GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:16.12.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, değerli Bakanlarımız, kıymetli bürokrat arkadaşlar; Gelecek-Saadet Grubu adına Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bütçesi üzerine görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, merkezî yönetim bütçemizin âdeta aslan payını aldığını düşündüğümüz bir Bakanlığın bütçesini konuşuyoruz, bütçenin neredeyse yüzde 45'i Hazine ve Maliye Bakanlığımıza tahsis edilmiş. Şimdi, bu rakama bile tek başına baktığımızda, ilginç bir tevafuk, sadece iki yıl önce yani 2023 yılında merkezî yönetim bütçemizin toplamı bugün Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bütçesine denk; 6,6 trilyonluk bir bütçeyi konuşuyoruz. Bu bile, bu rakam bile Türkiye'deki yaşanan ekonomik krizin aslında kamu maliyesi üzerindeki etkisini, enflasyonun devlette bütün dengeleri nasıl bozduğunu bize çok net bir şekilde gösteriyor. Bugün, yine, çok güzel bir tevafuk, eş zamanlı olarak esnafın sanatkârın, tüccarın derdine derman olacak bir Bakanlığın, Ticaret Bakanlığımızın bütçesini konuşuyoruz. Çok güzel bir tevafuk dedim çünkü uygulanan ekonomik programın ticaret alanında, tüccarda, sanayicide nasıl etkiler meydana getirmiştir; bunu da açıklama imkânımız olur. Tabii, biraz gergin başladık, ben "Hafızayıbeşer nisyanla maluldür." diyerek şöyle 2018'den bu tarafa şu altı yılda gerçekten biz ne yaşadık, ne yaşadık ve bu sıkıntılara nasıl geldik; buraya bir ışık tutmak istiyorum. Tabii, arkadaşlar, son altı yılda göreve gelen her bir Hazine ve Maliye Bakanımız o kadar ilginç şeyler söylediler ki sanırsınız ki her değişimde bu ülkede bir iktidar değişimi oldu ve her gelen Hazine ve Maliye Bakanımız bir önceki ekonomik uygulamalardan kurtulmak için bir gayret sarf etti. Böyle baktığımızda, benim kanaatimce, ekonomide irrasyonalitenin, akıl dışılığın temellerinin atıldığı dönem 2018 ve 2020'dir. Bakın, sadece hazinenin tarumar edilmesi, döviz kaynaklarımızın eritilmesi, Merkez Bankası rezervlerimizin tüketilmesinden bahsetmiyorum, daha geniş bir irrasyonaliteden bahsediyorum. Kasım 2020'de, çok iyi hatırlıyorum, Merkez Bankasının net rezervleri, swaplar hariç, eksi 77 milyar dolara kadar inmişti ve yine hatırlayın, o Merkez Bankasının olağanüstü hâller için kullanacağı o yedek akçeler bile kullanılmıştı; biz geldik buradan Kasım 2020'ye. Kasım 2020 ve Aralık 2021 tarihleri arasında aslında biz ekonomiyi toparlayabilirdik çünkü değerli Bakanımız Mehmet Şimşek Bey, bugün "Mali disiplin" diyor, "Enflasyonla mücadele etmemiz gerekiyor." diyor. O gün de aynen böyle bir ekip göreve geldi ama maalesef ömürleri çok kısa oldu; işte, bundan sonra Türkiye'de her şey rayından çıktı.

Bakın, Aralık 2021 ve Haziran 2023 seçimlerine kadar bu ülkede ekonomi politikalarında âdeta irrasyonalitede nirvanaya çıktık. Sadece kur korumalı mevduattan bahsetmiyorum. Bakın, bu kürsüye çıkan, ekonomiyle ilgili konuşan her kıymetli milletvekilimiz "Bu ülkede gelir adaletini düzeltelim." dedi. Gelir adaletinin kalıcı ve katı hâle gelmesinin sebebi nedir? Sadece bir örnek vereyim, bu yıllardan örnek vereyim: Bakın, bu ülkede faizler yüzde 8,5'a indirilip enflasyonun yüzde 70'leri aştığı bir ortamda kamu bankaları aracılığıyla yüzde 10'larla olağanüstü bir finansman sağlandı; Türkiye'de gelir adaletini bozdu. O parayı alan dövize gitti, gayrimenkule gitti ve Türkiye'de âdeta bir servet transferi gerçekleştirilmiş oldu. Ve sizler, Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek Bey, Cumhurbaşkanlığı sisteminin 4'üncü Bakanı olarak göreve başladınız. Tabii, biraz gergin başladık. Böyle gerginlik olunca Mehmet Şimşek Bey'e her baktığımda -biraz gülelim diye söylüyorum- aklıma rahmetli Erdal İnönü Bey geliyor. Rahmetli Erdal İnönü Bey, bilirsiniz, fizik profesörüydü, böyle siyasi hırsları olmayan nüktedan da bir kişiydi. Genel Başkan seçildikten sonra bir gazeteci ona "Siyaseten neden atıldınız?" diye bir soru sormuştu. O da dönüp demişti ki: "Bu güzel ülkemi benden daha kötüler yönetmesin diye siyasete atıldım." Sayın Bakanım, o kadar kötü bir yönetim sergilendi ki şu sizden önceki beş yılda, gerçekten ehliyet ve liyakat konusunda o kadar büyük fütursuzca işler yapıldı ki maalesef bu yük hepimizin üzerine kaldı. 2018'de hatırlayın, temmuz ayında dolar bu ülkede 4,5 TL idi, siz geldiğinizde 21 TL'yi aşmıştı. Beş yılda bir ülkenin para birimi eğer 5 kat değer kaybederse bu ülkede çok olağanüstü işler olmuş demektir. Bakın, enflasyon yüzde 15'le alındı, siz geldiğinizde yüzde 40'lara dayanmıştı, ülkede her şey raydan çıkmıştı ve yeni ekonomi yönetimine inanın bana sadece iktidar değil, 85 milyon vatandaşımız ümidini bağlamıştı, geleceğini bağlamıştı ve sizleri bir kurtarıcı olarak görmüştü.

Özetle şunu söylemek istiyorum: Tarihimizi unutursak, şu beş altı yılı unutursak geleceğe dönük ortak politikalar üretemeyiz diye bunu anlatıyorum. 2018 Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte bu ülkede ekonomi politikalarıyla ilgili olarak "yeni" diye başlayan her bir program bu devleti iflasa sürükleyen ve milleti fakirleştiren bir işlev görmüştür. Üzülerek ifade ediyorum, "Çin modeli" diyerek kendi ulusal parasının değerini düşürmeyi kendine vazife edinen bakanlar gördü bu millet ve şu anda Mehmet Şimşek Bey ve ekibinin kurtulmaya çalıştığı o kur korumalı mevduatı olağanüstü bir ekonomik buluş olarak bu millete sunan bakanlar gördü maalesef. Ve ben bir milletvekili kardeşiniz olarak -ben milliyetçi muhafazakâr çizgide siyaset yaptım, her daim böyle oldu- beni en fazla üzen ve benim gibi düşünen insanları en fazla üzen ne olmuştur diye sorarsanız, inancımız, değerlerimiz, her şey bu hatalı ekonomik politikaları ve ehliyet ve liyakat noksanı bu kişileri korumak için kullanıldı. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil, artık kendimize gelme zamanı diyorum. Dolayısıyla şuraya geleyim: Olağanüstü büyük yanlışlar yapıldı ve deyim yerindeyse hatalı ekonomik politikalarla ülkeyi iflasa sürükleyen, milleti sefalete sürükleyen insanlar yemeği yediler, hesabı ödemeden çekip gittiler ve maalesef şu anda şöyle bir sorunumuz var: Sadece Mehmet Şimşek Bey ve şu andaki Bakanlarımız değil 85 milyon olarak şu anda hesabı ödemekle sorumlu koskoca bir ülke var. Buradan hareketle, bu ülkede, değerli milletvekillerimiz, birbirini tetikleyen ve birbirinden ayrılmaz 5 ekonomik gerçeği, 5'li bir problemi yaşıyoruz. Nedir bu? Bütçe açığı yaşıyoruz, bütçe açığı borçları getiriyor, borç faizi getiriyor; bunları karşılamak için artırılan vergiler ve vatandaşın canına tak eden zamlar geliyor. Bu 5'li Türkiye'yi şu anda bir ekonomik felaketin eşiğine getirdi. Peki, biz bu hesabı nasıl ödüyoruz? Zaman kısıtlı, ben faiz üzerinden bir iki örnek vermek isterim. Bakın, 2017'de bu ülkede devletin toplam faiz yükü 57,6 milyar TL'ydi, şu anda bu yıl ödeyeceğimiz faiz 1 trilyon 950 milyar. 2017'yle karşılaştırıldığında yani yedi yıldan bahsediyorum değerli milletvekilleri, 35 kat artmış bir faiz yüküyle karşı karşıyayız. Bu faiz yükü kanımızı nasıl emiyor, devletimizin, milletimizin kanını nasıl emiyor? Bakın, uzun yıllar özel sektörde bulunmuş bir kardeşiniz olarak ifade edeyim, önümüzdeki 2025 yılı için devletin şirketlerden, kurumlardan toplayacağı kurumlar vergisi rakamı 1 trilyon 637 milyar TL. Türkiye'deki bütün şirketler çalışacaklar, üretecekler, devlet onlardan 1 trilyon 637 milyar lira vergi alacak. Aldığımız vergi yılda ödeyeceğimiz faizi karşılamıyor. Şimdi, biz, "Bu bütçe, bu ekonomi kime çalışıyor?" sorusunu sorduğumuzda hakikaten o geçmiş maziyi size neden hatırlattığımı tekrar tekrar lütfen düşünün. Buradan hareketle, vergiler, borçlanmalar, bu hatalı ekonomik politikaların açığını kapatmaya yetmiyor. Şu ana kadar çok ifade edilmedi. Mesela size şöyle bir rakam vereyim. Özelleştirme; öyle ya, borç, faiz, vergi yetmiyor bu açıkları kapatmaya; ne yapacağız? Özelleştirme yapacağız. Elde avuçta ne varsa satıyoruz.

Bakın, 2025, 2026 ve 2027'de orta vadeli programda devletin satacağı menkullerden, gayrimenkullerden elde edeceği gelir toplam 90 milyar TL. Peki, 2025'te bu devlet aylık ne kadar faiz ödeyecek? Aylık 162,5 milyar TL. Üç yıl elimizdeki avucumuzdakileri satacağız 90 milyar TL, 2025'te o 90 milyar TL aylık faizi karşılamayacak. İşte bu ülkeyi, bu devleti bu hâle getirenlerin hakikaten bir hesap vermesi lazım. Tarih unutmaz, millet unutmaz ve buradan hareketle, bu cendereden çıkmamız gerektiği konusunda hepimiz hemfikiriz.

Şimdi, tabii, bu ekonomik travmayı... Pandemi oldu, deprem oldu, elbette çok önemli olaylar oldu. En son IMF'nin Ekim 2024 Raporu'na baktık yani nasıl gidiyor bu işler diye. Hani bizim şu an bir enflasyon meselemiz var. Bizim yaşadığımızı dünyada hiçbir ülke yaşamadı. Onlar sıkı para politikasıyla kontrol altına aldılar enflasyonu ve 2025'te dünyada gelişmiş ülkelerde beklenen enflasyon yüzde 2, bizim de aynı ligde olduğumuz gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5,9 olarak IMF 2024 Ekim Raporu'nu açıklamış oldu yani dünya Mersin'e giderken biz tersine gittiğimiz için bugün bu ülkede enflasyon hâlâ yüzde 50'ler seviyesinde maalesef.

Bütün bu açıklamalardan sonra Sayın Mehmet Şimşek Bey'e, ekonomi yönetimimize bir talebimi iletmek isterim. O da şudur: Bakınız, eğer 2023 Haziranında bu milletle bir helalleşebilseydik, "Ey millet, biz hatalar yaptık." diyebilseydik, bu özrü yapabilseydik inanın yeni bir başlangıç yapabilirdik. Neden? Bakın, kasım ayında Merkez Bankamız hane halkı enflasyon beklentileriyle ilgili bir anket yaptı ve bu ankete göre 2025'in sonunda vatandaşın enflasyon beklentisi, değerli milletvekillerimiz, yüzde 64,1. İşte diyorum ki samimi bir yüzleşme yapılsaydı vatandaşın beklediği enflasyon sizin beklediğiniz enflasyonun 3 katı kadar olmazdı.

Peki, değerli milletvekillerimiz, yeni ekonomi yönetimimiz özetle bize ne söylüyor, ne vadediyor? "Sürdürülebilir yüksek bir kalkınma" dedi, "daha yüksek, daha iyi bir gelir adaleti" dedi, "cari açığın azaltılması" dedi ve bütün bunların yapılabilmesi için de şunu söyledi: "Eğer biz enflasyonu aşağıya indiremezsek, kötülüğün anası olan enflasyonu ortadan kaldıramazsak biz bunlarla mücadele edemeyiz." Tabii, şunu söylemek gerekiyor: Yeni ekonomi yönetimimiz bütün bunları söyledikten sonra -gerçekten biraz sonra hızlıca söyleyeceğim- çok başarılı olduğu alanlar var, Allah hepsinden razı olsun. Bakın, önce Merkez Bankasının rezervleriyle başlayalım. Göreve geldiklerinde eksi 60 milyardı net rezervler, şu anda en son veriler 48,5 milyar dolar artı net rezervimiz var; Allah razı olsun. Tabii, burada yüksek faiz, kur korumalı mevduattan çıkışın özendirilmesi, dövizin baskılanması elbette etkilidir ama Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının eksi 60 milyardan alınıp 48,5 milyar dolara getirilmesi de bir başarıdır; bunu tespit etmek lazım. Elbette ülkenin risk primi meselesi, 800'lerden 250'lerin altına indirildi, beş yılda bu ilk kez gerçekleşen bir şey; gri liste garabetinden kurtulduk. Elbette şu soru akla gelebilir: Bu hâle nasıl geldik? İşte bu hâle 2023 öncesi beş yılda getirildik. Tabii, kredi derecelendirme kuruluşları ülkemizin notunu artırıyorlar, henüz daha yatırım yapılabilir bir noktaya gelmedik, inşallah geliriz. Tüm bunlar daha ucuz borçlanmamızın yolunu açacak ve Türkiye inşallah bu sıkıntılardan çıkacak. Ancak ben burada iktidar mensubu arkadaşlarımız, başta Sayın Bakanlarımız olmak üzere şu cari açıkla ilgili meseleye bir dikkat çekmek istiyorum. Cari açık 50 milyar dolarlardan alınıp 10 milyar dolarların altına indirildi, bu iyi bir gelişme; gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'inin altında, iyi bir gelişme. Ama arkadaşlar, bakın, şunu unutmayın, pembe tabloyu çizelim ama gerçeği de görelim. Nedir bu gerçek? Dış ticaret açığına ve cari açık ayağına baktığımızda, ithalat kalemlerine baktığımızda bu ülkede sanayi mallarının ithalatı ve ham madde ithalatı düşerken ithalatta tüketim malları yüzde 12'nin üzerinde artmış yani bizim dış ticaretimiz de enflasyonu besliyor. Bakın, bunu görmek lazım ve şunu da görmek lazım, bir ülkede ekonomi durgunluğa girmişse, bir ülkede büyük bir yavaşlama varsa zaten cari açık düşer. Onun için, cari açık probleminin kalıcı olarak bitirilmesi için bu ülkede üretim, yatırım, istihdam politikalarına çok daha fazla önem vermek zorundayız. Şu andaki cari açığın düşürülmesi elbette önemlidir ama bunu bir pembe tablo olarak koyup "Bu böyle gidecektir." demenin yolu üretim ve yatırım ekonomisine bir an önce dönmektir. Neden bunu söylüyorum? Çünkü değerli milletvekillerimiz, Türkiye ekonomisi son iki çeyrektir küçülüyor. Biz bu küçülmeyi sanayi ve imalat sektöründe görüyoruz. Bakın, şubat 2024'ten bu yana sanayi aşağı doğru iniyor, küçülüyor. Eylül ve ekim aylarında sırasıyla yüzde 2 ve yüzde 3 sanayide büyük bir daralma oldu. Sayın Bakanımıza buradan soralım, yani sanayi yüzde 2, yüzde 3 son on aydır küçülürken 2025 yılında biz yüzde 4 ekonomik büyümeyi nasıl gerçekleştirmiş olacağız?

Değerli milletvekilleri, elimizdeki tüm veriler, parasal politikalar, sıkılaştırılmış para politikası, dezenflasyonist süreç, uyguladığımız bütün politikalar bize şunu söylüyor: Para politikası tarafında bazı iyi gelişmeler var ama bu uygulanan program üretime, yatırıma, sanayiye ve istihdamı yeteri derecede artırmaya maalesef iyi gelmemiştir; bunu görmemiz gerekir. Milleti büyütmeyen bir büyümenin sürdürülebilir olacağını asla düşünmüyoruz ve şunu da söyleyelim: Sayın Bakanımız Plan Bütçede ifade ettiler, 2025 ve sonrası için artık üretim ve yatırıma daha fazla destek olacağını söylediler. Bunun ben önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum ama burada -Ticaret Bakanımız da aramızda- içinden geldiğim şu KOBİ'lere bir ışık tutmak istiyorum: Bakın, KOBİ'lerin -bunun A partisi B partisi yok- şu anda bir finansmana erişim sorunu var; bu, ülkenin bir sorunu. Hazine ve Maliye Bakanımız ile Ticaret Bakanımız el ele verip, kafa kafaya verip bunu masaya yatırmak zorunda. Yani bu ülke 2021 ila 2023 arası o yüzde 10'larla enflasyonun yüzde 70 olduğu dönemde kredi dağıtabiliyordu da bugün bu firmaların ayakta kalması için bizim yeni bir stratejiye ihtiyacımız var.

Bakın, 2025'te tüm reel kesim desteklerinin toplamı devlet tarafından -tüm reel kesim; tüccar, sanayici, çiftçi, hepsi bunun içinde- ödeyeceğimiz rakam 561 milyar TL. Bakın, bütçede 561 milyar TL tüm reel kesim desteklerine vereceğiz ve bunun 3,5 katını bu devlet faize ödeyecek. Peki, böyle olunca biz sanayiciye, tüccara, esnafa yeteri derecede sermaye aktarılmış diyebilir miyiz; diyemiyoruz. Bunu nereden görüyoruz? Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez çok olağanüstü rakamlar yayınlanıyor. Neden diyemiyoruz? Adalet Bakanlığımız icra iflas dairelerindeki dosya sayılarını açıkladı. 2023'te önceki yıllardan gelen toplamlarla birlikte icra iflas dosya sayıları 39 milyona dayanmış; ya, 85 milyonluk bir ülkede eğer böyle bir tablo varsa hem Ticaret Bakanımızın hem Hazine ve Maliye Bakanımızın bu yangını görüp reel sektörle ilgili olarak "Artık adım atma zamanı gelmiştir." demesi gerekir.

Gelelim, ekonominin en önemli ayağına çünkü Sayın Mehmet Şimşek Bey ve ekibi göreve gelirken "dezenflasyonist süreç" dedi "Enflasyonla Mücadele Programı" dedi ve geldiğinde Haziran 2023'te bu ülkede değerli milletvekillerimiz, enflasyon yüzde 38,21'idi. Yüzde 38,21 idi, ne yaptık biz? Plan ve Bütçe daha görüşmelerine başlamadan 2024 ve 2026 Orta Vadeli Programı yayınladık. 2024 Orta Vadeli Programa göre, bu yıl, ilk duyduğumuz rakam "Yüzde 33 enflasyonla 2024'ü bitireceğiz." idi. Sonra geldik Merkez Bankamız dedi ki: "Biz, bunu alt bandı 36, üst bandı 42'ye çıkartalım." Bu da yetmedi, birkaç ay önce Merkez Bankası Başkanımız çıktı, dedi ki: "Alt bant 44, üst bant enflasyonda 46 olacak." 2024 için konuşuyorum, değerli milletvekilleri. Bakınız, şu anda bu ülkede kasım ayı enflasyonu yüzde 47,09; ENAG yüzde 86,76; İTO yüzde 57,99; seç, beğen, al, hangisini beğenirsen? Bakın, bu noktada, Sayın Bakanımıza ve ekibine şunu hatırlatmak istiyorum: Bu ekonomi yönetiminin en büyük zaafı Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarının şeffaf hâle getirilmesi konusunda atmadıkları adımlardır. Bu konuda mutlaka daha fazla bir şey yapmamız gerekir. Peki, şimdi, biz, yüzde 33'le yola çıkıp "Bir yılda yüzde 46 enflasyon olabilir." dediğimizde; ya, kardeşim, enflasyon hedefinin 13 puan -yüzde 13- yukarısında gerçekleşmiş. Yüzde 13 demek, OECD ülkeleri arasında -biz zaten buralarda şampiyonuz, kimseye kaptırmıyoruz bu şampiyonlukları- 13 puan fark yani bizim fark olarak ortaya çıkarttığımız enflasyon o ülkelerin yıllık enflasyonundan birkaç kat büyük. Şimdi, 2025'e geldik, 2025'e ilgili olarak Sayın Bakanımızın bize şu konuda cevap vermesi lazım: 2025'te enflasyonda ne bekliyoruz? Eylül ayında 2025-2027 Orta Vadeli Program açıklandı, denildi ki: "Yüzde 17,5 enflasyon." Eyvallah, önceki orta vadeli program revize edildi, yüzde 17,5.

Değerli milletvekilleri, bakın, tam iki ay sonra Merkez Bankası Başkanımız çıktı ve dedi ki: "Ben bu yüzde 17,5'i revize ediyorum; alt bant yüzde 21, üst bant yüzde 26 olacak." Bakın, yüzde 17,5; yüzde 26; arada yüzde 48,5 fark var. Arada yüzde 48,5 iki ayda açıklanıyorsa yani hakikaten bu ekonomi yönetiminin nasıl bir koordinasyonu var? Bu millet, bu esnaf, bu tüccar, bu bankacılar, bizler nasıl güveneceğiz bu rakamlara? İki ay içinde yüzde 48,5 sapma mı olur ya! Buraları bizim mutlaka açıklamamız lazım.

Sonuç olarak, şuraya gelmek isterim: Yüzde 38'le alıp neredeyse 10 puan yukarıda bir buçuk sene sonra Sayın Mehmet Şimşek Bakanımız ve ekibi buradaysa... Hiç kimse kusura bakmasın birçok şeyde başarımız var, adaletin bir gereği olarak söyledim ama enflasyonla mücadelede bir buçuk sene sonra aldığınız rakamın neredeyse 10 puan yukarısında buraya gelip "Biz enflasyonda başarılı olduk." diyemezsiniz. Daha önemlisi, siz göreve geldiğinizde dolar 21 küsurdu, bugün 35; Türk lirasının yüzde 65 devalüe olduğu bir ortamda "Biz başarılı olduk." diyemezsiniz. Onun için, bizim reel ekonomi tarafına çok daha fazla vurgu yapmamız gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, zamanım azaldı, tabii biz neden en önemli alanda, enflasyonla mücadelede başarısız olduk? Ben böyle görüyorum. Ümit ediyorum hedefler gerçekleşir, ümit ediyorum 2027'lerde tek rakamlara ineriz. Kötü yönetim; sistemin rehabilitasyonu mutlaka şart. Neden başarısız olduk? Ehliyet ve liyakat. İsraf; bütün bunlar çok önemli ama ayağını yorganına göre uzatmayan bir devletimiz var. Bakın, ben şöyle bir şey söyleyeceğim: Şimdi, Merkez Bankasına dedik ki: "Enflasyonla mücadele edeceksin." Bana dünyada bir tane ülke göstersin arkadaşlarımız ve Sayın Bakan "Enflasyonla mücadele et." dediğimiz Merkez Bankasına dönüp kur korumalının bütün yükünü ona aktarıp geçtiğimiz yıl ona 830 milyar lira zarar ettirdi yani ona para bastırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (Devamla) - Ben şöyle bir öneride bulunayım: Faiz şu anda 1 trilyon 950 milyar lira mı? Buyurun, çıkarın onu bütçeden, zaten bütçe açığı ortadan kalkar; Merkez Bankası bassın parayı, ödesin faizi, bütçe açığımız ortadan kalksın. Ya, böyle bir yönetim olur mu? Normalde bütçenin içinde olması gereken o 830 milyar lira bütçe birliğini bozdu. Bütçenin içinde olması gerekiyor ki bu devlet ayağını yorganına göre uzatıyor mu, bilelim. Bakın, bu noktada bir hatırlatma yapmak istiyorum: Bu ülkede AK PARTİ iktidara geldiğinde bizim en önemli hedefimiz, kamuda çiftliğe dönen o fonları, o vakıfları, şunları bunları ortadan kaldırmaktı. Biz bunu gerçekleştirdik, biz bunu gerçekleştirdik ve şu anda maalesef, bu fonları, bu ajansları, bu vakıfları yine kamuda kurduk, yapılan hataları tekrar ettik; ümit ederiz bu hatalar tekrar olmaz.

Ben burada konuşmama son verirken bütçelerin Bakanlıklarımız için hayırlara vesile olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)