| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Ortak Türkmen-Türk Genel Eğitim Okuluna İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 26.02.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Gaz Alanına İlişkin İş Birliği Anlaşması üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Azerbaycan'ın, yıllardır bizim "Türk'tür" diye haykırdığımız Karabağ bölgesinde, Hocalı'da Ermeni işgalcilerin bir tek Türk bile bırakmamak üzere yaptıkları soykırımın, Hocalı Türk soykırımının 33'üncü yılı. Hocalı'da yaşanan vahşet ne her yıl burada andığımız Srebrenitsa'dan aşağıydı ne Gazze'den aşağı ne Nazi zulmünden aşağı ne Ruanda ne Vietnam. Ki ilk görenler Hocalı'yı soykırımdan sonra andıkları ilk yer Hiroşima'ydı. Dolayısıyla ben sormaktan kendimi alamıyorum: Bu soykırımlar, bu katliamlar, zulümler bir tek Türk'ü hedef aldığında mı bu kadar kolay hazmedilebilir oluyor acaba? Soyu kırılan Türk olunca mı böyle kolay alışılıyor bunlara? Böyle mi ki bu nevi her zulme karşı kâh özel bir oturumla, kâh genel bir görüşmeyle karşı duruşunu gösteren bu kutlu çatı es geçiyor Hocalı soykırımını. Bir saygı duruşunda da mı bulunamazdık? Kusura bakmayın, içim titriyor benim her "Hocalı" dediğimde. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bir saygı duruşu ya, bir saygı duruşunda da biz bulunamaz mıydık bugün Hocalı şehitleri için mesela? Hocalı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bir dakika, iki satırla geçiştireceği bir prosedür müdür? Prosedür değildir, olamaz.
Aslında ben bugün gündem dışı konuşmak için bu konuda söz istemiştim ama 28 Şubatı bahane edip de hâlihazırda mensupları Irak'ın kuzeyinde, Suriye'nin kuzeyinde canları pahasına mücadele eden Türk ordusuna saldırmak daha elzemdi demek ki(!) Öyle takdir edildi, bana Hocalı üzerine konuşmak yerine, başkalarına bu hezeyanlarını ifade için imkân verildi maalesef.
Biz İYİ Parti olarak kendimizi tek millet saydığımız, kendimizden ayrı bilmediğimiz Azerbaycan başta olmak üzere, Adriyatik'ten Çin'e, Adalar Denizi'nden Altayların ötesine kadar Türk dünyası coğrafyasında yaşayan her bir soydaşımızın lehine atılmış her bir imzayı önemsiyor, değerli sayıyoruz; usulden değil gönülden destekliyoruz. Dahası, bunları iş birliği de saymıyoruz; bunlar, çıkar ve menfaat üzere girişilen ortaklıklardan çok daha fazlası bizim için. İş birliği değil de Gaspıralı'nın tanımladığı gibi, işte birlik aslında her biri ama bu işte birlikleri sarsılmaz kılacak duygudaşlığın inşası da bir o kadar önemli değil mi? Üzerinde konuştuğumuz bütün bu anlaşmaları Türk dünyasını saran, sarmalayan, geçit vermez surlara çevirmenin vesilesi yapamazsak eğer, yüz yıldır zifirî karanlıklarında fırsat kollayan bir avuç namerdin ağılı dilleriyle cumhuriyete savaş açmaya dahi cüret edebildiği bu çatı altında, hainlerin kutsanabildiği, isyan heveskârlarının irinlerini saçabildikleri maalesef bu çatı altında Hocalı'nın hakkı bir dakika, iki satır olacaksa niteliği ticariden öteye geçmeyen kâğıt parçalarından farkı kalır mı bu anlaşmaların?
Tarih bilmenize hiç gerek yok, Türksüz Ermenistan planlarını görmenize gerek yok, 1900'lerin başından itibaren Türklerden arındırma operasyonlarını bilmenize gerek yok, Şark meselesini bilmenize gerek yok, Karabağ'ın jeopolitiğinin ne anlama geldiğini bilmenize gerek yok. Av tüfekleri dahi kendilerini savunabilecekleri neleri varsa toplatılmış, elektriksiz, telefonsuz, ulaşımsız, irtibatsız bırakılmış bir kasaba dolusu insan, 9 tank, 4 zırhlı taşıyıcı, 70 piyade zırhlı savaş aracı, 4 roket sistemi, 8 top, 57 havan topuyla hedef alınmış ve o kasabadan geriye bir kan, bir barut, bir de insan eti kokusu kalmışsa eğer, diri diri yakılmışsa insanlar, derileri yüzülmüşse, kasaturalarla karınları deşilmişse hamile kadınların, çocukların koparılan kafaları top yapılmışsa kirli ayaklara, ayaklanır ya vicdan, her vesileyle, her fırsatta ayaklanır! Bu unutulmaz, unutulamaz; buna alışılmaz, alışılamaz; bu sıradanlaştırılamaz.
63'ü çocuk, 106'sı kadın ve 70'i yaşlı olan 613 kişi öldü diyoruz ya, o 613 şehidimiz pazarlıklarla cenazeleri alınıp da defnedilebilenler sadece. 613 kaybımız değil, 613 kabrimiz var bizim Hocalı'dan kalan. Ermenilerin ateş açmama sözü verdikleri ormanda sözlerini tutmayıp öldürdükleri soydaşlarımız bunlar. Hocalı'dan sonrasının bilançosu aslında ama aslında Hocalı'da kime, ne olduğu hâlâ bir muamma. O ceset dağlarında saklı gerçeği Hocalı'nın, biri de geçtiğimiz yıl bulunan toplu mezarlarda saklı.
Değerli milletvekilleri, Ermeni işgalcilerin Hocalı'da yaptığının Türk soykırımı olduğunun hukuken tescili için ne gerekiyor da yok bizim elimizde? Maktul mü gerekiyor? Kafa derisi yüzülmüş Telinan Enveroğlu Orucov; tecavüze uğramış, gözleri çıkarılmış Fitnat Ehedkızı Hasanov; gözleri oyulup göğüsleri kesilen Dilara Oruçgızı Nuraliyeva; elleri telle bağlanarak kafası kesilen Hafız Yusufoğlu Nuriyev; cinsel uzuvları kesildikten sonra yakılmış İkbal Kuluoğlu Aslanov; diri diri yakılan Agyar Salmanoğlu İmam; böyle uzayıp gidiyorlar. Fail mi lazım? İsim isim var, itiraflarıyla var; hiçbiri inkâr etmiyor, tersine de gurur duyuyorlar, onların satırları bunlar: "Arkadaşımız Haçatur'la el ele verdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum; saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. Ruhum halkımın yüzde 1'inin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanıyordu. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk'le aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık."
İşte böyle anlatıyorlar hiç çekinmeden, saklamadan. 366'ncı Motorize Alay Komutanı Yuri Yuriyeviç Zarvigov, Yüzbaşı Vladislav Vladimiroviç Arutyunyan, Üsteğmen Viktor Garmaş, Albay Aleksander Aleksandroviç Arutyunov, Hankendi eski Emniyet Müdürü Armo Abramyan, dönemin Ermenistan Savunma Bakanı Seyran Mushegoviç Ohanyan, 1991-1994 arasında Dağlık Karabağ sözde savunma ordusunun komutanı -sonradan Cumhurbaşkanı oldu- Serj Sarkisyan; hani bizim burada, Türkiye'de en yüksek, en üst düzey protokolle Cumhurbaşkanı sıfatıyla ağırladığımız ve hani uğruna Azerbaycan bayraklarından rahatsız olmasın diye o bayraklara, "tek millet, iki devlet" dediğimiz ülkenin o bayraklarına ambargo uyguladığımız katil Sarkisyan. Bilirkişi mi lazım, tanık mı lazım? İnsan Hakları İzleme Örgütünün "Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı." dediği ve ölümlerde Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu kaydettiği raporuna bakın.
Yine, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Örgütünün Hocalı'da sivillerin ölümünden Ermenileri sorumlu tuttuğu raporlarını hatırlayın. Ortada bir suç var, 20'nci yüzyılın en büyük insanlık suçu. O suçun işlendiğine dair yüzlerce insan bedeninden oluşan kabarık bir delil dosyası var. Soydaşlarımızın kanıyla yazılmış külliyat gibi bir iddianame var aslında okuyabilene ve "Evet, ben yaptım, bu cinayetleri işlediğimden de hiç pişman değilim." diyen sanıklar var, saydım az önce; hiçbiri kaçmıyor, saklanmıyorlar ama inşallah Habur'dan bize şöyle bir hastalık bulaşmamıştır: "Pişman değilim." diyen katili pişman varsayma ve affetme hastalığı. Bütün bunlara rağmen bir yargılama yapılamıyorsa uluslararası alanda, hâlâ bir hüküm yoksa... Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları vardı, hatırlarsınız -822, 853, 874, 884- "Azerbaycan toprakları Ermeniler tarafından işgal edildi. Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarını hiçbir ön şart koşmadan terk etmeli." diyordu. Bunca uluslararası karar hap kadar Ermenistan üzerinde bir yaptırıma dönüşemediyse yıllar boyunca ve Azerbaycan topraklarını en nihayetinde yine savaşarak geri almak durumunda kaldıysa, o savaş sonrası anlaşma masasına oturmak durumunda bırakıldıysa ve o sözde anlaşmanın en kayda değer iki maddesi hayata geçirilememişse hâlâ, hâlâ Zengezur Koridoru açılmamışsa, hâlâ Ermenistan'ın Türkiye Cumhuriyeti devleti toprak bütünlüğünü tanımayan, hedef alan, hedef gösteren anayasası olduğu gibi duruyorsa, tek Azerbaycan da değil aslında, Kerkük başta olmak üzere Türkmeneli düzmece sayımlarla peşmergeye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Taşcı, lütfen tamamlayın.
SELCAN TAŞCI (Devamla) - ...terk edilebiliyorsa iktidarın yapım, yönetim süreçlerinin tamamını kendine mal ettiği yeni Suriye'nin ilk yok sayılanları yine Türkmenler oluyorsa ve biz ders almıyorsak, ibret almıyorsak; gazetecinin gazetecilik yaptığı için, sanayicinin yatırım ortamını tariflediği için, imkânsızlıklar içindeki cumhuriyet neslinin bizatihi cumhuriyetin fırsat eşitliğinden yararlanarak okumakla gururlandığı için suçlandığı bir ortamda Türk'ün devletine düşmanlık, ona, değerlerine, onu ayakta tutan kolonlara, üniter yapıya, Anayasa'ya kast soruşturulmaya bile değer görülmüyorsa "Bağışlama bizi vatan!" diyebiliyorum ben yalnızca şiirdeki gibi:
"Başımıza ateş eden düşmanlarla barıştık.
Dünü çabuk unuttuk, bugüne hemen alıştık.
Bağışlama bizi vatan, bağışlama!" (İYİ Parti sıralarından alkışlar)