| Konu: | Siber Güvenlik Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 05.03.2025 |
HASAN ÖZTÜRK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin geleceği açısından son derece kritik Siber Güvenlik Kanunu Teklifi'ni görüşüyoruz ancak tek adam yönetimi yine düğmelerini baştan yanlış ilikliyor.
Siber Güvenlik Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 8 Ocakta kurulmuş, kurum kurulduktan sonra biz burada kuruma göre kanun konuşuyoruz; basitçe; önce, bina kaçak yapılmış, şimdi Meclisten çalışma ruhsatı istiyorsunuz. Siber güvenlik gibi dijital vatanın millî güvenliği bir kararnameyle "Ol." denildiğinde olamaz; kuruma 135 kişi değil, 1.000 kişi de koysanız olmaz. Bilgi çağının yüksek teknoloji, yetkinlik, süreklilik ve tutarlılık isteyen bu işleri "Ol." denildiğinde olmuyor ama siz hâlâ anlamıyorsunuz. Siber güvenlik yol yapmaya benzemez. Dolayısıyla, millî bir başlık taşıması gereken, siber dünyada ülkemizin kurumlarının ve insanlarının korunması için iktidar, muhalefet, kamu, bağımsız üniversiteler ve özel sektör temsilcileriyle birlikte süreci ortaklaştırmalıydınız. Siyasi bürokratların hazırladığı bir kurum yapısıyla bunun varacağı sonuç mevcut durumdan daha iyi olmayacaktır. Bugün siyasallaşan devlet kurumlarının, bu kurumlardaki siyasallaşmış yöneticilerin davranış algoritmaları ortadadır; saray ne istiyorsa algoritma sadece onun isteklerine göre işlerin yürümesi için çalışmakta çünkü varlığını ona borçlu hissetmekte, devlet aklı ortadan kaybolmaktadır. Örneğin, bugün iktidar yanlısı basın, basın mensubu, sosyal medya fenomeni, muhalefet liderine hakaret eden, muhalefetin seçilmiş belediye başkanlarına ya da vekillerine hakaret eden ya da iktidar partisinden seçilmiş olan herhangi bir kişinin görevini kötüye kullanma veya diplomasını denetleme sorumluluğunu kendini -tırnak içinde- adalete adamış bugünün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ulvi görev tanımının içinde görüyor mudur acaba? Tabii ki hayır. Olabilir mi? Tabii ki olamaz. Peki, sadece muhalefetten seçilmiş insanların ya da muhalif basının veya muhalif kişilerin sorun olması veya sorunlu olması olasılık bilimi açısından da rassal olarak kabul edilebilir olağan bir şey midir? Tabii ki olamaz; aksine, yürütmenin başındakilerin hâliyle yürütme göreviyle daha fazla hata yapabilme ihtimali aslında ortadadır ancak algoritmaya göre verilen talimat bellidir. Bugün en canlı örneğini niye veriyoruz? Bu kurumlar da bu şekilde siyasi, Cumhurbaşkanına bağlı kurulursa kurumların siyasallaşacağını, millî olamayacağını bir kez daha hep birlikte anlayalım. (CHP sıralarından alkışlar) Devleti siyasallaştıran bu partizan zihniyetten hep birlikte kurtulmalıyız. Siber olaylar doğru tanımlanmalı, iktidar bugün susturmaya çalıştığı muhalif sesleri bir siber saldırı tanımı içine alabilecek genel tanımları ortadan kaldırmalı, susturmak için bir baskı aracı hâline gelmesine olanak sağlayacak bu kanun, bu kurum bu amaçlara asla hizmet etmemelidir.
Sonuçta ifade özgürlüğü Anayasa'mız ve kanunlarımızla güvence altına alındığı gibi Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nin 19'uncu maddesinde de güvence altına alınmış temel bir insan hakkıdır. Ancak dünya genelinde geri bırakılmış birçok ülke hükûmetleri otoriter yönetim anlayışları gereği ifade özgürlüğünü ve demokrasiyi hiçe sayma eğilimini sergiliyorlar.
Siber güvenlik politikalarının amacı, dijital ortamın güvenliğini artırarak ifade özgürlüğü de dâhil olmak üzere temel hakların korunmasına katkıda bulunmak olmalıdır. İfade özgürlüğünü sınırlandırma riski taşıyabilecek düzenlemelerden de belirsizliklerden de kaçınmak esas olmalıdır; bizde ise teklifin maddeleri yine ifade özgürlüğünü, kişisel verilerin güvenliğini ortadan kaldıran, kendi mahremiyetindeki bilgilere keyfî erişime ve istemeye izin veren hukuk dışı dayanaklara olanak sağlayacak genellemelerle dolu. Özellikle 6'ncı madde siber güvenlik bahanesiyle geniş bir gözetim ve veri toplama yetkisi yaratıyor ve temel hakları bu manada hiçe sayıyor.
Başka bir kritik soru şu: Bu Başkanlık kime karşı sorumlu? Bağımsız bir denetim mekanizması var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap veren bir yapı mıdır? Cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlı olduğu için burada yargı denetimi de fiilen ortadan kalkmıyor mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.
HASAN ÖZTÜRK (Devamla) - TÜBİTAK BİLGEM ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına bağlı siber güvenlik birimleri gibi çeşitli yapılar yıllardır bu alanda var. Bunlar yetersiz mi? Evet. Eğer öyleyse neden bu yetersizlikleri bu kurumlar içinde çözecek önerilerle bu yapılmadı? Siber güvenlik gibi yüksek teknoloji, yazılım, yapay zekâ, bilimsel çalışmalarla paralel olmak zorunda olan bu işlerin TÜBİTAK gibi yerli ve millî ürün geliştirme, sertifikasyon konusunda da bu süreci diğer paydaşlarıyla en iyi şekilde yönetecek bir kurum varken neden partili Cumhurbaşkanına bağlı bir kurum kurdunuz? Siyasi hedefler millî hedeflerden öncelikli olduğu için olabilir mi?
Yine, kurumun kadrolarına bakıldığında, 135 kişi tahsis edilmiş; idari kadro 95 kişi, 40 da teknik kadro var. Dolayısıyla 85 milyonun siber güvenliği 40 kişilik kadroya emanet. Ne diyelim? Allah bizi korur elbet diyor, bu kanun teklifinin geri çekilmesini öneriyorum. (CHP, İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)