitim Bakanlığı bütçe teklifi incelendiğinde ne yazık ki ülkemiz gençleri için kritik önemi haiz bir Bakanlığın bütçesinin faize ayrılan bütçeden daha az olduğu göze çarpmaktadır. 21'inci yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken ülkemizin gençlerine modern sistemlerdeki gibi bir eğitim fırsatı sunamamak iktidarın bu kadar hata içerisinde belki de en büyük hatasıdır. Öğretmen atamalarında yaşanan krizler ve bu krizlerin Millî Eğitim Akademisi gibi bir yöntemle çözülme gayreti başta ülkesine olan sevgisini günden güne yitiren genç evlatlarımız için büyük bir hayal kırıklığıdır. Mülakatların kaldırılması meselesinin yalnızca lafta kalması liyakat kavramının ülkemizde geldiği durum açısından düşündürücüdür. Sadakatin liyakat karşısındaki dönemsel üstünlüğü ne yazık ki eğitimcilerimizin bile zihnine yerleşmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

MUSTAFA BİLİCİ (Devamla) - İktidar, millî eğitim politikalarında vadettiği birçok şeyi başaramamıştır fakat sadakatin liyakatten daha kutsal bir kavram olduğunu tüm toplumun zihnine yerleştirmeyi başarmıştır. Bu noktada iktidar, uygulamalı eğitim kavramının başarılı bir örneğini hepimize göstermiştir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)