| Konu: | Yeni kurulan YENİ YOL Partisine, cezaevlerindeki çıplak arama uygulamasına, İstanbul Barosuna açılan davaya, güvenlikçi politikalara, kamu çalışanlarına yapılan zamma ve iş cinayetlerine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 15.01.2025 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben de YENİ YOL Partisine başarılar diliyorum. İnanıyorum ki muhalefet olarak çok daha güçlü bir mücadeleyle Parlamentonun önümüzdeki dönem çalışmalarına büyük katkı sunacaklardır. Tabii, bu arada şunu da belirtmek istiyorum: Grubu olmayan partiler de var, bağımsız milletvekilleri de var; onların da söz hakkının gözetildiği, Parlamentoyu daha demokratik bir zemine taşıyacak olan bir yaklaşıma da vurgu yapmak istiyorum. Sayın Başkan, siz buna fazlasıyla özen gösteriyorsunuz ama genel bir kabulle bir düzenleme olursa bu arkadaşlarımızın da söz haklarını kullanmalarını sağlayabiliriz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef söylemeye utandığım, utandığımız bir şeyle başlamak istiyorum. Biraz önce Çorlu Yüksek Güvenlikli T Tipi Cezaevinde mahpuslarla görüşmeye giden ailelerine çıplak arama dayatıldı ve gerçekten çok ciddi sıkıntılar şu anda orada yaşanıyor. Mahpuslar görüşe çıkmayacaklarını söylediler hatta bundan sonra bu konuda bir eyleme geçeceklerini de dile getirdiler. Bu çıplak arama konusu, biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda da burada çok yoğun tartışıldı. Gerçekten bu utançtan bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Ne mahpuslara ne de onlarla görüşe giden ailelerine böyle bir dayatma kabul edilemez. Bu bir işkencedir, cezaevlerindeki bu işkenceci uygulamalara artık bir son verme zamanı gelmiştir. Buradan defalarca Adalet Bakanlığına çağrı yapmamıza rağmen maalesef Bakanlık bu konuda gerekli adımları hâlâ atmış değil.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, İstanbul Barosuna dair bir davaname meselesi karşımızda. Şimdi, baktığımız zaman, bir ülkenin demokrasisi dediğinizde, o ülkenin demokrasisini tartıya çıkardığınızda dönüp bakacağınız en önemli alanlardan biri sivil toplum örgütleri ve o örgütlerin ne denli ifade özgürlüğüne sahip olup olmadıkları ve onlara -aslında biliyorsunuz- yabancı dilde "NGO" ("non-governmental organizations") deniyor yani devletten özerk bir karaktere sahip oldukları dile getiriliyor. Şimdi, burada bu yapıların olması ülkeye bir demokrasi zemini kazandırır. Oysa bugünkü iktidar, bugünkü devlet anlayışı demokrasi zeminine bırakın ihtiyaç duymayı, bu zemini ortadan kaldırmaya çalışan bir akla sahip. Şimdi, Baroya açılan davada da bunu görüyoruz. Yok, savaş suçu meselesiymiş. Efendim, ortada bir suç var, 2 gazeteci katledildi; siz bu suçun peşine gitmelisiniz, bu suçu işleyenleri yargının önüne çıkarmalısınız. Kaldı ki bu gazetecilerin cenazesi gelip kendi toprağına bile kavuşamamış durumda. Siz hâlâ kalkmışsınız Baronun açıklaması üzerinden Baroyu tehdit eden bir iddianameyle, davanameyle aslında bu süreci çarpıtmaya çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kim var bu işin başında? Akın Gürlek var. Dolayısıyla savcılık makamında oturan aslında yargı değil de siyasetin aparatı bir görünüme sahip bir arkadaş. Bunu nereden biliyoruz? Bu savcıyı Esenyurt'tan biliyoruz. Nereden biliyoruz? Daha geçen hafta Beşiktaş'tan biliyoruz. Şimdi de işte Baro meselesinde karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla bir savcılık vasfıyla değil aslında bir siyasetçi gibi davranıyor. Dolayısıyla burada hukukun, adaletin göz ardı edildiğini, dolayısıyla da demokrasi ve hukuk devleti anlayışından yoksun bir uygulamanın söz konusu olduğunu görüyoruz. Baronun yanındayız olmaya da devam edeceğiz. Türkiye'de demokrasi mücadelesi dediğimizde aklımıza ilk gelen yerlerden biri İstanbul Barosudur, Baroya yönelik bu uygulamayı kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu güvenlikçi politikalar, bu güvenlikçi anlayış ülkeyi çürüttü, bugün içinden çıkılamaz sorunlara ulaşmasına, sorunlara dâhil olmasına neden oldu. Çok ciddi sorunlar var, çok ciddi krizler var. Bu ülkenin bu sorunlarla, bu krizlerle boğuşmasının en temel nedenlerinden biri bu güvenlikçi politikalardır. Oysa toplumun güvenliğe ihtiyacı var. Toplum ne sosyal güvenliğe sahip ne gıda güvenliğe sahip. Bakın, patatesler Tunus'tan döndü, 2.500 ton patates Tunus'tan döndü zehirli diye. Şimdi bunu iç piyasaya verecekler, insanları tıpkı diğer gıdalarda olduğu gibi zehirleyecekler.
Şimdi, bu güvenlikçi politikalara gömülmek yerine biraz toplumun güvenliğini düşünün. Tarım Bakanı çıkıp diyor ki: "Suriye'de tarımı kalkındırmak için çalışmalara başladık."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son defa uzatayım, lütfen bitirelim.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Vallaha Tarım Bakanı Suriye'den önce gelsin, bu ülkenin biraz tarımıyla ilgilensin, bu halkı bu zehirli gıdalardan kurtarsın diyoruz.
Diğer taraftan, bugün ayın 15'i; kamu emekçileri maaşlarını aldılar, kamu çalışanları maaşlarını aldılar, sadece yüzde 10 arttığını gördüler. Tasarruf paketi, kamu emekçilerine, sefahat paketi sermayeye uygulanmaya devam ediliyor. Yüzde 10'luk artış; en düşük kamu çalışanı maaşı 41 bin lira, maaşı 4 bin lira arttı. Bu 4 bin liraya karşılık kirası 12 bin lira arttı, ortalama kira 20 bin lira. Dolayısıyla yüzde 60 kiraya zam 12 bin lira demek, maaşı 4 bin lira arttı en düşük maaşlı kamu emekçisinin, yani aldığı bütün parayı kira artışına verse bile daha 8 bin liraya ihtiyacı var. Mehmet "şiddet"e, yoksulluğu artık bir şiddet aracı hâline getirmiş olan bu Hazine ve Maliye Bakanına buradan bir kez daha sesleniyoruz, ona söylüyoruz ki: İşte siz tasarrufu hâlâ emekçilerin üzerinden yapmaya çalışıp ama bu kaynakları sermayeye, savaşa, silaha ayırmaya devam ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Son defa rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Son bir konu, tabii ki bu sefalet düzeninde bunun en ağır bedeline yine işçiler katlanıyor. 2024 yılında 1.897 kişinin iş cinayetiyle hayatını kaybettiğini görüyoruz. Şu ana kadar da çok sayıda işçinin -daha on beş gün oldu- hayatını kaybettiğini biliyoruz. En son bugün Sinan Budak isimli Vanlı bir genç, İstanbul'da 1 tonluk vincin altında kaldı, maalesef yaşamını yitirdi. Kendisine buradan Allah'tan rahmet diliyoruz. Ama yani "Güvenlik yok." dedik, iş güvenliği de yok. Güvenlikçi politikalara kafasını gömenler, halkı işte bu cinayetlere, bu yoksulluğa mahkûm ediyorlar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.