GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:58
Tarih:18.02.2025

CHP GRUBU ADINA NAİL ÇİLER (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İktidar karşımıza yine bir torba kanun teklifiyle geldi. Bu kanun teklifleri Anayasa’nın ruhuna uygun teklifler değildir. Torba kanun sevdasından artık vazgeçmelisiniz.

Kanun teklifinin özüne baktığımızda kurumlarımız ve vatandaşlarımız için herhangi bir yenilik yok, kural değiştirmeyen bir teklif olduğunu görüyoruz. Altı yıl önce Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıkarılan bazı kanunların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sebebiyle bu yasama çalışmasını yapıyoruz. Altı yıl önce yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin iptal edilen bu maddelerini neden bir kez daha görüşmek zorunda kalıyoruz?

Değerli milletvekilleri, Anayasa "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." der. Anayasa Mahkemesi bu kanun maddelerini iptal ederken verdiği kararda diyor ki: "Bazı konularda kanun hükmünde kararnameyle düzenleme yapmak yasaktır. Bu konularda Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun yapabilir." Nedir bunlar? Kanunla yapılması gereken bütçe konuları, maaş ve özlük düzenlemesi, bilgi ve veri toplama, paylaşma işleri kanun hükmünde kararname ve Cumhurbaşkanlığı kararıyla yapılamaz ancak siz yapmaya devam ediyorsunuz. Yani "yeni sistem" dediğiniz bu sistemde bürokrasi azalacak, hızlı karar alınacak diye Anayasa'ya aykırı hareket edildi. Sonuç olarak, altı yıl önce Anayasa'ya aykırı çıkarılan kanun hükmündeki kararname sebebiyle bugün kanun maddelerini görüşmek için Genel Kurulda bir kez daha mesai harcıyoruz. Meclisimiz, üretim alanında birikmiş sorunların çözümüne zaman ayırabilecekken bu sistemin, Anayasa'ya aykırı altı yıllık düzenlemelerini Anayasa Mahkemesi iptal ettiği için çalışıyor. Meclisimiz, Anayasa Mahkemesinin gecikmeli kararlarını karşılamak için getirilen yasa teklifleriyle ilgileniyor. Bu açıdan, yaptığımız çalışmanın sorun çözen bir noktada olmadığını, verimli bir çalışma sistemi olmadığını belirtiyorum. Bizim ülkemizin gelişmesi için çağın yeniliklerine uygun daha acil, daha verimli kanunlar yapmamız gerekmiyor mu? Bizim adaleti, liyakati tesis etmemiz gerekirken her gün liyakatin ne kadar önemli olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliyoruz. Bugün, liyakatsiz kadrolara teslim edilen kamu kurumlarımız çalışamaz hâle gelmiştir. Bu gerçeği sesli dile getirenlere, eleştirenlere ise tahammül edilemiyor.

Geçtiğimiz günlerde, ülkemizde ifade özgürlüğünün ne kadar dar bir alana sıkıştırıldığını gösteren bir olayla karşı karşıya kaldık. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı yaptığı bir konuşmada ekonomik belirsizlikten, denetimsizlikten ve liyakatsizlikten bahsettiği için hakkında soruşturma başlatıldı. Eleştirilerinde ülkemizin daha şeffaf, hesap verebilir ve güven veren bir yönetime ihtiyacı olduğunu vurguladı ancak bu sözleri bir değerlendirme konusu olmak yerine bir soruşturmanın gerekçesi hâline getirildi. Oysa demokrasilerde eleştiri yönetimin daha iyi işlemesi için bir fırsattır. İş dünyasının, sivil toplumun ve akademinin görüş bildirmesi sağlıklı bir toplumun temel taşıdır. Bu sesleri susturmak sadece bireyleri değil, ülkenin ortak aklını susturmak anlamına gelir çünkü özgür düşünce olmadan gelişim olmaz, özgür düşünce olmadan adalet olmaz, özgür düşünce olmadan güven ortamı tesis edilemez. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, eleştiren herkes yargılanma tehdidiyle karşı karşıya kalırsa toplumdaki güven duygusu nasıl yeniden inşa edilebilir? Oysa bu ülkenin ihtiyacı olan şey hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim anlayışıyla vatandaşlarına güven veren bir sistem olmalıdır. Bizler eleştirinin bir suç değil, demokrasinin bir gereği olduğunu savunuyoruz. Özgürce konuşmayan bir toplum sağlıklı karar alamaz. Bugün burada bir kez daha vurgulamak isterim ki adaletin, hukukun ve ifade özgürlüğünün herkes için güvence altında olduğu bir Türkiye inşa etmeden sorunlarımızı çözemeyiz. Güven duygusu ve huzur ortamının olmadığı yere yatırımcı gitmez, katma değer üretemeyiz, istihdam sağlayamayız.

Değerli milletvekilleri, esnaf, tacir, tüccar şu anda çok zor durumda, bir can suyu bekliyor. Katma değerli üretim azalıyor, işsizlik her geçen gün artıyor. İŞKUR'un verilerine göre 2024 yılında 1 milyon 661 bin 329 kişi işinden çıkarıldığı için İşsizlik Sigortası Fonu'ndan işsizlik ödeneği alabilme umuduyla İŞKUR'a başvurmuştur; bu veriler sizin verileriniz. Bizim bu ve buna benzer sorunlara çözüm üretmemiz gerekirken sistemin yanlışlıkları yüzünden sadece bürokratik bir düzenleme yapmakla uğraşıyoruz. Bu kanun teklifi hangi derde çare oluyor; hangi kuralı, hangi düzeni değiştiriyor? Hiçbir şeyi değiştirmiyor maalesef.

Değerli vekiller, TÜBİTAK bizim göz bebeğimiz; çok önemli, bilimsel çalışmalar yapan, tabiri caizse, kurumlar üzeri bir Kurum fakat TÜBİTAK'ta sorunlar var arkadaşlar. Ben de o bölgede yaşayan biri olarak çok yakından izliyorum. 1963 yılından beri bilimsel çalışmalar yapan, oturmuş düzeni olan bu Kurum her geçen gün kendi benliğinden kopartılıyor.

Teklifin maddelerine baktığımızda 6'ncı maddede bir performans kriteri getiriliyor, TÜBİTAK Yönetim Kuruluna veriliyor. Sözleşmeli personelin ve dışarıdan görevlendirilenlerin ücretlerinin bir kısmının performans ölçütlerine göre farklı miktarlarda yapılabileceği yetkisinin verilmesi teklif ediliyor. Açıkçası merak ediyorum, hangi performansa göre? Bunun şeffaf bir şekilde belirtilmesi lazım. Tabii ki performans kriteri, personel için bir prim ya da bir motivasyon aracı gibi görülse de aynı zamanda idarenin elinde bir mobbing aracı da olabilir. Uyarılarımızı dikkate alın, sorunların üzerini lütfen kapatmayın.

TÜBİTAK'a ilişkin birkaç konudan bahsedeceğim. TÜBİTAK'ı yakından takip eden biriyim çünkü o yerleşkenin yanında oturmaktayım. Geçmişten beri çok önem verdiğim kurumlardan biridir. TÜBİTAK'ın yerleşkesi de Gebze'dedir, aynı zamanda MAM, TÜSSİDE, BİLGEM'de 5 binden fazla personel çalışmaktadır. Gebze büyük kuruluşlara ev sahipliği yaptığı gibi bunlara da ev sahipliği yapmaktadır. Tabii ki bilimin ışığında ne yaparsa biz onlara destek olmaya çalışacağız. Yalnız, son zamanlarda TÜBİTAK'ta çok sıkıntılar var arkadaşlar; sorunlarını söyleyeceğiz ve hep birlikte bir arada çözmeye çalışacağız.

Ülkemizin savunma sanayisi alanında kritik bir mihenk taşı olan TÜBİTAK BİLGEM çürüyor. Değerli arkadaşlar, BİLGEM sayesinde KAAN ve millî gemi, yerli çip projeleri başarıyla yürütüldü, yürütülmeye de devam ediyor ancak bugün liyakat yerine sadakatin, uzmanlık yerine kişisel ilişkilerin, bilimsellik yerine ideolojik hesapların ön plana çıkması sebebiyle Kurum bilimsellikten uzaklaşmaktadır. BİLGEM gibi geçmişinde muazzam çalışmaları olan bir kurum, alanında dünya çapında uzman araştırmacılar tarafından yönetilmesi gerekirken 2020 yılından bu yana vekaleten, keyfî kararlarla yönetilen bir yapı hâline gelmiştir. Biliyoruz ki geçmişte BİLGEM yönetiminde akademik olarak çok nitelikli arkadaşlarımız vardı ama bugün, liyakat yerini yeniden sadakate bıraktı. "Liyakat yerine sadakat." dediğiniz günler bizi 15 Temmuza götürmedi mi? Şimdi, aynı hataları tekrar yapıyorsunuz. Devletin en kritik noktalarına ehliyetten uzak, sadece sadakatle iş başına getirilmiş kişilerin nasıl bir güvenlik açığı oluşturduğunu acı tecrübelerle yaşadık, hep birlikte gördük ancak siz ders almadınız, almıyorsunuz.

BİLGEM, son beş yılda yanlış insan kaynakları politikaları nedeniyle en değerli varlığı olan yetişmiş beyin gücünü kaybetmektedir. "2024 yılı sonu itibarıyla -burası çok önemli, dikkatinizi çekmek istiyorum- birçok deneyimli personelin -daha bir, iki ay önce- emekliliğe zorlandığı konuşulmakta." diyor. Sadece emeklilik değil, kurumdaki sözleşmeli personelin de sistematik olarak işten çıkarıldığı bilinmektedir ancak bu süreç öyle kurnazca yürütülmüştür ki rakamlar aylara yayılmış, toplu işten çıkarma gibi gözükmemesi sağlanmıştır ancak sonuç değişmemiştir. Kurum, her geçen gün daha fazla yetkin insan gücünü kaybetmekte ve yerlerine yeterli donanıma sahip olmayan kişiler getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, liyakatin olmadığı yerde verimlilik olur mu? Tabii ki verimlilik de olmaz. Patent olur mu, bilimsel üretim, bilimsel makale olur mu, inovasyon olur mu? Size savunma sanayisinin köşe taşlarından biri olan bir kurumdan bahsediyorum. Uzun yıllar boyunca çok büyük gelişmeler kaydettiğimiz bir kurumu yok ediyorsunuz maalesef. BİLGEM, artık bilim insanlarının özgürce çalışabildiği bir kurum olmaktan çıkmış, insanların iş kaybetme korkusuyla susturulduğu bir yapıya dönüşmüştür. BİLGEM yeniden liyakat temelli bir yapıya kavuşmazsa savunma sanayimizdeki kritik projeler sekteye uğrayacak, ülkemizin teknolojik bağımsızlığı zedelenecektir. Bilim insanlarını kaybetmeye devam eden bir ülke kendi ayakları üzerinde duramaz. Şimdi, bu anlattıklarım ışığında performans kriteri bir prim, teşvik aracı mı olacak, acaba bir mobbing aracı mı olacak? Size BİLGEM'de yaşanan sorunları tek tek sıraladım. Eğer samimiyseniz ben bu kürsüden inmeden siz telefonlarınıza sarılıp BİLGEM'de ne oluyor, TÜBİTAK'ta ne oluyor diye bürokratlarınızı arar mısınız? Yaşanan haksızlıklara vakit kaybetmeksizin müdahale etmeniz gerekir. Bu konuda derhâl sizden adım atmanızı bekliyoruz.

Gebze demişken, 22 Ekimde Gebze Mevlana Mahallesi'nde, 28 Aralık günü de Darıca Bayramoğlu Mahallesi'nde doğal gaz patlamaları olmuş, bu patlamalarda 3 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 21 vatandaşımız yaralanmış ve vatandaşlarımızın çoğu konutlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. O zamandan bugüne vatandaşlarımızın mağduriyeti maalesef giderilememiştir. Yetkililerden bugüne kadar sağlıklı bir açıklama yapılamamıştır. Bunu da bir kez daha buradan belirtmek istiyorum. Vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmelidir. Palgaz ve yetkililer üzerine düşen sorumluluktan kaçmak yerine bu görevlerini derhâl yerine getirmelidirler.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifine dönecek olursak bir diğer konu da 9'uncu madde, KOSGEB'in veri paylaşımı konusu. Komisyon görüşmelerinde bürokrat arkadaşlar güvenli bir dataya sahip olduklarını anlattılar, biz de onları dinledik. Bu ülkede milyonlarca vatandaşın e-devlet bilgileri çalındı; 10 Eylül 2024 tarihinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı pandemi döneminde vatandaşlarımızın verilerinin sızdırıldığını kendisi kabul etti ve ilan etti. Şimdi biz nasıl güvenelim? Bu datayı kim saklayacak, kimlerle paylaşılacak? Bunların bilinmesi gerekli, paylaşılmasa dahi korunmasına ilişkin hangi önlemler alınıyor ya da alınmaktadır? E-devletle ilgili sorunun ardından çalınan verilerin imhasına ilişkin bir yol izlendi mi diye sormaktayım. Hiç zannetmiyorum. Şirketlerin cirosu, personeli gibi bilgiler var elinizde yani şirketlerin mahrem bilgilerini siz depolayacaksınız. Bu bilgilerin paylaşılması doğru değil. Paylaşılmasa bile güvenliği çok önemli. Bununla birlikte, bu madde geriye doğru yürütülüyor. Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer, siz süreyi tutturamadık diye geriye yürütüyorsunuz. Bu madde 9 Ağustos 2024 tarihinden itibaren geçerli olacak eğer sizler "evet" derseniz. Yedi aydır hukuksuz olan bir uygulamayı hukuka uygun bir hâle getirmeye çalışıyorsunuz. Bu maddeyle, KOSGEB KOBİ'lere ne gibi faydalar temin edecek? 2025'te 52 bin KOBİ'ye destek vereceğimizi açıkladınız. 2024'te hedefiniz 54 bin KOBİ'ye destek vermekti, 51 bin KOBİ'ye destek verdiniz. Bu hedeflerin tutmaması sorun değil mi? KOSGEB'in bütçesine önceden daha çok pay ayrılıyordu, bütçeyi daha verimli kullanıyordunuz. Finansa erişimin iyice zorlaştığı bugünlerde bizim burada tacire, tüccara nasıl can suyu kredisi veririz, onu tartışmamız gerekiyordu ama tadilat düzenlemeleri yapıyorsunuz. Aralık ayı itibarıyla KOBİ'lerin bankalara olan borçlarını söylüyorum arkadaşlar: 4 trilyon 372 milyar 181 milyon TL oldu. 273.773 KOBİ bankalara borçlu. Bizim bunu dert edinmemiz gerekmiyor mu? Bu ülkede iş yapan tacir, tüccar, sanayici artık mirasçılarına borç bırakıyor; bırakacak başka bir şeyi yok. Elinizi vicdanınıza koyun, düşünün; biz burada sorun çözen bir görevi mi üstlendik, yoksa tadilat kanunları yapan birer memur muyuz? Ekonominin daha güçlü ve sürdürülebilir olması için KOBİ'lerimize gerekli destekler her zamankinden daha çok verilmelidir. Finansmana erişimde sıkıntı yaşayan emek yoğun sektör daha çok desteklenmeli ki üretim merkezleri yurt dışına kaçmasın. Bunları yapmıyorsunuz. Şirketlerin katma değer vergisi yani KDV alacağı 20 milyar doların üzerinde. Hiç olmazsa KDV alacaklarını şirketlere ödeyin, bir nefes alsın bunlar.

Değerli arkadaşlar, Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi diye bir şey çıkardınız. Bu konuda birçok kez açıklama yapıp sakıncalarını anlattık, verimli olmayan bir konu dedik ama siz ısrar ediyorsunuz; neden? Şu anda bile çoğu arabaların tanımı yapılmamış durumda. Darphane tarafından maliyeti 650 TL olarak açıklanan cihazın her bir araç için 2025'te 2.326,21 TL artı KDV bir bedelle araçlara takılmasını istiyorsunuz; daha düne kadar, 2024 yılında 1.810 TL artı KDV'ydi. Peki, bunları yaparken, düşünürken biz "Emeklilerin maaşını artıralım, emekliler geçinemiyor, memurlar geçinemiyor." derken neden ona parmak kaldırmadınız arkadaşlar, size soruyorum, neden? (CHP sıralarından alkışlar) Tabii, sizin tuzunuz kuru, oturuyorsunuz, biz de burada geliyoruz, Allah'a şükür -İYİ PARTİ'den arkadaşların dediği gibi- dolu dolu koltuklara hitap ediyoruz; tabii, bunu da anlamış değilim, herhâlde buna da bir çözüm buluruz kendi aramızda, buna da oylama yaparız diye düşünüyorum.

"Akaryakıtta kayıp kaçak oranı nedir?" diye sorduğumuzda kimseden bir yanıt yok. Kayıp kaçak tutarı ne kadardır, bu cihazla elde edilen gelir ne kadardır, kaç araç akaryakıt istasyonu aracılığıyla kendi taşıt tanıma sistemini kullanmaktadır; bunların analizi yapıldı mı? Acaba araçlara takılacak bu taşıt tanımada o yazılımı yapan firmanın adını açıklar mısınız? İnsanların endişesi var arkadaşlar. Bakın, teknoloji o kadar gelişti ki yapay zekâyı konuşuyoruz bugün, oturduğunuz yerden kilometrelerce uzaktaki kişiyi bir cep telefonundan imha edebiliyorsunuz. Bunun güvencesini kim verecek? Soruyorum, tarihe geçmesi lazım bunların. Bir gün gelecek hepimiz ama hepimiz sorumlu olacağız, buna hesap vereceğiz. Hesap sormasını bilmeyen hesap veremez. Biz bugün Cumhuriyet Halk Partisi olarak hesap soruyoruz, siz de gelin hesap verin. (CHP sıralarından alkışlar)

Kamu kurumlarına ait araçlar neden bu araç tanıma sisteminden muaf tutuluyor, bunu da anlamış değiliz. Tasarruf tedbirleri uygulanıyor ama maalesef saldım çayıra Mevla'm kayıra diyorsunuz. Bunlar yanlış şeyler arkadaşlar, bunların muhakkak cevaplanması gerekir diyorum.

Yasama çalışmalarının vatandaşlarımızın refahını artırmak için yapılması gerektiğini hatırlatıyor, Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)