GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:18.12.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına teklifin 4'üncü maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2025 yılı bütçesi için son söz alışım bu, sonra sürem yetmeyebilir, dolayısıyla önce teşekkürlerim var. Önce, çay ocağında, mutfakta, serviste görevli olan, aslında uzun geceler ve günler boyunca bizi ayakta tutan, o uzun gecelerde gözümüz kapanmasın, sabahında gözümüzü açabilelim diye bize çay kahve taşımaktan âdeta helak olan bütün arkadaşlarımıza; konuştuklarımızın aracısız, eğilip bükülmeden olduğu gibi milletimize ulaşmasını sağlayan Meclis TV personeline ve bütün gazeteci arkadaşlarımıza, kavaslarımıza, stenograflarımıza; geçmişte çok acı hadiseler yaşandı, onlar tekrarlanmasın diye tetikte bekleyen sağlık görevlilerimize ve -elbette doğal bir hedef de burası- bu çatı altında güvenliğimizi sağlayan bütün Emniyet teşkilatı mensuplarımıza çok teşekkür ediyorum, onların da emeği var bu süreçte.

Bütçe hakkı, insanlığın iradesini yönetenlerin elinden kurtarıp yönetime egemen kılma hikâyesinin baş noktasıdır. Kimse halktan vergi görünümlü haraç toplayamasın diye; kimse çocuk yoksulluğunun OECD ortalamasının 2 katı olduğu, 15-17 yaş arası her 5 çocuktan 1'inin bu yüzden çalışmak zorunda kaldığı bir ülkede imtiyazlı bir sınıf oluşturamasın ve toplum tasarruf gerekçesiyle inim inim inletilirken o imtiyazlı sınıfın vesikası hâline gelen şirketlerin kimine 30, kimine 36 defa vergi muafiyetleri getirilemesin diye; kimse kendinden olmayanların kapısına davayla, icrayla, boğma telleriyle dayanıp da o imtiyazlı alanda bulunanlara ait 2,5 milyar vergi, 5 milyara yakın da ceza borcunu bir kalemde silemesin diye; kimse konu okullara, el kadar çocuklara bir öğün yemek olunca; lavabolarına sabun koymak, kapılarına güvenlik görevlisi koymak ve onları başta okullara musallat olan uyuşturucu olmak üzere türlü beladan korumak olunca; konu asgari ücret olunca, konu emekli maaşı olunca; konu kademeli emeklilik, staj, çıraklık mağdurları; konu diyabet hastası çocukların sensörü, konu gazilerimizin protez ve cihaz ihtiyaçları; konu mülakat mağduru öğretmenlerin atanması, engelli rehber öğretmenlerinin atanması; konu sosyal hizmet birimlerine psikolog atanması, konu okullarda imam değil de din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin görevlendirilmesi; konu öğrencilerin barınması, onların okullarına taşınması olunca "Kaynak yok." deyip de 46 milyarı Çinli Trendyolun cebine koyamasın diye, Çinli BYD'ye kıyak yapmak için 132 milyar gelirden vazgeçemesin diye; kimse bir sosyal devlette vatandaşları, çocukları SMA hastası aileler gibi -bugün hâlâ Sağlık Bakanlığının önündeler- dilenciden beter hâle düşüremesin diye; kimse dağıttığı sosyal yardım miktarı üzerinden aslında yoksul sayısının artmasıyla övünemesin, bu utanmazlık yaşanmasın diye; kimse adı dışında hiçbir niteliği üniversite olmayan yüksek mahalle mekteplerinde gençlerimize hayal pazarlamasın ve sonra milyonlarca insanın hayalleri yıkılmasın diye kullanılır aslında bütçe hakkı; planlı üretmek, planlı tüketmek, planlı hizmet vermek ve herkesin kamu hizmetine eşit koşullarda erişimini sağlayabilmek için kullanılır. Milletin vekillerinden oluşan Meclisin kamu gelir ve giderlerini belirlemesiyle -dayatmaya maruz kalmasıyla değil bakın- kullanılır ve ne acı ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiği günden bu yana olduğu gibi bu yıl da Türk milleti bütçe hakkını kullanamadı. Komisyon sürecinden itibaren milletin iradesini temsil eden milletvekillerinin bir tek itirazına kulak verilmedi, milletin beklentileri doğrultusunda bu teklifte bir tek değişikliğe gidilmedi. Bütçenin belirlendiği değil dayatıldığı ve bu dayatmanın da meşrulaşmadan resmîleştiği bir yere dönüştü maalesef Meclis. Temennim, gelecek yılki görüşmelerin bir şekil şartının yerine getirmenin ötesine geçebilmesi, en önemlisi kaynamayan her tencereyi kendi tenceremiz, ısınmayan her evi kendi evimiz, beslenemeyen her çocuğu kendi çocuğumuz, ödenemeyen her faturayı kendi faturamız, her emeği sömürüleni, hakkı yeneni kendi ailemizden, kendimizden bildiğimize dair bir güven duygusu oluşturmayı başarabilmemizdir yeniden çünkü toplumda o yok maalesef şu anda.

Değerli milletvekilleri, biz günlerdir "açlık" diyoruz, "sefalet" diyoruz, "Asgari ücret açlık sınırının altında." diyoruz, "Çocuk çalışma yaşı bu ülkede 5'e düşmüş." diyoruz; dün artık arşa ulaştı, maalesef iktidar partisinden birisi geliyor buraya, bütün bu söylediklerimize karşılık "Türkiye'nin en büyük sorunu muhalefetin millî olmaması." diyor. İşsiz, evsiz, muhtaç olanları değil bakın; çalışanların, iş güç sahibi, maaşlı insanların dahi pazar tezgâhlarının altından çürük çarık toplar hâle gelmesine yol açmak mıdır millî siyaset? Tank Palet Fabrikasını satmak mıdır millîlik? SEKA'yı, TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i, Sümerbankı, TEKEL'i, şeker fabrikalarını, çimento fabrikalarını, limanları, bankaları satmak mıdır? Kaz Dağları'nda ciğerlerimize, Çayırhan'da emeğe kastetmek midir millîlik peki? Millîlik dağdaki teröristi hapiste lidere çevirmek midir, Meclis vizesi çıkarmak mıdır terör örgütü başına? Muhalefetin yok millîliği, muhalefet millî değil ama teröristin millîsi var demek ki iktidara göre. Diyor ya Ömer Çelik: "Golani'yle diyalog kuruldu, fiilen artık terörist değil." Öcalan'la diyalog kurmak da onu terörist olmaktan çıkarmış mı olacak bu durumda? Yani PKK'ya "Terör örgütü değil." mi denilecek diyalog kurarsa? Şimdi, kırk yıldır terör belasına maruz kalan, bununla uğraşan, mücadele eden bir ülkede böyle bir kriter, böyle bir ölçü getirilebilir mi terör ve terörist tanımına?

Dün burada bizi ezelde ve ebette bir araya gelme ihtimalimizin bulunmadığı bir zihniyete destekle suçlayan zat burada değil her zamanki gibi; özellikle dinlesin, dinleyen arkadaşları iletsin. Onun anmak aklına bile gelmedi ama dün 17 Aralıktı -25 Aralığa bağlamayacağım- Kayseri Hava İndirme Tugayında eğitim alan askerlerimizin hedef alındığı PKK terör örgütü saldırısında Türk milletinin 15 evladını şehit verdiği o acı günün yıl dönümüydü. Sekiz yıl önce tam bu saatlerde Türkiye'nin dört bir yanında ağıtlar göğü yırtıyordu. Biz Kayseri'de, Beşiktaş'ta, İzmir Foça'da, Güvenpark'ta, Merasim Sokak'ta evlatlarımızı neden şehit verdik? O arkadaşımız unutmuş olabilir ama biz unutmadık; biz, o vatan evlatlarını PKK'yla müzakere sürecinde metropoller cephaneliğe çevrildiği için şehit verdik ve o süreci başlatan İYİ Parti değildi. 40 binden fazla insanın katlinden sorumlu terör örgütü elebaşının ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olarak tutulduğu İmralı Adası'nı âdeta türbeye çeviren, mektuplarını meydanlarda okutturan, PKK paçavralarını devletin televizyonunda yayınlatan ve bütün bu kepazeliklerini peşinen engellemesin diye de "Askerî vesayeti bitiriyoruz." bahanesiyle millî orduya kumpas kurulmasına göz yuman da -bakın, insaflı davranıyorum "kumpas kuran" demiyorum- İYİ Parti değildi. Türkmen şehri Musul'da PKK ofisi açtıran Barzani'yi alkışa, tezahürata boğan; sınırımızın öte yanında bir teröristan kurulmaya girişilmişken, Türkmenler eziyet görürken 8,5 milyar dolarlık Amerikan kredisi karşılığında Türk askerinin Irak'a geçmeyeceğinin garantisini veren İYİ Parti değildi. 21 Şubat 2003, iktidara yakınlığı herkesin malumu Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı şimdi okuyacağım satırlar: "Eğer Amerikan yapımı diplomatik fuhşun stratejik ortağı olarak ayakta kalacaksak varsın eksik olsun çünkü bu dünyada Amerikan saldırganlığının meşruiyet kaynağı olarak yaşamaktan daha zillet verici bir durum yoktur." Bu satırların sebebi olan at pazarlığını biz yapmadık Bush'la Mehmetçik'in kanı pahasına. Tarih 2 Aralık 2005, Akşam gazetesinde Irak'ın kuzeyi için yazıyor ki: "Bugün oralarda bir yapılanma varsa bu Türkiye'nin katkıları sayesindedir." Bugün Suriye için üzerimize atfedilen role ne kadar benziyor aslında değil mi? Bunu söyleyen de bizim, İYİ Partinin Dışişleri Bakanı değildi. 19 Ekim 2009, hâkim soruyor: "Pişman mısın?" PKK'lı terörist cevap veriyor: "Örgüte katılmaktan ve faaliyetlerinden dolayı pişman değilim." Habur'a o çadır mahkemesini kurduran, bu azılı teröristleri, pişman olmayan, "yine olsa yine yaparım" havasındaki bu azılı teröristleri bize, bu millete "barış grubu" diye yutturan İYİ Parti değildi. Biz lahmacun ısmarlamadık YPG'ye desteğe koşanlara, güvenlik bürokrasisinin üst düzey temsilcilerini devleti ve toplumu hazırlamak için PKK'lılarla ortak çalışma yürütmekle benim Genel Başkanım görevlendirmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELCAN TAŞCI (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Taşcı, lütfen tamamlayın.

SELCAN TAŞCI (Devamla) - PKK'yla müzakere masasında söylendi bu sözler. Burada sizin de çok iyi bildiğiniz gibi hukuk ihlal edildi, her şey yok edildi. Amaç, size verilen birtakım sözlerin tutulmasıydı. PKK'ya verilen sözleri tutmak üzere her şeyi ayaklar altına alan da biz değildik bu ülkede ama emin olun, Irak'ın işgal süreciyle başlayıp parçalanmasıyla devam eden bu sürecin aynısı Suriye için de işletilmeye kalkılırsa, güney sınırımızda da bir teröristan kurulmaya çalışılırsa ve ülkemiz oranın da imar taşeronu yapılmaya girişilirse, Türkmenler bu defa da Trump'ın sırt sıvazlamasına kurban edilirse bununla bütün varlığını ortaya koyarak mücadele edenler bizler olacağız.

Cumartesi günü Yarbay Ali Tatar mezarı başında anılacak ve çok şükür, onun da, onun gibi nice vatan evladının, kahramanın kanı da ahı da bizim üzerimize bulaşmadı. Sevgili Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesinin yıl dönümü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELCAN TAŞCI (Devamla) - ...ve çok şükür, bizim gafletimiz yüzünden karanlıkta kaybolmadı bu suikastin de delil ve dosyaları. Özetle, o arkadaşa iletirseniz sevinirim. Eğer kendi eviniz camdansa hududunuzu bilecek, başkasının evine taş atmayacaksınız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)