GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:39
Tarih:19.12.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubum adına 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 16'ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada sadece bir bütçeyi değil, milletimizin geleceğini şekillendirecek olan kararları konuşuyoruz ancak ne yazık ki önümüzde duran bu bütçe, umut vadeden bir geleceği değil; tükenmiş bir ekonominin ve kötü yönetimin kara tablosunu gözler önüne sermektedir. 2025 yılı bütçesi, milletimizin alın terinden toplanan kaynakların nasıl heba edildiğinin, ekonomimizin nasıl bir çöküşe sürüklendiğinin en somut kanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Yıllardır sürdürülen plansız, öngörüsüz ve keyfî politikalarla ülke ekonomisi darboğaza sürüklenmiş, milletimiz için derinleşen yoksulluğun ve eşitsizliğin pençesine terk edilmiştir. Ülkemizi bugün bu noktaya getiren AK PARTİ'si iktidarının iflas etmiş politikaları ve milletin ihtiyaçlarına ve beklentilerine sırt çevirmiş yönetim anlayışıdır. AK PARTİ'sinin yirmi iki yıllık iktidarı umutla başlayan bir hikâyenin ekonomik ve sosyal bir çöküşe dönüşmesinden ibaret. Bugün karşımızda ne güven veren bir ekonomi ne de adaletin tecelli ettiği bir hukuk sistemi var. Ekonomideki derin kriz milyonları borca mahkûm etmiş, gelir eşitsizliği ve enflasyon milletin cebini boşaltmıştır. Refah vaatleri yerini yoksulluğa, işsizliğe ve artan sosyal huzursuzluğa bırakmıştır. Yirmi iki yılın sonunda Türkiye, yönetilemeyen bir ülkeye dönüşmüştür. Bugün yaşananlar, ekonomik çöküşün, toplumsal kutuplaşmanın ve hukukun yok sayılmasının bedelidir. Millet yoksullaşırken rant düzeni güçlenmiştir. Bir zamanlar hizmet iddiasıyla yola çıkan AK PARTİ'si milleti değil, kendi iktidarını koruma çabasını seçmiştir. Çökmüş bir ekonomi, yozlaşmış bir adalet sistemi ve tükenmiş bir toplum; bu enkazı kaldırmak Türkiye için tarihin en büyük sınavlarından biri olacaktır. Sözün kısası, milletin gözlerinde tek bir umut ışığı bile bırakmadınız.

Değerli milletvekilleri, sizlere bu ekonomik çöküşün hikâyesinden biraz bahsetmek istiyorum: Bu bütçe rakamları tek başına bir sonuçtur. Bu sonuç, yıllardır sürdürülegelen akıl dışı ekonomik politikaların, keyfî kararların ve plansız yönetimin ürünüdür. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz 2018 yılından itibaren ekonomimiz bir çöküş hikâyesine dönüşmüştür. Bu çöküş hikâyelerinin sayfalarına bakacak olursak bugün milletimizin en büyük sorunu işsizlik ve hayat pahalılığıdır. İşsizlik oranı çift hanelerden bir türlü aşağıya inmiyor. Gençlerimiz iş bulamıyor, bulabilenler ise düşük ücretlerle güvencesiz işlerde çalışıyor. Enflasyon ise milletimizin cebini yakıyor. TÜİK'in makyajlı verileri bile enflasyonun yüksekliğini gizleyemezken gerçek enflasyon oranlarının cep yakan, daha da ötesi can yakan sonuçlarını hepimiz pazarda, markette, mutfakta görüyoruz.

AK PARTİ'si iktidarı her fırsatta faiz düşmanı olduğunu söylüyor ancak bugün Türkiye faiz ödemelerinde dünya sıralamalarında en üst sıralarda. 2025'te 823 milyar lira anapara ödemesine karşılık 1 trilyon 563 milyar lira faiz ödemesi yapılacak yani faize ödenecek para anaparanın neredeyse 2 katı. Yani bütçe açığını kapatmak için sürekli borçlanan bir iktidarın faiz ödemelerini de milletin sırtına yüklediği bir ekonomik düzenle karşı karşıyayız. Allah için siz birilerini zengin etmeden yatırım yapamıyor musunuz? AK PARTİ'sinin yatırım dediği şey, milletin cebinden çıkan paranın yandaşlara aktarılmasından ibarettir. Oysa gerçek yatırım milletin refahını artıran, adil, şeffaf ve hesap verebilir şekilde yönetilen projelerdir ancak sizin yatırım anlayışınız milletin kaynaklarını yandaşlarınıza peşkeş çekmekten öteye gitmiyor. Ekonomik sorunların üzerine bir de kötü göç ve göçmen politikalarınız eklenince milletimizin üzerindeki yük daha da artıyor. Suriye'den Afganistan'a kadar milyonlarca düzensiz göçmen hem sosyal hem de ekonomik dengelerimizi bozmuş durumda. Türkiye'nin kaynakları vatandaşların refahını artırmak yerine kontrolsüz göçmen nüfusunun ihtiyaçları için harcanıyor. Hazır göç ve göçmen sorunlarından bahsetmişken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Bakanlığının bütçesi üzerinde yapmış olduğu konuşmada Türkiye'de yasal statüde toplam 2 milyon 938 bin 261 Suriyelinin bulunduğunu, Türkiye'de doğan Suriyeli bebek sayısının ise 87.216 olduğunu söylemişti ancak Bakanın vermiş olduğu rakam ile bir önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun açıkladığı rakam arasında dağlar kadar fark var. Süleyman Soylu, Budapeşte Süreci 6. Bakanlar Konferansı'nda yaptığı açıklamada -dikkatinizi çekerim- Kasım 2018 tarihinde Türkiye'de doğan Suriyeli bebek sayısının 405.521 olduğunu söyledi. Aynı Soylu en son 11 Temmuz 2022'de ise Türkiye'de doğan Suriyeli bebek sayısının 700 bin olduğunu açıkladı, aradaki üç buçuk yıllık farktan bile çıkardığımız yıllık yenidoğan Suriyeli çocuk sayısı yaklaşık 100 bin, Soylu'nun son açıkladığı veri üzerinden bile bu rakam 1 milyona yaklaşmış durumda. Ben size tam veriyi açıklayayım. Benim ulaştığım bu rakama İçişleri Bakanının ulaşması herhâlde çok daha kolaydır. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Göç Sağlığı Dairesi Başkanlığının Eylül 2024 verilerine göre Türkiye'de doğan Suriyeli çocuk sayısı tam 1 milyon 30 bin. O hâlde maksat nedir? Yalanlarla milletimizin toplumsal tepkisinin gün yüzüne çıkmasını önlemeye çalışmaktan başka nasıl açıklanabilir? Bu çelişkiler konunun ciddiyetine yakışmayan bir belirsizlik yaratmıştır. Milletin gözünün içine baka baka yalan söylemek, devletimizin güvenliğini teslim ettiğimiz Bakanlara ve devlet ciddiyetine yakışıyor mu? Şimdi, bu yalan apaçık ortadayken sizin verdiğiniz toplam Suriyeli sayısına inanmamızı nasıl bekliyorsunuz? Yine, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verdiğiniz Suriyeli sayısı da bu açıklamadan sonra şüpheli hâl almıştır. Göç İdaresinin internet sayfalarına baktığımızda bizleri TÜİK'e yönlendiriyor. Her iki kurum da bu verileri saklamak için her türlü taklayı atıyor. Aslında doğru bilgiye ulaşmak çok basit. Hastanede yenidoğan verilerine bakıldığında bu veriyi toplamak çok da zor olmasa gerek. Suriyelilerle ilgili çocuk aşılama sayılarından da bu veriyi yakalamak mümkün. Milletin aklıyla dalga geçmeyin. Gerçek rakamların açıklığa kavuşturulması, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bu tür kritik verilerin daha dikkatli paylaşılmasının son derece elzem olduğunu görüyoruz.

Bir başka önemli mesele de Türkiye'nin uluslararası arenada kaybettiği itibardır. Vizesiz seyahat edebildiğimiz ülkelerin sayısı her geçen gün daha da azalıyor. Ekonomik istikrarsızlık, dış politikadaki tutarsızlıklarla birleşince Türkiye hem masada hem de sahada zayıflıyor.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin kaynakları nereye gidiyor? 2025 yılı bütçesi milletimizin vergilerinden toplanan kaynakların ne kadar düşüncesizce kullanıldığını gözler önüne seriyor. Bu bütçede milletin refahını artıracak yatırımlar yok; eğitimde, sağlıkta, tarımda sürdürülebilir bir kalkınma hedefi yok. Peki, ne var? İsraf var. Cumhurbaşkanlığı saraylarının, lüks araçlarının, koruma ordularının, uçak filolarının masrafları milletimizin sırtına yüklenmeye devam ediyor. Yandaşlara kıyak var. Kamu kaynakları ihale oyunlarıyla belirli bir zümreye aktarılıyor. Şehir hastanelerinden otoyollara kadar her alanda milletin cebinden çıkacak paralar garanti ediliyor. Şeffaflık yok. Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı rakamlar ile sahadaki gerçeklik birbirini tutmuyor. Kamu harcamaları denetlenemiyor. Sayıştay raporları görmezden geliniyor.

Açıkça söyleyeyim: 2025 yılı bütçesi bir kriz bütçesidir. Bu krizi aşmanın yolu, acil olarak rasyonel politikalara dönmekten geçiyor. Türkiye'nin üretim gücünü artıracak, işsizliği azaltacak, enflasyonu kontrol altına alacak bir ekonomik modele ihtiyacımız var. Bunun yanında eğitime yatırım yapmalıyız çünkü gençlerimizi geleceğe hazırlamak için nitelikli bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Tarımı desteklemeliyiz. Çiftçimizi üretimden koparan politikalardan vazgeçip tarımsal üretimi teşvik etmeliyiz. Sanayi ve teknolojide odaklanmalıyız. Türkiye'yi ithalat bağımlılığından kurtaracak bir sanayi politikası izlemeliyiz. Adaleti tesis etmeliyiz çünkü ekonomiye güveni artırmanın yolu hukuk sistemini güçlendirmekten geçiyor.

Değerli milletvekilleri, 2025 yılı bütçesi açıkça bir tercih meselesidir. Ancak bu tercih milletimizin ihtiyaçları ve geleceği yerine AK PARTİ'si iktidarının çıkarları ve israf üzerinde yapılmıştır. Milletin sırtına yüklenen vergiler ile yandaşlara sağlanan imtiyazlar bu bütçenin ana karakteridir fakat unutulmamalıdır ki bu adaletsiz düzen sürdürülebilir değildir. Milletimiz yapılan yanlışların bedelini öderken hesabını da zamanı geldiğinde sormayı çok iyi bilir çünkü millet adalet ister, hak ister, refah ister.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztürk, tamamlayın.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Bu talepleri görmezden gelen hiçbir iktidar sonsuza kadar ayakta kalamaz.

Biz İYİ Parti olarak milletimizin hak ettiği refah seviyesine ulaşması için var gücümüzle sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız. Gerçeği ve hakiki olanı dile getiren İYİ Parti çürümüşlüğün, çıkarın ve anlayışsızlığın ittifakına karşı milletinin yanında mücadele veriyor. Hep birlikte adaletin, şeffaflığın ve refahın hâkim olduğu bir Türkiye'yi inşa edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

Bu duygu ve kararlılıkla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)