GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:41
Tarih:24.12.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına, Devlet Memurları Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması için verilen torba kanun teklifinin birinci bölümü üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sabah, güne başlarken sıcak haberdi, flaş haberdi, hemen her kanalın bülteninde ilk haberdi, gözümüz kulağımız Balıkesir'deydi. Gün içinde ara ara baktım, birkaç saat içinde soğumuş, bir facia, bir dram, sebep net olarak belirdiğinde anlayacağız ki belki aslında göz göre göre gelen bir katliam. Kamu vicdanı soğumadan, daha olayın nedeni anlaşılamadan, ihmal varsa eğer ihmalkârlardan hesabı sorulmadan, adaletin tecellisine tanık olmadan, inanılmaz ama gerçek soğuyuvermiş hemen, eskimiş, güncelliğini kaybetmiş, birkaç saat içinde hazmedilmiş, alışılmış, sıradanlaşmış.

Peki, sair zamanda güne ve geceye damgasını vurması beklenen bu elim hadisenin yerini ne almış? Milletvekili pazarlıkları almış. 12 insanın canını kaybetmesi, buradaki bir sandalyeden etkisiz hâle gelmiş, en azından ekran nazarında getirilmiş. Akıl almaz bir gayriinsanileşme süreci, hortum gibi hepimiz içine çekiliyoruz ama direnmeliyiz. Bu sebeple, her şeyden önce ve konuşacağımız diğer bütün her şeyden yüksek bir tonda başımız sağ olsun.

Balıkesir'de yaşanan faciada feci şekilde can veren her bir vatandaşımıza Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifa ve ailelerine, yakınlarına sabır diliyorum. Gözümüzü faciaya açtığımız sabah saatlerinde düşündüm, ahiretimiz pahasına kastettiğimiz bu cennet vatanda acaba kaç kara güne bugünkü gibi açtık biz gözlerimizi. Kaza ve kadere inanmak imandandır, eyvallah ama kaçınılmaz iş kazası nedir mesela? 1983, kaçınılmaz iş kazası diye kayda geçirilen Armutçuk maden faciasında 103 insanımız can verdi. 1992'de Kozlu'da, toprağın 7 kat altının bir fâni zaman cehennemi gibi cayır cayır yandığı Kozlu'da 263 insanımız; 2 madencimizin naaşından kalanlara tam beş yıl sonra ulaşılabildi orada. 1993, Ümraniye'deki çöplükte biriken metan gazı patladı; bilinen 39 insanımız can verdi, 12 insanımıza ne oldu -biliniyor ama- bilinmiyor. 2004, ulaştırma tarihimizin en kanlı açılışı, Pamukova'da hızlandırılmış tren raydan çıktı, 41 canımız gitti. Aynı yıl Konya, çürük temel üzerine kalitesiz betonla ve bir kısmı kaçak olarak 12 kat inşa edilen Zümrüt Apartmanı bir kâğıt kule gibi olduğu yere çöktü, 92 insanımızın canına kıyıldı. 2008, Zeytinburnu'nda bir iş hanında bulunan havai fişek atölyesi -ki bu cümle bile tek başına garabet aslında- patladı, 23 canımıza mal oldu. Yine 2008, Tuzla'da ne oldu, hatırlıyor musunuz? Bir petrol tankerinin kurtarma filikası iniş tesisinde kum torbası yerine insan kullandı, 19 işçiden 3'ü öldü, 16'sı yaralandı. 2010 Karadon maden faciası, 30 canımız; 2010 Odaköy maden faciası, 10 canımız; 2012 Afyonkarahisar'da TSK'ye ait mühimmat deposundaki patlama, 25 şehidimiz; 2014 Soma maden faciası, 301 canımız; 2014 Ermenek maden faciası, 18 canımız; 2016 Şirvan maden faciası, 16 canımız; 2016 yine, maden değil bu defa ancak bir yenisi olduğunda aslında ne kadar çok tekrarlandığını hatırladığımız ve sonrasında yeniden çabucak unuttuğumuz helikopter kazalarından biri, Tohumluk Yaylası'na düşen Sikorsky'de 1 tuğgeneralimiz ve beraberindeki askerler ve aileleri hayatlarını kaybetti; 2018 acılı ailelerin sanıklardan daha hızlı yargılandığı Çorlu tren kazası, travması hâlâ çok taze; 25 canımız parçalandı; 2022 Amasra maden faciası, 42 canımız; 2023 Elmadağ Makine ve Kimya Endüstrisine ait fabrikadaki patlama, 5 canımız; 2024, 9 canımızın gittiği İliç maden faciası. Aslında bunlar gibi daha yüzlerce iş kazası, iş cinayeti, ulaşım kazası, ulaşım cinayeti, afet görünümlü katliam. Bütün bunların kopyalayapıştır gibi aynı araçlarla, aynı nedenlerle, aynı şekilde tekrarlanabilmesinin yakın tarihimizin bizim tekerrür edilen acılar, vahşetler, dehşetler, dramlar toplamına dönüşmesinin bir sebebi var; bizim canımız çok ucuzladı çünkü bu ülkede, bizim canımıza kast çok maliyetsiz, bizim hakkımız hukukumuza kast da keza öyle. Ülkemizde çok uzun zamandır bedeli ödenen tek tavır, herhangi bir şeyin dosdoğru yapılır olması hâline geldi. Bu ülkede herhangi bir fenalığın, yanlışlığın sorumlusu olup da hesabını veren kalmadı; istifa eden, görevden alınan, özür dileyen kalmadı; utanan kalmadı, mahcup olan kalmadı.

Hakkını helal etsin, zamanında çok eleştirmiştik, ben bunca olay saydım, bir tek Ermenek faciasından sonra dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın "Bu benim ve Bakanlığımın mahcubiyetidir." dediğini hatırlıyorum. "Bunlar afetlerden değil, kusurlardan oldu."yu ben en son orada duydum bu ülkede, bir daha yok; sonrası ya "fıtrat" ya "aldatılma" ya "Rabb'im affetsin." Yalanla yanlışla elde edilen her şey kâr kalmaya başladı yapanların yanına. Kişileri, kurumları, sistemi, en iyisini geçtim, daha iyisini yapmaya teşvik edecek ya da zorlayacak bir mekanizmamız kalmadı.

Peki, "Bütün bunların bugün görüştüğümüz, konuştuğumuz kanun teklifiyle ne ilgisi var?" diye soruyorsanız çok ilgisi var aslında, tam da bunlardan, bu hâlin yerleşik hâle gelmesinden dolayı aslında bu teklifi görüşüyoruz biz bugün. Bir işi ki... Kanun, buradaki iş, hepimizi bağlayan, hepimizin uymak zorunda olduğu, hakkımızı korumak üzere yürürlüğe sokulan kanunlar, örneklerini sıraladığım bir işi layığınca, gereği gibi yapmama silsilesinin, özensizliğin, ciddiyetsizliğin bir ayağı da kanun yapım süreci hâline geldiği için, bu torba teklifin yarısı Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddelerin yeniden ve bir kere daha, bir kısmı da yeniden iptal edilmeye namzet biçiminde düzenlenmesinden oluşuyor. Kamu düzeni, bütün boyutları çalışılmış kanunlar yerine anlık ihtiyacı karşılayan veya arzulanan fiilî durumu oluşturmaya dönük Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle oluşturulmaya çalışılıyor. İptal edileceği çok iyi bilinerek ama zerre umursanmayarak ısrarla çıkıyor o kararnameler. Anayasa Mahkemesine götürülecek de görüşülecek de karara bağlanacak da nereden baksanız üç, dört yıl... Bu sürede o kararnameyle niyet edilen neyse bütün taşları döşeniyor, birimse kuruluyor, kadroysa atanıyor ve Anayasa Mahkemesinin iptalinin anlamını kaybedeceği şekilde zaten uygulanıyor, zaten harcaması yapılmış, "zaten"lerden oluşan bir fiilî durumun dayatılma metnine dönüşüyor bu kanun teklifleri. Sistem aslında kendini var eden yöntemle oluşturuyor kurum ve kurallarını da artık. Usul esasa mukaddemse Genel Kurula getirilme şeklini kabul edilemez buluyoruz biz bu teklifin, varlığımıza saygısızlık kabul ediyoruz.

Birinci bölümle ilgili de özel olarak ifade etmek gerekirse, evet, Devlet Memurları Kanunu günün koşul ve ihtiyaçlarının gerisinde, kadro şartlarından başta mülakat olmak üzere liyakat esaslı terfilere kadar, proje bazlı istihdamdan uzaktan çalışma benzeri düzenlemelere kadar birçok güncellemeye muhtaç. Geçinebilmenin mucizevi olduğu bu ekonomik koşullarda gelir adaletinin tesisi, evet, düzenlenmeli ama nasıl? Hepsi eşitlik ilkesi uyarınca. Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki sözleşmeli personeli kamunun diğer alanlarındaki emsallerinden ayrıcalıklı, avantajlı hâle getiren düzenlemelere biz, burada, nasıl destek verebiliriz? Kamuya tekrar dönüşü sağlanan personelin dernek ve vakıflarda görevlendirilmesine -ki bizim için olağan şüpheli bir işlem- nasıl destek verebiliriz? Devlet Denetleme Kurulunun bir ceza sopasına dönüştürülmesine nasıl destek verebiliriz? Asla vermeyeceğiz.

Son olarak SGK Kanunu'nda yer alan süreli maddelerin de buraya aktarımından bahsediliyor. Eğer bu olacaksa SGK Kanunu Komisyonda görüşülürken verdiğimiz bir önerge vardı, 4/A, 4/B emekliliklerinde 2025 yılında emekli olacaklar 2024 yılında emekli olanlara nazaran yüzde 30'luk bir hak kaybına uğrayacak. Dolayısıyla zaten SGK'nin konusu, öyle bir düzenleme olacaksa, o zaman Komisyonda reddettiğiniz önergemizi burada gündeme alın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Taşcı, lütfen tamamlayın.

SELCAN TAŞCI (Devamla) - ...bir madde ihdası daha yapalım; vatandaşlarımızı, emekli olacak vatandaşlarımızı önümüzdeki yıl bile göre mağdur etmeyelim diyorum.

Karşı olduklarımızı söyledim. Neden tarafız peki biz? Tarafımız da -dalga geçer gibi, az önce- bugün maaşlarının artırılmış hâliyle bile hâlâ açlık sınırına mahkûm edilen, oradan kurtulamayan asgari ücretle çalışanlar ve -az önce gerekçesini de söyledim- haksızlığa uğrayan emeklilerimiz, onlarla ilgili düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesini talep ediyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)