GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye'nin afet ve insani yardım politikalarına ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:41
Tarih:24.12.2024

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin afet ve insani yardım politikalarına ilişkin gündem dışı söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında bu sabah Balıkesir'in Karesi ilçesinde meydana gelen patlamada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Ulusal ve küresel gelişmeler açısından zor bir yıl olan 2024'ün artık sonlarına gelmiş bulunuyoruz. Yeni umutlarla, yeni ve güzel bir başlangıç olması duasıyla 2025 yılını karşılıyoruz. Yılın son günleri hepimiz için bir değerlendirme yapmak ve geleceğe yönelik hedefler koymak için bir fırsattır elbette. İşte, tam bu noktada, adı "gündem dışı söz talebi" olsa da her zaman gündemimizin ilk sıralarında olması gereken bir konuyu bu kürsüden değerlendirmek istiyorum.

Özellikle 6 Şubat tarihinde birkaç saat arayla yaşadığımız depremlerin tarihimizin en büyük felaketi olduğunu düşündüğümüzde, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2012 yılında "Bedeli her ne olursa olsun." diyerek başlattığı kentsel dönüşüm seferberliğinin, dönüştürdüğümüz 3,7 milyon konutun, sağlıklı evlerine yerleştirdiğimiz 15 milyon vatandaşımızın, 81 ilimizde yapımını başlattığımız sosyal konutlarla birlikte 735 bin yuvanın ve iş yerinin ne denli önemli olduğunu anlıyoruz. Bugün de yaralarımızı sarıyoruz, hem de dünyanın afet sonrası en kapsamlı yeniden yapılanma faaliyetini hayata geçirerek, verdiğimiz bütün sözleri tutarak. Üzerinden zaman geçse bile gündemimizdeki yeri hiç değişmeyecek bir özen ve kararlılıkla çalışıyoruz. Depremin üzerinden kırk beş gün geçmeden atılan temeller bu yılın sonunda 202 bin konut ve iş yerinin teslimiyle devam edecek ve hak sahibi son vatandaşımız da sıcak yuvasına kavuşuncaya kadar çalışmalarımız sürecek. "Yeniden daha güçlü Anadolu" şiarıyla yalnızca inşai bir faaliyet gerçekleştirmediğimizi, ticaretiyle, sanayisiyle, kültürüyle, çevresiyle yeni yaşam alanları oluşturduğumuzun, yeni şehirler kurduğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz. Kısacası, millet ve devlet el ele yaralarımızı sarıyoruz.

Peki, yalnızca kendi yaralarımızı mı sarıyoruz? Yaşadığımız her afet bizim dayanıklılığımızı ve toplumsal birlikteliğimizi güçlendirirken aynı zamanda dünyaya karşı sorumluluğumuzu da hatırlatıyor. Bizler afetlere karşı verdiğimiz mücadelede yalnızca kendi ülkemizin değil insanlığın da yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Vicdan sınır tanımaz; inancımızdan, köklü medeniyetimizden, kadim tarihimizden ve derin insani değerlerimizden aldığımız güçle, bizim için nerede bir mazlum varsa, nerede bir ihtiyaç sahibi bulunuyorsa Türkiye'nin vicdanı oradadır ve işte, bu yüzden, Türkiye dünyanın vicdanıdır. Bosna'dan Somali'ye, Filistin'den Balkanlara, İspanya'daki sel felaketinden Pakistan'daki yıkıcı afetlere kadar uzanan bir coğrafyada Birleşmiş Milletler verilerine göre gayrisafi millî hasılaya oranla dünyanın en fazla insani yardım yapan ülkesi Türkiye'dir. Bu durum, ekonomik bir büyüklükten ziyade derin bir merhamet anlayışının yansımasıdır. Bizim için insani yardımla gönderilen ihtiyaç ürünleri çok önemli olsa da asıl mesele, o kolilere, o tırlara, uçaklara, gemilere sığdıramadıklarımızdır yani Anadolu irfanının bize öğrettiği adalet, hak, hukuk, barış, huzur ve istikrarın tesisine sunacağımız katkıdır. İnsani yardımlarımız yalnızca fiziksel ihtiyaçları karşılamakla sınırlı kalmaz, aynı zamanda insanların onurunu korumayı, güvenliklerini sağlamayı ve barış içinde bir dünya inşa etmeyi amaçlar.

Biz tüm bunları yaparken "Ne işimiz var?" cehaletiyle sınırlı dünya görüşüne sahip olanlar ise Türkiye'nin elde ettiği başarılarla gurur duymak yerine hep rahatsız oldular. Uluslararası meselelerde vizyonsuzluk ile vicdansızlık arasında sıkışıp kaldıkları için dünyayı hep yanlış okudular; Libya'da, Filistin'de, Ukrayna-Rusya savaşında, Karabağ'da, Afrika'da ve en son Suriye'de hep yanıldılar. Dünya Türkiye'yi takdir ederken onlar kendi ülkelerini şikâyet etmekten hicap duymadılar. Neyse, bırakalım, onlar her millî meselede iktidar karşıtlığından Türkiye karşıtlarının tarafına doğru hızla savrula dursun, biz dün neredeysek bugün de oradayız.

Zalim İsrail'in zulmü karşısında Gazze'de 2 milyon insan yerlerinden edilmiş, yüzde 70'i kadınların ve çocukların olduğu 50 bin masum şehit edilmiş, geride kalanlar ise açlık, susuzluk ve hastalıklarla mücadele ederek hayata tutunmaya çalışırken, Suriye'de on dört yıldır devam eden iç savaştan kaçan masum insanların yüzüne kapılar bir bir kapanırken uluslararası kurum ve kuruluşların yaşanan bunca insani trajedi karşısında sessiz, çaresiz ve işlevsiz kaldığı bir dünyada size sormak istiyorum: Tarih, bu masum insanların çaresizliğini mi yoksa bu büyük merhametsizliği mi yazacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karaaslan, lütfen tamamlayın.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - Bunun cevabını yaşayarak göreceğiz ama şundan eminim: Tarih, insanlık ailesinin bütün üyelerinin hak ettiği hak ve haysiyeti savunanları, asırlardır bu topraklardan mazlumlara umut olanları, dünyayı doğru okuyanları, hakkı ve adaleti cesurca savunanları; çok boyutlu, dengeli ve insani diplomasinin bütün kanallarını kullananları yazacak. Tarih, ülkemize sığınan masumlara karşı muhalefetin ırkçı ve nefret söylemleri karşısında sahada hakikati anlatmak için büyük bir mücadele veren AK PARTİ'mizi ve Cumhur İttifakı'mızı yazacak. Tarih, insan olmak ne demek, insanca bir ülke yönetmek ne demek, bunu tüm dünyaya gösteren, inandığı yoldan asla geri dönmeyen gerçek bir lideri, Recep Tayyip Erdoğan'ı yazacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tarih, bir kez daha aziz Türk milletini yazacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Karaaslan, teşekkür ediyorum.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)