GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:58
Tarih:18.02.2025

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, aziz vatanımız için 18 Şubat 2016 yılında Şırnak'ta bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen Polis Memuru Veysi Kakı'yı ve bütün şehitlerimizi rahmet, saygı ve hürmetle anıyor; bütün gazilerimizi, şehit ailelerini ve yakınlarını saygılarımla selamlıyorum. Sizleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Değerli milletvekilleri, bugün burada TÜBİTAK'la ilgili kanun teklifini görüşüyoruz fakat ele almamız gereken asıl temel mesele, Türkiye'de üniversitelerle ilgili yanlış politikalar, liyakatsizlik, nepotizm ve bunun sonucunda yapılan akademik çalışmaların ekonomik zenginliğe dönüşmemesidir. Dünyayla kıyasladığımızda, nüfusumuza oranla yapılan bilimsel çalışmalar yeterli gibi görünse de yanlış bilimsel politikalar, liyakatsiz atamalar yüzünden bu çalışmaların katma değere dönüşümünde sıkıntı yaşamaktayız. Bu sebeple de TÜBİTAK destekleri de hedeflerine ulaşamamaktadır.

Bir ülkenin en büyük gücü, sahip olduğu nitelikli insan kaynağıdır. Üniversitelerimiz bu nitelikli insan kaynağını yetiştirmekle ve geliştirmekle görevlidir fakat bugün akademik kadroların belirlenmesinde liyakat ilkesinden uzaklaşıldığı için akademisyenler hak ettikleri pozisyonlara değil, çoğu zaman siyasi veya bürokratik referansların belirlediği pozisyonlara gelmektedirler. Bu liyakatsizliğin sonucunda akademik çalışmaların niteliği düşmekte, bilimsel yayınlarımız uluslararası alanda yeterince ses getirmemektedir. Üniversitelerde üretilen bilginin sanayiyle buluşması, teknolojik ürünlere, patentlere ve markalara dönüşmesi için gereken ekosistem zayıflamaktadır.

Eğer bir ülke üniversitelerindeki bilimsel araştırmaları ve akademik birikimini ekonomisine kazandırmak istiyorsa önce akademik kadro atamalarında liyakat esasına dayalı bir düzen kurmalıdır çünkü liyakate dayalı sistem nitelikli araştırma demektir. Bu nitelikli araştırmalar hem sanayi ve teknoloji dünyasına hem de toplumsal sorunların çözümüne katma değer olarak yansır.

Tüm kadro atamalarında öncelikle hocalarımızın alanlarındaki başarıları, bilimsel yayınları, uluslararası tanınırlıkları, katma değer yaratma özellikleri veya sanayiyle kurdukları bağlantıları değil, maalesef, nepotizm esas alınmaktadır.

Şimdi sizlere soruyorum: Böyle bir ortamda bilimsel çalışmanın ekonomik çıktılara dönüşmesini beklemek mümkün müdür? Beyin göçünü durdurmak mümkün müdür? Bu sebepten dolayı araştırma projelerinde ulusal ve uluslararası fonlardan gerektiği kadar yararlanılamıyor, fikrî mülkiyet haklarının ticarileşmesi sınırlı kalıyor.

Sonuçta, yüksek teknoloji ürünü geliştirmek, dünya ölçeğinde rekabet etmek ve küresel değer zincirinde üst sıralara çıkmak ülkemiz için hayal olmuştur. Maalesef, yaptığımız hataların faturasını bugün öderken geleceğimizi de ipotek altına alıyoruz.

Gelişmiş ülkeler bilimsel araştırmalara sağladıkları mali desteklerle akademik özgürlüğü, kaliteli eğitim ve araştırma ortamını teşvik ederken üniversitelerini gerçek anlamda fabrikaya dönüştürüyorlar; bilgi üretiminin, buluşların, yeniliklerin fabrikası hâline getiriyorlar. Biz ise üniversitelerde liyakati bir yere bırakıp yanlış politikalarla tabelada "araştırma üniversitesi" yazan fakat içerikte rekabetçi olmaktan çok uzak kurumlar oluşturuyoruz. Peki, bunun sonucunda ne oluyor? Teknolojiye ve bilime dayalı ürünler ortaya koyamıyoruz, yüksek teknoloji ihracatımız bir türlü artmıyor. AR-GE harcamalarımız dünya ortalamalarının altında kalıyor, zenginleşemiyoruz. Türkiye'nin gayrisafi hasılasından AR-GE'ye ayırdığı pay maalesef yüzde 1'lerdedir. Oysa gelişmiş ülkelerde bu oran, örneğin, Güney Kore'de yüzde 4,8; İsrail'de yüzde 5,4'tür; Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 2,5'tur. Yüksek teknoloji ürünleri üretiminde de durumumuz içler acısıdır. Dünyanın en büyük 10 ekonomisinin ortalaması yüzde 24, İsrail'de bu oran yüzde 30 iken Türkiye'nin yüksek teknoloji üretim oranı yalnızca yüzde 3,3'tür. Bunun anlamı şudur: Biz üretmiyoruz, maalesef tüketiyoruz; biz teknoloji geliştirmiyoruz, biz ithal ediyoruz ve bu şekilde büyüyoruz. Sorun ortada, peki çözüm nedir? Öncelikle üniversitelerin akademi ve yönetim yani dekan, rektör gibi kadrolarının atamalarında liyakat esasını kesinlikle güvence altına almalıyız. Atamalarda kişilerin bilimsel başarılarına, katma değer üretimlerine, projelerine ve uluslararası etkileşimlerine bakmalıyız.

İkinci olarak, üniversitelerin iç dinamiklerini güçlendirmeli, bilimsel özgürlüğü ve kurumsal özerkliği korumalıyız. Bilim ancak özgür ortamlarda gelişir.

Üçüncü olarak, üniversite-sanayi iş birliğini gerçek anlamda teşvik etmeliyiz. Üniversite kadrolarının sanayiyle projelerini daha fazla desteklemeli ve teşvik etmeliyiz. Eğer gerçekten bilimle ve teknolojiyle büyümek istiyorsak önce üniversitelerde kaliteyi ve liyakati sağlamak zorundayız. Bu noktada ülkemize düşen görev, sadece kâğıt üzerindeki kanun tekliflerini tartışmak değil, sahada uygulanacak somut politikaları hayata geçirmektir; Türkiye ancak bu şekilde akademik çalışmaların gerçek ekonomik değere dönüştüğü, güçlü bir AR-GE ve inovasyon ülkesi olabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunun yanında, seçim bölgem Edirne Trakya Üniversitesindeki başka bir konuya vurgu yapmak istiyorum. Vurgulamak istediğim konu, Kampüs 4.0 uygulamasıdır. Trakya Üniversitesinde devreye alınan bu sistem, çağın gereklerine uygun, modern bir eğitim teknolojisi sunduğunu iddia etmektedir. Ancak işin aslı, bu uygulamanın bilimsel kriterlerden uzak, denetimsiz ve güvenlik açıklarıyla dolu olduğu yönünde ciddi şüpheler bulunmaktadır. Nedir bu Kampüs 4.0? İmzayla yoklama sisteminin yerine, öğrencilerin ve akademisyenlerin akıllı telefonlarına indirdikleri bir uygulama üzerinden "bluetooth" aracılığıyla yoklama alındığı bir sistemdir. Bu sistemle hem akademisyenler hem de öğrenciler dijital ortamda takip edilmektedir. Ancak uygulamanın detaylarına indiğimizde, veri güvenliği, akademik özgürlükler ve kişisel haklar açısından büyük riskler içerdiğini görmekteyiz. Öncelikle "bluetooth" temelli bir yoklama sisteminin güvenilirliği bilimsel olarak tartışmalıdır. Bağlantı hataları, sahte yoklama bildirimleri, teknik aksaklıklar gibi sorunlar yaşanabilmektedir. Bahse konu uygulamayla yoklama alma süresi yirmi dakikaları geçmekte ve derslerin verimliliği düşmektedir; sistemin öğrencilerin ve akademisyenlerin cihazlarına erişimini sağlamakta, dolayısıyla geçmiş konum bilgilerine ve diğer bazı bilgilerine erişebilirlik olduğu söylenmektedir. Bu sistemin tanıtım sürecinde ise güvenlik açıklarına yönelik sorular sonuçsuz kalmıştır. Uygulamanın tanıtım sürecinde "Bu uygulama üzerinde veri sızdırılabilir mi?" sorusuna "Efendim, Yemeksepeti'nden de veri sızdırılıyor." diye bir cevap verilmiştir; bir üniversiteye, bir bilim kurumuna bu yakışmamaktadır. Bir güvenlik açığının nasıl önleneceğini anlatmaları gerekirken meşrulaştırmaya çalışmak, üniversite kadrolarında yaşanan liyakatsizliği çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın.

MEHMET AKALIN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi buradan soruyorum: Bu zihniyetle hangi katma değeri yüksek bilimsel ürünler üretilebilecek ve AR-GE çalışmaları yapılabilecektir? Aynı zamanda merak ettiğim birçok soru var. Bu konuyu ilgili bakanlığa soru önergesi olarak verdim ancak buradan birkaç soru da sormak istiyorum: Bu uygulamanın Trakya Üniversitesine maliyeti ne kadardır? Bu uygulamayı Türkiye'de başka uygulayan bir üniversite var mıdır? Bu uygulamanın sahibi kimdir? En önemlisi, bu uygulamanın amacı öğrenci devam kontrolü müdür yoksa bilim insanlarını denetlemek midir? Bu uygulamada zorunlu onay durumu KVK'ye aykırı değil midir?

Değerli milletvekilleri, ben sözlerime burada son verirken son olarak da şunu soruyorum: "Bu mudur yükseköğretimde ve TÜBİTAK'ta çağ atlama vizyonunuz?" diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)