GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:17.12.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin ve milletimizin geleceğini derinden etkileyen Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini ve bu sistemin ülkemize getirdiği durumla ilgili değerlendirmeler yapmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin en önemli vaadi hız ve verimlilikti ama bugün geldiğimiz noktada ne verimlilikten ne de hızdan ne de yasamaya yani milletimize saygıdan bahsetmek mümkün değildir. Bakın, 28'inci Yasama Dönemi içinde, Nisan 2024 tarihine kadar, Cumhurbaşkanlığına ve Bakanlıklara Milletin Meclisinden gönderilen 11.103 yazılı soru önergesinden sadece 1.999 tanesine zamanında cevap verilmiştir. Süresi içinde cevaplanan önergelerin oranı sadece yüzde 18'dir. Süresi dışında cevaplanan önergeleri de düştükten sonra hiç cevaplanmayanların sayısı 4.586'dır. Yani her 100 soru önergesinden 41 tanesi cevaplandırılmamıştır, neredeyse yarısı cevapsız kalmıştır. Bu sistem hızlı çözüm yerine derinleşen sorunlar, verimlilik yerine kaynak israfı, adalet yerine keyfîlik getirmiştir.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin altı yıllık özetini yine birkaç başlık üzerinden değerlendirmek istiyorum. Mesela, bu sistemle artacağı söylenen doğrudan yabancı yatırımlarına bakalım. 2015 yılında ülkemiz neredeyse 20 milyar dolar doğrudan yabancı yatırımı alırken 2023 yılına geldiğimizde bu rakam 10 milyar dolara düşmüştür yani yüzde 50 azalmıştır. Peki, bu düşüşün sebebi nedir? Bunun cevabı çok nettir: Yatırımcılar adaletin yok edildiği, kararların keyfî alındığı, hukukun üstünlüğünün zayıfladığı bir ülkeye güven duymazlar ve o ülkeye gelmezler.

Yine, Basın Özgürlüğü Endeksi'ne bakalım. 2015 yılında 180 ülke arasında 149'uncu sıradaydık, 2023'e geldiğimizde ise 165'inci sıraya geriledik; Somali, Uganda ve Pakistan'ın bile gerisinde kalmış olduk.

Peki, bu sıralamalar bize neyi anlatıyor? Bu, bize eleştirinin susturulduğu, gerçeğin boğulduğu bir ülkede kalkınmanın zorlaşacağını ve demokrasinin yaralanacağını göstermektedir.

Peki, ya Yolsuzluklar Algı Endeksi'nde ne durumdayız? Bu endeks değerlendirmesinde 100 en iyi puandır, rakam aşağı doğru düştükçe güvenin azaldığını gösterir. 2018 yılında, yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kabul edildiğinde puanımız 41'di, bugün 34 puana geriledik; her düşen 1 puan milletimizin alın terinin, emeğinin çarçur edilmesinin bir göstergesidir. Yolsuzluğun arttığı bir ülkede vatandaşlar devlete güvenemez ve bugün denetimsiz bir yönetim anlayışıyla yolsuzluk algısı derinleşmiştir.

Ve gelelim en temel meselelerden biri olan Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne; 2015 yılında 142 ülke arasında 107'nci sırada olan ülkemiz bugün 117'nci sıraya gerilemiştir. Peki, bu tablo neyi gösteriyor, biliyor musunuz? Adaletin terazisinin kırıldığını, vatandaşın mahkemeden hak değil, korku beklediğini, çözüm için avukat değil hâkim aradığını gösteriyor. Bir ülkenin adalet sistemi çöktüğünde toplumdaki huzur yerini güvensizliğe bırakır. Adaletin olmadığı yerde refah, güvenin olmadığı yerde yatırım olmaz.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte ülkemiz bir parti devleti hâline gelmiş, "Devlet ebet müddettir." kavramı çökertilmiştir. İktidar partisinin il başkanları kendilerini âdeta vali gibi görmekte, vali tarafından yapılması gereken açıklamaları kendileri yapmaktadır. Burada, görevini "Devlet ebet müddettir." şuuruyla yapan vali ve kaymakamlarımızı ayrı tutmak istiyorum. Mesela, bugün ülkemizde devlet yardımlarının dağılımına AK PARTİ il ve ilçe başkanları karar vermektedir. Dolayısıyla, devlet içinde paralel bir yapılanma oluşmuştur. Bu durum siyasetin bürokrasiye sızmasının ve devletin tüm organlarının parti çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesinin bir sonucudur. Sayın Cumhurbaşkanımız valilere yönelik bir konuşmasında şu önemli hatırlatmayı yapmıştır, konuşma uzun, son kısmını söylüyorum: "Sizin oradaki siyasetçilerin değil, devletin valisi olduğunuzu asla aklınızdan çıkarmamanız gerekiyor." Bu açıklama devletin siyasetten bağımsız olması gerektiğini vurgulayan bir çağrıdır. Tüm valilerimize ve kaymakamlarımıza bu konuşmayı hatırlatmak isterim fakat mevcut durumda vali ile siyasetçi arasındaki sınır giderek daha fazla belirsizleşmiş, tarafsızlık ilkesi çürütülmüştür.

Değerli milletvekilleri, şimdi, son yıllarda ülkenin kamu bütçesindeki en dikkat çekici artışlardan biri olan Cumhurbaşkanlığına bağlı İletişim Başkanlığı bütçesinden bahsetmek istiyorum.

İletişim Başkanlığının 2025 yılı için öngörülen bütçesi 227 idare kurumunun 157'sinin bütçesinden fazladır. 2019 yılında 344 milyon lira olan bütçe, 2024 yılı itibarıyla 4 milyar lirayı aşmış, 2025 yılı için 6 milyar liranın üzerinde teklif edilmiştir. Bu artış, kamu kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmadığını ve büyük bir kısmının iktidarın propaganda faaliyetleri için harcandığını göstermektedir.

Peki, personel sayısı kaçtır? 2018 yılında kurulan İletişim Başkanlığının personel sayısı kuruluşundan bu yana 3 kat artmıştır. Her bütçe döneminde bütçesini kontrolsüz biçimde aşmış ve bütçe içindeki payı da her geçen yıl artırılmıştır, bu da bütçe disiplinsizliğin en büyük kanıtıdır ve görülmektedir ki kamu kaynakları sarayın propagandası için harcanmaktadır. Teklif edilen bütçe devletin gerçek işlevlerine değil, iktidara karşı eleştirilere sansür veya iktidarın tanıtım harcamalarına ayrılmaktadır; İletişim Başkanlığı, iktidarın kamu eliyle kalkanı olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirdiği tek adam yönetimi ve bu yönetimin altındaki siyasallaşan Diyanet, toplumu derinden etkilemekte ve özellikle de gençlerin dinî değerler ve eğitim üzerine yanlış bir algı geliştirmelerine yol açmaktadır. Bu yaklaşım dinin yanlış ellerde siyasi bir araca dönüştürülmesinin örneğidir. İslam'ı temsil konumundaki kurumun başında olan bir kişinin bu temsile yakışmayacak şekilde konuşmalar yapmasının, hayat sürme isteğinin toplumun dine karşı olan ilgisini azalttığı da bir gerçektir.

Diyanetin bütçesini kendi vatandaşlarına harcayacağı yerde güya "itibar" adı altında başka ülkelerde müsrifçe yaptığı harcamalar toplumun dikkatinden kaçmamaktadır; son olarak, Amerika'da milyon dolarlar harcanarak yapılan havuzlu villalar bunun en tipik örneğidir.

Bakın, şimdi, Diyanetin faaliyet raporlarında bağışlar için -kendi faaliyet raporudur- 120 milyon lira gelir sağladıkları belirtiliyor. Yine Sayıştay raporlarına bakıyoruz, Sayıştay raporlarında da bu rakamın 75 milyon lira olduğunu görüyoruz. Bu farkın sebebini soruyorum. Evet, Cumhurbaşkanı Yardımcımız orada yok ama muhakkak cevap vereceklerdir diye düşünüyorum.

Şimdi, size daha önemli bir şey söylemek istiyorum. Bakın, Diyanetin 2019 yılında tüm ülkede çocuklara dağıttığı "Peygamber ve Gençlik" kitabında eğitim seviyesi yükseldikçe dinden uzaklaşıldığı belirtilen metinden bahsetmek istiyorum. Kitapta mealen şöyle yazıyor: "Yüksek tahsil yapmanın dinî inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir."

Şimdi, şunu hatırlatmak istiyorum Diyanet İşleri Başkanına: Eğitim dinî inançlara zarar vermez Sayın Diyanet İşleri Başkanı; aksine, bireylerin daha bilinçli bir şekilde dini yaşamalarına yardımcı olabilir. Eğitimsiz bir toplum ise toplumsal ve bireysel gelişimi engeller. Eğitim, dinle çatışmak yerine onu derinleştirir ve toplumu ileriye taşır. "Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" Sayın Diyanet İşleri Başkanı? Ama bu akıl dışı yöneticiler ve siyasiler, kendilerinin menfaati doğrultusunda toplumda eğitimin dinî inançlara zarar verdiğini iddia ederek aslında dine en büyük zarar verenlerdir. "İkra" yani "Oku" emri İslam'ın ilk vahyi ve insanlara verilen en temel öğüttür. Bu öğreti insanın bilgiye, öğrenmeye ve eğitime olan bağlılığından bahsederken, insanları yanlış fikirlere yönlendirmek gerçek bilgiye ulaşmayı da sadece engeller.

Eğitime ve dine verdiğiniz zarar bu sistemle maalesef artmıştır. Nereden bunu söylüyorum? Şöyle bir bakalım: 2002 yılında 450 olan imam-hatip lisesi sayısı 2024 yılında 1.698 olmuştur. Bu sistemden önce imam-hatiplerde eğitim gören öğrenci sayısı neredeyse 600 binlere ulaşmışken 2024 yılında yaklaşık 480 binlere düşmüştür. Dinde ve eğitimde oluşturduğunuz güvensizliğiniz neticesinde imam-hatip okul sayıları artmaya devam ederken öğrenci sayıları maalesef düşmektedir.

Nedir bunların sebepleri, isterseniz bir bakalım: Mesela, vatan hainlerini zamanında insanlara din âlimi olarak göstermeniz bunların sebeplerinden bir tanesidir. Mesela, ekranlarda din adamı sıfatıyla kendine harem kurmuş bir sapığı millete izlettirdiniz. Birçok kurumu olduğu gibi Diyaneti de siyasallaştırdınız. Cuma hutbelerinde AK PARTİ propagandası yaptınız. Ahlaksızlığı meşrulaştırdınız. Din kisvesi altında cemaatçilik yapanların sapıklıklarını "Bir kereden bir şey olmaz."larla geçiştirmenizdir. Sonuç budur.

Peki, bunun sonucunda ne oldu ülkemizde, isterseniz gelin, bir de ona bakalım: Bakın, birçok anket yapılıyor özellikle gençlerimiz üzerine ve sorular soruluyor dinî tercihleri üzerine. Burada dört ayrı veri var; birincisi, 2006 yılında yapılmış, Sabancı Üniversitesinde, dinleri üzerine, inançları üzerine sorular sorulmuş. O zaman, 2006 yılında gençlerin yüzde 98,3'ü dinlerinin İslam olduğunu söylemiş, sadece yüzde 1,5'i "Dinsiziz." demiş. Bakın, birçok veri var burada ama sonuna geliyorum, 2020'de yapılan bir ankete. Burada "Dinim İslam." diyenlerin oranı yüzde 70'lere düşmüş ve dinsiz olanların sayısı da yüzde 30'lara çıkmış; işte, dini getirdiğiniz nokta budur. Sayenizde gençlerimiz dinden uzaklaşmakta, agnostisizm ve deizm gibi düşüncelere yönelmektedir. Tavsiyem şudur ki Diyanet İşleri Başkanını azat etmeniz ve üniversiteye geri gönderip İslam ilmini biraz daha tahsil etmesini sağlamanızdır. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, İYİ Parti olarak partili cumhurbaşkanlığı sistemine başından beri karşı olduk ve karşı olmaya devam ediyoruz. Ülkemizin kuruluş ayarlarına dönüşü olarak çarenin güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş olduğunu düşünüyor ve Cumhurbaşkanlığı bütçesine karşı oy kullanacağımızı belirterek sizleri ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)