Konu: | Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 48 |
Tarih: | 15.01.2025 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 178 sıra sayılı Kanunu Teklifi'nin 8'inci maddesi üzerine İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, aziz vatanımız için 15 Ocak 1997'de, yirmi yedi yıl önce bölücü terör örgütü PKK tarafından şehit edilen Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Şahin Oğuz Kayabaş'ı rahmet, saygı ve hürmetle anıyor; bütün şehitlerimizi, gazilerimizi, şehit ailelerini ve yakınlarını saygı ve hürmetle selamlıyorum. Sizleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Değerli milletvekilleri, bugün burada Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'ni tartışıyoruz. Görünüşte teknik düzenlemelerle dolu, eğitim ve araştırma odaklı bir kurumun yeniden yapılandırılmasını içeren bir teklif gibi sunuluyor ancak bu teklifin satır aralarına dikkatlice baktığımızda AK PARTİ'sinin adalet sistemi üzerindeki kontrolünü pekiştirme ve yargı mekanizmasını kendi siyasal ajandası doğrultusunda yeniden şekillendirme çabasının izlerini net bir şekilde görebiliyoruz. Ülkemizde adalet sistemi AK PARTİ'si iktidarı döneminde sistematik bir şekilde siyasallaştırılmış, tarafsız ve bağımsız olması gereken yargı organları iktidarın arka bahçesine dönüştürülmüştür. Şimdi ise Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'yle bu durumun daha kurumsal bir hâle getirilmeye çalışıldığını görebiliyoruz. "Yargı Reformu Stratejisi Belgesi" ve "İnsan Hakları Eylem Planı" gibi kulağa hoş gelen başlıklarla süslenmiş bu teklif aslında bir makyajdan ibarettir çünkü bu değişiklikler tarafsız ve adalet niyetiyle değil, iktidarın sürekliliğini sağlamak ve kontrol mekanizmalarını güçlendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Teklifte Türkiye Adalet Akademisinin kamu tüzel kişiliğine; bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip olacağı belirtiliyor. Ancak Türkiye'de "özerklik" kelimesi son yıllarda iktidarın dilinde anlamsızlaştırılmıştır. Üniversitelerin, kamu kurumlarının ve hatta bağımsız kuruluşların nasıl siyasi baskı altına alındığını çok iyi biliyoruz. Türkiye Adalet Akademisi için de benzer bir kaderi öngörmek hiç de zor değil.
Akademinin başkanlık sistemiyle yönetileceği, çeşitli hizmet birimleri ve hukuk araştırmaları merkezini bünyesinde barındıracağı belirtiliyor. Hukuk araştırmaları merkezine düşen görevler arasında bilimsel çalışma ve yayınların yanı sıra ihtiyaçların belirlenmesi gibi konular var. Ancak soru şu: Bu ihtiyaçlar kim tarafından, hangi kriterlere göre belirlenecek? Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi oluşturma amacıyla mı, yoksa iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar veren yargı mensuplarını eğitme ve doğru hizaya çekme amacıyla mı kullanılacak? Bugüne kadar AK PARTİ'sinin attığı adımlar ikinci ihtimalin çok daha kuvvetli olduğunu gösteriyor. Teklifte lisansüstü eğitimlerin düzenlenebilmesi için yüksek eğitim kurumları ile iş birliği yapılacağı söyleniyor. Ancak AK PARTİ'sinin üniversiteleri nasıl siyasi kadrolarının işgaline açtığını, rektör atamalarında liyakat yerine sadakatin nasıl ödüllendirildiğini çok iyi biliyoruz. Bu çerçevede, Adalet Akademisinin yükseköğretim kurumlarıyla kuracağı ilişkiler bilimin ve tarafsız eğitimin ön planda olduğu bir süreç yerine iktidarın taleplerini karşılayan bir yapıya dönüşebilir. "Uzmanlaşma" adı altında yargı mensuplarının düşünce ve karar mekanizmaları iktidarın ideolojik çerçeveleriyle sınırlandırılabilir. Teklifte meslek öncesi ve meslek içi eğitim programlarının yıllık eğitim planları doğrultusunda yapılacağı ifade ediliyor, bu planların hazırlanmasında Adalet Bakanlığı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla iş birliği yapılacağı söyleniyor ancak bu noktada şunu sorabiliriz: Bağımsız bir yargı için gerekli olan eğitim planlarını kim hazırlayacak? Yıllardır yargı süreçlerine müdahale edildiğini, kararların siyasi baskılarla yönlendirildiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu eğitim planlarının da adaletin üstünlüğü için değil, iktidarın menfaatleri doğrultusunda şekillendirileceğine dair kuvvetli şüphelerimiz var. Teklifte talep etmeleri hâlinde avukatlar, noterler ve kamu personeline yönelik hizmet içi eğitim programları düzenleneceği belirtiliyor. Bugüne kadar düzenlenen birçok eğitim programının katılımcıların bağımsız düşünce yapılarını zayıflattığına, yargı kararlarının siyasi talepler doğrultusunda verilmesine zemin hazırlandığına şahit olduk. Dolayısıyla bu eğitimlerin objektif ve adil bir çerçevede yapılacağına inanmak güç. AK PARTİ'sinin her "reform" dediği adım aslında gücün tek elde toplanmasına yönelik yeni bir stratejik hamle oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - "Yargı Reformu Strateji Belgesi" ve "İnsan Hakları Eylem Planı" gibi başlıklar uluslararası kamuoyuna hoş görünmek ve eleştirilerin önüne geçmek için hazırlanmış göstermelik belgelerdir. Unutmayın ki ahlak yoksa yasalar hiçbir işe yaramaz. Türkiye'de adalet terazisinin ayarları bozulmuştur ve bu teraziyi yeniden düzeltmek için gerçek, bağımsız ve özgürlükçü bir reforma ihtiyaç vardır. Ancak AK PARTİ'sinin bugüne kadar yaptığı düzenlemeler bu ihtiyacı karşılamak bir yana, adalet mekanizmasını daha fazla siyasallaştırmak ve kontrol altına almak üzerine kurgulanmıştır.
Sözlerimi, konuşmamı Fatih Sultan Mehmet'in sözleriyle tamamlayayım: "Aklı öldürürsen ahlak da ölür, akıl ve ahlak öldüğünde millet de bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet de ölür, adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür."
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)