| Konu: | Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 25.12.2024 |
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün size adaletsiz sisteminizi nasıl kurduğunuzu anlatan bir mektup okuyacağım. Bana bir mektup geldi, gördüğünüz gibi hapisten gelen bir mektup, 15 Temmuz darbesi sırasında er olan bir kişiden gelen bir mektup. Bu kişi kim? 1994 Samsun Kavak doğumlu Uğur Seldüz. Darbe girişimi gecesi İstanbul Hava Harp Okulundan Atatürk Havalimanı'na götürülüyor, kimseyi yaralamıyor, öldürmüyor ve daha sonra kışlasına geri dönüyor. Birkaç gün sonra savcıya gidiyor, tanık olarak ifade veriyor ve ardından savcı da diyor ki: "Sen masumsun, seninle ilgili bir sıkıntı olmaz." Öyle böyle derken sanık olarak cezalandırılıyor, yerel mahkeme ona müebbet cezası veriyor ve sonra Yargıtaya gidiyor, Yargıtayda ceza bozuluyor -yani saçma sapan bir ceza zaten- ve ardından yerel mahkeme tekrar aynı hukuksuzluğu yapıyor ve bu mahpusa yirmi dört yıl ceza veriyor.
Şimdi, bu mahpusun mektubundan kesitler okuyacağım, diyor ki: "Sayın Vekilim, Türkiye Cumhuriyeti'nde bir insanın terörist ilan etmek çay demlemekten daha kolay. Siyasi çıkarlar için bir insana atılmadık iftira kalmadı. Hayatım karardı, sekiz senedir kendimi bu Kerbelâ'dan kurtaramadım. Sayın Vekilim, ben devletin bekası için hapis yatıyorum. Yahu, benim vasfım ne ki devletin bekası bana kalsın! Zaten devletin bekası bana kaldıysa vah o devletin hâline, vah bu milletin geleceğine! Koskoca devletimin bekası bir ere, bir çobana kalmış. Beni ne zannediyorlar bir türlü anlamadım." Sekiz buçuk yıldır bu kişi cezaevinde. Ve devam ediyor, bakın ne diyor Uğur Seldüz; "Askere gitmeden önce ben köyümde çobanlık yapıyordum. Sizlere sormak istiyorum: Bir çobanın darbedeki rolü, önemi nedir? Darbe başarılı olsaydı darbeciler beni İstanbul'a vali mi yapacaklardı ya da Türk Silahlı Kuvvetlerinde general mi olacaktım? Hayır, yine komutanların tuvaletini yıkamaya, nöbet tutmaya devam edecektim. Darbe olmasından benim nasıl bir çıkarım olabilir? Benim darbe olayından bilgim bile yokken nasıl darbe isteyebilirim?" diyen bir er feryat ediyor yıllarca.
Şimdi, bu adaletsizliği ben AK PARTİ'li vekillere gösteriyorum. Yani, bakın, bu memleketin gariban bir çocuğu er olarak haksız hukuksuz cezaevlerine atılmış ve susuyorsunuz. Bu KHK ve kayyım rejimini bunun üzerine bina ettiniz arkadaşlar.
Şimdi, bakın, bir başka örnek daha vereyim size: Adalet Bakanlığının önünde bir anne, Sevinç Çakır. Sevinç Çakır, dokuz aydır, kursiyer teğmen olan oğluna özgürlük istiyor ve -ben de kendisini ziyarete gittim- Adalet Bakanlığından adalet bekliyor. O Adalet Bakanlığında adalet yok. Ne yapmışlar biliyor musunuz? Kendisine de zulmetmek için Ankara Sincan'da yatan oğlunu Diyarbakır Yüksek Güvenlikli Cezaevine göndermişler; anne bir de Ankara'dan Diyarbakır'a gidip geliyor. Mahpusa değil annesine de bu zulmü çektiriyorlar değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bu askerler bizim askerlerimiz. Ben hekim olarak çalışırken Kürt meselesi konusunda bir cümle söylemiştim, Türk ve Kürt gençlerinin cenazeleri yan yana topraklarda yatacağına Kürt ve Türk gençlerinin omuzları birbirine kardeşçe, eşitçe değsin demiştim. Bundan dolayı yirmi yedi yıllık hekimliğimden ihraç edilmiştim. İnanamıyorsunuz değil mi? Mahkemede de zaten "Ya, bu suç olamaz, sana başka bir meseleden dolayı ceza verelim." diye düşündüler ama biz ihraç edilmiştik. Şimdi, ben o gün söylediğim sözlerin arkasındayım; Kürt ve Türk gençlerinin kardeşliğine inanıyorum ve bize mektup yazan, durumunu anlatan Kürt gençlerinin de Türk gençlerinin de hâlini burada anlatıyoruz ve bu memleketin barış içinde yaşaması gerektiğini söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, lütfen tamamlayın.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Kürt meselesinde askerleri, polisleri çok eleştirdim ama onlar mağduriyete uğradığı zaman yanlarında ilk duran yine ben oldum çünkü bizim eksenimiz insan haklarıdır. Bakın, Millî Savunma Komisyonunda Sayın Bakan Yaşar Güler'e bir soru sordum; "Darbe girişimi sabahı saat dörtte sizi daha sonra darbenin bir numaralısı ilan edilen Akın Öztürk kurtardı mı kurtarmadı mı?" diye sordum. Bana yazılı cevap verdi, işte "Her şey adalete göre sonuçlanmıştır." dedi. Daha sonra başka yerlerdeki mahkeme ifadelerine baktım, "Evet, Akın Öztürk beni kurtarmış." diyordu. Yani düşünün, öyle bir adalet sistemi var ki Yaşar Güler'i sabaha karşı kurtaran Akın Öztürk darbenin bir numaralısı oluyor, Yaşar Güler de Millî Savunma Bakanı oluyor; bu denklemi kim çözebilir? Bunu, Akın Öztürk'le ilgili konuları biz Hulusi Akar'a da sorduk, hâlâ cevap veremiyor; buyursun gelsin, cevap versin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Ancak bu cevapsız soruların cevabı açıklandığı zaman memlekete adalet gelir diyor, teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)