| Konu: | Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 07.01.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, aslında bütün diğer muhalefet partilerinin de öyle, bu kanun teklifine, bu torba kanun teklifine, aslında bütün torba kanun tekliflerine içeriklerinde yer alan Anayasa'ya ve Anayasa'yla korunan hak ve hürriyetlerimize aykırı düzenlemeler dışında bir de hiç değişmeyen, aslında her görüşmede tekrarladığımız bir şekil itirazımız var biliyorsunuz. Nedir bu itirazımızın temeli? Türkiye Büyük Millet Meclisinin yani Türk milletinin iradesinin yok sayılıyor olması. İtiraz ediyoruz çünkü yasa teklifleri birbirleriyle alakasız düzenlemelerden oluşan torbalar hâlinde getirilip de esas komisyonlarından kaçırılırken Meclis iradesi kimsenin aklına gelmiyor, Meclis, evet, yok sayılıyor. "Tali komisyonlarda görüşülsün." diyoruz, kimse "Meclis bunun için var." demiyor, Meclis yine yok sayılıyor. Son örneği bu kanun teklifi. Yürürlük maddeleri dışında 26 madde olarak gelmişti Komisyona. Tamamı teknik, ayrı ayrı uzmanlıklar gerektiren, üzerinde enikonu çalışılması gereken konular. Ne kadar süre tanındı muhalefete? İki gün. "İlgili bakanlıkların bürokratları bir ön bilgilendirme toplantısı yapsın." diyoruz. Yok, Meclis bunun için yok. İlgili STK'leri dinleyelim. Engelli vatandaşlarımızın mesela kazanılmış haklarını etkileyecek maddeler var bu teklifte. Bir engelli hukuku uzmanını dinleyelim, barodan bu konuda bir temsilci gelsin. Hayır, Meclis bunun için yok. Tarımsal faaliyetleri kayıt altına almakla ilgili bir madde var. Ziraat Odası da dinleyelim, çiftçi de dinleyelim. Yok, Meclis bunun için yok. Bakın, tek bir toplantıda her biri ayrı teknik, bilgi, araştırma, dolayısıyla da mesai gerektiren 26 madde, bir gece vakti Genel Kurulda da başka bir kanunun görüşülmesi devam ederken, o sırada muhalefet milletvekilleri buradaki konuşmalarına, iktidar milletvekilleri de yine buradaki yoklamaya yetişme telaşında 2 bina arasında gide gele son derece de özensiz bir şekilde tek gecede "Oldu da bitti, maşallah." şeklinde geçirildi bu kanun teklifi. "Bu ciddiyetsizliği ortadan kaldıralım. Her defasında Anayasa Mahkemesinden dönmeyecek titizlikte yasa yapalım." diyoruz. Yok, Meclis bunun için de yok. Defaatle talep ettik "Mali boyutu olan, Plan ve Bütçenin de konusu olan çok fazla madde var, etki analizi bize gelmedi, görmek istiyoruz." diye. Bakın, bu, ne bizim açımızdan bir rica, ne de iktidar açısından bir lütuf; kanuni bir zorunluluk. Kaç kişiyi etkileyecek bu teklif, kamu harcaması ne olacak; ortaya konmak zorunda. Dediğim gibi, bir lütuf değil bunun bize verilmesi ama Meclis, bunun için, bunun muhalefetle paylaşılması için de yok. Biliyorsunuz, 2024 yılında emekli olan vatandaşlarımız ile 2025 yılında emekli olacak vatandaşlarımız arasında yüzde 30'a varan bir maaş farkı oluşuyor. Dedik ki: "Hazır SGK'de düzenleme yapılıyorken gelin, bu mağduriyeti giderecek bir madde ekleyelim bu teklife, 2024 yılı için ya bir geçici düzenleme yapalım ya da güncelleme katsayısının ilgili yıl içinde emekli aylıklarına yapılan toplam artıştan düşük olamayacağı şeklinde kalıcı bir çözüm getirelim." "Komisyonda madde ihdası yapılamaz." dendi bize yani eski köye yeni âdet, emeklilerimiz mağdur olmasın diye verdiğimiz bu madde ihdası önergesi konuşturulmadı bile bakın, bize. Bunun çözüm yeri Meclis değil mi peki? Bu eşitsizliği, bir grup emeklinin ömür boyu sancısını hissedeceği bu adaletsizliği gidermek söz konusu olunca yok, çözüm yeri Meclis olamıyor.
Başka konulara hiç girmeyeceğim, sadece bu kanun teklifi kapsamında aslında değerlendirilebilecek, pekâlâ değerlendirilebilecek başlıklar: "Emeklilikte kademe düzenlemesi yapalım." diyoruz, bunun çözüm yeri Meclis olamıyor. "İntibak düzenlemesi" diyoruz, çözüm yeri Meclis olamıyor. "En düşük emekli aylığını asgari ücret seviyesine çıkaralım." diyoruz, çözüm yeri Meclis olamıyor. "Asgari ücreti açlık sınırıyla atbaşı yarıştırmayalım, yoksulluk sınırının üzerine çıkaramıyoruz, bari açlık sınırının üzerine çıkaralım." diyoruz, çözüm yeri Meclis olamıyor. "Aylık bağlama oranlarını yeniden düzenleyelim." diyoruz, Meclis bunun için yok. "BAĞ-KUR'luların yaşlılık aylığına esas prim gün sayılarını düzenleyelim." diyoruz, Meclis bunun için de yok. "İşçilerin vergi yükünü azaltalım." diyoruz, Meclis bunun için de yok. Bu kanunda var, prim indirim puanlarının 5'ten 4'e düşürülmesi söz konusu. Bu bağlamda, işveren bunu ya işçiye yansıtacak ya da kayıt dışına yönelecek. "Bütün yükümlülüklerini yerine getiren işverenler bu indirimden faydalanmaya devam etsinler." diyoruz, Meclis bunun için de yok. "Staj ve çıraklık sigortası başlangıcını SGK başlangıcı kabul edelim." diyoruz, bunun için de yok. "Kamu görevlilerinin emekli aylıklarında düşmeye yol açan ilave ödemenin yaşlılık aylığında dikkate alınmasını, bu uygulamayı değiştirelim." diyoruz, bunun için yok. Yine, pekâlâ, bu kanun kapsamında değerlendirilebilecek "Tip 1 diyabet hastası çocukların sensör ve pompalarını, DMD gibi nadir görülen hastalıkların ilaçlarını, kapsam dışı olan bazı onkoloji ilaçlarını geri ödeme kapsamına alalım." diyoruz, bunlar da Mecliste çözülemiyor. "SMA hastası çocukların feryadını duyalım." diyoruz, bu da Mecliste duyulamıyor. "Özellikle, kanser hastaları için yakın zamanda ciddi tehlike oluşturduğu görülen sahte ilaç piyasasına karşı ilaç güvenliğini sağlayalım." diyoruz, inadına yapar gibi bir de yurt dışından ilaç alımını SGK üzerinden Kamu İhale Kanunu dışına çıkarmaya çalışıyorsunuz; Meclis ilaç güvenliğinin de çözüm yeri olamıyor. "1 Kasımda yürürlüğe giren tartışmalı Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği'ni geri çekelim." diyoruz, bunun da çözüm yeri olamıyor. Buna benzer daha birçok şey var; Türk milletinin aç uyuyan evlatlarını doyurmak, yokları var kılmak, yaralarını sarmak, onlara çaresiz olmadıklarını, sosyal bir devletin vatandaşı olduklarını, dolayısıyla eğitim gibi, sağlık gibi, barınma gibi, beslenme gibi, haberleşme gibi, ulaşım gibi, yaşamak gibi aslında, onurları kırılmadan yaşayabilmek gibi en temel hak ve özgürlükleri söz konusu olduğunda onları çaresiz kılmayacak bir devlete sahip olduklarını hatırlatalım diye verdiğimiz hiçbir teklifte, önergede işlevi uyarınca çalıştırılmayan Meclis; toplumun mağdur olan, muhtaç olan, darda, zorda, aç açıkta olan bütün kesimleri için "Aradığınız millet iradesine şu anda ulaşılamıyor." sesi verdirilen Meclis meğer ne için varmış biliyor musunuz? Ben demiyorum, bugün burada söylendi; PKK terör örgütü başı, bebek katili, on binlerce insanın dökülen kanının, kıyılan canının sebebi, katil ve dahi cani ve dahi bölücü Öcalan'ın mesajı okunsun diye varmış. Yazıklar olsun! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Yok efendim, kimse Öcalan'ı affetmekten, Meclise getirmekten söz etmiyormuş da biz çarpıtıyormuşuz. Ya, daha nasıl getireceksiniz Allah aşkına? Bugün, bu Genel Kurulda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu karargâhı olan Gazi Meclisin Genel Kurulunda Türkiye Cumhuriyeti'ni bölmeye kast ve azmetmiş bir teröristin mesajları okundu ve trajik bir sessizlikle dinlendi. Ben, bu arada haklarını yemek istemiyorum, bu sıralarda, İYİ Parti sıralarında oturan bütün milletvekili arkadaşlarıma sessiz kalmadıkları için teşekkür ediyorum. Şehitlerimizin, o kanlı kuzuların ardından burada ortak bir taziye, ortak bir birlik beraberlik mesajı yayımlamakta uzlaşamayanlar şehitlerimizin katillerinin mesajının okunmasında uzlaştılar burada bugün. Suskunluklarıyla bu cüretin zeminini hazırlayan, çağrılarıyla, buluşmalarıyla günlerdir devam eden bu zemini hazırlayanlara da bir kere daha yazıklar olsun! Kimse bu apaçık gerçeği gözden kaçırabileceğini zannetmesin, kimse bu tepkinin bizim marjinal... Böyle oldu ya; cumhuriyeti kuran, Atatürk'ün sahip olmakla övündüğü fikrin sıfatı marjinal oldu bu ülkede. Kimse bu tepkiyi "marjinal" diye yaftalayarak geçiştirebileceklerini zannetmesin, dileyen dilediği bütün toplum mühendisliklerine başvursun. Bugün burada hiç öyle hak, hukuk, demokrasi falan değil; düpedüz Atatürk yargılandı, "Atatürkçüyüm." deyip de Atatürkçülerin oylarıyla buraya gelip susan kim varsa onlara da yazıklar olsun. Bugün burada cumhuriyet yargılandı, 1923 cumhuriyeti yargılandı; buna susacaksak o zaman ne anlamı var bizim "Damat Ferit" yakınmalarımızın? Ne farkımız kalır Atatürk'ün katline ferman yayınlayan Mustafa Sabrilerden? Cumhuriyetin katline ferman yazılırken susmak hatta "devlet aklı" diye üste çıkmaya çalışmak değiştirecek mi sanıyorsunuz gerçeği? Metin Ergun Hocamın çok yerinde bir tespiti var; Atatürk ve silah arkadaşları mütarekeye "devlet aklı" deseydi eğer Millî Mücadele verilemez, Türkiye Cumhuriyeti de asla ilan edilemezdi. Bu sebeple, "cumhuriyetçiyim" deyip de bu kepazeliğe ortak olan, olacak olan kim varsa da yazıklar olsun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi birçok şey için vardır, var olmuştur, var olacaktır ama bir terör örgütünün eli kanlı katillerinin elini yıkamak için asla yoktur, olmayacaktır diyor; Genel Kurulu, hâlâ ümit taşıdığım kimlikleriyle ilgili bütün vekil arkadaşlarımı da saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)