GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/2262, 2263, 2264, 2265, 2266, 2267) Esas No'lu 21 Ocak 2025 tarihinde Bolu Kartalkaya'da bulunan bir otelde meydana gelen yangının tüm boyutlarıyla araştırılarak benzer olayların önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:49
Tarih:28.01.2025

CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakın, bu sorunu konuşurken kök nedenler üzerinden tartışmakta büyük yarar var. Bugün Türkiye'de öyle bir anı yaşıyoruz ki mutlu bir azınlık dışında neredeyse hiçbir yurttaş kendini güvende hissetmiyor.

Ben sözlerime başlarken o 36'sı çocuk 78 yurttaşımızın kaybından duyduğum üzüntüyü bir kez daha dile getiriyorum; yakınlarına, sevdiklerine başsağlığı diliyorum ve bundan sonra böylesine olaylar yaşanmaması için ne yapılması gerektiğine kök nedenler üzerinden bakmamız gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Şimdi, biliyorsunuz, Anayasa’nın 17'nci maddesine göre devletin bir sorumluluğu var, diyor ki Anayasa: "Herkes yaşama hakkına sahiptir." Eğer bir şey haksa onun önüne hiçbir engel koymamamız gerekir ama maalesef devletin bu yurttaşlarımızın 78'ini bu olguda koruyamadığı, o haklarını elinden aldığı anlaşılıyor.

Görüyorsunuz, yalnızca onlar değil, niye kimse kendini güvende hissedemiyor diyorum; ülke öyle bir noktadaki sokağa çıkın, kadınlara sorun, en az üçte 2'si "Kendimizi güvende hissetmiyoruz." diyor; çocuklar öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, emekçiler iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyor.

Bakın, size bir rakam vereyim, dünyada şöyle bir gösterge var: Önlenebilir ölümlere bağlı ölüm hızı. Bu hız 2021 yılında Türkiye'de 100 binde 226. Almanya'yı bir tek örnek vereceğim; 171. Yani her 100 bin kişide Türkiye'de Almanya'ya göre 55 daha fazla kişi önlenebilir ölümler nedeniyle hayatını kaybediyor. Çok açık söyleyeyim, bu, Türkiye'nin utancıdır. Bu utancı ortadan kaldırmak için herkesin çaba göstermesi lazım.

Bugün öyle bir hâldeyiz ki ne çalışırken ne sokakta gezerken ne de bir otelde konaklarken güvendesiniz. Bu Bolu'daki Kartalkaya Grand Kartal Otel'de çıkan ve 36'sı çocuk 78 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangın aslında bu güvensiz durumu ortaya koyması bakımından çok dramatik. Bazı konuşmacılar "kaza" kavramından söz ediyorlar. Bu, asla bir kaza değil; bu, bir sosyal cinayet çünkü kaza öngörülemeyen olaylara verilir, burada -birazdan söyleyeceğim- öngörüldüğü ve buna rağmen bunun meydana geldiği çok açık. Eğer kamu işlevini yerine getirebilseydi -burada "kamu" derken hem merkezî yönetimi söylüyorum hem yerel yönetimi söylüyorum, bütün önlenebilir ölümler açısından söylüyorum- Türkiye'nin bu utançtan kurtulması mümkün olabilirdi. Bakın, uzun uzun tartışmaya ihtiyaç yok, komisyon çok netleştirecek ama bu olguda 2 temel sorumlu var; biri yapı sahibi, diğeri de denetim işlevini yerine getirmeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı. Eğer bu 2 temel sorumlu sorumluluklarını bilse -"vicdan" filan demiyorum çünkü vicdan insanları korumaya yetmiyor- yasal duruma uygun o sorumluluklarını yerine getirseydi, bugün o 78 yurttaş hayattaydı; ne dedeler torunları için, ne ana-babalar çocukları için gözyaşı döküyor olacaklardı.

Biliyorsunuz, söz konusu alan daha önce millî parktı, millî parktan kış turizm merkezi statüsüne geçiriliyor ve Turizmi Teşvik Kanunu hükümlerine göre hem planlama hem denetim yetkisi tamamen Kültür ve Turizm Bakanlığında. Peki, soru şu: Bakanlık bu oteli kaç kez denetledi? Denetim raporları ortada yok. O denetim raporlarında hangi uygunsuzluklar ortaya kondu ve bu uygunsuzlukların ortadan kaldırılması için ne yapıldı? Aslında yine kök nedene gelelim. Benim gördüğüm kadarıyla buradaki temel sorun, devleti bir şirket gibi yönetmeyi düşünen anlayışın dışa vurumudur. Burada eğer Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanları Bakanlığı bir şirket gibi değil, Bakanlığı doğru düzgün işleyen bir kamu kurumu olarak yönetmeyi düşünselerdi bugün bu vahim tabloyla karşı karşıya kalmayacaktık. Bu, aslında tamamen kamu yönetiminin nasıl çöktüğünün bir dışa vurumu olduğu gibi, devleti şirket gibi yönetmeyi seçen Kültür ve Turizm Bakanlığının maalesef yurttaşların yaşam hakkını hiçe saydığının da bir göstergesi. Bu, sermayenin yanındaki duruşu mutlaka ortadan kaldırmak zorundayız ama siz otel zinciri sahibi bir kişiyi eğer o Bakanlıkta Bakan olarak görevlendiriyorsanız bu zincirin ortadan çıkarılması ve sermaye yararına düzenlemelerin önüne geçilmesi maalesef mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Dünyanın diğer ülkelerinde ne oluyor? Amerika'ya bakın, Birleşik Krallık'a bakın, Avrupa Birliğine bakın. Bir tek örnek vereyim: Avrupa Birliği 1986'da bir konsey direktifi çıkarıyor ve alev ile dumanın yayılmasını önlemek, güvenli bir şekilde tahliye de içinde olmak üzere oteller için düzenleme yapıyor. Peki, biz, Avrupa Birliğine aday bir ülke olarak, ta uzun yıllar önce böyle bir direktif varken buna ilişkin ne yapıyoruz? Aslında "Hiçbir şey yapmıyoruz." dersek haksızlık etmiş oluruz. Bakın, elimde bir yönetmelik var. Bu yönetmelik Adalet ve Kalkınma Partisi zamanında, 2007'nin 12'nci ayında Resmî Gazete'de yayınlanmış; Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik. Çok fazla maddesi var, ben yalnızca size 2 maddesinden söz edeceğim. Madde 6'da diyor ki: "Bu Yönetmeliğin uygulanmasından yapı sahipleri, işveren ve işveren temsilcileri sorumlu." Bir de 96'ncı maddesi var, şu ana kadar konuşulmadı, özellikle söylemek isterim, çok önemli bulduğum bir madde. 96'ncı maddesinde yağmurlama sisteminden söz ediyor, diyor ki yönetmelik: "Aşağıda belirtilen yerlerde otomatik yağmurlama sistemi kurulması zorunludur..." Bu yerlerden bir tanesini sayıyorum: "Birden fazla katlı bir bina içerisindeki yatılan oda sayısı 100'ü veya yatak sayısı 200'ü geçen otellerde..." Geri kalanına devam etmiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, böyle bir yönetmelik çıkarılmış hem de 2007 yılında, on sekiz yıl önce. Bu otelin mutlaka yağmurlama sistemine sahip olması zorunlu tutulmuş. Peki, bu yağmurlama sistemi olmadığı hâlde bu otelin açık kalmasına, hizmet sunmaya devam etmesine kim izin vermiş? Bu, gerçekten kabul edilemez. Biraz vicdan sahibi, biraz hukuktan yana insanlar, buna uymayan ve bunu denetlemeyen herkes hakkında mutlaka işlem yapmalıdır.

Bu arada, sorumluluk tek başına Kültür ve Turizm Bakanlığıyla sınırlı değil. Yine bizim mevzuatımıza göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da özellikle iş sağlığı ve güvenliği kapsamında sorumluluğu var. Bu sorumluluk üzerinden bakacak olursak, bu otelde bir acil durum hazırlama planı yapılmalı ve bu uygulanmalıydı, şu ana kadar böyle bir planın varlığını görmüyoruz. Bu oteldeki iş güvenliği uzmanları, bu oteldeki iş yeri hekimleri acaba bu otelin işleyişi konusunda, yangın güvenliği olmadığı için nasıl bir bildirimde bulunmuşlardır, buna karşı ne yapılmıştır, bunu bilmiyoruz. Bu arada şunu da söylemek zorundayım: Bu 78 kişi içerisinde, o otelde çalışan emekçiler de hayatlarını kaybettiler, bunu unutmayalım. Bu yüzden, Çalışma Bakanlığının sorumluluğu da mutlaka dile getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bakın, önümüzde böylesi yangınların çıkma ihtimalinin olduğu birçok yer var. Seçim bölgem Bursa'dan, Uludağ'dan size örnek vereyim: Biliyorsunuz, Uludağ oteller bölgesinin bütün sorumluluğu Uludağ Alan Başkanlığına verildi. Bugün edindiğimiz bütün bilgiler Uludağ'daki 37 konaklama tesisinin yarısından fazlasında yangın güvenliğiyle ilgili bazı sorunlar olduğunu net olarak ortaya koyuyor. Bizim Büyükşehir Belediyemiz orada üç tane itfaiye aracını ve her bir vardiyada 6 görevliyi orada görevlendiriyor ama bu yetmez, yangında temel mesele koruyucu önlemleri almaktır; yangın çıktıktan sonra yangını söndürmek değil mesele, koruyucu önlemleri alabilmek. Dolayısıyla buradan söylüyorum, yalnızca Uludağ Alan Başkanlığı ya da Uludağ değil Türkiye'de ne kadar konaklama tesisi varsa, ne kadar hastane varsa, ne kadar okul varsa her birinin yangın güvenliği açısından ne durumda olduğunun ortaya konulması gerekir.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Albert Camus "Bir yeri tanımanın en kolay yolu içindeki insanların nasıl çalıştıklarını, nasıl sevdiklerini ve nasıl öldüklerini öğrenmektir." diyor. Maalesef biz insanların ölüm nedenlerine baktığımızda, bugün önlenebilir ölümlerin her tarafımızı sardığını ve çocuk yaştaki yurttaşlarımızın dahi maalesef kaybedildiklerini görüyoruz ve bugün geldiğimiz noktada hâlen Kültür ve Turizm Bakanı istifa etmedi, aynen Sağlık Bakanında olduğu gibi. Ben şöyle diyorum: Utanmak değer olmaktan çıkınca istifa söz konusu olmuyor ama emin olun ki bu toplum bu sorumluluğu taşıyanların ne kadar vicdansız ve ne kadar sorumlu olduklarını ömür boyunca unutmayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, DEM PARTİ, İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)