| Konu: | Piyade Komando Er Hanefi Usta'nın ölüm yıl dönümüne, Kadir Gecesi'ne, yargının bağımsız ve tarafsız olduğu iddialarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 26 Mart 1999'da söylemiş olduğu sözlere, Yunan askerlerinin attığı slogana ve Atina Büyükelçiliğinin sosyal medyada yayınladığı mesaja, Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım'a ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 26.03.2025 |
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün 26 Mart, bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen Piyade Komando Er Hanifi Usta'nın ölüm yıl dönümü, şehadetinin yıl dönümü; kendisini rahmet, saygı ve hürmetle anıyoruz.
Mübarek Kadir Gecesi, tüm milletimizin mübarek Kadir Gecesi'ni tebrik ediyoruz, İslam âleminin Kadir Gecesi'ni tebrik ediyoruz; inşallah hayırlara vesile olur.
Zor ve kritik günlerden geçiyoruz. Maalesef, ülkemizde siyasetin hukukun üzerinde hep bir üstünlük kurma çabası olduğunu gördük. Aslında, bunun geçmişte de birçok örneği var, bunun sağla solla da çok alakası yok, maalesef Türkiye olarak bu konuda sicilimiz iyi değil.
Yargının bağımsızlığından bahsediyoruz. Bir taraf yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu iddia ediyor. "Turpun büyüğü" söylemiyle biz ön haberini aldığımız bir sürecin başlangıcını yaşadıysak acaba burada yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedebilir miyiz? Başkanlığını Adalet Bakanının yaptığı ve üyelerinin büyük bir kısmının Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki iktidar partisinin çoğunluğuyla seçilen HSK'nin olduğu bir yerde biz yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedebilir miyiz? Birçok konuda iktidarın kullandığı kavramlar doğrultusunda veya beklentileri doğrultusunda karar almadığı için görev yerleri değiştirilen hâkimlerin olduğu bir yerde siz yargının bağımsızlığından, tarafsızlığından bahsedebilir misiniz? Enis Berberoğlu'ndan tutun da Osman Kavala'ya kadar, en son Ayşe Barım'da, buralarda karar veren hâkimlerin verdikleri kararlar birilerinin hoşuna gitmediği için hepsinin görev yerleri değiştirildi. Bir muhalefet partisinin lideri bugün cezaevinde. Hangi hukuk devletinde bu kadar uzun süre bir muhalefet partisinin lideri tutuklu kalabilirdi?
10 gazeteci gözaltına alındı ki bunlardan biri Ali Onur. Ali Onur, bir medyanın muhabiri, kameramanı ve kendisini tutuklayan emniyet güçlerinin 3600 ek göstergeleriyle ilgili bugüne kadar birçok haber yapmış; kendisinin tutuklanması, gözaltına alınmasıyla ilgili karar veren hâkimlerin, emekli hâkimlerin hâkimler kadar zam alması konusunda haberler yapmış. Sokağın sesini kesecek adımlar atılıyor. Bakın, Ali Onur'un e-devletten adresini buluyorlar, evine gidiyorlar, alıyorlar, bir gün nezarette tutuyorlar, daha sonra nezaretten çıkarıyorlar, "Seni biz adli kontrol şartıyla serbest bıraktık." diyorlar. Asansörün kapısında beklerken beş dakika içinde, ne olduysa, kim telefon açtıysa, sebebi nedir bilinmiyor, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmak üzere olan muhabir tekrar içeri alınıyor ve tutuklanıyor. Bunun gibi birçok gazeteci mesleğini icra ederken yani sokağın sesi olmak, halkı bilgilendirmek, olan bitenle ilgili bilgi vermek üzereyken maalesef bugün gözaltında. Bütün bunların olduğu bir yerde siz yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedemezsiniz.
Bakın, bir muhalif siyasetçi bu konuyla ilgili çok çarpıcı bir beyanda bulunmuş, onu kelimesi kelimesini okumak istiyorum: "Hukukun siyasallaştırılması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar. Demokrasi hukuksuz yaşayamaz, hürriyetlerin kullanılamadığı bir demokrasi düşünülemez ve hürriyetler ancak hukuk yoluyla garanti altına alınabilir çünkü hukuksuz bir demokrasi haksız bir demokrasidir. Ülkemizde demokrasi giderek bir seçim metoduna dönüştürülmektedir. Hâlbuki demokrasi sadece seçimlerden ibaret değil, aynı zamanda yargı ve yargıç bağımsızlığı demektir. Eğer bu iki bağımsızlık çiğnenirse, demokratik bir görüntü altında baskıcı bir düzen kurulmuş olur."
Bunu bir muhalif siyasetçi söylüyor ama bugünün muhalifi değil, 1999 yılının muhalifi. Bugün de, tesadüf, Sayın Cumhurbaşkanının okuduğu şiirden dolayı cezaevine gönderildiği gün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - 26 Mart 1999'da Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yapmış olduğu açıklamayı okudum size, o gün muhalifti. Bakın, bugün bu cümlelerin aynısını biz tekrar ediyoruz, aynılarını söylüyoruz; umarız Sayın Cumhurbaşkanı 1999 yılında söylemiş olduğu bu sözleri hatırlar.
Bakın, liyakatten ve kaliteden bahsettik. Ülkedeki sıkıntılı süreç dışarıda birilerine nasıl cesaret veriyor, bunun da örneklerini gördük. Dün Yunanistan'da askerî bir yürüyüş oldu ve sosyal medyada da bunu görmüşsünüzdür. Orada Yunan askeri şu sloganı attı: "Kıbrıs Yunan'dır, Türkiye..." diye çok alçakça, bu millete, bu ülkeye çok ağır hakaretlerde bulunacak kelimeler sarf ettiler. Bununla beraber ne oldu, biliyor musunuz? Atina Büyükelçiliğimiz de sosyal medyasından bir mesaj yayımladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Hemen aynı günlerde, Yunanistan'ın, Yunan halkının ve Hükûmetinin millî gününü kutladı Atina Büyükelçiliğimiz. Olur, büyükelçilikler bulundukları ülkelerde o ülkenin bağımsızlık gününü, millî gününü kutlar ama arkadaşlar, kutladıkları Yunan millî gününün tarihi yani 25 Mart 1821 nedir, biliyor musunuz? Osmanlı'ya karşı Yunan isyanının ve eş zamanlı olarak Mora'daki Türk katliamının başladığı tarihtir, on binlerce Türk'ün katledildiği bir tarihtir. Bir tarafta Yunan askeri ağza alınmayacak hakaretlerde bulunuyor, büyükelçiliğimizin kutlama tarihi de maalesef böyle bir acı güne denk geliyor.
Bakın, dış politika dedik. Son olarak burada bizi çok rahatsız eden bir başka konuyu da paylaşacağım. Binali Yıldırım geçtiğimiz günlerde bazı açıklamalarda bulundu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın, buyurun.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Kendisi aynı zamanda Türk Devletleri Teşkilatının Aksakallar Konseyi Başkanı olan Binali Yıldırım'dan bahsediyoruz. Hem yerel yönetimlerden hem de vatandaşlık tanımının yeni anayasada gözden geçirilmesinden ve güncellenmesinden bahsetti. O zaman bir siyasetçi olarak Binali Yıldırım'a tepki göstermiştik ama bugün Aksakallar Konseyi Başkanı olan Sayın Binali Yıldırım için de biz bir çağrı yapmak istiyoruz. Bakın, kendisinin Aksakallar Konseyi Başkanı olduğu dönemde, Türk Devletleri Teşkilatı mensubu bir ülke, Kazakistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne büyükelçi atadı Sayın Yıldırım. Aynı zamanda, bu atama töreninde Türkiye işgalci olarak suçlandı ve hiç kimse maalesef ağzını açmadı.
Buradan seslenmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 9'uncu dakikadayız.
Buyurun.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum.
Alfabeyi bilmeyen bir öğretmen neyse, tansiyon hastasına tuzlu su tavsiye eden bir doktor neyse Sayın Binali Yıldırım'ın da Aksakallar Konseyi Başkanı olması bizim için odur. Neden?
Bir başka örnek, canlı yayında merhum İsmail Gaspıralı'nın bir sözünden bahsediyor, diyor ki "Hani neydi? Dilde, işte, fikirde... Bir şey daha vardı." diyor. Tabii, konuştuğu kişi kendisinden daha cahil bu konuda, o da diyor ki: "Törede." "Ha, evet, törede." diyor. Böyle bir kişinin Türk Devletleri Teşkilatının Aksakallar Konseyi Başkanı olması kabul edilemez. Ya görevden alın ya da kendisini istifaya davet ediyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)