GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:50
Tarih:29.01.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, siyasi tutum ve fikirleri sebebiyle bugün cezaevinde olan bütün mahpusları ve ekranları başında bizleri izleyen Türkiye halklarını saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Görüştüğümüz (2/2858) esas numaralı Kanun Teklifi'nde bulunan maddeler geniş bir kesimi ilgilendiriyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda da DEM PARTİ olarak sözümüzü sakınmadık, eleştirilerimizi yaptık, burada da bunu yapmaya devam edeceğiz fakat maalesef, teklifte bir kelimenin, bir virgülün dahi değişmediğine şahit olduk. Halkların, emeklilerin ve emekçilerin üstün yararının gözetilmesi çağrısını duymayan, buna kulaklarını tıkamış bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Buna rağmen burada da temel itirazımızı yapmaktan geri durmayacağız, şu ana kadar da geri durmadık; bunu milyonlarca yurttaş adına yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.

Teklifin geneline baktığımızda, İşsizlik Sigortası Fonu, emekli aylığı, TMSF, EÜAŞ'la ilgili maddeleri görüyoruz. Burada hangi maddeye, hangi başlığa bakarsak bakalım karşımıza sermayeye destek paketi çıkıyor çünkü bu yasa teklifinde asgari ücretlilerin, sefalet maaşına mahkûm edilen emeklilerin, günü siftahsız kapatan esnafın, tarlasını ekemeyen çiftçinin, işsiz bırakılmış gencin, ataması yapılmayan öğretmenin yararına hiçbir şey yok. Tam da bunun için Genel Kurulda milyonların beklentilerine cevap verilmesi mümkün ama bunun için AKP'nin ne yapması gerekiyor? Sokaklara, tarlalara, fabrikalara kulak vermesi gerekiyor ki toplumu duyabilsin.

Sayın milletvekilleri, öncelikle kanun teklifinde bulunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ilişkin düzenleme hakkında görüşlerimizi paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere, TMSF'nin birinci ve asli görevi mevduatın sigortalanmasıdır, buna rağmen asli göreviyle hiçbir ilgisi olmayan birçok görevin TMSF'ye yüklendiğine şahit oluyoruz. Özellikle bir kayyum sopası olarak kullanılması siyasi iktidarın sosyal ve iktisadi tutumuyla örtüşmektedir. Neden mi? Çünkü seçilmiş belediye eş başkanlarının yerine ikame edilen kayyumluk müessesesi, iktisadi anlamda da topluma kanıksattırılmak istenmiş, öyle ki TMSF'nin bu kayyumluk işleviyle birlikte holdingleştiğini de görmek mümkün. Gelin, hep beraber resmin tamamını görmek, akılda anlamlandırmak için biraz gerilere gidelim. TMSF, 22 Temmuz 1983 tarihinde Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde tasarruf mevduatını sigorta etmek üzere kurulmuş olan bir kuruluş. 94 yılında yaşanan ekonomik kriz sebebiyle TMSF'nin yetkileri genişletilmiş, tasarruf mevduatını sigorta etmenin yanı sıra, bankaların mali bünyelerini güçlendirme ve gerektiğinde yeniden yapılandırma göreviyle donatılmış. 26 Aralık 2003 tarihine geldiğimizde TMSF'nin karar organının Fon Kurulu olduğu hükme bağlanarak TMSF özerk bir statüye kavuşturulmuştur. Yine, 19 Temmuz 2005 tarihli 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'yla katılım bankaları nezdinde açılan gerçek kişilere ait katılım fonları da TMSF'nin güvencesi altına alınmıştır. Buraya kadar her şey normal ama ne zaman ki AKP'nin Allah'ın lütfu olarak gördüğü ve tanımladığı 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı, bunun da bir manivela olarak kullanıldığına hep beraber şahit olduk. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 130'uncu maddesi uyarınca kayyum atanan, atanacak olan şirketlerdeki kayyumluk görev ve yetkileri bir hamleyle TMSF'ye devredildi. Bununla birlikte esas ve asli görevlere bir de kayyumluk işlevini eklemiş oldunuz. TMSF verilerine göre 9 Ocak 2025 tarihi itibarıyla Türkiye'nin yaklaşık 40 ilinden 681 adet şirket ya da ticari işletmenin yetkileri TMSF'ye devredilmiş veya bu şirketlere TMSF kayyum olarak atanmıştır. Öyle ki TMSF'nin kayyum olarak atandığı şirketlerin 36 milyar 550 milyon lira ciroya sahip olduğu da belirtilmekte. Bu yasa teklifiyle yapılmak istenen düzenlemede kayyum atanmasına karar verildikten sonra beş yıl süreyle yine kayyum atanacağını, şirketin genel kurul yetkilerinin Türk Ticaret Kanunu'nun hükümlerine tabi olmaksızın TMSF tarafından kullanılacağını, TMSF'nin atadığı basiretli yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun yönetileceğini, bu şirketlerin mal varlıklarının satılmasına ve ayrıca feshi veya tasfiyesine TMSF'nin karar verebileceğini içermekte. Ancak iktidarın geçmiş deneyimlerine bakıldığında yapılmak istenen düzenlemeler ve özellikle kayyum süresinin beş yıla çıkarılması hususu bizlere asla ve asla güven vermemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi iktidarın ekonomi politik tercihleriyle derinleşen bir ekonomik krizle hepimiz karşı karşıyayız. Öyle ki dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye'de yükseliş trendinde, maşallah, dünyada enflasyonu en yüksek ülkeler ligindeyiz. Vergi ve harçlara, günlük temel ihtiyaçlara yağmur olup yağan zamlarla boğuşuyoruz. Bugün TÜİK'in nasıl bir manipülatör olduğu hepimizin malumu. Buna rağmen TÜİK'in açıkladığı enflasyon bile 44,38 düzeyinde ama ENAG gibi bağımsız kuruluşların hesapladığı reel enflasyonun yüzde 83,40 olduğu da ortada. Böylesi bir ahval içinde karşımızda emeklileri ve emekçileri kaderine terk eden bir AKP gerçekliğiyle karşı karşıyayız çünkü alın teri döken milyonların muhtaç ve yük olarak görüldüğü bir anlayışla hareket ediyorlar. Bu sebeple, 2025 yılı için en düşük emekli maaşının yüzde 15,75 oranında artırılarak 14.469 TL yapılması da âdeta müjdeymiş gibi sunuluyor. Açlık sınırının 21.083 lira olduğu bir düzende buna "müjde" denilmez, buna ne denilir biliyor musunuz? Denilse denilse "açlığa mahkûmiyet" denilir. AKP'nin yirmi iki yıllık iktidarı da emeklilerin günbegün yoksullaşmasının kronolojisidir çünkü verilere bakıldığında en düşük emekli maaşının asgari ücrete oranının 2003 yılından bu yana en düşük seviyede olduğu açıkça görülebiliyor. Öyle ki 2002'de ortalama emekli aylığının kişi başına gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 46,4 iken 2024'te yüzde 27,7'ye gerilerken yüzde 36,6 olan çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı Aralık 2023'te yüzde 55,3'e yükselmiş durumda. Yine, 2003'te yani AKP'nin iktidar olduğu ilk yılında net asgari ücret 226 liraydı, buna karşılık, 4/A en düşük emekli maaşı ise 332 lira olarak karşımıza çıkıyor ancak 2025 yılında bu oran emekli maaşları aleyhine 0,65'e kadar gerilemiş durumda.

Emeklilere ilişkin tablo karanlıkken AKP iktidarı 2024 yılını "Emekliler Yılı" ilan etmişti ama meselenin tanığı ve şahidiyiz ki 2024 yılı emeklinin canına okuma yılı olmuştur. Emekliler Yılı'nda vaziyet kötüyken 2025 yılında emeklinin payına açlık, sefalet ve yoksulluk düşeceğini tahmin etmek elbette zor değil. Bu sebeple, bizler DEM PARTİ olarak en düşük emekli maaşının yılda 2 kez ve sendikalar tarafından açıklanan son yoksulluk sınırlarından en yüksek olanın yarısından az olmayacak şekilde artırılmasını savunuyoruz. Bugün için bu rakam 35 bin TL'dir. Ayrıca, emekli maaşları yılda 4 kez de güncellenmelidir diyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işin aslı şu: Emeklileri görmeyen AKP'nin emekçileri görmesi mucize olur çünkü en az emekliler kadar emekçiler de yoksulluk ve sefalet kıskacında. Oysaki çarklar emekçilerin bileğiyle dönüyor, üretim onların emeğiyle gerçekleşiyor. Buna karşın milyonlarca çalışanın döktüğü alın terinin karşılığını alamadığı bir sistemle karşı karşıyayız. Enflasyon yüzde 45 civarında, kira artışı yüzde 60 dolayında ama asgari ücrete yapılan zam sadece yüzde 30. Bugün neredeyse açlık sınırı ile asgari ücret başa baş durumda. AKP'nin milyonlarca emekçiye reva gördüğü şartlar açık bir şekilde açlık şartlarıdır.

Emekçilerin derdi bununla da bitmiyor. Asgari ücret 22.104 lira olur olmaz AKP'nin ikinci adımı işçilerin güvencesi sayılan fona göz dikmek oldu. Öyle ki yasa teklifinde işverenin maliyetini azaltmak için İşsizlik Sigortası Fonu'ndan patronlar fonlanıyor. Bu kapsamda, daha önce işverene verilen 700 liralık asgari ücret desteği 2025 yılında 1.000 lira olacak, bununla işverenlere aylık 5,26 milyar, yıllık ise 63,12 milyar TL verileceği öngörülmekte. Yine, yeniden bir siyasi iktidar kurnazlığı olmalı ki bu maliyet tamamen işsiz kalanlar için harcanması gerekirken İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Dolayısıyla patronu dahi işçinin cebinden fonlayan bir AKP var. Bugün TÜİK'e göre dar tanımlı işsizlik 3 milyon olabilir ama DİSK-AR'ın yaptığı hesaplamaya göre bu sayı 11 milyonu aşmış durumda. Buna rağmen işsiz kalan işçilerin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan aldığı pay âdeta yok hükmünde. Bakın, 2002-2024 döneminde işsizlik ödeneğine başvuran kişi sayısı 21 milyon civarında ancak işsizlik ödeneği alabilen kişi sayısı bu rakamın neredeyse yarısı kadar. Karşımızda sözde İşsizlik Fonu özde patronları teşvik fonu var.

Sözlerimi bitirirken siyasi iktidarın bir defa olsun, sadece bir defa olsun emekçileri ve emeklileri görmeye davet ediyorum çünkü güvenlikçi politikalarla heba edilen kaynakların, israf ve şatafata giden paraların bedelini milyonlara ödetmek vicdansızlıktır, insafsızlıktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar.