GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:50
Tarih:29.01.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifi daha önce yetki aşımı nedeniyle Anayasa Mahkemesince iptal edilen, yakın bir süre önce de muhalefetin itirazlarıyla kanun metninden çıkarılan bir düzenlemenin aslında tekrar önümüze getirilmesinden ibaret. O gün yapılan itirazları dikkate alıp maddeyi geri çekmeniz anlaşılan o ki Meclise birkaç saat daha erken tatil verdirmekten başka bir şey değilmiş. Meselenin vahameti meğerse hiç ama hiç umurunuzda olmamış. Bugün umurunuzda olmayan o vahamet korkarım yarın mücadele etmek zorunda kalacağınız bir garabet olacak. Şimdi, bu düzenlemeyle diyorsunuz ki: "Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerini Anayasa’nın öngörmediği şekilde genişletiyoruz. Sermayesinin çoğunluğu devlete ait olmayan ama yönetimi devlet kontrolüne geçen şirketleri, kooperatifleri, sendikaları, meslek örgütlerini ve hatta kamuya yararlı vakıfların sahip olduğu şirketleri bile DDK denetimine tabi tutuyoruz." Diyorsunuz ki: "Devlet Denetleme Kurulu eliyle yargıyı aradan çıkararak kurum ve kuruluşların iştiraklerine soruşturma başlatabiliriz." Diyorsunuz ki: "Her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma yetkisi verebiliriz." İşin özü, aslında ne diyorsunuz biliyor musunuz? "Kendimizi yargı yerine koyacak, talimatımızla yargısız infaz yapabileceğiz." Devlet Denetleme Kuruluna yapılan bir atama var, şahsın kimliğinden bağımsız sadece geçmiş görevine atfen söylüyorum: Daha önce Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu Başkanlığı yapmıştı kendisi. Aslında bu düzenlemeyle DDK'ye tanınan geniş yetkiler olağanüstü hâl uygulamasının olağan uygulama olarak sisteme yerleştirilmesi anlamına geliyor. Zaten konuştuğumuz kurum da bir 12 Eylül ürünü, o günün vesayet ruhunu bugüne taşıyan bir format atma girişimi.

Değerli iktidar milletvekilleri, bu düzenlemedeki yetkiler siyasi suistimale açık yetkilerdir. Atanmış kişilere bu derece yetki tanınması, emir aldıkları makamların siyasi gücüne güç katmayı, keyfekeder girişimleri meşrulaştırmayı hedeflemektedir. Her ne kadar "Denetlemeler sırasında görevden uzaklaştırma gerekçesinin ortadan kalkması, denetlemeler sonunda suç işlediğinin belirlenmemesi veya disiplin yönünden memurluktan çıkarma dışında bir ceza önerilmesi hâlinde görevden uzaklaştırılan kişi atamaya yetkili amir tarafından derhâl görevine başlatılacaktır." denilse de bu siyasi kararlar alındıktan sonra hiçbir yetkili amir bu yetkiyi kullanmaya cesaret edemeyecek, zaten bu yetkiyi kullanmak da istemeyecektir. Tüm hukuki görünen süreçlerin siyasetin emrinde kolaylıkla yürüyeceği bu hukuksuz girişimin asla yasalaşmaması gerektiğini düşünüyoruz. Hukuk ve demokrasi karşıtı bu stratejinin Bağdat'tan falan değil, bu Gazi Meclisten dönmesi gerektiğini düşünüyoruz. Siyaset ve seçilmişler üzerinde yepyeni bir vesayet yapılanması oluşturacak, seçilmişleri atanmış bürokratların iki dudağı arasında bırakacak bu şark kurnazlığı, muhalefeti kriminalize etme operasyonu asla kabul edilemez, yüce Meclisimiz de buna asla alet edilmemelidir. Bakın, bu terazi gün gelip sizleri de sizlerin seçtiklerini de atadıklarını da tartacaktır. Adalet terazisinin şirazesiyle bu derece oynamak, yeni anormalleşme süreçlerinin köşe taşlarından biri hâline getirmek, Türkiye siyasetini, seçmenlerini ve sivil toplum iradesini teslim almak, Ali Cengiz oyunlarına yasal kılıflar üretmekten başka bir işe yaramayacaktır. Daha önce yüksek mahkemenin kararlarının etrafından dolanarak kullanılmak istenen yetkilerin şimdi, torba yasayla tekrar gündeme getirilmesini kabul edemeyiz. Bu, sivil toplumun baskılanması, seçilmişlerin baskılanması, toplumun gönüllü kuruluşlarının 28 Şubat zihniyetini hatırlatır tarzda görevlerini yapamaz hâle getirilmesidir. "28 Şubat bin yıl sürecek." diyenlerin zamanla içine düştükleri hâli bu memleket gördü. Onlar da Anayasa'yı mevzuatlarla, yetmediğinde değiştirmeye çalıştıkları yasalarla aşmaya çalışıyorlardı. Tarih bize gayrimeşru, gayri hukuki çalı dolaşmalarının, yeni vesayet alanları oluşturmalarının sahiplerinin elinde nasıl patladığını yeter derecede ispat etmiştir: Bürokrasinin tüm kontrolünü iktidara bağlama adımı bu sistemi güçler ayrılığına dayalı anayasal bir rejim olmaktan çıkaracak ve düzenin despotik ruhunu daha da koyulaştıracaktır. Yetkili makamların alması gereken kararları postacı kılınmış birkaç denetçinin uhdesine bırakacaktır. Hukukun üstünlüğü ve bağımsız denetimin ruhu ortadan kaldırılmış olacaktır.

Sevgili arkadaşlar, bu tabloyu özetlersek: Bu kanun teklifi yasalaşırsa sivil toplum örgütleri ve vakıflar artık özgürce faaliyet yürütemeyecekler, iktidarla eş güdümlü çalışmayan STK'lar her an keyfî denetim ve kapatma tehdidiyle karşı karşıya kalacaklar. DDK yargının yetkisini elinden alarak doğrudan kamu görevlilerini görevden uzaklaştırabilecek, bürokraside ve sivil toplumda iktidara muhalif kimse bırakmayacak. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yetkiler kanun değişikliğiyle geri getirilmiş olacak. Hukukun üstünlüğü ve anayasal denetim tamamen yok olmuş olacak.

Değerli milletvekilleri, iktidar artık devlet ve hükûmet kavramlarını birbirinden ayırt etmediği için politikalarına yönelik eleştirileri devlet karşıtlığıyla eş tutmakta, buna göre de muamele etmekte. Onun için bu düzenlemeden sonra göstereceği refleks de devletin değil Hükûmetin siyasi refleksi olacaktır. Bu teklif, sivil toplumun tepesinde bir kılıç sallandırma girişimidir; bu teklif, bağımsız sivil toplum kuruluşlarını Hükûmetin keyfî denetimine tabi tutma girişimidir; bu teklif, toplumsal muhalefeti göğüsleyen sivil toplum kuruluşlarını susturma girişimidir. Bu teklif yasalaşırsa mesela, çevreyi koruma adına "Ekonomik büyümenin önüne geçmeye çalışan marjinallere izin vermeyeceğiz." diyerek o günün iktidarı nazarındaki ihtiyaçlarına göre köylüler dahi marjinal kabul edilecek, derneklerine kayyum atanabilecek. Bu teklif yasalaşırsa mesela İsrail'in Gazze'deki katliamlarını protesto etmek için ortağı ABD'nin İncirlik'teki üssüne yürüyen vicdan sahibi insanlara öncülük eden sivil toplum kuruluşlarının yetkililerine Hükûmetin çıkarlarına ters düştükleri için kayyum atanabilecek, seçilmiş yöneticileri bir telefonla harekete geçecek olan DDK eliyle görevden uzaklaştırılabilecek. Mesele o kadar vahim işte.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin içinde yer alan bir madde de daha öncesinde dokuzuncu yargı paketiyle Genel Kurula getirilmiş ancak bizlerin itirazları neticesinde yeniden değerlendirilmek amacıyla geri çekilmişti; bu geri çekme de zaman kazanma hamlesinden başka değilmiş, onu anlıyoruz bugün önümüze gelen teklifte.

Şimdi, teklifte, TMSF'nin yetkileri kapsamında şirketlerin kısmen veya tamamen satılması ya da feshiyle tasfiye edilmesine karar verilebileceği belirtiliyor, bu maddenin hukuki açıdan önemli sorunlar yaratacağı ise görmezden geliniyor. Yalnızca kuvvetli suç şüphesine dayanarak şirketlere kayyum atanması söz konusu olacak, oysa bir hukuk devletinin en temel ilkelerinden biri yargılama olmaksızın ceza uygulanamayacağıdır. Yalnızca suç şüphesine dayanarak kayyum atanması bu temel prensibin ihlali demektir. Bir hukuk devletinin önemli değişmez diğer ilkesi de masumiyet karinesidir. Yalnızca şüphe üzerine şirketlere kayyum atanması Anayasa'yla güvence altına alınan mülkiyet haklarını ihlal etmek demektir. Eğer teklifin 7'nci maddesi yürürlüğe girerse Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde birçok dava açılacak ve bunlar büyük ihtimalle hak ihlali ve tazminatla sonuçlanacak maalesef. Bu durum zaten uluslararası alanda hukukun üstünlüğü konusunda yaşanan zorlukları, Türkiye'nin itibarının kaybını daha da artıracaktır. Bu teklifin yasalaşması hâlinde zaten Türkiye'ye yatırım yapmaktan çekinen yabancı sermaye ülkede yatırım yapmaktan tamamen vazgeçecektir. Ayrıca, uzun süredir hukuk güvencesi eksikliği nedeniyle de Türkiye'yi terk eden yerli sermaye de geri dönmeyecektir. Biz, Gelecek Partisi milletvekilleri olarak ülkemize bedel ödetecek bu kanun teklifine net olarak "hayır" oyu vereceğiz. Sizi de pişmanlık duyacağınız gün gelmeden dostlarınız olarak uyarıyor, "hayır" demeye, bu kanun teklifini geri çekmeye davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)