GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÛMETİ İLE AVUSTRALYA HÜKÛMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:07.12.2011

CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda Türk havacılığındaki gelişmeleri olumlu bulduğumuzu belirterek başlamak istiyorum. Bu anlamda da Avustralya ile yapılan anlaşmanın da olumlu olduğunu belirterek başlamak istiyorum. Bu çalışmalar daha da ileri bir düzeye ulaştırılır diye umut ediyorum.

Ancak değerli arkadaşlarım, ben Tokat Milletvekili olarak, havacılıktan bahsedilince Tokat Havaalanından bahsetmeden geçemem. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce yapılmış olan Tokat Havaalanı hâlen işlerlik kazanmış durumda değildir.

Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili çok sayıda sıkıntımız oldu. Denildi ki: "Uçaklar caminin minaresi nedeniyle inemiyor." Camiyi yıktık. Olmadı, dediler ki: "Köylülerin kavakları inişi engelliyor." Kavakları kestik. Bunu da geçtikten sonra denildi ki: "Pistin boyu kısa." Pistin boyu uzatıldı. Fakat hâlâ Tokat, hava ulaşımında bir yere varabilmiş değil. Uçak seferleri Ankara aktarmalı yapıldığı için şu an bomboş gidip gelmekte; herhâlde yakında, böyle giderse, o da kapanacak.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki, Tokat'ın sadece havaalanı değil, ulaşım alanında çok ciddi sıkıntıları var. Çünkü Tokat, bildiğiniz üzere, etrafıyla bağlantıları zayıf olan bir il. Bu nedenledir ki, Tokat'ın ulaşım problemini mutlaka çözmek lazım. Eğer bunu çözemezsek Tokat'ın ekonomisinin kalkınmasını bekleyemeyiz; bu, mümkün değil.

Bunların başında da arkadaşlar, on yıldır söz verilip bir türlü yapılmayan Niksar-Ünye duble yolu var. Son öğrendiğim bilgilere göre bununla ilgili olumlu gelişmeler olduğunu duymuş bulunuyorum. Umarım bu çalışma tamamlanır, bu yol yapılır ve Tokat'ın ekonomisi de bu sayede biraz canlanmış olur.

Arkadaşlar, bu yolun önemi sadece Tokat açısından değil, bu yol, İç Anadolu ile Karadeniz'i birbirine bağlayan bir yol ve sadece 80 kilometre bir yol. Evet, çetin bir bölgeden geçmesi gereken bir yol ama bu yolun yapımı, dediğim gibi hem Tokat ekonomisine hem de ülkemiz ekonomisine ciddi yararlar sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, son günlerde bu Meclisin gündeminde biliyorsunuz hep bir deprem konusu konuşuldu, fakat aldığımız sonuç da meydanda. Depremin öldüremedikleri soğuktan donarak öldüler; bir kısmı yanarak öldüler, bir kısmı açlıktan öldüler.

Arkadaşlar, Tokat ili Kuzey Anadolu fay hattının tam göbeğinde bulunan bir il ve 1939 yılındaki Erzincan depreminden beri bu fay hattının kırılmadığı da herkes tarafından biliniyor. Yani açıkçası şu an Tokat, deprem açısından Türkiye'nin en ciddi risk taşıyan alanlarından birisi fakat -ben mesleğimden dolayı da biliyorum ki- Tokat'ta depremle ilgili hiçbir tedbir alınmıyor. Arkadaşlar, biliyorsunuz deprem öldürmez. Depreme hazırlanılmayan, yanlış yapılan, doğru dürüst önlemler almayan tedbirler öldürür insanı. Şimdi Tokat'ta bir deprem olduğunu varsaysak, emin olun ki en ufak bir hazırlık yok. Umut ederim ki Hükûmetiniz, bu konuda, en yakın zamanda ciddi tedbirler alarak burada meydana gelecek bir depremin en azından can kaybını azaltma anlamında katkı sağlar diye düşünüyorum.

Gene, arkadaşlar -mutlaka sizler de duymuşsunuzdur- Tokat bölgesinde, aslında sadece Tokat'ta değil, Tokat, Sivas, Yozgat, Amasya illerinde bir Kırım Kongo Kanamalı Ateşi var. 2002 yılından beri insanlar, sadece ve sadece, kendilerini bir böcek soktuğu için ölüyorlar. "Bu kadar kalkındık, bu kadar ileri gittik, bu kadar güçlü bir ekonomiyiz." diyoruz ama insanlar da bir böcek sokması nedeniyle Tokat'ta ölüyorlar. Bu konuyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi verdik arkadaşlar. Umarım gündeme geldiğinde, sizlerin de desteğiyle bu önerge kabul edilir; onun sebepleri, sonuçları araştırılır, tedbir alınır ve artık, bu bölgedeki insanlar, kendilerini bir böcek soktu diye ölmezler.

Arkadaşlar, bu Kırım Kongo konusunda şunu da söylemek isterim ki, Bakanlığın çalışmaları son derece zayıf ve yetersizdir. Bakınız, Bakanlığın yaptığı uygulama şu: "Eğer sizi kene sokmasın istiyorsanız, üzerinize beyaz kıyafetler giyin." diyor. Şimdi, arkadaşlar, düşünün, Tokat'taki, Yozgat'taki, Sivas'taki, Amasya'daki vatandaşların hepsi yazın gününde beyaz giymiş, geziyorlar. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını siz de biliyorsunuz. Bu, bir komedi zaten. Peki, başka ne yapıyor Bakanlık? Eğer sizi bir kene ısırırsa, sizi bedava muayene ediyor, bedava tedavi ediyor.

Arkadaşlar, "koruyucu sağlık hizmetleri" denen bir hizmet var. Bu hastalıklarda, özellikle parazitlerle bulaşan hastalıklarda hastalığı engellemenin tek yolu hastalığı bulaştırıcı etkeni ortadan kaldırmaktır. Fakat yaklaşık on yıllık bu süreçte Tokat'taki kenelerin nasıl eradicate edileceği, nasıl yok edileceğiyle ilgili en ufak bir çalışma yapılmıyor. Artık vatandaş kendi kedine çözümler üretme telaşında, güvencinler besleniyor, sülünler besleniyor ve doğaya salınıyor yani açıkçası Tokatlının sağlığı artık kuşlara emanet vaziyette. Söylediğim gibi, umarım ki önergemiz geldiğinde sizlerin desteğiyle bu işle ilgili kararlar alınır ve bu bölgenin insanı kendisini bir böcek sokması nedeniyle ölmekten kurtarır diye düşünüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Tokat'ın çok ciddi ekonomik sorunları da var, bunların en başında gelen nedenlerden birisi şu: Tokat'ın bir sigara fabrikası vardı. O dönemki iktidar vekili arkadaşlarım da vatandaşa defalarca söz vermiş olmasına rağmen bu fabrika satıldı. Özelleştirmeye karşı değiliz değerli arkadaşlarım ancak bu fabrika satılırken bu fabrikanın kapatılmayacağı sözü verildi. Bakın, daha geçen haftaki Tokat'taki yerel gazetelerde sayın iktidar vekili arkadaşım şöyle bir şey söylüyor -bu cesaretini de takdirle karşıladığımı belirtmek isterim- diyor ki: "Tokatlıyı 2'nci kez kandıramazsınız." Buradan, tabii, şu anlamda çıkıyor arkadaşlar: Demek ki Tokatlı 1 kere kandırılmış, "2'nci kez kandıramazsınız." diyor çünkü. Tabii, arkadaşlar, bu fabrika kapatılınca burada çalışan insanlar perişan oldular, her birisinin bir yere tayini çıkarıldı, kimisi emekli edildi, maaşları düştü, özlük haklarını kaybettiler. Şimdi, bununla ilgili de arkadaşlar, bu insanlar şunu istiyorlar en azından: "Bizim prim günümüz doldu ama yaştan dolayı emekli olamıyoruz, hiç olmazsa Hükûmet bize bu kolaylığı sağlasın." diyorlar. Ben de bu talebi size buradan iletiyorum, değerlendirip değerlendirmemek sizlerin vicdanına kalmış bir şey, bir şey söyleyemem o noktada.

Tokat'ta devletin iki tane yatırımı vardı. Birini söyledim; sigara fabrikasıydı, satıldı ve kapatıldı. Şu an sigara fabrikasının yerinde -affınıza sığınarak söylüyorum- inekler otluyorlar, tam bir harabeye dönmüş vaziyette.

Arkadaşlar, tabii bu yetmedi, Turhal'da bizim bir şeker fabrikamız var, şimdi o satılığa çıkarıldı. Geçen hafta TÜİK'in verilerinde Tokat, Türkiye'nin en çok göç veren 1'inci ili oldu. Arkadaşlar, bu Tokat'tan ne istiyor Hükûmet? Oy istiyorsunuz, veriyorlar; yüzde 50'nin üzerinde oy verdiler size. Sigara fabrikasını sattınız, sıra şeker fabrikasına geldi. Arkadaşlar, zaten çiftçilik ölmek üzere Tokat'ta. Şeker fabrikası, biliyorsunuz sadece şeker pancarı üreticisine değil, aynı zamanda besicilere veya bunun yan dallarıyla uğraşan herkese çok ciddi bir gelir kaynağı. Bakın, söylüyorum başka hiçbir sanayi kuruluşu yok Tokat'ın. Koskoca vilayette bir tek şeker fabrikası var, şimdi "Onu satacağız." diyorsunuz. Ben de diyorum ki: "Tokatlıdan ne istiyorsunuz? İnsanlar Tokat'ı tamamen mi terk etsin istiyorsunuz?"

Arkadaşlar, hep zaman zaman söyleniliyor burada, seçim meydanlarında da çok söylediniz; "CHP'nin çakılı çivisi yok." diyorsunuz. İşte, bu Turhal Şeker Fabrikası, bu memlekete CHP'nin çaktığı bir çividir. Siz şimdi "Onu satacağız." diyorsunuz. Tabii, bu satılıp borç ödenecek, biz onu da biliyoruz. Ama hiç olmazsa insaf buyurun ki bir dahaki seçimde "CHP'nin çakılı çivisi yok." demeyin, "Çakılı çivilerini biz sattık, borç ödedik." deyin de hiç olmazsa CHP'nin hakkını da kendisine iade etmiş olun.

Arkadaşlar, yine HES projeleri var. Biliyorsunuz Tokat'tan geçen bir Kelkit Çayı var. Bizim üç tane ilçemizin içinden geçiyor bu Kelkit Çayı. Fakat verilen bu HES projeleriyle bu üç ilçe de harap edilmiş vaziyette. Eğer görmek isterseniz benim misafirim olarak, davetli olarak bir gün gideriz Tokat'a, oradaki doğanın nasıl katledildiğini hep beraber görürüz. Böyle bir doğa katliamı yok, böyle bir facia yok. Bu HES'lerden kimlerin, ne kadar çıkarı var, neden böyle bir şey yapılıyor? Gerçekten anlayabilmiş değilim. Çünkü, biliyorsunuz, bir tek çam ağacı bile yüz yıldan evvel yetişmiyor, ama buralarda orman bırakılmadı, ağaç bırakılmadı, her şey yerle bir edildi.

Daha geçen gün Erbaa'daki vatandaşlar buraya geldiler, Meclise geldiler, öyle zannediyorum ki sizin vekillerinize de uğramışlardır. "Umutlu Projesi adı altında yapılan HES projesi Erbaa'nın sonu olacaktır" diyorlar. Ama inşaat da bir taraftan devam ediyor, kimsenin vatandaşı ciddiye aldığı yok.

Değerli arkadaşlarım, bugün, aslında bizim için, Tokatlılar için çok da acı bir gün; çünkü, Reşadiye ilçemizde 7 askerimizin şehit edildiği günün yıl dönümü bugün. Bu nedenle, ben, kendilerine tekrar buradan bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum. Fakat arkadaşlar, bu olayda bir şeyi çok önemsiyorum: Geçenlerde, biliyorsunuz, o meşhur Oslo görüşmelerinde devleti temsil ettiğini söyleyen kişi örgüt mensubuna "Ne oldu da birden bire aşka geldiniz Reşadiye'de eylem yaptınız" diyor.

Arkadaşlar, açıklıkla söylemek isterim ki, bu olayın canlı şahitlerinden birisiyim. O olay olduğunda hastaneye görevli olarak gittim. Burada öldürülen 7 asker asker değildi. Nasıl değildi arkadaşlar? Bu çocuklar izinden dönen askerlerdi, tamamen sivildiler, tamamen silahsızdılar.

Şimdi arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde silahsız ve sivil insanları öldürmek "Aşka gelmek" olarak tanımlanamaz. Bunun tanımı, ancak kalleşlik, namertlik ve korkaklıktır. Kendinizi bir kere o şehit olan çocukların anne babalarının yerine koyun lütfen ve şöyle düşünün: Bu insanlar bu ülkenin vatandaşları, bu devlete vergi ödüyorlar, devlet de bu vergilerle memurlarına maaş ödüyor. Siz, kendi çocuklarınızı öldüren kişilere ödemiş olduğunuz vergiyle maaş ödenmesine razı olur musunuz arkadaşlar? O insanlar razı olmak zorundalar. Çünkü bu konuyla ilgili Sayın Başbakan ne dedi: "Sayın Fidan bizim iyi arkadaşımızdır, herkese yedirmeyiz." dedi. Ben mutlaka ki bu Mecliste bulunan bütün arkadaşlarımın bir vicdan sahibi olduğunu düşünüyorum ve bu konuyla ilgili gereken girişimin yapılacağına inanıyorum, hâlâ bu umudumu koruyorum, açıkça söylemek isterim.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz çok yakın bir zamanda Sayın Başbakan bir ameliyat geçirdi. Şunu çok açıklıkla söylemek isterim bir hekim olarak: Sayın Başbakanın sağlığı için yapılan her şey doğrudur. Biz, Sayın Başbakanı beğeniriz beğenmeyiz, takdir ederiz etmeyiz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanıdır ve bu vesileyle de kendisinin sağlığı konusunda gösterilen her türlü çabayı da takdirle karşılamak gerekir diye düşünürüm. Fakat arkadaşlar, şöyle bir şey var: Bu sağlık politikaları bu ülkede çok övüldü, çok methedildi ama bakın ne oldu? Tekrar tekrar söylüyorum, yapılan işler yanlış değildir, yapılan şey doğrudur fakat Sayın Başbakan ameliyat edilirken normalde devlet hastanesinde çalışması yasak olan insanlar o hastaneye getirilip ameliyata girdiler.

Arkadaşlar, bizim karşı olduğumuz şey Tam Gün Yasası falan değil, biz bunu her yerde söylüyoruz. Bu Tam Gün Yasası'nı oturalım, konuşalım, anlaşalım, daha doğru, daha dürüst bir şekilde çıkmasını sağlayalım. Bunun ülkeye bir zararı olmaz, insanlarımıza bir zararı olmaz, size bir zararı olmaz; konuşalım, bu olayın muhatabı olan herkesle karşılıklı konuşalım, diyelim ki: "Bu iş nasıl yapılırsa daha iyi olur?" Yani sizler daha iyi bir hizmet sunmak istemiyor musunuz arkadaşlar? Ben öyle olduğuna inanıyorum ama bu Tam Gün Yasası tam bir keşmekeşlik, kimseye sorulmadan, yangıdan mal kaçırır gibi çıkarıldı; biliyorsunuz kanun hükmünde kararnameyle çıktı. Hâlbuki şuraya gelseydi -burada çok sayıda hekim arkadaşımız var, bu konuyla ilgili arkadaşlar var, hukukçu arkadaşlarımız var- konuşsaydık, bunun daha doğru dürüst çıkmasını sağlamaya çalışsaydık?

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Geçen dönem çok konuşuldu.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Geçen dönem buradan çıktı.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Efendim?

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Geçen dönem çok konuşuldu, çok tartışıldı.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Biz duyduk mu? Duymadık. Herhâlde siz kendi aranızda konuştunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Yok, hayır, Mecliste tartışıldı Sayın Vekilim.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Peki.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Geçen dönem siz yoktunuz.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Siz o zaman bu konuda devam edeceksiniz ama bakın, ben de şunu söylemek istiyorum: Sayın Başbakana yapılan şeyden vatandaş da yararlansın arkadaşlar. Bunun kimseye bir zararı yok. Bunlar bizim ülkemizin vatandaşları, başka bir yerden gelmiyorlar. Söylemek istediğim konu buydu.

Şimdi, gene arkadaşlar, geçenlerde Vahit Kaynar isimli bir vatandaş Polonya'da yakalandı biliyorsunuz. Vahit Kaynar'ın kim olduğunu da biliyorsunuz hepiniz. Sivas katliamının bir numaralı sanığıydı kendisi. Biz olayı basından öğrendik, hemen ilgili bakana da bir soru önergesi verdik, dedik ki: "Sayın Bakan, bu adamın yakalandığından bilginiz var mı, bu doğru mudur? Doğru ise bu adamı teslim alacak mısınız Polonya'dan?" diye sorduk. Aslında bu soruyu sorarken de asıl amacımız, Sayın Bakanın gözünden böyle bir şey kaçtıysa biz de uyarmış olalım, katkı sağlayalım diye sorduk. Fakat ne oldu? Polonya Hükûmetinin tanıdığı kırk günlük süre doldu, Vahit Kaynar elini kolunu sallayarak çıktı gitti. Tabii, arkadaşlar, bu, bu ülkede yaşayan insanları çok ciddi şekilde rencide etti. Devletin hiçbir görevlisi, bırakın Bakanlığı, bu ülkede insanların ölümüne sebep olan kişinin elini kolunu sallayarak gitmesine göz yummamalıdır. Ancak, AKP'nin bu konudaki sicili maalesef bozuk.

Bakın arkadaşlar, geçen hafta Tokat'tan bir vatandaşım arıyor beni, diyor ki?

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Çok temiz bir siciliniz var sizin!

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - "Sen bu işlere karışma Metinciğim." demedi mi Başbakan sana!

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Konuşma ikide bir! Sen ne anlarsın!

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Peki!

Şimdi arkadaşlar, vatandaş ne istiyor bakın, vatandaş "Sayın Vekil, şu anda babamın tabutunu taşıyorum. İstanbul'dan getirdim, gömmeye gideceğiz, ama araç gitmiyor, yolumuz yok." diyor.

Şimdi arkadaşlar?

OSMAN ÇAKIR (Düzce) - Geçen hafta oradaydım.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Sayın Vekilim, isterseniz beraber gideriz, görürsünüz. Davetlim olarak gelebilirsiniz, bütün samimiyetimle söylüyorum. O köylere gitmemişsinizdir siz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Hangi köy?

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - O köylere gitmemişsinizdir. Almus'un Kızılelma köyü, gidelim beraber.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Adını söyle, araştıralım.

BAŞKAN - Lütfen Sayın Milletvekili.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Şimdi arkadaşlar, bakın, adam babasının cenazesini köyüne götüremiyor. Bu işleri böyle yapmayın. Toplumun bir kısmını ötekileştirerek bir yere varamazsınız. Bu insanları kazanmaya çalışın.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Köyün adını söyle, adı ne?

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Söyledim ya, duymadın mı? Almus Kızılelma köyü.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir seferde anlayamıyor, tekrarla.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Arkadaşlar, bu insanları ötekileştirmekten vazgeçin, bu yanlış bir politikadır. Bu insanlar bu devlete vergilerini veriyorlar, bu insanlar vatandaş olarak üzerlerine düşen her türlü şeyi yapıyorlar fakat bu köylerin hiçbirisine hizmet gitmiyor. Eğer böyle yaparsanız, böyle yapmaya devam ederseniz, bir zaman sonra bu insanları kaybedersiniz. Bu insanlar bir yere kadar dayanırlar, bir yerden sonra bu iddiadan vazgeçerler, kendilerini bu devlete ait hissetmemeye başlarlar. Bu nedenle, ben, sizin bu konuyu daha ciddi değerlendirip, hizmeti verirken daha eşit davranmanızın daha doğru bir şey olacağını düşünüyorum. Umarım, sizler de bu görüşlerime katılırsınız.

Arkadaşlar, bugün Sivas davasının zaman aşımına girmesi gibi bir tehlikesi oluştu. Şunu açıklıkla söylemek isterim ki Sivas davası zaman aşımına uğrayabilir, düşebilir; hiçbir şey değişmez bizim açımızdan. Biz, Sivas'ın katillerini sonuna kadar takip edeceğiz arkadaşlar, mahkemeleriniz takip etmeyebilir ama biz edeceğiz, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Biz öldük ve acılarımızı gömdük, biz yandık ve acılarımızı gömdük. Onların elini kolunu sallayarak bu ülkede dolaşmalarına izin vermeyeceğiz. İster o dava düşer ister düşmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Düzgün, teşekkür ediyorum.