GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Büyük Birlik Partisinin kurucusu ve Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 16’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:70
Tarih:25.03.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, uzun yıllar beraber yol yürüdüğüm, otuz üç sene dava arkadaşlığı yaptığım ve bundan dolayı da büyük bir gurur ve onur duyduğum bir insandan, bir devlet adamından ama daha önemlisi, bu milletin insanından, benim "Günümüzün son alpereni o." diye tarif ettiğim Muhsin Yazıcıoğlu'ndan bahsedeceğim.

Rahmetli Başkanım ve 5 arkadaşımız 25 Mart 2009'da bir helikopter kazasında -ünlem işareti içerisinde- aramızdan ayrıldı ve Rahmetirahman'a kavuştu. Bugün 16'ncı ölüm yıl dönümü. Ben "Bu bir kaza mıydı, suikast miydi; arama kurtarma konularında ihmal var mıydı, yok muydu ya da devlet ve Hükûmet yapması gerekenleri yaptı mı yapmadı mı?" tartışmalarına bugün girmeyeceğim. Bu konuda gerek ben gerek Yazıcıoğlu'nun yol ve dava arkadaşları yıllarca bunun mücadelesini verdi. Herkes bir şeyler yaptı; kimi yapıyor gibi göründü, kimileri de bu konuyu sümen altı etmek için elinden geleni yaptı ki bu son söylediklerimde maalesef başarılı olduklarını da itiraf etmeliyim.

Değerli milletvekilleri, birçokları rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nu bir siyasi partinin genel başkanı olarak hatırlar. Evet, o son olarak Büyük Birlik Partisinin kurucusu ve vefatına kadar da bu partinin Genel Başkanıydı. Ama sadece bu kadar mıydı? O, benim de bizzat şahit olduğum hayatında, ülke ve milleti adına milliyetçi kimliğiyle çıktığı bu yolda kimliğini kimsenin gözüne sokmadan yaşayan, cesareti, civanmertliği, mütevazılığı ve vefasıyla rakiplerinin bile saygı duyduğu bir Anadolu alpereniydi. Tıpkı Nazım Hikmet'in her ne kadar fikir ve düşüncelerine katılmasa da Mehmet Akif Ersoy için söylediği "Dürüst ve inanmış bir adam." sözünün Muhsin Yazıcıoğlu için de dillendirildiğini biliyorum. O siyaseti ve particiliği asla bir amaç olarak görmedi, tüm gayesi tıpkı Ahmet Yesevi gibi, Hasan el Harakâni gibi, Hacı Bektaş Veli, Yunus, Mevlâna gibi Anadolu erenlerinin yaptığını yapmaktı, bu milleti tarihiyle barıştırmaktı; yıllarca örselenen civanmert kimliğini, vefa, çalışkanlık, dürüstlük ve hasbilik özelliklerini siyasete taşımak, ülkeye ve millete hizmet etmekti. Birçoklarının yaptığı gibi farklı şeylere heves eden biri olsaydı bugün kendisinden başka şekilde bahsediyor olurduk. O bunun farkındaydı. Belki bakan, başbakan hatta cumhurbaşkanı da olurdu ama o birilerinin himmetiyle bu makamlara gelenlerin birilerine diyet ödemek zorunda kalacağını biliyordu. O diyetini milleti ve ülkesi için ödemeyi tercih etti. Belki birinci parti olamadı ama haysiyetli ve civanmert bir siyasetçi olarak milletin adamı olmuştu.

Bu dünyaya bir daha Muhsin Yazıcıoğlu gibileri zor gelir diyorum. O kadar samimi ve hasbi bir insandı ki bu manada yiğit bir adamdı. Esasen, hasbilik ve yiğitlik ruhunda harman olmuştu ki milliyetçiliğini de inancını da çayın içindeki şeker gibi bilen birisiydi kendisi. Hiçbir değeri milletin gözüne sokmadı. Türk'ün Türk'e propagandasını değil bu milletin değerlerinin öncülüğünü yaptı.

Değerli milletvekilleri, nasıl yaşarsanız öyle anılırsınız, o iyi yaşadı; kendisini değil ülkesi ve milletini, devletini düşündü, inançlarını kişisel beklentilerine feda etmedi. İnsanlar doğarlar, büyürler ve ölürler, ölüm kaçınılmaz son. Ölüm bazılarını büyütür, bazılarını küçültür; bazıları rahmetle, bazıları lanetle anılırlar. Bugünkü Yazıcıoğlu yaşarken ki Yazıcıoğlu'ndan daha büyük. Ülkenin belirsizliğe itildiği, adaletin çiğnendiği, tüm değerlerin içinin boşaltıldığı bu demde onun şahsiyetli, dengeli, güzel dilli siyaseti daha çok aranıyor. Yazıcıoğlu birleştirici bir dili tercih etti; her zaman kışkırtıcı, ayırıcı bir dil kullanmadı asla; eleştiriye ve farklı düşüncelere her zaman açıktı. Onun için her parti ve görüşten dostları vardı; kin ve öfke siyasetine hiç rağbet etmedi; güler yüzlü bir politik dil kullanmayı hep tercih etti. Bazılarının yaptığı gibi "Ne pahasına olursa olsun iktidar olayım." düşüncesinde olmadı. Pahası emperyalizme kölelik olan ilişkilere rağbet etmedi, edenleri de uyardı. Ayıyla yatağa girenlerin zararla çıkacaklarını söyledi ve onu çok defa dillendirdi. Onu dinlemeyip karışık işlere, ilişkilere girenler sonunda bağımsızlıklarını kaybetmek zorunda kaldılar.

O, su katılmamış bir demokrattı. 28 Şubatta gösterdiği dirayet ve cesaret belki de kanlı bir darbenin önünü kesti. "Millete çevrilen silaha saygı duymam." dedi. "Namlusunu milletine çeviren tanka asla selam durmayacağım." diyerek bir darbeyi önledi. "Bu ülkeyi İran yapamazlar, bu ülkeyi Cezayir yapamazlar ama Suriye de yapamayacaklar, güçleri yetmeyecek." ifadesini kullanmıştı. O, aynı zamanda gerçek bir mümin, inançlı bir dava adamıydı. Her hareketinde hep iki hesap mercisini düşündü: Bir, yasalara ve millete hesap; iki, Allah'a hesap. Onun için "İki günlük dünya için fırıldak olmaya gerek yok." dedi. Siyaset camiasında dönüp duranları görünce bir şahsiyet abidesi olarak bu sözleri söylemişti.

"Yaşasaydı ne olurdu?" sorusunun cevabı bugün yaşadıklarımızda yatıyor, "Niye öldürüldü?" sorusunun cevabı da, onu şehit edenler neye engel olduğunu ve neye engel olabileceğini bildikleri için öldürdüler. O varken birileri asla bu memleketi bölmeye tevessül edemezdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Kendini her tehlikenin önüne atar, kapalı kapılar ardında tezgâhlanan oyunları mutlaka bozardı. O bir adalet arayıcısıydı. Adaleti bazı kişi ve gruplara hasretmez, herkes için isterdi. Geçirdiği acılı ızdıraplı hayat ona herkes için adalet gerçeğini öğretmişti. Bugün yaşasa bir zamanlar gadre uğrayanların nasıl zalimleştiklerini görür, herhâlde bu çürüme karşısında da feryat ederdi. O öldü, şehadet şerbetini içti ama bu vatan toprağı için bir tohum oldu. Binlerce Muhsin Yazıcıoğlu, binlerce alperen yeşerdi onun hatırası üzerinden.

Bu vesileyle onu ve arkadaşlarını rahmetle anıyor; hayali olan kardeşliğin, demokrasinin, adaletin gerçekleşmesini diliyorum.

Özellikle, Erbakan 1996 seçimlerinde birinci parti olduğunda birileri Muhsin Yazıcıoğlu'na "Erbakan'a başbakanlığı vermezler." demişti. Erbakan yerine Ecevit ve Mesut Yılmaz'ı desteklemesini istediler. Ecevit ve Mesut Yılmaz da kendisine 3 bakanlık teklif etmişti, 7 milletvekili vardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Erbakan da 1 bakanlık teklif etmişti. Şunu söyledi: "Erbakan birinci oldu, millet iradesidir. Ben Erbakan'ı destekleyeceğim." Ve Erbakan ile Mesut Yılmaz'ın hükûmet kurmasını istedi ama Mesut Yılmaz kabul etmedi. Muhsin Bey sordu: "Kim istemiyor? Sermaye mi, medya patronları mı?" Konuşamamıştı, şöyle demişti ve apoletleri göstermişti, cuntacıları. Muhsin Bey de "Onları yeneriz ve gerekirse tutuklarız; millet iradesinin üzerinde irade yoktur. Döneriz egemen güçlere deriz ki: 'Bundan sonra cuntacılarla veya sermaye patronlarıyla veya medya patronlarıyla görüşmeyeceksiniz. Sadece milletin tecelligâhı olan, iradesinin tecelligâhı olan, millet iradesinin tecelligâhı olan Meclisle görüşeceksiniz.'" ifadesini kullandı. Ve Sayın Erbakan ile Çiller'in de başbakan olmasını sağlamıştı. Bu, Türkiye'de demokrasiye ne kadar önem verdiğinin ciddi bir göstergesiydi. 28 Şubat döneminde de kendisi tehdit edildiğinde -beraber yolculuk yapıyorduk- çocuklarımız, hanımımız, arkadaşlarımız tehdit edildiğinde bunlara pabuç bırakmayarak 28 Şubat döneminde de onlara meydan okudu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 8'inci dakika...

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Son cümlem efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Millet iradesinin hâkim kılınmasını istedi. 3 kahraman vardı: Birisi Muhsin Yazıcıoğlu'ydu, birisi Hasan Celal Güzel'di, birisi de Nazlı Ilıcak'tı. Birisine iyi demişsek kalline, birisine kötü demişsek kalline demişizdir; geçmişi bizi ilgilendirmez, geleceğini de Allah bilir. Ben, Muhsin Yazıcıoğlu gibi kahramanları saygıyla yâd ediyorum. Muhsin Yazıcıoğlu yaşadığı kadar ömür sürmedi, anıldığı kadar ömür sürecek. Muhsin Yazıcıoğlu aynen Hazreti Muhammed gibi, Mevlâna gibi, Hacı Bektaş gibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi inşallah, Türkiye Cumhuriyeti ilanihaye, ilelebet payidar kalacak, o da anılmaya devam edecek diyorum. Herkesi de bir Fatiha okumaya veya en azından rahmet dilemeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım, hoşgörünüz için de sağ olun. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)