| Konu: | KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE YER ALAN ENGELLİ BİREYLERE YÖNELİK İBARELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI İLE IĞDIR MİLLETVEKİLİ SİNAN OĞAN VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL'IN; T.C AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI ÖZÜRLÜ VE YAŞLI HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN VE ÖZÜRLÜ MEMUR SEÇME SINAVININ İSMİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ; TOKAT MİLLETVEKİLİ REŞAT DOĞRU VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ MERSİN MİLLETVEKİLİ MEHMET ŞANDIR'IN; ÖZÜRLÜLER VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE KOCAELİ MİLLETVEKİLİ HURŞİT GÜNEŞ'İN; BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ SS 436 |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 25.04.2013 |
CHP GRUBU ADINA HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; samimiyetle ifade edeyim ki bugün güzel bir gün. Çünkü, Mecliste, yüce Mecliste Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan uzlaşmayla muhalefet şerhsiz bir yasa tasarısı geldi.
Değerli arkadaşlar, 4 Aralık tarihinde yani geçen yıl bir yasa teklifi vermiştim, uzun bir çalışma yapmıştım, zorlu bir çalışma. Yasalarımızda, tüm hukuki mevzuatımızda yer alan "özürlü" ve "sakat" sözcüklerinin kaldırılıp arındırılarak yerine "engelli" sözcüğünün konulması için bir yasa teklifi hazırlamıştım. Fakat, ne güzeldir ki Hükûmetimiz daha sonra 19 Şubat 2013 tarihinde benzer bir tasarıyı getirdi, Meclise sundu. Bu nedenle, hemen, baştan ifade edeyim: Sayın Fatma Şahin'i kutluyorum. Çok doğru ve olumlu bir iş yaptı ve bizim bu yasa teklifimiz doğrultusunda bir tasarıyı yüce Meclise sundu. Beraberinde, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Barış ve Demokrasi Partisinin temsilcilerini de kutluyorum, yine Komisyonda buna Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber destek verdiler.
Değerli arkadaşlar, genç bir yaşta, öğrenciyken, yurt dışında, üniversite kampüsünde, görmeyen bir öğrencinin trafikte karşıdan karşıya geçerken zorluk çektiğini ve engelli olmayan öğrencilerin koşturarak onun karşıdan karşıya geçmesine yardım ettiğini gözlemledim. Orada bir şeyi gördüm, çok önemli: Engelli olmayanlar, engelli olanlardan kendilerini sorumlu hissediyorlardı bir toplumun parçasıyız diye. Engellilerin sorunları, aslında, engelsizlerin sorunu olarak, sorumluluğu olarak görülüyordu, anlaşılıyordu.
Şimdi, "özürlü" kelimesi ayıp bir kelime. Sanki, engelli yurttaşlarımızın bir özrü, bir kabahati var da bundan dolayı özür dileyecek. "Sakat" kelimesi yer alıyor bazı yasalarımızda; sakat yani bir yeri bozuk. Bu yurttaşlarımızın, bu insanların bir yeri bozuk değil, sadece bazı engelleri var. O nedenle, bunun değişmesi, kalkması gerekiyordu. 94 maddede, kanun maddesinde değişiklik yapılıyor ve bu ayıp, bu özür, yasalarımızdan kalkıyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, mutluluğumu ifade ettim. Mutluluğumun bir toplumsal tarafı var -onu ifade ettim- bir de siyasi tarafı var. O siyasi taraf da şu: Parlamentoda demek ki uzlaşma olabiliyor. Şimdi, zaten, parlamentoların temel işlevi ve amacı da uzlaşma. Şimdi, bakınız, muhalefet tabii eleştirecek, eleştirirse doğrusunu yapar, görevini yapar, sorumluluğunu yerine getirir; ikaz edecek, yol gösterecek, eleştirecek, hatta, bazen yanlışı engellemeye çalışacak, bazen de doğruyken de destek verecek, bugün yaptığımız gibi.
Şimdi, burada, akıllı iktidar, muhalefete değer verdikçe, muhalefetle uzlaşma yahut müzakereyi açık bıraktıkça kendisi başarılı olur. İşaret etmek istediğimiz temel mesele de bu: Muhalefete ses verin, dikkat edin, önerilerini, eleştirilerini dikkate alın ve değer verin.
Değerli arkadaşlar, şu anda Mecliste bine yakın Cumhuriyet Halk Partisinin yasa teklifi var, 949 tane bildiğim kadarıyla. 855 araştırma önergesi var. 10 bini aşkın, hatta 12 bine yakın yazılı soru önergesi var. Soru önergeleri, tabii, bilgi almak için ama yasa tekliflerinin çok önemli bir yeri var. Bu yasa tekliflerinin birçoğu çok değerli. İşte, biraz önce, benim daha önce verdiğim yasa teklifi, Sayın Bakan tarafından Hükûmetin yasa tasarısı olarak getirildi. Dolayısıyla, bunlara dikkat etmek, bunları değerlendirmek ve bunların gereğini yapmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bunları söylüyorum ama eleştirilerimiz var. Biz ne zaman bir konuda Hükûmete bir eleştiride bulunsak yahut yol göstermeye çalışsak, hatta destek vermeye çalışsak, kredi açsak, Başbakan ne yazık ki elinin tersiyle itiyor. Bir tanesini biliyorsunuz, "Muhtac-ı himmet bir dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede." dedi. Şimdi, nasıl engellilere "özürlü" demek ayıpsa, bir muhalefete de destek açmak istediği zaman böyle bir muamele ayıp. Bunu doğru bulmuyoruz. Birlikte Türkiye'deki her toplumsal sorunu çözebiliriz, zaten o nedenle parlamenter demokrasi var. Burada, birlikte, her toplumsal sorunu çözebiliriz.
Mesela, "Birlikte daha demokratik bir anayasa yapabiliriz." dedik ve bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurduk. Ama yarıda kaldı. Sayın Başbakan süre koydu, "Şu tarihten önce bitiremezseniz ben orayı lağvederim, çıkarım oradan." dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, anayasalar nasıl yapılıyor? Ya Mecliste büyük bir çoğunlukla kabul ediliyor ya da halkoyuna sunuluyor, yine büyük bir ittifak aranıyor. Şimdi, uzlaşma çok önemli bir kurum ve demokrasinin de özü. Barış da uzlaşmayla elde edilir. Barışı sadece toplumun bir kesimi elde edemez. Eğer bir toplumsal barış arıyorsak, toplumun tamamının barış konusunda uzlaşması gerekiyor. İşte, Cumhuriyet Halk Partisi de o nedenle "Barışı bu Mecliste elde edelim." dedi ve bu Mecliste, temel sorunumuz olan terörü -bir boyutu orada, bir boyutu Kürt sorunu- Mecliste tartışalım, Mecliste komisyonları kuralım istedi.
Şimdi akil adamlar var, Türkiye'nin her bir yönünü dolaşıyorlar. Ne anlatıyorlar? Ben merak ediyorum, akil adamlar ne anlatıyorlar? Akil adamlar barışı anlatıyorlar. Türkiye'de 76 milyon nüfus içinde barış istemeyen mi var? Yani Karabük'e gittiklerinde barışı istemeyen birileri var da onları ikna etmeye mi çalışıyorlar? Yahut Mardin'e gittiklerinde yahut Rize'ye gittiklerinde Türkiye'de barışı istemeyen var mı? Barışı istememek mümkün mü? Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yurttaşlarımızın tamamı kan dursun, barış olsun istiyor. Şimdi, peki, bu arkadaşlar ne yapıyor? Akil insanlar gidiyorlar -televizyonlar bunları gösteriyor- bir reklam kumpanyası gibi her yeri dolaşıyorlar, geziler yapıyorlar, "Barış olsun." diyorlar; sanki istemeyen birisi var ve onu ikna edecekler. Peki, ne anlatıyorlar? "Barış olsun." diyorlar. İçeriği yok, süreç yok, ayrıntı yok.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde kalıcı barış ve huzuru hepimiz istiyoruz. Ama bir şey söylüyoruz: Silahlar geçici olarak susmasın, ateşkes olmasın, barış olsun diyoruz. Fark burada. Silahın susması yeterli değil. Parlamenter uzlaşma olacak, hepimiz anlaşacağız.
Bakınız, ilginç bir şey daha oldu: Kandil'le görüşmeler oluyor yazılı ama burada görüşme olmuyor, Parlamentoda görüşme olmuyor. Bu nasıl parlamenter demokrasi? Bu nasıl anlayış?
Cumhuriyet Halk Partisi olarak -biraz önceki konuşmaları da izledim- bizim istediğimiz şu: Biz silahların bırakılıp Kandil'e gidilmesinden elbette mutlu oluruz ama yetmez. Genel Başkanımız dün söyledi, dedi ki: "Gitmelerinden, terk etmelerinden elbette mutlu oluruz." Neden yetmez? Biz Kandil'e gitmelerini değil, Kandil'in boşalmasını istiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) - Gereğini yapın, Kandil'i de boşaltın.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Ortadan tamamıyla kalksın PKK istiyoruz. Kandil boşalsın istiyoruz ve kalıcı olarak silahlar ortadan kalksın istiyoruz. Öyle bir ortam olsun ki silaha başvurulmasın istiyoruz, silahın kökü kurusun istiyoruz, özgür Türkiye olsun istiyoruz; sadece fikirler tartışılsın, zemini de başta Parlamento diyoruz.
Şimdi, bakın, Genel Başkanımız bir hukuk sürecinden bahsetti. Çok önemli hukuk. Şimdi, Habur'dan yahut sınırlarımızdan terörist unsurlar çıkacak. Varsayalım, güvenlik kuvvetlerinden biri "Dur, nereye gidiyorsun?" dedi, "Kandil'e dönüyorum. Silahımı bıraktım. Daha önce askerleri öldürüyordum, şimdi öldürmüyorum, dönüyorum." dedi. "Peki, hadi git, bir daha da yapma." dedi. Öyle mi? Bir kaçakçı geçiyor, "Dur, nereye gidiyorsun?", "Ben kaçakçıydım, sınırdan kaçıyorum." Onu yakalayacak. Böyle hukuk olur mu? Böyle hukuk olur mu? İkazımız budur. Hukuksuz bir şey olmaz, hukuk herkese lazım.
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Güneş, hukukunu birlikte oluşturalım o zaman.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Evet, bu Parlamentoda, gelin, bu Parlamentoda, siz de dâhil, Adalet ve Kalkınma Partisi de dâhil, Milliyetçi Hareket Partisi de dâhil ve Cumhuriyet Halk Partisi de dâhil hep birlikte barışı burada tartışalım; Kandil'de değil, İmralı'da değil. Arzu ettiğimiz olay budur.
Şimdi, biz terörün ardında elbette dış güçlerin olduğunu biliyoruz, herkes biliyor. Fakat, Kürt sorununu çözeceksek bölgeye sadece ekonomik yatırımların yeterli olmadığını da söyledik. Dedik ki: Gelişmiş bir demokrasi sağlayalım Türkiye'ye, özgürlükler geniş olsun, kültürel özgürlükler geniş olsun, bunları sağlayalım. Genel Başkanımız ve Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi getirdi, 16 maddelik bir özgürlük paketi sundu. Siyasi Partiler Kanunu'nu değiştirelim dedik, Seçim Kanunu'nu değiştirelim dedik. Seçim Kanunu'nda demokratik olmayan unsurlar var. Acayip bir usulle, bağımsız olarak arkadaşlar seçiliyor, sonra bir siyasi partiye dâhil olup buraya geliyorlar. Niye? Bu demokrasi mi? Bu düzgün bir şey mi? İndirelim şu barajı dedik. Neden olmuyor? Neden baraj meselesi bu Parlamentoya bir türlü gelmiyor? Demokrasi bu, sorunu asıl ve kökten çözecek olan unsurlar bunlar.
Değerli arkadaşlar, Başbakan diyor ki: "Ben pazarlık yapmadım PKK'yla." E, ne oldu? Birdenbire Abdullah Öcalan'ın başına taş düştü de onun için mi bu mektupları yazdı? Ne oldu? Yani birtakım mektuplar yazıldı, niye o mektuplar gidip de MİT yetkililerinin eline verilip de onaydan geçiyor? Ne oluyor? Biz bunları öğrenmek istiyoruz. Bunu öğrenmek bu Parlamentonun hakkı olduğu gibi, tüm Türk halkının hakkı.
Değerli arkadaşlar, şimdi, önemli bir süreçten geçiyoruz. Ama bu sürecin bir parçası daha var. Aynı zamanda bir başka tartışma daha oldu, o da şu: Başbakan "Eğer benim Anayasa sürecim böyle Parlamentodan filan geçmezse bir C senaryom var, BDP'yle ben onu yaparım." dedi. Nereden aklına geldi bu C senaryosu? Yani, diğer tüm siyasi partiler aklından çıktı da tam bu İmralı sürecinde birdenbire aklına BDP'yle bir anayasa yapmak mı geldi?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yanaşmazsanız ne olacak? Uzatılan eli tutmazsanız ne olacak?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Biz hazırız Beyefendi, biz hazırız. Anayasa Komisyonunda arkadaşlarımız çalışıyor, kaldırmıyoruz oradan, sonuna kadar oturun ve demokratik bir anayasayı Türkiye için yapın diyoruz. Orada oturmak hepimizin boynunun borcu. Eğer demokratik bir anayasa istiyorsak o Komisyon sonuna kadar çalışacak ve Türkiye'nin özlediği bir anayasayı bize getirecek. Uzlaşmayla, uzlaşmayla? Posta memurlarının getirip götürdüğü yazışmaları kabul edeceksiniz ama anayasayı burada tartışmayacaksınız, oluşturmayacaksınız.
Şimdi, bir şey daha söyleyeceğim. BDP'li arkadaşların da konuşmalarını izledim. Onların da ızdıraplarını anlıyoruz ama bir şey daha var. Bakın, demokrasi şeffaflık ister. Uludere'de ne oldu, öğrendiler mi? Biz öğrenemedik Uludere'de ne oldu, kim talimatı verdi, öğrenemedik. Afyon'da patlama muamma kaldı. Cilvegözü'nde bomba patladı, muamma kaldı. Demokrasiden bahsediyoruz, şeffaf demokrasiden, herkesin bilgi aldığı bir demokrasiden, bunları öğrenemedik, bunlar öyle kaldı. Suriye'ye, bizim -sınırları dışında- uçağımız düştü, ne olduğunu anlayamadık. Suudi Arabistan'dan ve Katar'dan birtakım nakliyatlar olduğu haberleri çıktı, hatta Ankara Esenboğa Havaalanı'nın bir nakliyat noktası olduğu söylendi, yazıldı Batı basınında. Öğrenebildik mi? Hayır, öğrenemedik. Türkiye'de demokrasi olsaydı, şeffaf bir demokrasi olsaydı bunları öğrenirdik. Bunlar muamma olarak kaldı. Şimdi, aynı şeyi de bu süreçle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi söylüyor. Muamma olsun istemiyoruz, bilgi verin diyoruz. Doğru bir şey yapıyorsanız katkı veririz, yanlış bir şey yapıyorsanız eleştiririz; bu kadar basit ve net.
Şimdi, bakınız, bir şey daha söyleyeyim, önemli bir konu diye düşünüyorum. Sınırlarımızdan teröristler çıkacak, Kandil'e dönecekler. Akil insanlar da barış için dolaşıyorlar. Peki, bu akil insanlar Silivri'ye gidip tek kurşun sıkmamış fakat yıllardır orada yatan, yargıları bir türlü bitmeyen ve adaletin bir türlü tesis edilmediği yere gidecekler mi? Adaletten ve barıştan bahsediyorlarsa bir de orayı ziyaret etsinler, görelim. Madem bu kadar akıllılar, madem Türkiye'ye akıl ve barış satıyorlar, oraya da gitmeleri gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, mayıs ayı içinde Başbakanımız Gazze'yi ziyaret edecekmiş, hayırlı olsun. Şimdi, tabii, Amerikalılar "Gitme." diyor, hatta Filistin yönetimi de "Gitme." diyor ama?
MUSA ÇAM (İzmir) - John Kerry izin vermiyor!
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Evet.
Bir şey söyleyeceğim. Gazze'de ızdırap ve zulüm var, doğru. Kim yapıyor? Zalim kim? İsrail.
Şimdi, Mavi Marmara'da 9 yurttaşımız öldü. Ne kadar zaman önce? Üç yıl önce. Özür ne zaman geldi? Üç yıl sonra geldi. Neyin üzerine geldi? Barack Obama İsrail'i ziyaret ettikten sonra geldi. Tazminat da geliyor. Ama bir şey söyleyeyim, Mavi Marmara'da ölen yurttaşlarımızın aileleri tazminatı kabul etmiyor, diyor ki: "Ceza istiyoruz." Ceza yok. Kabul etmiyorlar; tıpkı Uludere'deki onurlu yurttaşlarımız gibi tazminatı kabul etmiyorlar, "Para istemiyoruz, onurumuzu istiyoruz." diyorlar. Dolayısıyla, onların canının mali bedeli, pahası yok.
Şimdi, bir şey söyleyeceğim. Üç yıl boyunca ne yaptı Hükûmet? Esti kükredi, değil mi? Ama bir şey daha oldu arada. O zalim İsrail'i korumak için Kürecik'e radar koydu, koydu ki İsrail güvende olsun diye. Yine, İsrail'i son derece sıkıntıya sokan Suriye'nin içini de bir iç savaşa dönüştürdü. İsrail'i rahatlattı, İsrail şimdi huzurlu; istediği gibi Gazze'yi abluka altına alabiliyor, istediği gibi ezebiliyor, zulmedebiliyor. Bu, ikiyüzlü bir dış politikadır.
Değerli arkadaşlar, engellilerle ilgili konuda Bakanlık mensuplarını ve Hükûmet tasarısını kutladığımı söyledim muhalefetin diğer partileriyle birlikte. Şimdi, bu yetmez. Bu bir başlangıç ama yetmez. Neden yetmez? Çünkü Anayasa'nın 10'uncu ve 113'üncü maddelerinde "özürlü" sözcükleri duruyor. Sayın Bakana Sağlık Komisyonunda söyledim. Yine aynı biçimde, 61'inci maddede "sakat" kelimesi duruyor. Madem Mecliste uzlaşabiliyoruz, getirin Anayasa'yı da değiştirelim dedim. Başbakan bu konuda, benim Sayın Elitaş aracılığıyla yolladığım mesaja olumlu baktığını söyledi ama gereğini yapmadı. Dedi ki: "Hayhay, Hocanın dediğini yapalım. Hatta, tek maddelik bir öneriyle o değişikliği yapalım." Niye olmadı? Uzlaşıyoruz işte, iyi şeylerde uzlaşıyoruz. Getirin, parlamenter demokrasiyi çalıştıralım. Pervin Buldan Hanımefendi'yle ve yine, Mehmet Şandır Bey'le görüşmüştüm, hazırlar. Biz de hazırız Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu Anayasa değişikliğini hemen ve derhâl yapalım. Bu bir başlangıç ve sembolik bir değer taşıyor.
Tabii, yasalardaki ve Anayasa'daki "özürlü" sözcüğünün kalkması engellilerin sorunlarını kaldırmıyor ama sembolik bir değer taşıyor dedim, hem toplumsal açıdan hem de siyasal açıdan yani uzlaşma, parlamenter uzlaşma açısından önemli bir anlam taşıyor. Ama bunu yapmalıyız, bir an önce yapmalıyız çünkü Türkiye'de ne yazık ki engelliler gerçekten zor bir yaşamı paylaşıyorlar.
Şimdi, bakınız, bazı verileri vermek konumundayım. En önemlisi, engellilerin yüzde 36'sı okuryazar değil. Üçte 1'den fazlası engellilerin okuryazar değil, düşünebiliyor musunuz? Engellilerin sadece yüzde 2,4'ü üniversite mezunu, hâle bakın. Engellilerle ilgili sadece bir kelime değişikliği yapıyoruz bugün. Türkiye'nin yüzde 12'si, 8-9 milyon engellimiz var, durumları bu. İş gücüne katılım oranları yüzde 20'nin biraz üstünde, yani çalışamıyorlar. Kadınları soruyorsanız, onu da söyleyeyim. Kadınların yüzde 93'ü iş gücüne katılamıyor, yani engelli bir kadının çalışma olasılığı yüzde 7; olasılığı, iş gücüne katılması; iş bulmasını söylemedim. Olağanüstü bir ızdırap var ve bunu kaldırmamız gerekiyor.
Şimdi, TÜİK engellilerle ilgili araştırma yapıyor mu? Yapıyor. Soruyor, diyor ki: "Nedir sorunlarınız?" Tek tek ayrıntısıyla anlatmayayım fakat söylenilen şu: Üçte 2'si kamu hizmetlerinin yetersiz olduğunu söylüyor kendileri için, kaldırımlardan dükkânlara, marketlere, mağazalara, lokantalara kadar. Yüzde 85'i devletten aldıkları yardımın yetersiz olduğunu söylüyor ve bu konuda Bakanlığa çok büyük görevler düşüyor.
Değerli arkadaşlar, tekrardan kutluyorum ama şunu da söyleyeyim: Özürlü yurttaşlarımızdan, engelli yurttaşlarımızdan şimdiye kadar onları "özürlü" diye nitelediğimiz için özür diliyorum, bütün engelsizler adına özür diliyorum. Bu yasa değişiklikleri engelliler için bir müjde olmasın, bir başlangıç olsun ve bu başlangıç da engelliler için değil, engelsizlerin bir sorumluluğu olarak üstümüzde olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar)