GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Balıkesir'de bu sabah yaşanan patlamaya, işçi sağlığı ve iş güvenliğine, Yargıtayın IŞİD'li militanlarla ilgili geçen hafta verdiği karara, Muğla'da kaza sonucu düşen ambulans helikoptere ve gazetecilere ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:41
Tarih:24.12.2024

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sabah Balıkesir'de 12 vatandaşımızı kaybettiğimiz ve 5 vatandaşımızın da ağır bir şekilde yaralandığı, işçilerimizin yaralandığı haberle derinden sarsıldık; büyük acı ve üzüntü içerisindeyiz. Ben buradan ölen vatandaşlarımıza, işçilerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ama bu vesileyle Meclisin sadece bir başsağlığı dileme yeri olmaması gerektiğini ve Meclisin iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda tedbir alması gereken en yüksek makam olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Maalesef, dünyada iş cinayetlerinde 1'inci olan ülkeyiz ve ülkemizde iş cinayetleri son derece yüksek seviyede. Her defasında gündeme geliyor, burada taziyeler bildiriliyor ama hiçbir şey yapılmıyor. Bakınız, istatistiklere göre Türkiye'de günde ortalama -maalesef- 4 işçimiz iş cinayetinde yaşamını yitiriyor. Raporlara göre on bir ayda 1.708 işçi yaşamını yitirmiş, sadece kasım ayında 164 işçi yaşamını yitirmiş. Dünyada olmayan, bırakın gelişmiş ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerde dahi olmayan fıtrat niye Türkiye'deki işçilere fıtrat oluyor? Niye Türkiye'deki işçilerin kaderi ölmek oluyor iş cinayetlerinde? Bunun üzerinde durmamız lazım. Birinci sebebi, iş güvenliği önlemlerinin alınmamasıdır. İkinci sebebi de cezasızlıktır. Buna benzer kazalara baktık Sayın Başkan, 2020'de Sakarya Hendek'te 7 işçimiz öldü, 127 işçimiz yaralandı, daha önce o fabrikada ölen işçilerimizin olduğunu biliyoruz. Ne yapılmış? Bir sanık sekiz yıl ceza almış, diğerleri beraat etmiş; işte, bugün bu acıyı yaşıyor oluşumuzun temel sebebi budur. Yine, Ankara Elmadağ'da Makine ve Kimya Endüstrisinde çıkan patlamada 5 işçi ölmüştü, tutuksuz 6 sanığın davası devam ediyor. Yine, Kocaeli Derince'de Toprak Mahsulleri Ofisinde patlama oluyor ve 7 işçi yaşamını yitiriyor; yine, 6 sanık tutuksuz yargılanmaya devam ediyor. Biz burada bu önlemleri almadığımız sürece bu acılar yaşanmaya devam eder, biz burada taziye mesajları iletiriz ama görevimizi de yapmamış oluruz.

Sayın Başkan, Türkiye'de, maalesef, hukukun her gün çiğnendiği, her gün daha çok şaşıracağımız bir sürece girdik. Bakınız, 45 kişinin katili olan IŞİD'li militanların geçen hafta Yargıtay kararıyla, yattıkları sürenin göz önünde bulundurulmasıyla tahliye edildiklerini öğrendik, Mecliste gündeme getirdik. Sonrasında, dezenformasyon kurumu bir bildiri yayınladı ve "Bu kişiler asıl failler değillerdir, bunlar yan suçları olanlar, bu nedenle tahliye edildiler." diye bir dezenformasyon yaptı ama biz Yargıtayın kararını bulduk. Bakınız, Yargıtay kararı açık, Yargıtay kararı açık, Yargıtayın gerekçesi de açık; Anadolu Ajansı haberlerine göre ve bizim de bildiğimiz 6 sanık -isimleri açıkça yazıyor burada- birinci dereceden fail. Yani anayasal düzene karşı suç işlemek ve kasten adam öldürmek suçundan ceza giymiş 6 fail serbest bırakıldı ve bu kişiler 12 Aralıkta tam da İbrahim Kalın HTŞ lideriyle görüşürken serbest bırakıldı. Yine, aynı şekilde, kimi IŞİD militanlarının serbest bırakıldığını görüyoruz. Dolayısıyla bir defa şu isimler, bakın, Yargıtay kararındaki bu isimler birinci dereceden fail olanlar çünkü asıl katiller bomba patlattıkları için olay yerinde öldüler. Bunlar birinci dereceden failler, salıverilenler birinci dereceden failler; bir defa, bunu ortaya koymak lazım. Dolayısıyla da bu kabul edilebilir bir şey değil. Elbette Türkiye'nin dış politikası olur ama dış politikası gereğince, Türkiye'de 45 kişiyi öldürmüş katillerin, sekiz yıl yattılar diye hem de Yargıtay kararıyla suçun vasfı değiştirilerek serbest bırakılması asla kabul edilemez. Türkiye'nin üçüncü sınıf bir demokrasi ve üçüncü sınıf bir hukuk devleti olmasını asla kabul etmiyoruz ve buradan bu tutumu kınıyoruz ve bu şekliyle Türkiye'nin bir yol yürüyemeyeceğini, böyle dış güçlere boyun eğerek, mahkemelerine talimat vererek Türkiye'nin olsa olsa küçük düşeceğini bir kez de buradan söylemek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine acı bir olay yaşadık ve Sağlık Bakanlığımıza bağlı bir ambulans helikopter Muğla'da yoğun sis altında kalkmaya çalışırken elim bir kaza sonucu düştü; 2 pilot, 1 hekim ve 1 de sağlık görevlisi orada yaşamını yitirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emir, lütfen tamamlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Şimdi, burada cevaplanması gereken sorular var. Sağlık Bakanı yani yenidoğan çetesiyle ilgili sorular sorulduğunda "Ben duymuyorum." diye işaret yapan küstah Sağlık Bakanı hâlâ duymamaya devam ediyor ve hiçbir açıklama yapmadı. Bakın, çok açık veriler var elimizde. Bu helikopter 20 Aralıkta Antalya'dan Muğla'ya gitmiş, niye gittiği belli değil; hasta mı götürdü, hasta almak üzere mi gitti belli değil. 21 Aralıkta Muğla'da AKP il kongresi var. Yani "Siz oraya ola ki, gerekirse birilerini taşımak için mi o helikopteri yolladınız?" diye buradan soruyoruz. Bu sorunun cevabı açık bir biçimde verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emir, lütfen tamamlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ve 22 Aralıkta bu helikopter kalkmaya zorlanıyor, olmayacak bir şekilde kalkmaya çalışınca da düşüyor ve infilak ediyor.

Şimdi, burada, dönerken helikopterde bir yaralı olmadığını, bir organ almaya, organ getirmeye gitmediğini de biliyoruz. O hâlde, bu helikopter Antalya'dan Muğla'ya niye geldi? 21'inde niye orada bekletildi? 22'sinde niye kalkmaya zorlandı? Şimdi, bu soruların cevabını beklememiz normal değil midir arkadaşlar? Bu soruların cevabını bekliyoruz. Şimdi, bu soruların cevabına susarak, önüne bakarak cevap vermek mümkün değildir; açık, net cevap bekliyoruz.

Sayın Başkan, hızlıca toparlıyorum.

Bakınız, Türkiye, maalesef, IŞİD militanları açısından bir cennete dönüşürken gazeteciler açısından da tam bir açık hava cezaevine dönüşmeye başladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Emir, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Özlem Gürses, açıkça bir dil sürçmesi olduğu belli olmasına rağmen "Hakkında soruşturma yapacağız." diye gözaltına alındı akşamın bir vakti. Çağırsalar gelecek, ifade verecek; zaten kaçacak bir yeri yok, zaten Türk ordusunu küçük düşürmek gibi bir niyeti olmayacağı birazcık izanı olan herkesin bileceği bir gazeteci. Bu nedenle kelepçe takıldı, kötü muameleye uğradı.

Yine, Nevşin Mengü Salih Müslim'le röportaj yaptı diye yani bir zamanlar sizin kırmızı halı serdiğiniz ve belki de birkaç ay sonra yine kırmızı halı sereceğiniz bir kişiyle röportaj yaptı diye, gazetecilik yaptı diye gözaltına alındı. Yine, aynı şekilde, gazeteciler...

Biz gazeteci biliyoruz, hakkında bildiğim kadarıyla verilmiş kesin bir hüküm de yok; birileri diyor ki: "Terörist, PKK'lı." Ben bilmiyorum, Türkiye bilmiyor ama 2 gazeteci Suriye'de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emir, teşekkür için açıyorum, lütfen tamamlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Tamam Başkanım.

Nihayetinde 2 gazeteci, bir haber yapılıyor, bu haber yanlış da olabilir, Seyhan Avşar için, T24 için, İstanbul Barosu için dava açılıyor. Ne yapmaya çalışıyor bu iktidar? Kimsenin konuşmadığı, herkesin suçu ve suçluyu övmek suçundan veya dezenformasyon yasasından her an yargılanabileceği, tutuklanabileceği, gözaltına alınabileceği, kötü muameleye uğratılabileceği bir ülke olarak, Türkiye, tek sesli bir şekilde nasıl yoluna devam edecek? Türkiye'nin açıklığa, demokrasiye, özgürlüğe ihtiyacı var. Suriye'ye bunu götürmemiz gerekirken maalesef, giderek gazetecilerin üzerinde ve tüm toplumun üzerinde ağır bir baskı artıyor; bir oto sansür. Biz izin verirsek konuşursunuz, bizim istemediğimiz bir şeyi konuşursanız hiç beklemediğiniz bir anda tutuklanırsınız mesajı veriliyor. Türkiye bu karanlığa asla boyun eğmeyecek Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)