Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 39 |
Tarih: | 19.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Ekranlardan bizleri izlemekte olan egemenliğimizin hakiki sahibi yüce Türk milleti, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 2023 yılı kesin hesap kanunu tasarısının 7'nci maddesi üzerine İYİ Partimiz adına söz almış bulunmaktayım.
"Tasarı" tanımını bilinçli olarak kullandığımı ifade etmeliyim. Burada Gazi Meclisimizde milletvekilleri olarak bizler "kanun teklifi" ve "kanun tasarısı" kavramlarını biliyoruz ancak bizleri seyreden ve tercihleriyle bizleri buraya taşıyan aziz milletimize birer cümleyle teklif ve tasarıyı tanımlamak isterim. Kanun önerisi milletvekili tarafından verilirse teklif, yürütme organı tarafından verilirse tasarıdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle, atanmış bakanların atanmış bürokratlarının hazırladıkları veriler saraydaki atanmış danışmanlar tarafından metin hâline getirilip iktidar partisinin Meclis grubuna havale edilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine "teklif" diye sunulmaktadır.
Teoride ve pratikte izah ettiğim üzere, bu, teklif falan değildir. Bunun adı seçilmişliğin istiskalidir, sarayın millî egemenliğin tecelligâhı olan Meclisimize dayatmasıdır, bunun adı "bütçe faşizmi"dir.
Açık söylemek gerekirse, bugün bu kürsüden odalarından Genel Kurula WhatsApp mesajlarıyla koşturulmak zorunda bırakılan iktidar partisi grubunun değerli milletvekillerinin de iç sesi olarak konuşuyorum. Bakanlıkta hazırlanıp ancak saray denetimiyle Meclise gelen bu tasarılarda iktidar partisinin değerli milletvekillerinin dahli olmadığı gibi çoğunun bilgisi de maalesef bulunmamaktadır. Bu uygulamanın seçilmişlerin yetkilerinin gasbı olduğu hepimizce malumdur. Anlayamadığımız husus ise her biriniz illerinizde tanınan, bilinen, alanlarında yetkin, mesleklerinde uzman kişiler olarak buna nasıl tahammül edebiliyorsunuz? Torba yasa garabetinde, kanun değişikliklerinde, tanımadığınız isimlerin seçimlerinde talimatla kalkıp inen birer el olmak dışında niteliklerinizin göz ardı edilmesine, niceliğiniz üzerinden bu sistemin devamına nasıl tahammül ediyorsunuz? Kabul ve riayetinizle olağanlaştırdığınız bu uygulamayla yakanızdaki rozetin itibarı sarayın itibarına kurban ediliyor. Seçilmiş bir milletvekilinin en önemli görev ve yetkisi hatırlatırım ki büyük Türk milletinin haklarını korumak ve kollamaktır.
Dayatılan bütçenin sahibi Cumhurbaşkanı iken kaynağın sahibi ise milletimizdir. Bütçenin bir kanun olmasının sebebi ise milletimiz adına bizlerin parasının nereye, ne kadar, neden harcandığının hesabını sormak görevi ve yetkisidir. Biz bunun vekiliyiz, hatırlatırım ki sizler de bunun vekilisiniz. Bu anlamda, tasarının 7'nci maddesinin -7'nci maddesi yürürlük maddesidir ve bu kanunun Cumhurbaşkanı tarafından yürütüleceğini ifade etmektedir- ibra ettiğiniz bütçenin sorumlusu Sayın Cumhurbaşkanıyken günlerdir Genel Kurulda muhalefet tarafından ülkenin gerçekleri tek tek anlatılıp sizlerin yüreği dağlanırken bütçenin sorumlusu burada değildir, milletin seçtiklerinden üstün tutulan atadıkları buradadır ve bundan aldıkları cüretle milletvekillerine hakarete varan cümleleri rahatlıkla sarf edebilmektedirler. İşte, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ve yürütmenin tek kişi olduğu bu rejimin milletin seçtiği vekillerine, millî egemenliğin tecelligâhı olan Meclisimize reva gördüğü muamele de tam olarak budur. Bu kürsüden daha önce de pek çok kez dile getirdim, ettiğimiz yemin bellidir, sırtımızı dayadığımız yer, arkamızda duran yazı bellidir; aidiyetimiz devletimize, sorumluluğumuz büyük Türk milletinedir; milletvekilliği bir amaç değildir, sadece araçtır. Ülkülerimiz için, doğrularımız için, devletimiz için, milletimiz için, büyük, güçlü, zengin ve mutlu Türkiye hedefimiz için sadece bir araçtır. Meclis yani millî irade yani cumhuriyet sadece bütçe görüşmelerinde değil, başka yerlerde de yok artık.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Resmî Gazete'sinde terör örgütü olarak ilan ettiği bir örgütün elebaşısı ile göz bebeğimiz Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımızın en tepesindeki yetkili araba gezisi yaparken Meclis yok. "Üçüncü dünya savaşı kapımızda, üçüncü dünya savaşındayız." açıklamaları en üst düzeyde yapılırken millî irade yok. Eli kanlı terör örgütü liderini merkeze alarak yapılan kapalı kapılar ardındaki mesnetsiz politikalarda Türkiye Büyük Millet Meclisi yok. "Sen şunu söyle, sonra ben de bunu söylerim, milletin nabzına bakar, karar veririz." üzerinden geliştirilen ucuz siyaset habis bir ur gibi her yeri kaplarken de Meclis yok. Büyük Orta Doğu Projesi'nin esasını oluşturan dönüşüm ifadesinin bu ülkenin hariciye ve dâhiliyesine yaratacağı riskler ve bunların bertarafı için alınacak tedbirlerde yine Meclis yok.
Ezcümle, egemenlik haklarımızdan parça parça vazgeçilirken bu ülkenin Meclisi yani millî iradesi yani cumhuriyeti yok, yok ve yok. Aidiyeti sadece devletine olan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Türk polis teşkilatımızın, büyük Türk milleti adına karar veren hâkim ve savcılarımızın, devlet insanı ve aklını temsil eden valilerimizin, kaymakamlarımızın arasına nifak tohumları gibi serpiştirilen, referanslarının kimler olduğu gizli sicillerinde yazılı olan milyoner vali, uyuşturucu baronu savcı, kurye polis ve bunlar gibi nice çürümüşler devletin su başlarına liyakatleriyle değil, siyasi iradeye sadakatleriyle atanırken, henüz iktidarınızla menfaatleri çatışmadığı için isimlendirilmemiş örgütler taşeron olarak devleti sarmışken, yirmi iki yılın sonunda her köşebaşında bir çete peydahlanmışken, ülkenin sınırlarından güle oynaya Paki'si, Afgan'ı geçerken, uyuşturucu ilkokul önlerine kadar inmişken Meclis yine yok. Rusya'nın 1 koyup 13 aldığı Akkuyu'da yok. Santralin verilmesi yetmezmiş gibi 11 kilometrekare toprağımız verildiğinde yok. Üstüne liman verildi, askerî mi ticari mi bileniniz yok. Tüm bunlar olurken Türk milletinin Meclisi yok. İnsanımız yoklukla, yoksullukla, yasaklarla, yolsuzluklarla imtihan ediliyorken, çocuklarımız yeterli gıdaya ulaşamıyorken, kadınlarımız her geçen gün daha fazla şiddete maruz kalıyorken, gençlerimiz elçilik kapılarında vize kuyruklarında beklerken, öğrencilerimiz, polislerimiz, hâkimlerimiz, savcılarımız, mülki idare adaylarımız cemaatlerin ellerine teslim ediliyorken, emekçilerimiz açlık sınırı altındaki asgari ücrete mahkûm edilirken, emeklilerimiz 12 bin liralık adı "aylık" miktarı sadakaya hapsedilmişken, çiftçimiz alın terinin karşılığını alamazken, KOBİ'lerimiz günü kurtarmak için mücadele ederken Meclis, yasama, cumhuriyet yine yok.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiği 2018'den beridir her alanda göstergeler hep baş aşağı gidiyor. Artık ne yürütme yürütme ne yasama yasama ne yargı yargı. Öyle bir sistem ki her şey teoride var ama pratikte yok. Gemisini yürüten kaptan devrinde kurulan harami düzenin seçkinleri, bu ülke demokrasinin yurdudur, Orta Doğu ülkesi hâline de gelmeyecektir. Bu toprak, umudun ana vatanıdır, umutsuz kalmayacaktır. Bu devlet, hürriyetin kaynağıdır, milleti bu kaynaktan kana kana içmekten hiçbir güç alıkoyamayacaktır. Bu millet beş bin yıllık tarihinde nice ihanetlere, nice iş bilmezliklere, nice düşmanlıklara rağmen bir kez olsun bağımsızlığından geri kalmamıştır. Siz dâhil hiçbir Allah'ın kuluna da köle olmayacaktır.
Gerçeğimiz ve hedefimiz, güçlü, zengin, mutlu bir Türkiye'dir. İç güvenliğimizi, dış güvenliğimizi, ekonomimizi, sanayimizi, tarımımızı, çocuklarımızı, hayatlarımızı, özgürlüklerimizi, doğrularımızı, hatta yanlışlarımızı bir kişinin, Sayın Cumhurbaşkanının beden ve ruh sağlığına endeksleyen bu sistemin ve bu anlayışın karşısındaki duruşumuz ve mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Cumhuriyetimizi kaim, devletimizi daim eyleyeceğiz.
Büyük milletimizi ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)