Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 35 |
Tarih: | 15.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, Değerli Bakanlar, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün iki Bakanlığın bütçesini görüşüyoruz ama problemleri, zannediyorum, Sayın Bakanlar bizden çok daha iyi biliyor. 100 defa tekrar edildi, 101'inci defa da ben söyleyeyim: Bu mülakat uygulaması kabul edilemez bir uygulamadır. Bir insanın öğretmen olup olmayacağına eğitim fakültesine girerken karar verilir, yıllarca çalışıp çabalamış bir insanın son anda mülakata girmesi makul değildir.
Elbette sorunlar içerisinde, 100 bine yakın insanı ilgilendiren ücretli öğretmenlik uygulaması... Sayın Bakan, merak ediyorum: Gerçekten vicdanınız bu uygulamaya elveriyor mu? Asgari ücretin altında bir ödemeyle gençlerimizi eğitecek öğretmenlere verilen maaşlar, dolmuş parasını bile karşılayamayan ücretler; bu, aslında düpedüz emek sömürüsüdür, hak gasbıdır, kanunen asgari ücret olarak belirlenmiş rakamın daha altında bir ücret ödemek aslında bir suçtur. Bu noktada Bakanlığı ücretli öğretmenlik uygulamasını derhâl kaldırmaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarruf tasarruf da faizden tasarruf; tasarrufun asla yapılmayacağı yer sağlıktır, eğitimdir. Halk eğitim merkezlerine ödemeler kaldırıldı, pek çok alanda öğretmenlerimiz mağdur. Maalesef ki hemen her alanda yaşadığımız problemlerin çok daha fazlasını Millî Eğitimde yaşıyoruz ama Sayın Bakan şanslı; Sayın Bakanın şahsı sürekli gündeme gelip sorunlar öteleniyor, herkes ağzını açıp "Yusuf Tekin" dediği için gerçek sorunlar görülmüyor. Aslında gerçek sorunlar çok daha büyük, her alanı problemli. Mesela, bir başöğretmen, uzman öğretmen noktası yapıldı, neye hizmet ettiği belli değil; ÖMK çıkarıldı, öğretmenlerin hiçbirinin haberi yok, hiç memnun oldukları bir tarafı yok, Bakanlığın kendi düzenlemesi. Bakın, sosyal devlette öğrencilerimiz yemek yiyemiyor; yemek yardımı yapılmalı, sosyal yardım yapılmalı. Dershaneler kapatıldı, bunun yerine, bu açığı telafi etmek üzere alternatif çözüm üretilmeli; maalesef bunlar yok. Tabii, bununla beraber, saat uygulaması nedeniyle belli noktalarda problem yaşanıyor. Bu açıdan, bunu çözmek üzere ders saatleri bir saat kısaltılabilir; böylece de bu sorun çözülmüş olur.
Değerli milletvekilleri, YÖK bütçesini beraber görüyoruz. "Şu anda Türkiye'nin darbeden kalma en kötü kurumu hangisidir?" derseniz herhâlde YÖK'tür. Birçok kurum pasivize edildi, hepsi kısmen değişime uğradı ama ne hikmetse iktidara gelen herkes YÖK'ten şikâyet eder ama 1980 ihtilalinin ürünü aynen duruyor.
Birçok insanımız şaşıracak; şu anda Türkiye'de doçent kadrosu alıncaya kadar geçen yirmi yıllık süre, askeriyedeki generalliğe eş değer bir süredir ama doçent kadrosu alıncaya kadar bütün akademisyenler geçici sözleşmeli işçi statüsündedir, her yıl yeniden iş başvurusunda bulunur; amiri, fakülte yönetimi, dekanı, üniversite yönetimi onaylar ise ikinci yıl göreve devam eder. Bu sizin de işinize geliyor çünkü el pençe divan duran, silik, kişiliksiz, şahsiyetsiz, sönük insanların akademisyen olmasını istiyorsunuz. Bunun için de ülkemizdeki şahsiyet itibarıyla en mağdur edilen kesim, aynı zamanda ücret itibarıyla da... Yirmi yıllık eğitim sonucunda bir doçentin aldığı para, ülkemizdeki yoksulluk sınırının bile altında; 70 bin liranın altında aylık maaş alıyor doçent, profesör de işte 10 bin lira daha fazla olsun. Elbette bunun böyle sürdürülebilir olması mümkün değildir. Bu ülkenin geleceğini düşünüyorsak eğitime değer, önem vermek zorundayız.
Bugün ülkemizde her yere -mantar biter gibi- üniversite açılıyor ama bütün üniversite mezunları artık işsiz. Özel sektörde lise mezunu ve üniversite mezunu 2 aday iş başvurusunda bulunduğunda lise mezunu tercih ediliyor çünkü yaşı biraz daha müsait, iş öğrenme imkânı var, beklentisi düşük. Ama bugün en büyük hatalardan biri, sırf işsizliği beş yıl daha ötelemek üzere herkesi üniversiteli yapmaktır. Kaç kişiye atama verilecekse, kaç kişinin iş bulma imkânı varsa üniversite kontenjanları o kadar devam etmeli. Bunun dışında, hele de Anadolu'nun en ücra köşesinde, sırf ilçedeki politikacının gücü artsın diye 5.010 nüfuslu bir ilçeye -mantar biter gibi- meslek yüksekokulu açmak haksızlıktır. Hocalar gidip orada barınmıyor, dışarıdan gidip geliyor; doğal olarak da bir iki derse gidiyor, üç dördünü araştırma görevlisine bırakıyor, birkaç tanesini de boş geçiriyor. Öğrenciler sosyal ortam bulamıyor. Üniversite eğitimi demek, hocanın bizzat bir şey anlatması değil sosyal ortamdır; bunların hiçbiri yok.
ÖSYM sınav yapıyor, e-sınavla ilgili ödenek koymuyorsunuz; ondan sonra da bir dünya saldırı... Sonra da -çok alıştınız- herhangi bir kurumun başındaki adamı harca iş düzelecek diye; önceki yöneticiler de böyle harcandı. Dolayısıyla, belli ki Millî Eğitim Bakanlığı bu bütçesini hazırlarken "Ülkeyi geleceğe taşıyayım, yeni vizyon koyayım."ı falan değil, vitrine oynamayı çok seviyor arkadaşlar. "Maarif Modeli, Maarif Modeli" dediler; ne çıkacak, hâlen bekliyor insanlar.
Bir taraftan da Kızılay'da Bakanlığın önündeki mülakat mağdurları... Sayın Bakan, mülakat mağdurları Bakanlığın önünde eylem yapıyor; Bakanın bizzat kendisiyle değilse yardımcısıyla muhatap olmaları en şık olanıdır. Kaldı ki oradaki öğretmen adayları sosyolojik durumları itibarıyla Tekirdağ'dan Van'a, Hakkâri'den Hatay'a yurdun dört bir tarafından gelmiş, yurdum insanını temsil eden kimseler; bunların protestosuna bile müdahale edilmesi asla kabul edilemez. İçişleri Bakanlığı sizin emrinizde değil ama öğretmenlere sahip çıkmak sizin görev alanınızda olsa gerek.
Değerli milletvekilleri, deprem bölgesiyle ilgili de şunu belirtmek isterim: Her kurumda olduğu gibi Millî Eğitimde de özel olarak deprem bölgesine önem verilmeli çünkü bu bölgemiz büyük mağduriyet yaşadı; barınma imkânı yok, sosyal alanlar yok. Öğretmen gidip tek başına konteynerde kalıyor, imkânı varsa hanımı, çocuğu başka illerde yaşıyor. Çocuğunu eğitme imkânı yok, sosyal ortam yok. Onun için, o bölgede görev yapan insanlar büyük fedakârlıklarla bulunuyor. Bu açıdan, onlara ek bir ödeme yapılarak bunlar teşvik edilmeli.
Ve son olarak Millî Eğitimle ilgili belirtmek istediğim husus özel okul öğretmenlerinin durumu. Ya, insaf edin, tamircideki çalışanın alacağı taban ücret belli, asgari ücretten daha az para öderse suçtur ama on binler, yüz binler para alan özel okullarda öğretmenin taban ücreti yok. Bunu yapmakta mı çok zordu, özel okul patronlarından bu kadar mı çok korktunuz? Onlarca kez burada söylendi, yapılmadı; ne olur, bunu en kısa süre içerisinde çözelim.
Değerli milletvekilleri, bir taraftan Aile Bakanlığı... Sayın Bakan elbette çalışmalarını sunacak, şu kadar bin aileye yardım yapıldığını, şu kadar bin şunun yapıldığını söyleyecek ama bilelim ki ülkemiz, neslimiz geriye doğru gidiyor. Eğer her geçen gün "Yardım yapılan aile sayısı daha da arttı." diye övünülüyorsa bu bir utanç vesikasıdır çünkü ülkemizde bakıma muhtaç hâle gelen insanların sayısı artıyor demektir. Ve maalesef ki bugün en büyük tehdit aile düzeninde; hemen her 2 aileden 1'i birkaç yıl içinde boşanır hâle geldi, doğurganlık oranı düştü, evlenme yaşı ilerledi. Televizyondaki gündüz kuşakları aileyi ifsat ediyor, Dallas dizileri yerini Türk dizilerine bıraktı. Ama o gündüz kuşaklarında AK PARTİ'ye veya Sayın Cumhurbaşkanına hakaret edilmediği için yayınlarına ses çıkarmıyorsunuz. Eğer AK PARTİ'ye saldırı olsa eminim ki hemen de gözaltına alırsınız. Bu açıdan, sizin göreviniz bunların hepsine müdahale etmek. Utanarak, sıkılarak, savunma yaparak bir yere varılmaz. Bugün, eğer şu televizyonlara yansıyan durumların, şu gündeme getirilen barınma evlerindeki durumların yüzde 1'i bile gerçekse bu ülke için yüz karasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Burada Sayın Turhan Çömez defalarca belgeleriyle ortaya koydu; gerçek mi diye hiç tereddüt bile etmediniz, yeter ki Hükûmetimizi savunalım... Ya, insaf edin, çocukların başına neler gelmiş. Yüzde 1'inin bile, yüzde 10'unun değil yüzde 1'inin bile yaşanmış olma ihtimali bu ülke için felakettir. "Araştıralım, inceleyelim doğru mu yanlış mı." demek yerine "Hayır, biz AK PARTİ'liyiz, biz ne yapıyorsak doğrudur. Biz AK PARTİ'liyiz, en büyük yanlış da olsa savunmak durumundayız." gibi bir tavır asla kabul edilemez.
Sayın Aile Bakanı, evliliği teşvik etmelisiniz. Bakın, bugün binlerce çocuk evliliği kabul ederek -günümüz şartlarında belli bölgelerin özel durumundan- erken yaşta evlenmiş, karı-koca memnun, çocukları var ama hapisteler. Niye?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Başkanım, seviniyorlar, sataşma sayılır.
Dolayısıyla da Aile Bakanlığının aileye bakışı, ciddiyeti bölgesel şartlar nedeniyle erken yaşta evlenmiş ve hapiste olan insanlara sahip çıkmasıyla ancak anlaşılır çünkü televizyonlarda lise çağındaki gençlere fuhuş bataklığı teşvik ediliyor.
Başkanım, on beş dakika olmadı.