GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:25.12.2024

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Sevgili milletvekilleri, internet ortamından bu Genel Kurulu takip eden sevgili halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başlarken öncelikle deprem bölgesinde, ardından Filistin'de, Suriye'de, Lübnan'da ve Orta Doğu’nun birçok yerinde şu anda Noel Bayramı'nı kutlayan Hristiyanların Noel'ini ve Süryani halkının da Yaldo Bayramı'nı kutlamak isterim.

Genel Kurulu daha önce, parlamenter olmadan önce de bir şekilde takip ediyordum ama şu anda da işte takip ederken 2017'den bu yana dikkatimizi çeken bir ibare var, sıklıkla cümleler şöyle başlıyor, "Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla... Cumhurbaşkanımızın isteğiyle... Cumhurbaşkanımız böyle dediği için..." diyerek hiçbir şekilde inisiyatif alınmadığını; ta alttan, ilçe başkanından tutun bakanına kadar herkesin bütün bu sorumluluğu Cumhurbaşkanına yüklediği bir siyasetçi profili görüyoruz. Şimdi, mesela evde kendi başına hareket eden robot süpürgeler var ya, evi tanıttığınızda robot bile artık "Ev sahibinin talimatlarıyla ben evi süpürüyorum." demiyor, diyor ki: "Benim işim bu, ev süpürmek; ev süpürüyorum." Hâliyle, yasa yapım sürecinde de buraya çıkıp size eleştiri sunan veya yapıcı eleştiri sunan muhalefet vekillerini dinlemeniz mutlaka gereklidir.

Burada bir eksikliğe dikkat çekmek istiyorum. Şurada Saadet Grubundan milletvekilleri oturuyor ve ben bir muhalefet milletvekili olarak -ve arkadaşlarımı da biliyorum, aynı şekilde hissediyorlar- onların bu kanun teklifi hakkında ne hissettiklerini açıklamalarını istiyorum. O yüzden de bunu açıklayabilmeleri için açıkça kendilerine sataşıyorum. Umuyorum, sonrasında Saadet Grubu sataşmadan söz alıp kendilerini savunurlar. Saadet Grubunu, evet, selamlıyorum. Umuyorum ki derhâl sizi burada görebiliriz.

2017'den bahsettik, 2017'den bu yana yükselen bazı değerler var. Örneğin, başkanlık sisteminin Türkiye'de uygulamaya konulmasıyla birlikte enflasyon uçmuş, döviz uçmuş, toplam borç stoku uçmuş, faiz giderleri uçmuş, döviz cinsi iç borç uçmuş, beş yıllık risk primi uçmuş, Gini katsayısı uçmuş, yoksul kişi sayısı uçmuş, efendime söyleyeyim, yoksulluk ve açlık sınırı uçmuş, uçmuş da uçmuş ama ortalıkta "Ben bunu şu talimatla aldım ve bunu bu şekilde uçurdum." diyen hiçbir insan evladı yok. Geçen gün tek dürüst lafı Cevdet Yılmaz'dan duydum, buraya çıktığında "Biz AK PARTİ olarak zamanın ruhuna bağlı şekilde değişik politikalar izleyebiliyoruz." dedi ve 2000'li yılların günahını üstlenen ilk siyasetçi olarak onu görebildik burada. Niye uçmuş? Süper güç olma arzusu olan bir iktidar bloku olduğu için uçmuş. Süper güç diyor ki: "Süper güç olmam için herkese bomba atmam lazım; sana bomba, oraya bomba, herkese bomba lazım, her birimize birer bomba lazım ve bomba çok pahalı bir şey." Tabii, bu bombayı, bu süper gücü doyurmak için de bu oburu doyurmak için de sabah öğününde emekliyi, öğlen öğününde engelliyi, akşam yemeğinde de asgari ücretliyi yemesi gerekiyor; günlük kalori ihtiyacını karşılayan emekli, engelli ve asgari ücretli olması gerekiyor. Hâliyle bu oburun midesinde 16 milyon emekli var; bu oburun midesinde 10 milyon engelli yurttaş -engeli olan yurttaş- var, 7 milyon asgari ücretli var, 22 milyon çocuk var, 32 milyon yoksul var ve bu yoksulların hepsi bu kalori ihtiyacını sağlamak için oburun midesinde dönüyor, dolaşıyor, eziliyor ve diyorlar ki bu oburlar: "Ne yazık ki asgari ücret için verebileceğimiz en yüksek miktar yüzde 30. Bu umutsuzluğa razı olmaktan başka size önerebileceğimiz hiçbir şey yok."

Ne yazık ki Türkiye artık Türkiye'ye yetmiyor; Türkiye, Türkiye'yi doyuramıyor. Türkiye, Türkiye'yi doyuramıyorken kalkıp nüfus politikaları gibi bir yapının oluşturulmuş olmasını anlamıyoruz. Yüzde 30 zam verdiğiniz bir insan nasıl üreyecek de çocuk yapacak da ona bakacak da... Tekli bez alan insanların olduğu bir dünyada iki kredi kartı alıp bir kredi kartından nakit avans çekip, ötekine yatırıp, onu o şekilde devirip bir sonraki aya çıkmaya çalışan insanların olduğu bir yerde insan yüzde 30'u söylerken şöyle bir yüzünü kapatır "Vallahi utanıyorum." der, azıcık "utanç" der. Çok çok obursunuz, çok obursunuz.

Kıymetli halklarımız, bu son sözlerimi de size yönelik yapmak istiyorum: Onurlu bir yaşam sizin hakkınız. Süper gücün üç öğünü olmak zorunda değilsiniz, sizi yemesine müsaade etmek zorunda değilsiniz, sendikalaşabilirsiniz, örgütlenebilirsiniz, sokaklarda hakkınızı arayabilirsiniz, bu Meclisin koridorlarına gelebilirsiniz, bu kapılara vurabilirsiniz ve hakkınız olanı talep edebilirsiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)