Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 37 |
Tarih: | 17.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi içerisinde savunma sanayisi noktasında konuşma yapmak için huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Savunma Sanayii Başkanlığımızın çok değerli icraatlar yaptığı bir gerçek, bu bakımdan kendilerine başarılar diliyoruz. Türkiye, eksikliklerini bir an evvel tamamlamalı ve bu belalı Orta Doğu coğrafyasında ayakta kalabilmek adına elinden gelen teknolojik çalışmaları yapmalı.
Tabii, savunma sanayisinde özellikle bazı şirketlerin ayrıcalıklı olarak muamele gördüğü ifade ediliyor. Biz, o şirketleri yıpratmamak için burada ismini vermiyoruz ancak böyle bir şey varsa bunun tedbirinin alınmasını, eğer yoksa da kamuoyunun bu anlamda açık bir şekilde aydınlatılmasının devletin menfaatine olacağını düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bununla beraber, Suriye'deki gelişmelerle ilgili de izninizle birkaç cümle söylemek isterim: MİT Başkanımızın Suriye ziyaretiyle ilgili konuşmama geçmeden önce şunu ifade etmek isterim ki Millî İstihbarat Teşkilatının Başkanından da personelinden de çaycısından da Allah razı olsun, bunların aldığı her kuruş helal olsun, bu bütçeden aldığı her kuruş helal olsun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bize çok güzel şeyler yaşatıyorlar ve PKK terör örgütüyle ilgili de özellikle Sayın Hakan Fidan MİT Müsteşarı olduktan sonra ve şimdi devam eden süreçte Türkiye'nin savunmasında istihbari ve icrai açıdan çok önemli faaliyetler yapıyor.
BAŞKAN - Bravo Şefik Bey.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Önce bu hakkı teslim edelim çünkü biraz sonra bazı eleştirilerimiz olacak ama hakkı da teslim etmek gerekiyor.
MİT Başkanımızın Suriye'ye aleni, açık bir şekilde gönderilmesini mahzurlu buluyoruz. Görüşmesinde bir mahzur görmüyoruz, temaslarında bir mahzur görmüyoruz; bunlar olmalı ama göstere göstere gidişi Türkiye'yi Suriye'de ve Orta Doğu'da farklı bir konuma sokacak ve belki de bu bizim aleyhimize olacak çünkü arkasından Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump Suriye'de bu işi âdeta Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Türkiye'nin başardığını ifade etti. Bu, çok tehlikeli bir sözdür. Sayın MİT Başkanının göstere göstere bu gidişi de aslında bunu isteyerek veyahut istemeyerek perçinleyen bir hareket tarzıdır. Orası Orta Doğu'dur, orada yarın ne olacağı belli olmaz. O bakımdan çok dikkatli olmalıyız.
Sayın İçişleri ve Dışişleri Bakanları ve AK PARTİ'nin Sözcüsü Sayın Ömer Çelik Trump'ın bu demecinden rahatsız olmuş olacaklar ki üçü de gayet aklı başında ve Türkiye'nin bu işin içinde olmadığına dair, Trump'ın söylediği gibi patronu olmadığına dair açıklamalar yapmak zorunda kaldılar. Onun için, kıymetli bir kurumumuzun Başkanını oraya aleni göndermek doğru değildi. Ayrıca, can güvenliği sorunu da var. Bir an bir şey olsa Türkiye'nin itibarı yerle yeksan olurdu. Yani devletin daha ciddi şekilde yönetilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Orada bayraklarımız asılıyor, Emevi Camisi'nde bayraklarımızı görüyoruz. Bunlar elbette ki mutluluk, gurur verici. Savaşın başında Halep Kalesi'ne bayrağımız asıldı; gurur duyduk, şeref duyduk ama ne diyoruz: "Orası Orta Doğu." O bayrağı asanı öldürdüler bile, kimsenin haberi var mı? Yani bizim orada olmamızdan rahatsız olan tonlarca grup ve devlet var. Siz Orta Doğu devletlerinin Beşşar Esad'ın yıkılmasından çok mu mutlu olduğunu düşünüyorsunuz? Böyle bir şey yok. Beşşar Esad'ı yıllar sonra Arap Ligine alan Orta Doğu devletleri çünkü bu işin arkasını görmüyorlardı, bilemiyorlardı, riske girmek istemiyorlardı. Sonuçta, şu anda da sonucu belli olmayan bir sürece girdi Suriye. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, bunlar şu anda tanımadıkları bir yönetimle karşı karşıyalar. Takdir edersiniz ki onların dış politikasının da işine gelmeyen gelişmeler bunlar. Ne oldu? Arkasının belli olmadığı girişimlere, arkası belli olmayan politik kararlara bir örnek verecek olursak, on üç yıl evvel ki Suriye konusundaki tavrımız. Arkadaşlar, ne oldu on üç yıl sonra? Elde bir, Beşşar Esad'ın devrilmesiyle övünüyoruz. Mesela, PKK, bu on üç yıl içerisinde en güçsüz olduğu Suriye'de -Suriye'de Kürtlere vatandaşlık bile vermezler- en güçlü konuma geldi mi? Geldi. Şimdi bununla mücadele ediyoruz değil mi? Amerika'yla didişiyoruz. Ne için? Devlet kurdurmamak için.
Suriye savaşının Türkiye'ye maliyeti; sığınmacılar, bunların bakımı -ki bakılacak, bizim bunlara hiçbir zaman itirazımız olmadı, bu insani vazifemizdir- ticari kaybımız ve üstüne, örneğin, Suriye'de ordu beslemek gibi masraflarımızla beraber 100 milyar doları aştı. Bugün 11 ildeki depremin maliyetinin Türkiye Cumhuriyeti devletine, Hükûmetine faturasının 102 milyar dolar olduğunu düşünürsek bu paranın ne kadar büyük bir para olduğunu daha iyi anlarız. İsrail'in en tehlikeli düşmanı yok oldu. İsrail son elli yılın en büyük kazanımını elde etti ve Türkiye'nin cihatçı bir komşusu oldu. "Bu niye böyle oldu, Türkiye niye bu işte aktif rol aldı?" demiyoruz. Türkiye, bir defa işin içine düşmüş, arkasını kovalamak zorunda, oradaki inisiyatifi bir şekilde eline geçirmek zorunda ama "kazanç" dediğimiz bazı şeylerin maliyeti açısından bir tespit yapmak istedim.
Değerli arkadaşlar, bugün Suriye'de Türkmenlerden bahsedilmiyor. Herkes, her grup, Dürziler bile devlet istiyor, 150-200 bin kişiler. Kürt kökenli nüfusun neredeyse 2 misli olan Türkmenlerin adından bahsedilmiyor. Biz bunu üzülerek izliyoruz ve Hükûmeti bu konuda daha aktif bir politika yapmaya davet ediyoruz. Suriye savaşının sonucunda orası da cihatçı bir yönetim tarzıyla yönetileceği için, Türkiye için daha farklı sıkıntılar olacağı şüphesindeyiz.
Şimdi, bazı şeyler birbirine karıştırılıyor. 13 milyon -Türkiye de dâhil- Suriyelinin Suriye'den sığınmacı olarak farklı ülkelere sığındığı ifade ediliyor. Doğrudur, bu sayının da 13 milyon olduğu ifade ediliyor. Şimdi, 13 milyon insan da Suriye'yi tercih etti, burada kaldı. Evet, bugün bayram ediyorlar. Sakın siz bu bayramın tamamının, tüm duygularının Esad'ın gidişi olduğu noktasına kanmayın. Yokluk vardı, elektrik yoktu, orada su yoktu, iş yoktu, halk perişan olmuştu. Hatta bize gelen bilgilerde -komşu vilayet olduğumuz için- Nusayri Alevilerinin dahi bu gidişten çok da üzülmedikleri ifade ediliyor çünkü yokluk çok kötü bir şeydir. Biz Hataylı olarak bunu depremde yaşadık. Bu bakımdan, bunlar nasıl anlaşacak, bunlar nasıl bir araya gelecek; bunlar hep soru işareti. Peki, bunlar hemen dönecek mi? Böyle bir şey yok; ekmeğin, suyun, elektriğin olmadığı bir yere kim, niye dönecek? Bunları zorlayamayız ki, oradaki şartlar düzelince dönecekler. Siz, buradan gidenlerin, başta Sayın Erdoğan'a ve Türkiye'ye şükran dolu olan insanların -ki bu da normaldir- orada yönetime mi geleceğini zannediyorsunuz? Hayır. Bunlar orada Türkiye'ye faydalı olacak, elbette faydalı olacak, bir kamuoyu oluşturacak ama bu kamuoyunun ancak ve ancak demokratik ülkelerde, bunların söz sahibi olduğu ülkelerde faydasını görebiliriz. Ama biz yine de doğrusunu yaptık, bu insanları sokakta bırakacak hâlimiz yoktu, ona bir itirazımız yok.
O bakımdan, toparlayacak olursak, Suriye konusunda kahramanlık edalarından ziyade çok dikkatli olmalıyız. İYİ Parti, Hükûmetin dış politikasında dara düştüğü her anda millî reflekslerle hareket edecek bir siyasi partidir. İYİ Parti, devletini de Hükûmetini de yalnız bırakmaz ama bu yanlışları da ifade etmek durumundadır, tarihe not düşmek adına bunları kayda geçirmek durumundadır.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; yine, müsaadeniz olursa süremin kalanını Hatay'la ilgili deprem vesaire sıkıntıları ifade ederek doldurmak istiyorum. Birincisi, Suriye'de Beşşar Esad'ın devrilmesinden sonra Suriye'deki Nusayri toplumun baskı göreceği endişeleri vardır, aynı baskıyı onların göreceği yolunda sıkıntılar vardır. Suriye'deki Nusayri Alevilerin Hatay, Adana ve Mersin'de 1 milyon akrabası vardır. Bu sıkıntı içimize taşınır ve Türkiye'de sayısını kesin olarak bilmediğimiz ama milyonlarca Alevi'miz vardır; bu, iç barışı bozar. Biz, Hükûmetimizin oradaki Sünnilere olduğu gibi, eğer bir sıkıntıları olursa Nusayri Alevi kardeşlerimize de aynı muameleyi yapmasını bekliyor ve istiyoruz. Bu, hem insanlık görevidir hem de aynı zamanda, Türkiye'nin iç barışı için son derece gerekli bir tavırdır.
Bu duygu ve düşüncelerle sabrınıza teşekkür ediyor, Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)