| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 17.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada öyle bir bütçe konuşuyoruz ki gerçekten biz bu bütçeyi Komisyona, Genel Kurula neden getiriyoruz, neden tartışıyoruz, benim açımdan anlamak pek mümkün olmuyor. "Neden mümkün olmuyor?" diyecek olursanız çünkü bu kurumun bütçesi, sınır tanımayan, istendiği zaman istendiği kadar artırılabilen, denetimi olmayan, hatta koca Türk milleti sahip olduğu her şeyi bu makam sayesinde kazanmış ve kazanmaya devam edecek imajı sunulan ve bizim kabaca "kara delik" olarak adlandırdığımız, Cumhurbaşkanlığının da "İtibardan tasarruf olmaz." dediği bir bütçe. Yanlış anlaşılmasın, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığı makamı, her Türk vatandaşının olduğu gibi bizim için de çok önemli ve yüce bir makamdır. Zaten bizim en büyük endişemiz ve derdimiz de bu makamın gerçek itibarıdır. "İtibardan tasarruf olmaz." deyip Cumhurbaşkanlığı araç filosunu artırmak, personel sayısını artırmak ya da koruma sayısını artırmakla maalesef itibar sağlanamıyor. İtibar; emekliye, asgari ücretliye insan gibi yaşanacak hayat sunarak, çiftçinin alın terinin karşılığını fazlasıyla vererek yani vatandaşın alım gücünü artırarak, vatandaşa insan gibi yaşanacak bir ülke sunarak, aynı zamanda dünyada ülkenin itibarını koruyarak oluyor. Senin ülkende her gün 1,5 kadın ölüyorsa, uyuşturucu kullanma yaşı ilkokul çağlarına düştüyse; gençler işsiz, umutsuz, umudunu bahis çetelerinde ya da Türkiye dışında arıyorsa; emekli, asgari ücretli, çiftçi her gün ağlıyorsa ve hayat standartları geriliyorsa o ülkede zaten itibardan bir hayli tasarruf edilmiş demektir.
Sayın milletvekilleri, ekim ortasından itibaren Komisyonda ve Genel Kurulda bütçe görüşüyoruz ve hepimiz biliyoruz, kürsüde de sık sık dile getiriyoruz; bütçeler demokrasilerin vazgeçilmez en önemli unsurları. Zaten öyle olduğu için biz de üzerinde bu kadar mesai yapıyoruz. Ama gerçekten size soruyorum: Sizce bu yoğun mesaiye gerek var mı yani hangimiz kendimizi gerçekten bütçe görüşmelerinde gibi hissediyoruz? Mesela, biz İYİ Parti olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda hepsi hesaplanmış, üzerinde düşünülmüş 79 adet önerge verdik; hiç üzerinde düşünülmeden, konuşulmadan, istisnasız hepsi AK PARTİ ve MHP oylarıyla reddedildi. Yüce Türk milletini temsil eden milletvekillerinin kendilerinin ciddiye alınmadığını hissetmesi, gerçekten ortada ciddi bir demokrasi ve yönetim problemi olduğunun ispatıdır. Peki, "Durum hep böyle miydi?" diye baktığımızda; hayır, hep böyle değildi. Ne zamandan beri bütçe görüşmeleri böyle karşılıklı fayda sağlanamayan görüşmeler hâline gelmiş? Görüyoruz ki 2018'den sonra yani partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra her yıl bu görüşmeler anlamını daha da çok yitirmiş. Oysaki Cumhurbaşkanlığı bütçesi yalnızca bir harcama kalemi değil, aynı zamanda yönetim anlayışınızın, önceliklerimizin ve halkımıza olan sorumluluk bilincimizin de bir göstergesidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 29 Ekim 1923'te atılmıştır. Bu tarih, sadece bir yönetim biçiminin ilanı değil, aynı zamanda halkın iradesinin tecellisi ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun ilanıdır. Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönettiği, seçme ve seçilme hakkını eşit bir şekilde kullanılabildiği bir rejimin adıdır. Atatürk'ün ifadesiyle: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Bu cümle, yönetim şeklimizin özünü ve ruhunu da oluşturur, Meclisimizin başköşesinde de yazılıdır ve biz her an bunu hatırlamakla mükellef olalım diye.
Cumhuriyet rejimi yalnızca bir isim veya biçim değildir; aynı zamanda demokratik değerlerin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve özgürlüklerin teminat altına alındığı bir sistemdir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana demokrasiyi benimsemiş, zaman zaman zorluklar yaşasa da bu değerlerden ödün vermemeye çalışmıştır. Demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir; demokrasi, adaletin tesis edildiği, güçler ayrılığının sağlandığı, vatandaşların eşit haklara sahip olduğu bir toplumsal düzeni ifade eder. Ancak burada hepimize düşen önemli bir görev vardır; demokratik bir yönetim anlayışının günlük hayatımıza, siyasetimize ve toplumsal kültürümüze tam anlamıyla yerleştirmek. Demokrasi yalnızca bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir.
Bugün yönetim sistemimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle şekillenmiştir. 2017 yılında yapılan referandumla yürürlüğe giren bu sistem Türkiye'yi parlamenter sistemden uzaklaştırmış, kuvvetler ayrılığı ilkesinin zayıflamasına ve yürütme organının tek bir kişide yoğunlaşmasına neden olmuştur. Milletin temsilcileri olarak burada bize düşen görev, bu sistemin aksaklıklarını tespit etmek ve halkımızın iradesini merkeze alan bir yönetim anlayışını tesis etmektir. Bir ülkenin yönetim şeklinin sağlam temeller üzerine oturabilmesi için 3 temel unsuru sağlam bir şekilde korumamız gerekir; yasama, yürütme ve yargı. Bu 3 erk birbirinden bağımsız olmalı, aynı zamanda birbirini denetleyebilecek bir yapıda çalışmalıdır. Eğer bu denge sağlanmazsa otoriterleşme ve hukuksuzluk kaçınılmaz hâle gelir. Bugün ülkemizde güçler ayrılığı ilkesinin zedelendiğine ve yasamanın etkisinin giderek zayıfladığına şahit oluyoruz. Halkın temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevlerinden biri olan denetim fonksiyonu tam anlamıyla yerine getirilemeyen bir tablo gibi karşımıza çıkıyor. Bu durumu da bütçe görüşmelerinde yakından görüyoruz. Oysaki cumhuriyet rejiminde halkın iradesini temsil eden Meclis en güçlü organdır ve organ olmaya devam etmelidir. Hukukun üstünlüğü ise cumhuriyet rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; herkesin kanun önünde eşit olduğu, adaletin tarafsız bir şekilde işlediği bir düzeni sağlamak devletin temel görevidir. Ancak bağımsız yargı siyasi baskılardan uzak bir şekilde çalışmadığı sürece hukuk devleti ilkesinden uzaklaşmamız da kaçınılmazdır. Cumhuriyetin en temel prensiplerinden biri halkın yönetime katılımıdır. Yönetimde şeffaflık ve hesap verilebilirlik bu katılımı güçlendiren en önemli unsurlardır. Türkiye'de son yıllarda bu konuda yaşanan sorunlar halkın devlete olan güvenini de ziyadesiyle zedelemiştir. Oysaki halkın iradesiyle seçilmiş yöneticiler her zaman millete hesap vermekle yükümlüdür. Bizler, milletvekilleri olarak halkımızın sesi, gözü ve kulağıyız. Yönetimdeki aksaklıkları tespit edip çözüm önerileri geliştirmek, Mecliste şeffaflığı ve hesap verilebilirliği sağlamak bizlerin sorumluluğu. Eğer bu değerleri sağlam temeller üzerine inşa etmezsek cumhuriyetin ruhuna aykırı hareket etmiş oluruz.
Sonuç olarak görüyoruz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yürütmenin hesap verilebilirliği azalmış ve siyasi sorumluluğu ortadan kalkmıştır. Ayrıca buradaki en önemli problem, Cumhurbaşkanının hem yürütmenin başı olması hem de taraflı bir siyasi lider olarak davranmasıdır. Bu da devletin tarafsızlığını ve demokratik düzeni zedelemektedir. Bizim gibi disiplinli siyasi partilere sahip olan siyasi dünyada bu sistemin başarılı ve tarafsız olması maalesef pek mümkün değildir. Tüm bunların yanında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte birçok yeni kurum, başkanlık, müdürlük ve ofis bulunmaktadır, yeni olarak kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı bütçesinden aktarılan kaynaklarla faaliyetlerini sürdüren Yatırım Ofisi Başkanlığı, Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı, Finans Ofisi Başkanlığı ve İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı bunlara birer örnektir. 2018 ve sonrasında kurulan bu başkanlıkların tamamı hâlihazırda mevcut bulunan kamu kurumlarına bağlı daire başkanlıkları olarak da faaliyet gösterebilecekken Cumhurbaşkanlığı bünyesinde ayrıca kurulmuş olmaları hem bütçe kaynaklarının hem de iş gücünün etkin kullanımı açısından yanlış bir politikadır. Bu nedenle bu başkanlıkların kesinlikle kapatılması gerekmektedir. Bununla ilgili bütçenin de merkezî bütçeye aktarılması ya da kesintiye uğraması gerekmektedir. Bununla ilgili önergeyi de yine Plan ve Bütçe Komisyonunda sunmuştuk ama maalesef reddedildi. Bunun gibi, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde eksik görülen, daha doğrusu fazla kaynak ayrılmış bir sürü kalem mevcuttur. Bunların gerçekten dikkatle ele alınıp -bizim önergelerimizde de bunlar detaylıca anlatıldı- tekrar değerlendirilip bu bütçenin inşallah gelecek yıla daha farklı, daha güzel bir şekilde karşımıza çıkmasını temenni ediyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)