Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Ortak Türkmen-Türk Genel Eğitim Okuluna İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 61 |
Tarih: | 26.02.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de halklarımızı ve cezaevlerinde rehin tutulan siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum.
Evet, her zamanın değişmeyen gündemlerinden kayyumu konuşacağız çünkü kayyum bu ülkenin değişmeyen gündemi, bu ülkenin rejimine dönüşen bir durum. Kayyum uygulaması cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yerel yönetimlere müdahale aracı olarak uygulanmaktadır. Halkın iradesine dayanan demokratik yönetim ilkesinin sistematik olarak hiçe sayılmasına ve yerel yönetimlerin gasbedilmesine neden olan bu uygulama merkeziyetçi, otoriter bir işgal pratiğine dönüştürülmüştür. İlk başlarda idari krizleri çözmek ve eksiklikleri gidermek amacıyla ortaya konulan, zaman içerisinde Kürt iradesini yok sayma yaklaşımıyla devam eden rejim bugün tüm ülkeye yayılmıştır, tüm alanlarda bu rejim uygulanır hâle gelmiştir. Kent uzlaşısından sivil topluma, demokratik örgütlenmelerden hatta iktidardan yana olmayan sermayedara bile kayyum atanır hâle gelmiştir. 23 Şubatta AKP 8'inci Olağan Kongresi'ni gerçekleştirdi ve bu kongrede bol bol demokrasi mesajları verdi ama aynı günün gecesi Kars Kağızman Belediyemize kayyum atandı, hem de ne gerekçesiyle? Belediye Eş Başkanımız iki husumetli aileyi barıştırdığı için kayyum atama gerekçesi yapıldı. Barışın neyi suç sayılabilir, ben Meclise sormak istiyorum. Bu somut ve yakın örnek demokrasi kavramının nasıl iktidar lehine kullanıldığının en somut örneğidir. Demokrasi Kürt'e yüz yıldır uygulanan yok sayma politikalarına dönüyor, çarpıyor ve geri dönüyor. Diyarbakır'a, Mardin'e, Şırnak'a, Van'a, Hakkâri'ye, Kars'a ve diğer tüm Kürt illerine uğramıyor bu demokrasi.
Gelelim Van'a. 31 Mart yerel seçimlerinde daha önce 2 kere denediniz ama ikisinde de Van halkları kayyum politikasını boşa çıkardı ve Van halkları partimiz etrafında kenetlenerek 14-0 yaptı. Bunun yanı sıra, Van halkları ilk gasp girişiminde sergiledikleri direnişleriyle sandık demokrasisini, Türkiye'nin demokratik geleceğini korumaya yönelik çok net bir irade ortaya koydu. Bu irade demokrasiden hep bahseden ama tüm pratikleriyle demokrasiyi dinamitleyen iktidarın öç alma politikasına dönüştürüldü. Halkların kendi seçtiği belediye eş başkanlarının yerine merkezî hükûmetin rüzgârıyla atanan kayyumlarla öç aldığınızı mı zannediyorsunuz? Van'a daha birkaç gün önce atanan kayyumun ilk icraatlarından biri olarak Belediye Eş Başkanlarımızın programlarına aldığı ve otuz beş yıllık Özalp ilçesinin su borularının değiştirilmesi projesi iptal edilmiştir. Bu projenin iptal edilmesi nasıl bir mantıkla, nasıl bir sebeple açıklanabilir? Yani bu borular terörist miydi ya da bu halkın doğal hakkı olan temiz, sağlıklı suya ulaşımını engellemek hangi mantıkla açıklanabilir? Bu, tam bir akıl tutulmasıdır. Taraflı yargı marifetiyle apar topar Van Belediyesi işgal edildi, işgal edildi diyorum çünkü işgal edildiği gün sergilenen yöntemi, sergilenen görüntüyü kim görürse aynı şeyi söyler, tam bir işgal görüntüsü vardı. Öyle bir hazımsızlık vardı ki 55'i çocuk 400 kişi gözaltına alındı, gözaltına alınan çocukların 16'sı işkenceye maruz kaldı, insanlar tehdit edildi, Türkiye sınırları içerisinde Türklük naraları atıldı. Bu naralara niye ihtiyaç duyulur bilemiyorum. Bir devlet kendine ait olduğunu her seferinde ifade ettiği topraklarda neden böyle davranır? İşte, sömürge gerçekliği bununla karşımıza çıkıyor. Anca halkın önüne beton bloklar kurulsun, anca belediyelerin önüne dikenli teller çevrilerek halkın giremediği hayalet binalara çevrilsin. Sadece belediyeler değil, bölgede bütün kamu kurumlarının etrafı beton bloklarla, demir parmaklıklarla çevrili. Kendileri çalıp kendileri oynamanın derdindeler, bir cepten alıp diğer cebe bırakmanın derdindeler; bu yetmiyor, halkın cebine de el atmanın derdindeler.
Evet, 8 Mart yaklaşıyor, kadınların emek gücünün daha fazla takdir edilmesi, her alanda görünür olması gereken bir yüzyılda kayyumlar kadın düşmanlığında âdeta master yapıyor. "Eş başkanlık mor çizgimizdir." dedik, demeye devam edeceğiz çünkü eş başkanlık sistemi, toplumsal meşruiyetini ispatlamış, aynı zamanda bütün dünya kadınlarının mücadelesi için örnek olmuş bir sistem hâline gelmiştir. Kayyum rejimi, bilinçli bir şekilde yerel yönetimlerde kadınların aktif temsiliyetini sağlayan platformları kapatarak kadın dayanışma ağlarını ve özgürlükçü politikaları devre dışı bırakıyor. Kadınlar için açılan istihdam alanlarını, kursları, şiddete karşı dayanışma alanlarını kapatıyor. Bu yaklaşımla kayyum ve temsil ettiği iktidar, kadını kadere, açlığa, şiddete, yalnızlığa mahkûm etmek istiyor.
Bizler, 2'nci yüzyılda cumhuriyetin demokratikleşmesi gerektiğini savunurken, bunun için mücadele ederken, bedeller öderken karşımızdaki zihniyet seçme ve seçilme hakkını gasbediyor, darbe yöntemleriyle saltanatı yeniden inşa etmeye çalışıyor. Hem Kürt-Türk kardeşliğinden bahsediliyor hem de toplumun tüm renklerini, halkların, inançların, kadınların, gençlerin, engellilerin birlikte yönetme iradesini savunan, kent uzlaşısını sağlamak için çaba gösterenler hedef alınıyor, terörize ediliyor.
Sürekli iç cepheyi güçlendirmekten bahsediliyor. Biz, iç cephenin tüm farklılıklarıyla emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların, inançların birlikte eşit ve demokratik bir sistem içinde yaşadığı bir cephe olması gerektiğini savunuyoruz. Ancak iktidarın "iç cephe" söyleminin pratikleriyle ortaklaştırdığımızda bugünkü çoklu krizi yaşayan Türkiye gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu yol, yol değil; bu sistem dikiş tutmaz, tutmuyor. Bizler onurlu iç barış, onurlu dış barış, topyekûn barış diyoruz. Hem "süreç" deniyor hem de kayyum atanıyor, binlerce kişilik düzmece dosyalar hazırlanıyor. Kayyum rejimi neosaltanat sisteminin inşa edilmesinin fragmanıdır.
Önümüzde onurlu barış sürecine evrileceğimiz, bunun için herkesin elini taşın altına koyması gereken gelişmeler durmaktadır. Önümüzdeki tabloya baktığımızda, iktidar, maalesef, bugün de bu tarihî fırsatı sadece kendisi için bir lütfa çevirmenin derdindedir. Oysa karşımızdaki fırsatı iyi değerlendirdiğimizde bizi yüz yıl ileriye atacak, heba edildiğinde ise hepimize yazık olacaktır. Bu, ne tek başına yönetme meselesidir ne de daha zengin olma meselesidir; ya samimiyet, ciddiyet ve kararlı durarak, doğru ve çözümleyici olarak tarihe geçme ya da tarihî fırsatı kaçırarak tarihin çöplüğüne gitme meselesidir. İktidarıyla, muhalefetiyle bu Meclisin seçimini bu bilinçle yapmasına davet ediyoruz. Sorumluları, süreci çözüm ve demokrasi zeminine oturtmak için birlikte hareket etmeye, samimiyete, iradeye, kararlılığa ve cesarete davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)