GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUBU ADINA GRUP BAŞKANVEKİLLERİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE MERSİN MİLLETVEKİLİ MEHMET ŞANDIR?IN; VAN İLİNDE MEYDANA GELEN DEPREMLERDE, ARAMA VE KURTARMA ÇALIŞMALARI, YARDIMLARIN ULAŞTIRILMASI, HASAR TESPİTİ VE SÜREÇTEKİ DİĞER HİZMETLERİN YERİNE GETİRİLMESİNDE ETKİN KOORDİNASYON SAĞLAYAMADIĞI İDDİASIYLA BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:27
Tarih:01.12.2011

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERSOY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Milliyetçi Hareket Partisinin, Başbakan Yardımcımız Beşir Atalay hakkında verdiği gensoruyla ilgili olarak AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekillerimiz, bugün bizden önceki değerli hatiplerimizin konuşmalarını dinlerken, hele hele "Devletin bu afetin altında kaldığı" gibi cümleleri dinlerken?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Devlet değil, Hükûmet, Hükûmet?

MEHMET ERSOY (Devamla) - ?biz sanki hiçbir şey yapamamışız, sanki insanlarımız enkaz altında kalmış, biz seyretmişiz gibi bir anlam çıkıyor.

Önce bir kere, tabloya bakalım. Elbette ki 1999 Gölcük ve arkasından Düzce'de yaşadığımız felaketlerle karşılaştırılabilecek bir felaket?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Düzce, Gölcük, merkez değil, bölge. "Düzce, Gölcük" dediniz de?

MEHMET ERSOY (Devamla) - Efendim, müsaade eder misiniz, düzeltirim ben.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Küçük kalır o iş.

MEHMET ERSOY (Devamla) - O zaman yaşadığımız felaketle bugün yaşadığımız felaketi büyüklük ölçekleri bakımından karşılaştırmak yanlış olur ama Van'da da sanki bir göçük oldu da Hükûmet oraya bile müdahale etmekten âciz kaldı gibi tabloyu küçük göstermek de yanlış olur.

Van'da ne oldu değerli milletvekillerimiz? 23 Ekim'de 7,2; 9 Kasım'da 5,6. Verdiğim rakamlarda genellikle iki depremin, iki felaketin rakamlarını toplayarak vermeye çalışacağım. Oluşan sarsıntı 70 kilometre yarıçapındaki bir alanda etkili oldu. Van merkez, Erciş, Muradiye, Özalp, Edremit ilçeleri ve köyleri; Bitlis merkez ve Adilcevaz'ın bir kısım köyleri etkilendi, 300'e yakın yerleşim birimi etkilendi, 1 milyon civarı insanımız etkilendi. Yaklaşık rakamlar, kesin olmamakla birlikte, 50 bin civarı binamız hasar gördü. 90'ın üzerinde bina deprem anında yıkıldı. Toplam 644 vatandaşımız hayatını kaybetti. 1.966, yaklaşık 2 bin vatandaşımız yaralandı. 252 vatandaşımız enkazlardan sağ kurtarıldı. Yaralılarınsa, yaklaşık 1.100 hastamız çevre illere nakledildi.

Şimdi, bu büyüklükteki, bu genişlikteki afet karşısında zannedersiniz ki Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurum ve kuruluşları arama, kurtarma faaliyetlerini yapamamış, sanki insanlarımız kurtarılabilecekken seyredilmiş, sanki bunun akabinde ne çadır dağıtımıyla, çadır kentlerle ilgili ne sıcak yemeklerle ilgili ne elektrik, su sorunlarıyla ilgili ne gıda yardımlarıyla ilgili ne de her türlü ısınma, giyinme gibi insani ihtiyaçların teminiyle ilgili, kamu hizmetlerinin sunumuyla ilgili, kamu binalarının hizmete hazırlanmasıyla ilgili ve ön hasar çalışmalarıyla ilgili hiçbir şey yapılmamış ya da ülkemizin imkân ve kabiliyetleri bundan çok daha fazlasını yapmaya muktedirken bunlar becerilememiş, bunlar yerine getirilememiş.

Değerli milletvekilleri, Van'da meydana gelen depremden hemen sonra sekiz saat içinde 71 arama kurtarma ekibi Van'da ayrı ayrı binaların başında faaliyete geçebilmişlerdir.

Yine, Van'a bir gün içinde 4 binin üzerinde arama kurtarma ekibi, 3 binin üzerinde sağlık ekibi sevk edilebilmiştir. Bu süreçte kara yoluyla gidenler hariç, sadece 176 kargo uçağı, 251 de Türk Hava Yollarının tarifeli yolcu uçağı kaldırılmıştır.

Şimdi, bütün bunlar niye yapılmıştır? Bütün bunlar yoksa hiç mi bir işe yaramamıştır? Bütün bunlar orada devletin topyekûn bütün kurum ve kuruluşlarıyla ahenk ve uyum içinde çalışması ve bütün ekiplerini, bütün imkânlarını oraya seferber edebilmesi sayesinde olmuştur. Gerek sivil toplum kuruluşlarının gerek kamunun elindeki arama kurtarma ekiplerinin gerek Sağlık Bakanlığımızın UMKE ekibinin sevki, Türk Hava Yollarının olsun, Genelkurmayın olsun, özel kargo şirketlerinin uçaklarının olsun hepsinin bir elden kullanılmasıyla mümkün olabilmiştir.

Elbette ki çok ağır kış şartlarında yaşadığınız felaketlerin her zaman kendine özel ürettiği bir psikoloji de olur.

Şimdi, Van'da afet meydana geldiğinde siz oradaki insanların sadece evlerinin yıkık ve ağır hasarlı olanlarıyla muhatap olamazsınız. O şiddetli sarsıntıyı yaşamış insanlar, arkasından 5 bin civarı artçı sarsıntıyı yaşamış insanlar evleri sağlam olsa da girebilecekler mi? 1 milyon civarı bir insanın bütün taleplerini anında karşılamanız da mümkün mü?

Şimdi, bu şartlarda elbette ki devlet önceliklerini belirleyecek. Hangi önceliklerde, kimlere yardım vermeye çalışacak, bunu belirleyecek.

Şimdi, elbette ki o kış şartlarında insanların mağdur olmadığını, insanların zorda kalmadığını söylememiz mümkün mü? Bugün çadır hayatı içinde hayatını idame ettirmeye çalışmak kolay bir şey mi? Ama dünyanın hangi büyük ekonomisi olursa olsun, dünyanın hangi güçlü ekonomisi olursa olsun ilk kırk sekiz saatini mutlaka arama kurtarma faaliyetlerindeki önceliğe ayırır. Önce enkazların altında kalmış canlar varsa onların kurtarılması gerekir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yanlışınız oradaydı işte.

MEHMET ERSOY (Devamla) - Bu arada, bir taraftan da geçici iskânla ilgili mücadeleleriniz devam eder.

Dünyanın her yerinde bu şiddette afetler olduğu zaman ilk saatlerde bu sıkıntıların yaşanması kaçınılmazdır. Her zaman, her ortamda övünülen Japonya, Kobe'de yerle bir olmuştur, kalkamamıştır bu afetin altından.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Belediye başkanı intihar etmişti.

MEHMET ERSOY (Devamla) - Elbette ki bu psikoloji içinde olayın sosyolojik boyutlarını da çok derinden düşünmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazım.

Şimdi, Van depremi olduğu günden bu tarafa, sürekli, Hükûmet şunu yapmadı, şu bunu yapmadı, öbürü bunu yapmadı, neden afet bölgesi ilan edilmedi, neden şu önlemler alınmadı gibi sık sık eleştirilerle karşı karşıya kalıyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekillerimiz; eğer kavramlarla ilgili bilgi eksiğimiz varsa buradan, bu kürsülerden bu eksik bilgilerle konuşmamamız lazım hem toplumun hem milletvekillerimizin hem bu yüce heyetinizin doğru bilgilendirilmesi için.

Afet bölgesiyle ilgili konu: Türkiye Cumhuriyeti çok uzun zamandır "afet bölgesi" diye bir ilanda hiç bulunmuyor. Geçen yıl Rize'de yapılan ne ise bugün Van'da yapılan da odur. Geçmişte, afet zararlarının azaltılması için kararnameler çıkarılıyordu. Biliyorsunuz yine Meclisimiz 2003 yılında doğal hayatı etkileyen kanunlarda yaptığı değişiklikle artık Bakanlar Kurulunun afetten zarar görmüş belediyelere süresi ve kapsamı Bakanlar Kurulunca belirlenmek üzere ekstra yardım yapmasını ortadan kaldırdı. 2003 yılından bu tarafa böyle bir uygulama yapılmamaktadır. Daha önce yapılan uygulamalarla ilgili olarak da belediyelerimiz siyasi davranıldığı, afet görmediği hâlde partizanca davranıldığı gerekçesiyle mahkemelere dava açmış ve o davalar sonunda verilen mahkûmiyetler neticesi geçen yıl belediyelere 136 milyon lira ek ödeme yapılarak o dosyalar da kapatılmıştır. Bugün yapılan, Türkiye'nin her tarafında? Türkiye'nin bir tane rejimi vardır, bir tane hukuku vardır, bir tane kanunu vardır, o da Türkiye'nin her tarafında uygulanmaktadır: Genel hayata etkili olduğuna ilişkin karardır. Rize'de hangi karar alındıysa Van'da da o karar alınmıştır, Kütahya-Simav'da hangi karar alındıysa Elâzığ'da da o karar alınmıştır. Genel hayata etkililik kararı aynı gün alınmıştır. Bu alınmakla birlikte diğer?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - On senedir, 99'dan beri bir şey yapmadınız. 99 depreminden sonra tek şey yapmadınız. İlyas Bey orada, söylesin. Altı yüz tane yıkılacak binamız var. Üniversite öğrencileri oturuyor. Yazıktır, yazık!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Efendim, şimdi -lütfen Sayın Milletvekilim- Van'ı konuşuyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama bir şey yapmadınız, çivi çakmadınız.

MEHMET ERSOY (Devamla) - Van'ı konuşuyoruz ve Van'da genel hayata etkililik oluru ertesi gün derhâl alınmış, bütün tedbirler de buna göre geliştirilmiştir. Yoksa, "afet bölgesi ilan etmek" diye bir kavram yoktur değerli arkadaşlarım. Afete maruz bölge kararı alabilirsiniz. Bu da ancak orada her türlü yerleşimin yasaklanmasını gerektiren bir darlık ve kapsamda olur. Siz yoksa deprem bölgelerini "afete maruz" bölge diye tanımlarsanız, Türkiye topraklarının yüzde 66'sı birinci ve ikinci kuşak deprem bölgesidir. Buraları yasaklamak değil, buraları coğrafi özelliklerine, fiziki özelliklerine uygun kullanmak esastır. Yoksa bu konunun bu kadar istismar edilmesini gerçekten yanlış buluyorum.

Bir başka istismar konusu "Yardım yapılmıyor." meselesi. Yok efendim? Burada zaman zaman bazı hatiplerimiz söylediler, gerçekten çok üzüldüm, çok incindim: "Somali'ye şu kadar yardım yaptınız, Van'a niye yapmadınız?", "Libya'ya verdiniz mi yoksa da Van'a niye vermediniz?"

Değerli arkadaşlar, dünyanın ne kadar büyük ekonomisi olursanız olunuz, bugün Van'da parayla yapılabilecek ne var da bu Hükûmet yapmıyor? Şu ana kadar Van'a yaptığımız yardımların, aktardığımız paralar dâhil mali tutarı 390 milyon lirayı geçti. 52 milyon lira gerek Valiliğine gerek oradaki ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına gönderdik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 50 milyon Suudi Arabistan'ın parası dâhil mi buna?

MEHMET ERSOY (Devamla) - Sadece bu milletin kendi bağrından çıkarıp gönderdiği yardımlar altı yüz tırı geçti. Van'ın kapısında kuyruklar oluştu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Vatandaş yapmış yine!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Devletimiz şu anda, gerek Kızılayıyla gerek AFAD'ıyla gerek Valiliğiyle, orada her gün, yaklaşık 250 bin kişiye sıcak yemek dağıtıyor. Bütün bunlar bu yardımlarla, bu gönül birliğiyle olabiliyor. Elbette ki daha fazlası yapılacak, elbette ki daha iyileri yapılacak.

Şimdi, bunu kesinlikle karşılaştırmayı çok yanlış buluyorum, çok gereksiz de buluyorum: "1999 depreminde şu oldu, bugün bu oldu." O günün Türkiye'sinin, devletinin kabiliyetleri, imkânları ve fırsatlarıyla bugünün Türkiye'sini karşılaştırmak hiçbirimize bir fayda sağlamaz. O günün Türkiye'sinin Başbakanı ancak ikinci gün televizyonlardan haber almaya çalışıyordu. Elbette ki bu afet büyük bir afetti ama o günkü imkânlarımızda?

ALİM IŞIK (Kütahya) - Ayıp oluyor ama bu ülkenin Başbakanına öyle diyemezsiniz!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Estağfurullah, onu söylemiyorum, bakın, "Türkiye'nin Başbakanı" diyorum. Kim olduğu, Rahmetliyi kastetmediğim elbette ki izahtan vareste.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Ayıp oluyor ama ayıp oluyor, yakışmaz!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Şimdi o günlerle bugünleri karşılaştırmanın bir gereği yok. O günkü imkânlarımız içinde yapılabileceğin en iyisi yapılmaya çalışılmıştır, bu kadarı başarılmıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Karşılaştırmayın zaten, 100 katı daha büyüktü.

MEHMET ERSOY (Devamla) - Şimdi, o gün üç buçuk ayda prefabrik konutları teslim edebildiğimizden övünerek bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlar, üç buçuk ayda prefabrik konutu ne kadar parçalı ihale yaparsanız o kadar üretirsiniz. Bir aylık ömrü vardır prefabrik konut üretmenin. Bugünün devleti, bugünün Hükûmeti sekiz ayda kalıcı konutları teslim edebilmeyi konuşuyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 40 bin tane yaptılar, 40 bin tane! 42 bin tane teslim ettiler, insanlar yaşıyor!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Bu sadece AK PARTİ'nin bir başarısı değildir, sadece bugünün Hükûmetinin bir başarısı değildir, bu bizim devletimizin övüneceği bir başarıdır. Yine aynı şekilde arama kurtarma faaliyetlerinde geldiğimiz noktadan -en son Van depreminden sonra- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri dünyaya övgülerle bahsetmiştir. Bunlardan niye biz mutlu olmuyoruz? Bunlardan, evet?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Halkın mı övüyor, Birleşmiş Milletler mi övüyor?

MEHMET ERSOY (Devamla) - Yapılan her çalışmanın, yaşanılan her afetin toplum için, hepimiz için alınacak dersleri vardır. Tekrar ediyorum, geçen sefer de söyledim: Bu kadar yıkılacak binanız olduğu sürece müdahaleye ne kadar iyi hazırlanırsanız hazırlanın mutlaka eksikleriniz olacaktır. Esas itibarıyla depremin olduğunun haftası "Ne yaptınız, mahvettiniz, AFAD şöyle kötü, Başbakan Yardımcısı böyle kötü, Hükûmet bunları eksik yaptı." diye bunların kavgalarını vereceğimize, gelin, Türkiye'yi bütün afetlere daha iyi nasıl hazırlarız, bunu konuşalım. Yani şimdi AFAD kuruldu da kötü mü oldu? Birleştirilmese miydi? Afet İşleri Genel Müdürlüğü afet sonrasına bakıyordu, Acil Durum Genel Müdürlüğü afete müdahaleye bakıyordu; birinin arşivleri başka bir şey söylüyordu, birinin arşivleri başka bir şey söylüyordu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O zaman, üç gün sonra Bakanın bu kürsüden söylediklerini size hatırlatmak istiyorum. Unuttunuz!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Şimdi, bütün dünya 1999'daki hâlimizi görünce dedi ki: "Kardeşim böyle şey mi olur? Bir devletin afetten sorumlu üç ayrı kurumu mu olur? Gelin, niye bunu birleştirmiyorsunuz?"

Hep birlikte bu birleştirmeyi övünçle karşıladık, "Türkiye doğru bir iş yaptı." dedik.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ama tecrübeli insanları da sürgün etmeyin ya!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Çalışmalarda yanlışlar olduysa, bugün artık dünyanın neresinde görülmüş keresteden prefabrik konut üretildiği? Afet İşlerinin bahçesinde olan keresteler Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Kızılaya verilmiştir çünkü artık keresteden prefabrik üretimi yoktur ki. Kaldı ki prefabriğin stokunu yapmanıza gerek yok çünkü her zaman teknoloji değişiyor, her zaman yeni yeni keşifler oluyor. Bugün prefabrik kullanmak yerine konteyner kullanmak çok daha ekonomik ve çok daha pratiktir. Hükûmetimiz de bundan sonra, geçici konutlarda prefabrik evler yaptırmak, onlara altyapılar hazırlamak, onların bu kadar arazileri doldurmasını engellemek amacıyla konteynere geçmiştir, çok da isabetli olmuştur.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Milleti evine gönderdiniz, hasarlı yerlere, ne konteyneri ya!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir başka konu çadırlarla ilgili mesele. Evet, 1 milyonun üzerinde insanınız bundan etkilendiyse ve aslında bir kısmının da evleri yıkılmadıysa ama o evine giremiyorsa sizin yapacağınız şey çadırı vatandaşa vermektir, çünkü evinden ayrılmak istemez ama orada yatamaz da.

Şimdi, böyle bir durumda her çadıra altyapı hizmeti sunmanız mümkün müdür? Elbette ki siz ancak çadır kentler oluşturursunuz, elbette ki siz ancak sosyal donatıları olan alanlar oluşturursunuz ve bu alanlarda çok daha etkili hizmetler vermeye çalışırsınız.

Şimdi, gensorunun gerekçesini hepimiz okuduk ama daha sonra, zaten, Milliyetçi Hareket Partimizin değerli sözcüsü de, Grup Başkan Vekili de ifade ettiler, "Bu gerekçelerde söylenilen hususlar aslında Hükûmetimizin ya da Hükûmetimiz adına bu koordinasyondan sorumlu Başbakan Yardımcımızın başarısızlığını gündeme getirmekten ziyade depremi Türkiye'nin gündemine getirmektir." demiştir. Hâliyle, bir anlamda Hükûmetimizin bu kısa sürede, artık, bırakın geçici konutlarla ilgili birtakım çalışmalar yapmayı, bu kısa sürede kalıcı konutları bile nerelere yapacağını, teslim etmiş olması, bugün artık Hükûmetimizin bakanlarının her gün orada vatandaşla iç içe sorunları tespit edebiliyor olması, Hükûmetimizin başarısıdır. Bugün, eğer tarihimize bakarsak birçok afette devletin yöneticileri afet bölgesine gitmeye çekinmişlerdir. Bugün nerede bir afet olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı iki saat içinde oraya gitmeye cesaret edebilmektedir!

ALİM IŞIK (Kütahya) - Simav hariç, Simav hariç.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Gidip reklam yapma kabiliyetine sahip, o acıyı kullanma kabiliyetine sahip!

MEHMET ERSOY (Devamla) - Çünkü devletin bütün kurumları, çünkü bütün kuruluşları, çünkü devletin bütün imkânları vatandaşa seferber edilebilmekte ve artık, Türk milleti nerede bu devlet diye barım barım bağırmamaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bingöl'e gittiniz Hüseyin Coş'u tayin ettiniz, vatandaş taşladı. Van'a gittiniz, Valiyi vatandaş taşladı. Bravo!

MEHMET ERSOY (Devamla) - İşte aslolan, bunları bundan sonra da yapmak, daha güzelini yapmak, bu hükümetlere, AK PARTİ hükûmetlerine nasip olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.