GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:18.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle televizyonları başında bizi izleyen halklarımızı ve cezaevlerinde rehin tutulan siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum. Ayrıca günlerdir, gece gündüz demeden bizlerle çalışan, emek veren emekçi bütün Meclis çalışanlarına da bu süreç içerisinde verdikleri emeklerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, hepimizin her gün şahitlik ettiği gibi, Türkiye, kadınlar için her geçen gün daha güvencesiz ve yaşanması zor bir ülke hâline gelmekte. Kadınlara yönelik ekonomik, psikolojik, dijital, cinsel ve fiziksel şiddet toplumun her alanında gün geçtikçe artarak devam etmekte. Bu tablo yalnızca bireylerden kaynaklı değil, kadınların haklarını korumakla yükümlü olan devlet ve kurumların görevlerini yerine getirmemesiyle daha da ağırlaşmakta. Kadına yönelik ekonomik şiddetin bir boyutu olan kadın yoksulluğu had safhadadır. Türkiye'de kadın işsizliği AB ve OECD üye ülkelerinin 2 katından fazladır. Bugün Türkiye'de fiilen çalışan 2 kadından 1'inin emekli olması maalesef hayal durumdadır çünkü kayıtsız çalışan kadın, sigortasız çalıştırılan kadın, emekli olması için en zor şartlarla karşılaşan maalesef kadındır. Neredeyse her gün kadın katliamlarının yaşanması bu vahim durumun en somut göstergesidir. Ülkemizde kadınları koruyacak etkin bir mekanizma bulunmamaktadır. Bir gece vakti İstanbul Sözleşmesi'nden tek bir imzayla çıkılması cezasızlık politikalarını derinleştirmiştir. İstanbul Sözleşmesi yalnız bir metin değil, kadınların yaşam haklarını güvence altına alan bir iradeydi. Bu iradeden vazgeçilmesiyle kadınlara yönelik her türlü şiddetin önünün açılması sağlanmıştır. 6284 sayılı Kanun’un etkin bir şekilde uygulanmaması kadınların adalete ve korunmaya erişimini engellemektedir. Bu süreçte kadınların onlarca yıl süren mücadelelerle kazandığı haklar sürekli olarak tartışmaya açılmakta ve sistematik bir şekilde zayıflatılması istenmektedir. Toplumun her kesiminden kadın, hayatlarını savunmak için mücadele ederken, karşılaştıkları engeller erkek egemen düzenin devamını sağlamaya yönelik bir politikanın ürünüdür. Kadınlara yönelik bu yaklaşımın en acı örneği İçişleri Bakanının "32 hanımefendi ikazımıza uymadan kapıya adam gelince açmış." sözleridir. Bu ifadeler, sorumluluğun kadınlara yüklenmesinin başka bir boyutudur. Bu zihniyeti tam da her zaman olduğu gibi yine tanıyoruz. Şaibeli ölüm söylemi, Rojin'in, İkbal'in, Ayşenur'un ve birçok kadının bu söylem politikalarından cesaret alan erkekler tarafından yaşamdan koparılmasına sebep olmuştur. Fatma Altınmakas örneği ise hâlâ hafızalarımızda. Kürtçe tercüman olmadığı için derdini anlatamayan Fatma, katilinin evine geri gönderildi. Bu örnek çok dilli bir toplumun yapısının yok sayılmasının nelere sebep olduğunu gözler önüne sermektedir. Failler, mahkemelerde kadın düşmanı savunmalar yaparak serbest kalmayı bekliyor. Maalesef, katledilen kadının ne kadar çok itibarsızlaştırılırsa failin o kadar haklı sayıldığı bir sistemin içerisindeyiz. Bu sistem, erkek egemen zihniyetin doğrudan bir sonucudur ancak kadınlar bu zihniyete boyun eğmeyecekler.

Kadına yönelik şiddet, yalnızca bireysel boyutta değil, siyasi boyutta da karşımıza çıkıyor. Deniz Poyraz, parti binamızda katledildiğinde katiline polisler "Adın ne ağabeyciğim?" diyerek yaklaştı ama aynı kolluk, kadın eylemlerinde kadınları ters kelepçeyle gözaltına almayı görev biliyor. Nagihan Akarsel, Gülistan Tara, Hero Bahaddin, Hevrin Halef ve daha niceleri özgür ve eşit bir yaşam uğruna mücadele ettikleri için hedef alındılar. Bu kadınların ortak noktası, erkek egemenliğinin karşısında durmaları ve yeni bir yaşam tahavvülü için emek vermeleriydi. Onların yaşamları, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin sembolü hâline geldi. Özellikle Kürt kadın hareketine yönelik baskılar bu mücadelenin kriminalize edilmesi üzerinden sürdürülüyor. IŞİD karanlığına karşı verilen halkların özgürlük mücadelesi de kumpas davalarıyla hedef alınıyor. İşte, Kobani kumpas davası aynı zamanda kadınlara açılan bir davadır. Kadınların 8 Martta, 25 Kasım etkinliklerine katılması, yine bu etkinliklerde kurdukları sözler yargılama konusu yapılmaktadır. Bu davalarla kadınların yönetime katılımını, eşit temsilini sağlayan eş başkanlık sistemi yargılanmak istendi. Oysa Türkiye'de kadınların siyasi temsiliyet oranı partimizin eş başkanlık sistemiyle birlikte 3-4 kat artmıştır. Eş başkanlık sistemi, erkek iktidarının yönetimi tekelleştirdiği her yerde iktidarı kırıp paylaşımı, birlikte yaşamı öne çıkarmanın formülüdür. Eş başkanlık sistemi, kadının, siyasetten sokağa, temsiliyetinin ve varlığının güçlendirilmesidir; eş başkanlık sistemi bizim mor çizgimizdir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Özel savaş politikaları Kürt kadınlarının örgütlü bir yaşamı sürdürmemesi için bilinçli, sistemli bir şekilde yürütülmekte; cinsel istismar, uyuşturucu çeteleri cirit atmaktadır. Kolluk ya bu çetelere göz yummakta ya da dolaylı veya doğrudan bu çetelerin içinde adları geçmektedir. Hakkâri'de bu çetelerden birine dair iddialar araştırılmadığı gibi, bu iddiaları açığa çıkaran gazeteci gözaltına alındı. Yeni bir Musa Orhan örneği olan Eyüp K. 4 çocuğu istismar ettiği için çıkarıldığı mahkemede "komutanlarının sevdiği asker" diye nitelendirildi ve tutuklanmadı, serbest bırakıldı. Yine, 22 yaşındaki bir kadının şantajla sistematik tecavüz suçlamasıyla yaptığı şikâyet üzerine 3 koruyucu için adli kontrolün ağır geleceği söylendi ve serbest bırakıldılar ve tabii ki sonra da bunlar beraat ettiler.

Bu ve benzeri davalarla failin korunması yalnızca bireylerin suçunu örtmekle kalmadı, aynı zamanda Kürt kadınlarının mücadele iradesini kırmayı hedefleyen sistematik bir politikaya dönüştü. Bu politikaların karşısında kadın özgürlük felsefesinin öz savunma olarak benimsenmesi tabii ki iktidar sistemini korkutuyor. Özellikle Rojava'da kadın öncülüğünde kurulan özgürlükçü, eşitlikçi sistem erkek egemen düzen için bir tehdit olarak algılanıyor; bu nedenle Rojava'ya yönelik saldırılar, yalnızca fiziksel işgal girişiminin çok dışında bu saldırıların buradaki yansımalarıyla, faillerin sırtlarının sıvazlanmasıyla vuku buluyor. Kadın, yaşam ve özgürlüğü aynı cümle içinde anmak isteyen zihniyet "..."(*) felsefesini gözaltı gerekçesi yapıyor. Bu sloganı bir tehdit olarak algılayanlar kadınların özgürlük talebini bastırmak için istiyor ancak "..."(*) sadece bir cümle değil, bir felsefedir. Bu felsefe halkların eşitlik mücadelesine ışık tutan bir yaşam rehberidir, kadının öz savunmasının belkemiğidir, kendi varlığını ve iradesini savunmanın, gücünün ifadesidir.

Kadınlar, IŞİD barbarlığına karşı tam olarak "..."(*) felsefesiyle inatla insanlığa umut oldular.

(Mikrofon kapandı)

BAŞKAN - Sayın Aydeniz, lütfen tamamlayın.

SALİHE AYDENİZ (Devamla) - Bu sistem kadınların iradesiyle şekillenmiş, yaşam felsefesiyle güçlenmiş tahakküm düzenini reddeden bir alternatiftir.

Rojava'daki kadınların mücadelesi, kadınların yalnızca şiddete karşı direnişiyle değil aynı zamanda yeni bir yaşam inşa etmek gücüyle de örnek alınmaktadır. Kürt kadınları özgürlük talebiyle dünyanın dört bir yanındaki kadın hareketlerine ilham vermektedir. Bugün bu felsefe Orta Doğu'dan Güney Amerika'ya, Avrupa'dan Asya'ya ve Afrika'ya kadar her coğrafyada yankılanmaktadır. Kadınların ortak mücadelesi sınırları aşan bir dayanışmanın ve değişimin sembolüdür çünkü biliyoruz, kadınlar özgür olmadan toplum özgür olmaz. Bu nedenle, kadınların öncülüğünde kurulan bir yaşamın inşası sadece bu coğrafyanın değil, tüm dünyanın ihtiyacıdır. Kadınlar, hangi dilde olursa olsun, hangi coğrafyada yaşarlarsa yaşasınlar, aynı mücadeleyi yürütüyor, yürütmeye devam edecekler. Erkek egemen sistem bu güçlü iradenin karşısında duramayacak. Tüm dünyaya umut veren Rojava kadın devrimini yok saymak hiç kimseye bir yarar sağlamaz. Orta Doğu tarih boyunca farklı kimliklerin, kültürlerin, dillerin ve inançların bir arada yaşadığı bir coğrafya olmuştur. Bu çok kültürlü yapı aslında o coğrafyaların da zenginliğini ve gücünü temsil etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydeniz, lütfen tamamlayın.

SALİHE AYDENİZ (Devamla) - Ancak bu zenginlik eşitlik ve adalet temelinde korunmadığı sürece çatışma hâline gelir. Rojava modeli, Türkiye'nin çok kültürlü yapısına da ilham verecek bir örnektir; ayrıca, Orta Doğu'da onurlu bir barışın ve halkların birlikte yaşama iradesinin teminatı olacaktır. Türkiye'nin bu gerçeği görerek toplumsal cinsiyet eşitliğini ve çok kültürlü yapıyı merkeze alan bir barış siyaseti benimsemesi yalnızca kadınlar için değil, tüm toplumlar için kalıcı bir çözüm olacaktır. Tekrar tekrar söylüyoruz: "..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)