| Konu: | Siber Güvenlik Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 04.03.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili yurttaşlar; Siber Güvenlik Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerine DEM PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Gecenin bu saatine kadar siber güvenlikle ilişkili olarak epeyce bir konuşuldu fakat benim zihnimde belirginleşen soru da şu oldu: Siber uzam, siber dünya muazzam bir savaş alanı mıdır, nedir yani siber uzam? Dijital dünya böyle, yıldız savaşları gibi, işte, bilim kurgu filmlerindeki gibi bir savaş alanı mıdır? Başka kavramlarla düşünülemez mi siber güvenlik? Gerçekten de siber güvenlik düşünülmesi gereken bir mevzudur; bu, en demokratiğinden en otoriterine bütün ülkelerin de gündeminde olan bir konudur ama siber güvenliği -burada ak vatan, gök vatan, mavi vatan, dijital vatan- başka türlü kavrama imkânımız hiç yok mu diye düşündüm çünkü bugüne kadar bunların bize söylediği hiçbir yerde biz bir yurttaş yararı görmedik. Kim "beka" dediyse, kim vatan vurgusunu böyle, bu hamasetle süslediyse ya özgürlüğümüzün son kırıntısında ya cebimizdeki son kuruşta gözü vardı; biz bunu gördük, bugün de bunu görüyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Oysaki siber güvenlik, dijital dünya böyle bir şey değil; dijital dünya bir film seti değil, bir film değil. Gerçek dünyanın bütün ilişkilerinin, hukuktan sağlığa, ekonomiden dostluk ilişkilerine her birinin bireyler, kurumlar ve ülkeler nezdinde bir iz düşümüdür. Burada nasıl bir dünya kuruyorsanız, güvenliği nerede temellendiriyorsanız orada da karşı karşıya olacağınız durum budur ve bundan farklı bir tahayyülün olamayacağını da nitekim burada görüyoruz. Getirdiğiniz Siber Güvenlik Kanunu Teklifi de bu noktada muhalefetin birbirinden çok farklı ideolojilere sahip partilerinden aynı kuşkuyla karşılık buluyor, bir güven telakki etmiyor. Bu elbette ki kimse paranoit olduğu için böyle değil. Bizim bu kurumlarla bir tecrübemiz var. Bilgi Teknolojileri Kurumuyla -bir gecede Instagram'ı resen nasıl kapattığına dair- bir tecrübemiz var. Cumhurbaşkanlığı Dönüşüm Ofisiyle bir tecrübemiz var. Yayıncılık alanındaki RTÜK gibi kurumlarla bir tecrübemiz var. Artık kendi kendinin karikatürüne dönüşmüş bu son Kurum, geçtiğimiz günlerde Başkanı tarafından şöyle bir şeyle gündeme geldi: "'Türkiye'de hiç olumlu bir olay olmuyor.' duygusu veriyorlar, bunun da hakkından geleceğiz."
Şimdi, böyle bir hafıza canlanıyor siz "siber güvenlik" dediğiniz zaman. Bu kanun maddesini elimize aldığımızda da bunu görüyoruz. Peki, siber güvenliğin amacı daha demokratik bir şekilde tanımlanamaz mı? Öyle bir tanım nasıl olabilir? Bir ona bakalım, bir de bizim bu kanun teklifinin 1'inci maddesine bakalım. Siber güvenliğin demokratik bir tanım çerçevesinde yapılmış bir amaç tanımı şöyle: "Siber güvenlik, çevrim içi ve çevrim dışı bireylerin, kişilerin, ülkelerin güvenliğini korumak amacıyla bilginin ve altyapısının erişilebilirliğini, gizliliğini, bütünlüğünü ve karşılıklı bağlar ve ilişkilerini politika, teknoloji ve eğitim yoluyla muhafaza etmektir." Yani savaş yoluyla değil politika, teknoloji ve eğitim yoluyla bu alanlardaki iyiliğimizi muhafaza etmektir siber güvenlik. Bizim kanun maddemize bakıyoruz, burada ne görüyoruz? 1'inci madde: "Bu kanunun amacı, Türkiye Cumhuriyeti'nin siber uzaydaki millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel tehditlerin tespit ve bertaraf edilmesi, kurum ve kuruluşların siber saldırılara karşı korunmasına yönelik gerekli düzenlemelerin yapılması, ülkenin siber güvenliğini güçlendirmek için strateji ve politikaların belirlenmesi ile Siber Güvenlik Kurulunun kurulmasına ilişkin esasları düzenlemektir." Bakıyorsunuz, hiçbir yurttaş yararı, onun ilişkilerini, onun kurumlarını korumakla ilişkili bir şey yok; içeriden dışarıdan tehdit altındaki Türkiye, siber uzamda da aynı biçimde tahayyül ediliyor ve karşımıza bu kanun teklifi geliyor. Peki, bu kanun teklifi geliyor, biz onların iç-dış tehditten algıladığı şeyi neden aynı biçimde algılamıyoruz? Bir kere burada bir yasama organının önüne gelmiş bir kanun teklifi var. Yasama organının ister siber uzamda ister gerçek dünyada olsun bir ülkenin ulusal gücüne -bunu kapasitesine ve iyiliğine diye de anlayabilirsiniz- yönelmiş tehdit ve saldırılardan koruma vadedebilmesi için her şeyden evvel o yasama organının özgürce ve her bir politik bileşeninin fikir ve eylem yeteneğine saygı temelinde işletilmesi, buna izin veren bir siyasi iktidardan, bir siyasi rejimden söz edilebilmesi gerekir. Şimdi bu var mı ki biz buraya gelen bu yasa teklifindeki tehdidin bizler için, bizim anladığımız biçimde bir tehdit olduğunu anlayalım. Yine kendi bekasını, kendi geleceğini ve bunun devamlılığını gözeten bir iktidar anlayışı. Elimizde kalan son alanları da bu kadar yüksek biçimde internet erişimi olan ve bu kadar yine yüksek oranda sosyal medya kullanıcısı olan bir ülkede gerçek hayatı nasıl daraltıyorsa ve hepimize dar ediyorsa bu uzamları da dar etmek niyetiyle bunu önümüze getiriyor. Gücünü iktidarın neredeyse tümüyle yasama organını baypas etmeye, işlevsizleştirmeye ve itibarsızlaştırmaya maalesef hasretmiş bir iktidarın kendisi zaten ulusal güce, kurum ve kişilerin varlığına ve kendini geleceğe taşıma kapasitesine bir tehdit değil midir? Bunu düşünmemiz gerekiyor sanırım. Bu anlamda bir tehdit hâlini almış bir iktidar, gerçek dünyada nasıl her birimizi, her tür şiddet, her tür dolandırıcılık faaliyeti, her tür geleceksizlikle baş başa bırakıyorsa, karşı karşıya bırakıyorsa siber uzama elini attığında da başımıza bunların geleceğini düşünüyoruz. Basitçe şunu düşünsek bile aslında çok temel bir güvenlik duygusundan ne kadar yoksun olduğumuzu anlayabiliriz: Çok aklı başında kişilere -akademisyeninden gazetecisine, sıradan yurttaştan iş adamına- bir telefon geliyor ve o telefondan ona yöneltilen birkaç tehditle o kişinin bütün finansal varlığı birkaç dakika içinde elinden alınıyor. Neden bu kişiler işte "Hesaplarınız ele geçirildi, şu oldu, bu oldu." gibi tehditler karşısında bunun başlarına gelmeyeceğini çünkü bu ülkede suçsuz bir yurttaşın ve herhangi bir illegal faaliyetin parçası olmamış bir yurttaşın korunacağına, kimsenin onun hesaplarını boşaltamayacağına, böyle bir şey olamayacağına dair bir güven duygusunun bu kadar yaygın biçimde olmamasının anlamı da bunlarla birlikte düşünülmeli. Biz bu alanlarda o kadar korunaksızız ve gerçek dünyada devletin esas olarak yurttaşların çıkarlarını korumak ve gözetmek için var olduğu bilgisinden o kadar uzak bir anlayışa sahibiz ki böyle bir tek telefonla birçoğumuzun başına birçok kötülük gelebiliyor; bütün bunları birlikte düşünmek gerekir.
Kanun teklifinin sorunlu maddeleri birçok bakımdan zaten konuşuldu; kurulmak istenen Siber Güvenlik Başkanlığının denetimsiz, o büyük yetki gücü, buradan yola çıkarak yine hukuk alanında ihdas edilmek istenen yeni suçlar. 2022'de dezenformasyon yasasıyla "kamuyu yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" gibi bir suç nasıl ihdas edildiyse ve bunun üzerine yaklaşık 5 bin kişi soruşturmaya uğradıysa burada da Siber Güvenlik Kanunu Teklifi'nde de bakıyorsunuz, bu sefer karşınızda aslında bir veri sızıntısı olmadığı hâlde varmış gibi gösteren, böyle fantastik, bir kanun teklifinde ne arıyor bu diye durup düşüneceğiniz bir madde var. Niye var bu? Çünkü aslında, bu ülkede -işte bir önceki konuşmacı da söz etti- neredeyse 85 milyonun kişisel verilerinin hiçbir şekilde korunmadığı Ulaştırma Bakanının bizzat kendisinin kabul ettiği bir şey oldu, bazı verilerin ele geçirildiğini söyledi. Peki, bunlar ele geçirildiğinde, 85 milyonun verileri sızdırıldığında bununla ilgili bir şey yapılıyor olsaydı, bu veri sızdırma işleri bu kadar kolay olur muydu? Bununla ilgili bir tedbir o günden sonra duyduk mu? Duymadık ama ne geliyor karşımıza? Veri sızdırmaya dair gerçek bir durum söz konusu olmadığı hâlde bir bilgiyi yaymak gibi böyle bir suç karşımıza geliyor.
Güvenlik meselesi, bir toplumun kendi hayatını, kendi kapasitesini ve geleceğini planlamak için ihtiyaç duyduğu en temel zemindir. Güvenliği biraz böyle kavramak gerekir. Güvenlik, illaki askerî, militarist bir kavrayış içinden düşünülmemelidir; kendimizi gerçekleştirmek; bir kişi olarak, bir kurum olarak, bir ülke olarak kendi kapasitemizi planlamak, geleceğimizi planlamak için en temel zemindir, sıfır noktasıdır. Her şey aslında bundan sonra gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelenk, lütfen tamamlayın.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Dolayısıyla kendini gerçek dünyada güvende hissetmek ile siber uzamda güvende hissetmek birbiriyle çok ilişkilidir. Bu alanlar ifade özgürlüğünü, kişisel verileri, özel hayatı ihlal ederek korunamaz ancak iktidarın yine kendi yaşam alanını genişletmeye dönük bir saikle bu kanunun karşımıza geldiği yönündeki duygularımız güçlenir.
Kanun teklifinin bu şekilde, bu hâliyle kabul edilmesi bizim açımızdan mümkün değildir.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)