| Konu: | Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 18.02.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet, Türkiye çok olağanüstü bir dönemde; antidemokratik koşulların egemen olduğu, Anayasa'mızın rafa kaldırıldığı, darbeci, kayyumcu bir zihniyetin etkisi altında Meclis çalışmalarını yürütüyoruz. Maalesef, normal koşullarda bu çalışmaları başka türlü değerlendirebilirdik ancak bu aşamada normalmiş gibi konuşmaya, normalmiş gibi yasalar yapmaya uygun olmayan bir dönemden geçiyoruz. O nedenle, birazcık konu dışındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşmak isterim. Evet, bu antidemokratik, kayyumcu, darbeci zihniyetin fikriyatını sadece biz söylemiyoruz, aynı zamanda dünyadaki bütün demokratik standartlar açısından bakıldığında Türkiye en geri demokratik standartlara sahip olan ülke olarak değerlendiriliyor. Sadece biz söylemiyoruz, bu ülkeye gelip giden insanlar, örneğin, bugün, Avrupa Birliği Türkiye Sözcüsü "Türkiye'de düşünce özgürlüğü, demokratik kriterler, yargı bağımsızlığı kalmamıştır ve ülkede ciddi bir hukuksal problem vardır." diyebiliyor. Peki, ben savcıya söylüyorum, İstanbul savcısına; peki, onun hakkında da soruşturma başlattınız mı İstanbul savcısı hakkında? Konuşan herkes, gazeteci, siyasetçi, belediye başkanı, konuşan herkes bu ülkenin geleceği için iyi şeyler söylemeye çalışıyor ama konuşan herkes hakkında soruşturma başlatılıyor, yetmiyor, cezaevine koyuluyor ve arkasından da bu sabah yine korkunç bir şekilde, 12 Eylül darbesi sırasında gördüğümüz, sabah şafağında operasyonlar yapılıyor. Bu operasyondaki uygulamalar yine korkunç. Yine, bir arkadaşımızın annesi ve aynı zamanda eşi anlatıyor, sabahın altısında evine giriyorlar, evinin kapısını kırıyorlar, yere yatırıyorlar ve sonra da diyorlar ki: "Biz burada terörist var zannettik." Bu ülkede şu andaki yapılan operasyonun genel olarak tarihi... 2011 yılında... Ne yapmıştı HDK? HDK barış çalışması yapıyor, demokrasi çalışması yapıyor ve son zamanlarda bu çalışmayı daha etkili bir şekilde yapmaya çalışıyor ancak anlaşılan o ki AKP iktidarı demokrasiye de söz kurmaya da barışa da karşı bir tutum alıyor ve buradan biz sesleniyoruz. Ben fiilen, bizzat İzmir'de yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. İzmir'de DEM PARTİ olarak il yönetimimiz bir barış etkinliği yapmak istiyor, karanfilleriyle beraber basın açıklaması yapmak istiyor ve İzmir Valisi karanfillerle yapılmak istenen basın açıklamasını yasaklıyor ve saldırıyor, oradaki insanlara saldırıyor ve sonra da diyor ki oradaki görevli polis memurları, doğrudan bu işin sorumlusu olan polis: "Bizi ne olur bu kötülükten kurtarın. Biz talimatlarla bu işi yapıyoruz. Vali talimatıyla bu işi de yaptık." Bizim onlarla ilgili kurduğumuz her cümlenin kendileri için ve gelecekleri için olduğunu biliyorlar. Şunu söylemek istiyorum: Evet, tükenmişlik sendromu yaşayan bir rejimle, bir iktidarla karşı karşıyayız ve tükenmişlik sendromunu daha fazla devam ettirmenin siyasetini kuramayanlar, sözünü söyleyemeyenler sadece devleti ele geçirmiş olmanın yarattığı güçle beraber, zorla, sopayla bu ülkenin insanlarını yönetmeye çalışıyorlar. Yok öyle yağma. Bu ülkede demokrasiyi savunan, barışı savunan, aynı zamanda adaleti savunan insanlar olduğu sürece sizlerin karanlık yüzü her zaman açığa çıkacak ve bu ülkenin karanlık tarihine gömüleceksiniz. Ve sizlere bir kez daha sesleniyorum: Kayyumcu zihniyetiniz... Burada "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diyor -biraz önce, sabah toplantısında konuşuldu- "Evet, milletindir." diye savunuyorsunuz. Size söylüyoruz ki egemenlik kayıtsız şartsız milletinse neden en son Van'a kayyum atadınız, oradaki insanların seçme ve seçilme hakkını neden gasbettiniz? Kayyumcu zihniyetiniz öyle bir noktaya geldi ki 94'lerde Toroslarla yaptığınız olağanüstü rejimin karakterlerini şimdi siz Van'da gerçekleştiriyorsunuz. Van'da ne oldu? Van'da plakasız dolmuşlarla, otobüslerle insanlarımıza sürekli işkence yapar hâle geldiniz; şimdi daha başka bir noktaya geldiğini görüyoruz.
Şimdi, ben mümkün olduğu kadar şu andaki mevcut duruma geçmek istiyorum. Evet, görüşmekte olduğumuz yasanın dört ayrı kanun teklifiyle yapılması öngörülüyor. Yine, AKP'nin bildik zihniyeti, torba yasası... Daha önce iptal edilen, Anayasa Mahkemesi tarafından geri gönderilen yasayı farklı maddelerle, birkaç cümlesini değiştirerek tekrar önümüze getirmiş durumda ve ısrarla tüm Meclise dayattığı bu yasa yapma yöntemlerini devam ettiriyor. Biz daha önce de uyarmıştık, bu yöntem Meclisi değersizleştiriyor, sizleri de değersizleştiriyor aynı zamanda. Kendi değersizleştirmenize ortak ettiğiniz bu durumu biz kabul etmiyoruz. Genel Kurula getirilen bu torba yasayla TÜBİTAK Kanunu'nda birtakım değişiklikler yapılması isteniyor. AKP, tüm kurumları çökerterek önce işlevsiz hâle getiriyor, sonra da kendi amacına uygun şekilde kullanılacağı bir araca dönüştürüyor. 2018 yılında yapılan düzenlemeyle TÜBİTAK'taki Bilim Kurulu kaldırıldı, onun yerine Yönetim Kurulu oluşturuldu. Bakın, bunun nasıl anlayışla sonuçlandığını biliyor musunuz? Bu iktidar bilimi bile yönetim kurulu vasıtasıyla yönetmeye çalışıyor. Bilim Kurulundan rahatsız oluyor, onun yerine Yönetim Kurulu oluşturuyor. TÜBİTAK Başkanı ve Yönetim Kurulu tabii ki Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
Sayın milletvekilleri, dünyanın her normal ülkesinde bilimsel çalışmalar özerktir. Bilimsel çalışma yürütecek kurumlar da iktidarın müdahalesinin dışında olmalıdır. AKP iktidarı bilimi bile kendi amaçları doğrultusunda eğip bükmektedir, bilim ile kendi parti çıkarlarını eşleştirerek doğrudan araç hâline getirmeye çalışmaktadır. AKP iktidarının oyuncağı hâline gelen kurumlarımız asıl işlevini yerine getirememektedir. Bunun sonucunda da bilimden kültüre, toplumsal hayatımıza, doğal yaşama kadar her alanda çölleşme ve kuruma gündeme gelmektedir. Her şeye karar veren tek adam, bilimin de nasıl olmasına karar vermek istiyor, ülkeyi yaşanılır olmaktan çıkarıyor, doğayı doğa olmaktan çıkarıyor; dokunduğunuz her yer berbat hâle geliyor ve çölleşmeyle karşı karşıya kalıyoruz. Bilim özerktir ve siyaset kurumu tarafından şekillendirilmemelidir; bilimsel kurumların özerkliğine herkes saygı duymalı, bu kurumları birer siyasi mevzi görmemelidir. AKP iktidarı bilim için iyi bir şey yapmak istiyorsa gölge etmesin yeter.
Sayın milletvekilleri, bu değişiklik teklifinin ayrıca 3624 sayılı KOSGEB Yasası'yla ilgili bir bölümü de var. Küçük ve orta ölçekli işletmeler... Türkiye'de sermaye dağılımının orta ve alt gruplara doğru yayılması tabii ki çok önemlidir. Ekonomik anlamda adaletin sağlanabilmesi için sermaye ve kaynakların adil dağıtılması zorunludur. Sermayenin ve refahın toplumun her kesimine mümkün olduğunca adil şekilde dağıtılmasını sağlamak devletin temel görevlerinden ve sorumluluklarından biridir. Devletin bu adaleti sağlamak için var olması gerekir. Bu açıdan bakıldığında, temeli 1980 yıllarına kadar giden, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin devlet tarafından desteklenmesi düşüncesi sonucunda 1990 yılında çıkarılan ve bugüne kadar bazı değişikliklerle devam eden KOSGEB Kanunu yürürlüğe sokulmuştur ancak tüm bu her şeyin içini boşaltmakta ustalaşmış AKP iktidarı, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin desteklenmesi ilişkisinin de altını boşaltmıştır. Devleti şirket gibi yöneten ve aynı zamanda bu şekilde devam eden AKP iktidarı, KOSGEB'i de bir şirket gibi yönetmeye çalışmaktadır. Devlet, şirket mantığıyla yönetilmekte ve böylece her yaptığı şey sadece büyük ölçekli şirketlere verilmektedir. AKP iktidarının şekillendirdiği bugünkü kapitalist ekonomik düzende faaliyet yürüten büyükler tekelleşti ve rekabeti öldürdüler; o büyüklerle rekabet edemeyen küçük işletmeler de battı. Türkiye'nin ekonomisindeki önemli payına rağmen KOBİ'ler, önemli ve ihmal edilmiş sorunlarla boğuşmak zorunda kaldılar. Üretim maliyetleri, finansman, ihracat, teknoloji, AR-GE, üretim, pazarlama, örgütlenme ve yönetim gibi birçok sorunla boğuşan küçük ve orta ölçekli işletmeler, devletin her kurumuyla kullandığı büyük şirketlerle rekabet edemediğinden dolayı çöktü.
Sayın milletvekilleri, devletin yeterince desteklemediği küçük ve orta ölçekli işletmeler kapısına kilit vurmak zorunda kaldı ve AKP iktidarı her ne kadar destek verildiğini iddia etse de gerçekler bunun tam tersini gösteriyor.
Bakın, kapanan işletme sayılarını ifade eden şu rakamlar var, KOSGEB'in kendi internet sitesine girdiğimizde şöyle sıralanmış rakamlar: 2020 yılında 40 bin işletme kapatılmış, 2021 yılında 38 bin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
İBRAHİM AKIN (Devamla) - ...2022 yılında 47 bin, 2023 yılında 60 bin şirket kapatılmış ve hayatına son vermiştir çünkü AKP iktidarının giderek daha da kurumsallaştırmaya çalıştığı bu ekonomik model, küçük esnafı, küçük işletmeleri değil, büyük şirketleri ve büyük sermaye gruplarını büyütmektedir. Tüm bu sorunlar yetmiyormuş gibi, AKP iktidarı daha çok yandaşları için KOSGEB'den faydalanan bir zihniyeti geliştirmektedir. Neredeyse KOSGEB desteklerinden yararlanabilmek için AKP üyeliğini zorunlu hâle getirilmiştir. Bunun en iyi örneğini de şu cümlelerle ifade etmek isteriz: Anadolu Ajansının verdiği bir haberde "2025 yılında Türkiye'nin vizyon ve idealleri hedefine katkı sağlayacak 52 bin KOBİ'ye destek vereceğiz." diyor. Yani AKP iktidarının dili kendisini hemen ele veriyor, kendi dilinde olanlara destek verilmesini istiyor; bunu da buradan şiddetle kınıyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)