GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:70
Tarih:25.03.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; Plan ve Bütçe Komisyonunda bu bayram hikâyesi meselesi üzerine çok konuştuk fakat bir işe yaramadı, onun için bunu şimdi bir kenara koyacağım. Ben kayıtlara girmesi için bir konu üzerinde konuşmak istiyorum ve bu torba yasayla ilgili değil.

Şimdi, sık sık üzerinde durduğumuz konu Türkiye'deki demokrasi eksikliği ve hukuk yoksunluğu. Bunu konuşuyoruz; hep söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz elbette. Bir ülkede demokrasi yoksa veya işlemiyorsa, demokratik hukuk ilkeleri yoksa veya çiğneniyorsa, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku geçerli hâle geldiyse o ülkede adaletten, toplumsal adaletten, toplumsal barıştan söz etmek mümkün değil. Bu durumun yarattığı sorunlar gündelik yaşamın her alanında ve her an karşımıza çıkıyor ve bizler bu garabet durumun ortaya çıkardığı ahlaksızlıklarla -bunu bilerek söylüyorum- boğuşmak zorunda kalıyoruz. Biraz sonra konuya geleceğim.

Şimdi, sayın vekiller, lekelenmeme hakkı bu ülkede yaşayan herkes için geçerli olan bir haktır. Bu hak sadece iktidarda olanlar veya siyasetçiler için değil bu ülkede yaşayan her bir birey için vardır. Aynı şekilde, "masumiyet karinesi" dediğimiz hak da bağımsız ve tarafsız yargının ve mahkemenin kararları netleşene kadar hakkında suç isnat edilen her bireyin suçsuz olduğunu kabul eden bir haktır. Masumiyet karinesi yani suçsuzluk ilkesi uluslararası bir hukuk terimidir. Suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilmeyeceğini ifade eder. Temel bir hukuk doktrinidir aslında ve hüküm giymemiş kimse suçlu sayılamaz veya suçlu olarak lanse edilemez, lanse edilemez altını özellikle çiziyorum. Masumiyet karinesi evrensel bir yargı doktrinidir, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde de yer alır.

Suçsuzluk ilkesi sanığı korumaktan öteye, hukukun devamlılığını sağlama fonksiyonuna da sahiptir. Zira, sanığın suçlu olduğu öngörüsüyle birlikte adaletin temeli olan soruşturma ve araştırma ilkeleri anlamsızlaşır. Yargılama süreci kesinleşinceye kadar hiç kimse haksız yere suçlanamaz. Masumiyet karinesinin kökleri eski Roma'ya kadar uzanır. Masumiyet karinesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin -ki Türkiye de imzacısıdır- 6'ncı maddesine de dayanmaktadır. İşte bu hakkın ihlal edilmesi yargılama süreçlerini de etkilemekte ve adil yargılanma hakkını zedelemektedir. Bu ihlalin basın ve yayın yoluyla yapılması da aynı zamanda basın ahlakının ve ilkelerinin yerle bir edilmesi anlamına gelir. Ahlaksızlık burada başlıyor işte. Kişiler hakkındaki kimi bilgi diye iddia edilen kara propaganda malzemelerinin savcılıklardaki karanlık ilişkiler aracılığıyla bir kısım medyaya sızdırılması veya propagandaya dönüştürülmesi yargıya dışarıdan müdahale anlamına gelir ve adil yargılanma hakkının ihlali demektir. Yargılanması tamamlanmamış, hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmayan kişilerin medyada suçlu gibi gösterilmesi masumiyet karinesine açık saldırıdır. Savcılık ve soruşturma belgelerinin kamuoyunda bir yargılamaya dönüştürülmesi yargısız infaz anlamına gelir. Yargısız infaz niteliğindeki medya yargılamalarıyla kişilerin suçlu gibi gösterilmesi hukuk devletlerinde olmaz ama burada olur çünkü burası bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır.

Sayın vekiller, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması ve tutuklanması ve belediyelere yönelik gerçekleştirilen hukuksuz operasyonla Türkiye'de geçmişte darbe dönemlerinde görülen andıçlama pratikleri bir kez daha devreye konmuştur; andıçlama -iktidara bunu özellikle hatırlatıyorum- andıçlama pratikleri. Siz dünkü Çevik Birlerin bugünkü devamı hâline geldiniz ya! Biraz utanın, biraz sıkılın diye bunları anlatıyorum. 28 Şubatın andıçlama pratiklerini kullanır hâle geldi sizin medya organlarınız. Bu iktidarın güç zehirlenmesidir esas itibarıyla.

İktidara yakın ve onun bir aygıtı olarak çalışan kimi televizyon kanallarında gazeteci demeye bin şahit lazım kişiler basın ahlakının zerresine sahip olmaksızın âdeta mahkeme kurmaktadır. Yeni Şafak, A Haber, Sabah, Akit gibi yerlerdeki gazeteci müsveddelerinin hedefe koydukları insanları yargıç edasıyla yargılaması, her önüne geleni terörist ilan ederek yargısız infaz yapması âdeta usul olmuştur. Çevik Bir'in anlayışının bugünkü devamı olan bu kişiler ellerine tutuşturulan iftira niteliğindeki kimi istihbarat notlarını ve ısmarlama polis fezlekelerini belge olarak sunmakta ve açıkça itibar suikastı yapmaktadır; bu iktidar pratiklerinin arkasında durmakta ve bundan medet ummaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik operasyonun bir ayağını kent uzlaşısına oturtan bu zihniyet, demokratik siyaseti, muhalefeti, seçim kazanmayı ve halkın iradesini temsil etmeyi suçmuş gibi göstermeye çalışmaktadır. Kent uzlaşısı, halkımızın talep ve beklentileri üzerine partimiz tarafından açık bir şekilde kamuoyuna açıklanmış ve yerel seçim boyunca Türkiye'nin dört bir tarafında başarıyla hayata geçirilmiş bir uygulamadır; halkın ortak iradesine dayanan, toplumun farklı kesimlerini buluşturan, şeffaf ve demokratik bir süreçtir; halkın siyasette alternatif yaratma arayışı ve kararıdır. Bu konuları bu kürsüde geçen dönem Mecliste konuştuk, ben defalarca konuştum, kent uzlaşısı üzerine konuşmalar yaptım.

Şimdi, bakın, daha önce HDP Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuş Azad Barış'ı hedef seçerek kent uzlaşısını kriminalize etme girişimi operasyonun sahiplerinin zelil ve sefil hâlini göstermektedir. Yıllarca Türkiye'de siyaset yapan, basında ve uluslararası akademi dünyasında tanınan bir felsefe doktoru ve sosyoloğun yargısız infazla televizyon ekranlarında "terörist" ilan edilmesi ve onunla ilişkilendirilen herkesin de terör kefesine konulması içler acısı bir durumdur. Hiçbir somut kanıta dayanmayan, yalnızca siyasi mühendisliğin ürünü olan iddialarla bir kara propaganda yapılmaktadır. Nerede yapılmaktadır? Sabah'ta yapılmaktadır, Akit'te yapılmaktadır, Yeni Şafak'ta yapılmaktadır; sözde yayın organlarında sözde gazeteciler tarafından yapılmaktadır. Çevik Bir zihniyetinin yani 28 Şubat Çevik Bir zihniyetinin bugünkü taşıyıcılarıdır bu sizin gazeteci müsveddeleri işte. Eğitimini dünyanın en prestijli üniversitelerinde tamamlamış, oralarda çalışmış, ömrünü bilime, akademiye ve sivil topluma adamış bir insanın -Azad Barış'tan söz ediyorum- kesip çöpe attığı tırnak olamaz bu kara propagandayı sürdüren Buraklar, Abdurrahmanlar, Eraylar ve daha niceleri; bir insanın namusuna, şerefine ve emeğine dil uzatanlar er ya da geç tarihin mahkemesinde mahkûm edileceklerdir, bunu söylemiş olalım. Hangi ruh hâlindesiniz siz ya? Aklıyla fikriyle, eğitimiyle, birikimiyle, kaleminin kudretiyle çalışan birisini yaftalayıp onun onurunu, ailesini ve tüm birikimini çarmıha germe cüretini gösteriyorsunuz. Şeref, onur, haysiyet gibi kavramlarla zerre alakası olmayan bir ruh hâlidir bu gazeteci müsveddelerinin ruh hâli; hakikatten korkanların ve zalimliğini iftirayla perdeleyenlerin sığındığı en eski metottur bu; bilgeyi büyücü, hakikati fitne, kalemi kılıç gibi göstermek, 28 Şubatın devamı olan andıççı ruh hâli budur işte. Gerçeği eğip bükerek kendi lehine çevirmeye alışmış olanlar hakikati dillendiren bir akademisyeni terörist olarak sunmakta en ufak bir tereddüt dahi göstermemektedirler. Bugün, Azad Barış hakkında üretilen suçlamalar, yürütülen itibar suikastı yalnızca bir kişinin hedef alınması değildir; aksine, Kürtlerin, Ezidilerin, muhaliflerin, aydınların ve hakikati dillendiren herkesin susturulmak istendiği bir süreçtir. DEM PARTİ olarak partimiz, Azad Barış arkadaşımız ve kent uzlaşısı hakkında yapılan bu kara propagandanın yürütücüsü olanlardan hukuk önünde hesap soracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Asıl suç, ekranlarda ellerine tutuşturulan iftira belgeleriyle boy gösteren hukuk katillerinin ve gazeteci müsveddelerinin evrensel bir ilke olan masumiyet karinesini ve hukukun temel ilkelerini hiçe sayarak yarattıkları algı operasyonlarıdır, sürdürülen bu kumpas operasyonlarıdır. Kalemini ve ruhunu satmış sözde gazeteciler, muhabir değil muhbir olanlar, iktidarın gölgesinde yaşayan yorumcular yargısız infaz yapmaktadırlar. Bir insanın onurunu, ailesini, akademik birikimini, düşüncelerini ve emeğini yok etmeye çalışmak sadece ahlaksızlık değil aynı zamanda büyük bir suçtur, bunu da söylemiş olalım.

Kürt düşmanlığı burada açık bir şekilde kendini göstermektedir. Artık Kürtler nerede, hangi partide olursa olsun terörist ilan edilecekler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Belediye başkanları, belediye başkan yardımcıları, meclis üyeleri, akademisyenler, iş insanları ve düşünce kuruluşlarının Azad Barış gibi yöneticileri sistematik olarak terör suçlamasıyla hedef alınmaktadırlar. Bu bir tesadüf olabilir mi? Değil. Nedir dert? "Kürtler batıda belediye yönetimlerine ortak olamazlar." diyor savcı yazdığı fezlekede. Irkçı, ayrımcı ve bölücü bir zihniyetin bütün kirliliğiyle karşımızda durduğunu görüyoruz; bu zihniyetten bir an evvel uzaklaşmak gerekiyor.

Hakikati öldüremezsiniz, adaleti susturamazsınız ve insanlık onurunu yok edemezsiniz; bunu bir kez daha söyleyelim. Yeni Şafak, Sabah, A Haber, Akit gibi bugün 28 Şubatın ruhunu yeniden yaşatanlara, o andıççı zihniyeti yeniden yaşatanlara bunları söylüyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna sesleniyorum: Bu andıççı anlayıştan uzak durun, 28 Şubatçı zihniyetle aranıza mesafe koyun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)