GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:48
Tarih:15.01.2025

CHP GRUBU ADINA GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerine söz alıyorum.

Genel Kurulumuzun gündemine gelen her kanun teklifinin görüşülmesinde ortak bir sorun var. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemeler ya tekrar aynen getiriliyor ya da ufak değişiklikler yapılarak buraya önümüze getiriliyor. Anayasa Mahkemesi kararları hakkında "usuli iptal" diye bir kavram uydurmuşsunuz. Yürütmenin Meclisimizin alanına girmesinden en ufak bir mahcubiyet, bir özür, bir hatayı tekrarlamama, bir iyi niyet beyanı, bir utanma bile olmadan aynı maddeler yürütme tarafından Meclise dayatılıyor. Bunu alışkanlık hâline getirmiş durumdasınız fakat keşke sorunlar bulunma sınırlı olsa. Kanun yapım açısından hiç görülmemiş bir yetki gasbı sistematik olarak işletiliyor. Meclis kayıtlarına girmesi açısından sizlerle bir yetki gasbı örneği daha paylaşmak istiyorum: Düzenleyici etki analizi birçok ülkede kullanılan bir yöntem. Bir kanun teklif ya da tasarısı sunulacağı zaman bu düzenlemeyle neyi değiştirmeyi amaçlıyoruz yani yürürlükteki kanunlarda ne sorun var da değiştiriyoruz? Ekonomide hangi etkileri olacak, bütçede nasıl bir yer tutacak, maliyeti ne olacak, çevresel etkileri ne olacak, çevreye zarar verecek mi, uluslararası anlaşmalar bakımından nasıl değerlendirilmesi gerekecek, bu kanun değişikliğiyle beraber hangi kanunda yönetmeliklerde değişiklik ihtiyacı doğacak? Değerli arkadaşlar, iyi işleyen hukuk sistemlerinde kanunlar bu sorulara cevap verilerek getiriliyor. Demokrasilerde etki analizleri hazırlanıyor, raporlanıyor ve resmî gazetelerde yayımlanıyor. Böylece, konunun uzmanları, ilgili alanda çalışan meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar raporu görebiliyorlar. Bu yöntem kanun yapımında hem şeffaflığı sağlıyor hem de muhalefetin sürece katılımının daha nitelikli olmasına yarıyor. Hukuk kurallarını kanıtlara dayalı olarak yapmayı sağlıyor. Bunun yanında hesap verilebilirliği ve kanun yapım sürecinde paydaşların katılımını da sağlıyor. Türkiye'de de etki analizinin kökleri bir süredir mevzuatta var. Bu yüzden biz de önümüze getirilen bütün kanun tekliflerinde bu sorulara cevap arıyoruz, "Etki analizi bize niye getirilmedi?" diyoruz fakat aslında bu konuda bambaşka bir sorunumuz var. Birincisi: Etki analizi neredeyse hiçbir kanun için yapılmıyor. İkincisi: Etki analizi yapılan kanunların analizlerine ben bir milletvekili olarak ulaşamıyorum. Tüm komisyonlara tek tek telefon açtım, var olanları tek tek sorarak edinmeye çalıştım, çok az sayıda analize ulaşabildim, bunlar da tüm sorulara yanıt vermeyen analiz raporları oldu. Değerli arkadaşlar, bu analizleri halktan da milletvekillerinden de saklayacaksanız, bu analizleri neden yaptırıyorsunuz?

Üçüncüsü ve daha da vahimi: 2022 yılında Cumhurbaşkanlığınız bir yönetmelik çıkarmış, mevzuat hazırlama hakkında bir yönetmelik. Bu yönetmeliğin ilk maddesi şunu söylüyor: "Milletvekilleri tarafından TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifleri bu yönetmeliğin kapsamı dışındadır." Aynı yönetmeliğin 26'ncı maddesinde "düzenleyici etki analizi" başlığıyla şöyle yazılmış: "Kanun ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesi taslakları için bu madde gereğince belirlenecek usul ve esaslar kapsamında düzenleyici etki analizi hazırlanır." Ek 4'e geldiğimiz zaman da bir örnek verilmiş: "...Kanunu Taslağı" Yani aynı yönetmelik içinde -başında- diyorsunuz ki: "Kanunlar bunun kapsamı dışındadır." Neden? Çünkü erkler ayrılığı var. Aynı yönetmeliğin 26'ncı maddesinde ve eklerinde kanunun nasıl yapılacağını yönetmelikle bize anlatmaya çalışıyorsunuz. Burada defalarca söyledik; önümüze getirilen hiçbir kanun teklifini siz hazırlamıyorsunuz, yürütmede hazırlanıyor, imzalarınızı ekliyorsunuz; Anayasa'ya karşı suç işliyorsunuz, halkın size verdiği yetkiyi Anayasa'ya aykırı olarak devrediyorsunuz. Yönetmeliğin bu çelişkisi de bizim iddialarımızın kanıtıdır.

Ama sizlerin halk iradesine düşmanlığınız yeni değil. Türkiye'nin büyük ilçesinde Belediye Başkanı Profesör Doktor Ahmet Özer siz görüşüne başvurduğunuzda, teşekkür yazıları yazdığınızda saygın bilim insanı, Cumhuriyet Halk Partisinden Belediye Başkanı seçildiğinde terörist! Bir itibarsızlaştırma kampanyasıyla, FETÖ'vari şafak operasyonlarıyla halkın iradesini gasbedeceğinizi, bir Kürt siyasetçiyi haksız yere cezaevinde tutabileceğinizi sanıyorsunuz. Esenyurt'ta, Ovacık'ta, Mardin'de, Batman'da ve diğer yerlerde kayyum kılıklı işgalcilerle halkın özgür düşüncesini kendinize düşman görüyorsunuz. Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ı iki koluna girerek babasının evinden neyle suçlandığını bile bilmeden gözaltına aldığınızda, görüntüleri çeksinler diye kameraları apar topar oraya çağırdığınızda 31 Mart sonuçlarıyla sizin canınızı çok sıkan Rıza Akpolat'tan değil size bir tek belediye meclis üyesi bile vermek istemeyen Beşiktaşlılardan intikam alıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Esenyurt'tan Beşiktaş'a uydurduğunuz bir hikâyeyle, sistematik taciz aparatı olarak gördüğünüz yargıyla İstanbul'a sinsice göz kırpıyorsunuz. Ahmak davalarıyla, siyasi yasak tehditleriyle aklınızca siyaseti dizayn edeceksiniz. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisindeki temsilcinizin sözüyle söylüyorum: İmamoğlu davasına bakan hâkimi neden sürdüğünüzü hâlâ tüm Türkiye'ye açıklayacaksınız. Gencecik teğmenleri "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" dedikleri için meslekten atmaya kalkacaksınız. Genel Başkan Yardımcımız Yankı Bağcıoğlu'na soruşturma açacaksınız. Şehit yakınlarının gözünün içine bakalım dediğimizde bizi hedef alacaksınız. Bir milletvekilini ait olduğu Meclise getirmemek için her gün burada "yüce Meclis" diye hitap ettiğiniz yerde bir milletvekilinin kanını dökeceksiniz. Ucube çoklu baro sisteminizle savunmayı bitirme hedefinize ulaşamadığınız için, önce tanıdık propaganda aygıtlarınızı işletip İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetiminde görev alan avukat arkadaşları itibarsızlaştırma çabanız yine sonuç vermediği için İstanbul Barosuna en son Kenan Evren'in yaptığı gibi kilit vurmaya kalkacaksınız. Bu şekilde sadece baroları değil, tüm meslek örgütlerini işgal kampanyanıza zamanlaması manidar bir başlangıç yapacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar) Kimsenin içeriğini bilmediği, halktan sakladığınız, Meclisten kaçtığınız, eksik bir barıştan bahsedecek aynı anda Kürt sorununun varlığını bile inkâr edeceksiniz. Bir taraf Türkiye ve Suriye haritaları üzerine barış yazarken Cumhurbaşkanının buna dair görüşlerini hiç kimse bilmeyecek, başarıyla sonuçlanırsa sahibi, başarısızlık olursa mağduru olmanın yollarını yapacaksınız. Demokratikleşme adımlarından kaçarken, Kürtçeyi duyduğunuz anda sizde alerji yaparken barış akademisyenlerini Anayasa Mahkemesi kararına rağmen şeytanlaştırırken dönüp "Bana faydan olmazsa daha fazla belediyeni elinden alırım, daha fazlanızı hapse koyarım." diyeceksiniz. Bin gündür direnen Boğaziçililerin çok iyi tanıdığı o kayyum zihniyetiyle üniversitelerdeki tacizle mücadele birimlerini kapatacak, Marmara Üniversitesinde kadın hakları için çalışan öğrencilere soruşturma açacaksınız. Öğrencileri hedef gösteren, tehdit eden, "Biz istemezsek burada barınamazsın." diye kabadayılık taslayanlardan rahatsız olmayacaksınız. Surların tepesinden kafaları kesilip atılan o genç kadınların hakkını savunan öğrenciler sizi rahatsız edecek; bir ifade almak da yetmeyecek, ikinci kez savunmalarını isteyeceksiniz, sonra 2025 yılını da Aile Yılı ilan edeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Genel Kurul, 2024 yılında katledilen 394 kadından 166'sının faili o kadınların evli olduğu erkekler olacak, evlilik içi tecavüz bile fiilen suç olmaktan yeni çıkmaya başlayacak, her gün "sürtük" dediğiniz o kadınları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alacaksınız, sonra da o 166 faili örnek alanların sırtını sıvazlayıp "en az 3 çocuk" diyeceksiniz.

Sayın Genel Kurul, bu ülkede sokaklarda geceleri arkasına bakarak yürüyen milyonlarca kadın, bu ülkede en güvenli yer olması gereken evlerinde şiddet gören her bir kadın bu talimatın ne demek olduğunu çok iyi biliyor; geçinemeyen bütün aileler, çocuklarını okutmak için yaptığı borçlarla boynu bükülen tüm anne-babalar, anne-baba olmak isteyen tüm genç çiftler bu sözlerle kendileriyle alay edildiğini çok iyi biliyor. Anneyi iş yaşamına kazandıran, çocuğu güvende tutan kreşleri kapatmaya çalışırken; yenidoğan bebekleri bile koruyamazken; çocuk istismarına karşı kurulan Meclis araştırma komisyonunun tecavüz edilen, darbedilerek öldürülen Sıla bebeğin duruşması ziyaretini siz iptal ettirirken bu 3 çocuk hikâyesinin ne olduğunu tüm Türkiye biliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (Devamla) - Silkelediğinizin Cumhuriyet Halk Partili belediyeler değil vatandaşın ta kendisi olduğunu, asgari ücretli de emekli de geleceğini çaldığınız o gençler de büyük şehirlerde kiralayacak ev arayan tüm çalışanlar da çok iyi biliyor. Anayasa’nın uygulanmadığı yerde anayasa yapmaya kalkışmak ne kadar boş bir işse adaletin olmadığı; Meclisin temel görevinde, kanun yapmakta tamamen devreden çıkarıldığı bir yerde oturup Adalet Akademisini konuşmak da kusura bakmayın, o kadar boş.

Milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)