| Konu: | Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 70 |
| Tarih: | 25.03.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK'in açıkladığı 2024 yılı gelir dağılımı istatistiğine göre yüzde 20'lik en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48 olurken en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun payı ise sadece yüzde 6,3 olmuştur. Bir önceki yıla göre ilk ve son yüzde 10'luk gruptakilerin çoğunluğu aynı gelir grubunda bulunmaktadır yani zengin zenginliğini sürdürmeye, fakir fakirliğini sürdürmeye devam ediyor. Zengin zengin kalıyor, fakir ise fakir ve aralarındaki gelir dağılımı da açılıyor. Zenginin kaderi zengin olmak demek ki ya da zenginle kalkınmanın adaleti bu ve bu açıdan oldukça istikrarlı bir iktidar olduğunuzu söyleyebiliriz ama mazlumun ahı da istikrarlı, birikti ve bu gidişata "Dur!" deyip güçlü bir cevap vereceğe benziyor.
2024 yılı TÜİK şaibeli enflasyonu yüzde 44 olarak açıklandı. Asgari ücrete, emekliye ve memura bunun çok altında zamlar yapıldı ki gerçek enflasyon bundan çok çok daha yüksek, yüzde 83 olarak açıklandı. Bu da yapılan zamlar, milyonlarca insana resmen kıyıldığını gösteriyor. Asgari ücret 22.104 lira, en düşük emekli maaşı 14.469 lira; mart ayı yoksulluk sınırı 78 bin lira, açlık sınırı ise 25 bin liraya dayanmış durumda. Açlık sınırı 4 kişilik bir hanenin gıda giderini gösteriyor, yoksulluk sınırı da gıda ihtiyacına barınma, giyim, sağlık ve benzeri zorunlu giderler eklenince ortaya çıkan asgari rakam. Asgari ücret de emekli maaşları da milyonların ücretleri de yoksulluğu bırakın, açlık sınırının altında bugün yani bir asgari ücretli ancak karnını doyurabiliyor. Hane halkı geliri fert başına Van, Muş, Bitlis, Hakkâri'de yıllık ortalama 91 bin lira olmuş, Türkiye ortalamasının yarısı; hem bölgesel eşitsizlik hem de yaşanan mutlak yoksulluğu göstermesi açısından çok çarpıcı.
Bugün, toplum, kent lokantaları, hayır kurumları, iftar çadırları, ucuz et kuyrukları ve pazar sonu artıklarıyla gıda ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. İnsanlar yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında ve bu oran yüzde 29 yani 85 milyonluk nüfusun 25 milyonu.
Emekliler yaşamlarının son zamanlarını büyük ekonomik sıkıntılar içinde geçirmek zorunda kaldılar. Bu, uluslararası raporlarda da açıkça ortaya konulmakta. OECD'nin Bir Bakışta Emeklilik 2023 Raporu'nda 38 ülke içinde Türkiye en fazla eşitsizliğin olduğu 5'inci ülke. Yani tüm bu rakamlar gösteriyor ki iktidar yönetemiyor, birçok alanda olduğu gibi ekonomide de kronik başarısız ve maalesef mevcut ekonomik kötü gidişatının yükünü işçi, emekçi çekmek zorunda ve işçiler, emekçiler payına düşmesi gerekenin çok altında bir gelirle yaşamak zorunda bırakılmış durumda.
Tüm bu tablo içinde bu kanun teklifiyle emekliye verilecek bayram ikramiyesine yapılan bin lira ek zammı konuşuyoruz. Alım gücünün bu kadar azaldığı bir dönemde bin liranın, bir emeklinin torunlarına vereceği bayram harçlığına bile çare olamayacağı çok açık. Yaklaşık 15,5 milyon emeklinin beklediği ve onlara reva görülen "3 binden 4 bine çıkardık, daha ne yapalım?" dediğiniz bu rakamın 2025 bayramları için bütçeye maliyeti 28,4 milyar lira. Bu rakamın 10,6 katını siz hiç hesapsız yılın ilk iki ayında sadece faize ödediniz. Yine, bu rakamın yaklaşık 9 katını 2025 yılı bütçesinden kamu-özel iş birliği projelerine 202,3 milyar lira olarak aktardınız. Ülkenin parasını uluslararası sermayeye, faiz lobisine aktarıyorsunuz. Tercihleriniz ortada; bu yıl da emeklinin, emekçinin, işçinin alın teri, birikimi, ödediği vergiler sermayeye, yandaşa gidecek. 2025 yılı bütçesinin büyük kalemlerinden olan 1 trilyon 950 milyar faiz giderleri, 3 trilyon lira vergi harcamaları ve 1 trilyon 608 milyar lira olan savunma ve güvenlik harcamaları yüzünden zaten yurttaşın refahına, sağlık, eğitim ve maaşlarına yansıyan hiçbir şey olmayacak. Yandaşa tanınan istisna ve muafiyetler, faiz, enflasyon, vergi ve savaşa heba edilen bu bütçe kalemleriyle maalesef toplumu, milyonlarca insanı açlığa, sefalete sürüklemekten hicap duyulmuyor. "Bu yıl da dişini sık, seneye inşallah." sözlerine ise artık toplumun karnı tok. 2024 yılında kamuda "tasarruf" adı altında bir algı yarattınız ama sadece toplumu tasarrufa koştunuz. İnsanlar en temel ihtiyaçlarına ulaşamazken kamu harcamalarında hiçbir kalemde tasarruf yapılmadı ve hatta harcamalar arttı. Taşıt kiralamalarından alım ve onarım giderlerine, enerji, haberleşme, kırtasiye, temsil, organizasyon giderlerine kadar birçok gider 2024 yılının ilk aylarından itibaren katlanarak artmıştır. Enflasyonla mücadelede yurttaşa sürekli "Kemer sık." sözlü salık verilirken devlet, savurganlığına devam etmiş. Yurttaş, düşük gelir ve yüksek borçlanma maliyeti yüzünden zaten tüketimi kısmış, harcayamamış, talebi düşürmüş, enflasyonist etkisi yok. Bakın, bu enflasyon, denetimden uzak, devletlu bürokrasisinin ve konforundan hiçbir kısıtlamaya gitmemiş zenginin enflasyonu.
Denetimsizlik demişken, yine, bu kanun teklifinde yer alan Varlık Fonunun denetiminin, Cumhurbaşkanının belirlediği, kerameti kendinden menkul bağımsız kişilerce yapılmasının da zaten bir kıymetiharbiyesi yok. Bu durumda raporun Plan Bütçeye aralık ayında getirilmesi de bir işlerlik kazanmıyor. Asıl sorun Varlık Fonu neden var? Neden Cumhurbaşkanlığına bağlı? Buraya kadar hükmümüz sökmüyor, tamam, anladık da neden bağımsız denetçiler ya da Sayıştay tarafından denetlenmiyor? Sayıştay denetimine bile razıyız ama o da olmuyor. "Var." demek işin içinde bir sebep ki 245 milyar dolarlık büyüklüğe sahip bu Fon gözlerden ırak ve kapalı tutuluyor.
Tüm bunlardan çıkış ancak radikal bir müdahale ve demokratik toplum dönüşümüyle mümkün; önce barış, hukuk ve demokrasi tabii ki. Bugün tasarruf kamudan yapılırsa, vergi zenginden alınırsa, kamu-özel iş birlikleri ve benzeri batak projelerden vazgeçilirse, savaşa harcananla barışa, demokratik toplumun inşasına yatırım yapılırsa geleceği olan bir ülkeden bahsedebiliriz. Bu durumda, yirmi iki yıllık iktidar-sermaye ortaklığı, onca rant, talan, yolsuzluk ve yozlaşma, çete faaliyetleri, şiddet politikasıyla sizin adınıza buradan çok da kolay bir çıkış ya da geri dönüş görünmüyor. Bugün İstanbul'la sınamaya kalktığınız ve ısrarla yürüttüğünüz kayyum siyasetiniz, hukuksuzluklarınız; direnen, hak arayan emekçiye, halka, öğrenciye, basın emekçilerine karşı antidemokratik tutumunuz da bunların ekonomik maliyeti de ortada. Halk iradesini yok sayan darbeci siyasetiniz yüzünden Türkiye ekonomisi bir çöküş daha yaşadı. Bu hukuksuzluklar yalnızca demokrasiyi değil halkın cebini de hedef aldı. Ortaya çıkan ekonomik yıkımın faturası da yine halkın omuzlarına yıkılacak. Bile isteye ekonomiyi zora sokmaya çalıştığınız gibi bir durum var. Hukuk yani devlet düzeni dağılmış durumda. Yerel işleyişe müdahale ediliyor ve yürümeyen sistemin yerine yeni bir rejim ikamesi amaçlanıyor ve yeni rejimin tesisinde de iktidarınız tüm muhalefeti ve rakiplerini paralize ederek kendini tek seçenek kılmaya çalışıyor.
Sonuç olarak, otoriter bir yönetim ve faşizmin zemini sağlanmaya çalışılıyor. Bu durumda tek yol, toplumun dayanışarak, uzlaşarak, iradesini ortaya koyup işçiden emekçisine, tüm ezilenleriyle, halklarıyla, geleceğin özgür, demokratik, adil Türkiyesini birlikte inşa etmesidir.
Saygılarımla. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)