| Konu: | Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 26.03.2025 |
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle "Nevroz" Bayramı'nı bir kez daha, buradan, kürsüden kutlamış olalım. Gelmekte olan Ramazan Bayramı'nın da ülkemize adaleti ve barışı getirmesini temenni ediyorum; hepinizin bayramı şimdiden kutlu olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 12'nci maddesi vesilesiyle yalnızca Cumhurbaşkanının maaşını değil, bu ülkenin emekçisinin, emeklisinin, asgari ücretlisinin, yoksulunun ve hatta açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren milyonların onurunu da konuşmak zorundayız.
Bu maddeyle Cumhurbaşkanının aylık maaşı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına yapılan her türlü ödemenin yüzde 5 fazlası olarak sabitleniyor. Teknik olarak diyebilirsiniz ki: "Bu, sadece bir düzeltme, sembolik bir oran, hukuki bir çerçeve." Evet ama mesele zaten rakam değil, mesele sembolün kendisi, mesele niyetin neyi gösterdiği ve neyi görmezden geldiğidir.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşıyor. TÜRK-İŞ'in 2025 Şubat ayı verilerine göre 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması yani açlık sınırı 23.324 TL. Burada evin kirası yok, faturası yok, çocuğun beziydi, eğitimiydi, hiçbiri yok. Yoksulluk sınırı 75.973 TL'ye ulaşmış durumda ama bu ülkenin işçisine, çalışkan emekçisine, emeklisine reva görülen maaş ne? 14.469 TL. Evet, bir emekli açlık sınırının bile altında yaşıyor.
Sayın milletvekilleri, bu ülkede Cumhurbaşkanının maaşı sadece buz dağının görünen kısmıdır. Gerçek maliyet çok daha büyük çünkü o makamda oturan kişinin kaldığı sarayların, bindiği arabaların, uçtuğu uçakların, giydiği kıyafetlerin, yediği yemeklerin, yanında çalışan yüzlerce korumanın, ailesinin harcamalarının tamamı zaten devlet bütçesinden karşılanıyor. Bu harcamaları eklediğinizde Cumhurbaşkanının maaşı sembolik bir kalem hâline gelir; bugün bu makamın gerçek aylık maliyeti kendi maaşının binlerce katıdır. Bu, sadece bir tahmin değil kamu bütçesi verilerine dayanan bir hakikattir. Hâl böyleyken biz, bir büyükşehir belediyesine ayrılan bütçeden daha fazlasını sadece bir kişiye ve ailesine ayırıyoruz, milyonların istihkakını bir kişi kullanıyor oysa bu ülkede milyonlar ne yapıyor biliyor musunuz? Ay sonunu getiremiyor, marketten kıyma yerine tavuk kıyması alıyor, faturalarını takside bölüyor, evladını okuldan almak zorunda kalıyor çünkü yoksulluk artık sadece ekonomik bir tanım değil bir yaşam biçimi oldu.
Değerli milletvekilleri, bugün burada yaptığımız düzenleme teknik bir maaş ayarlaması değil bu ülkenin hangi önceliklerle yönetildiğine dair bir itiraftır. "Halk açken devlet tok olabilir mi?" sorusu artık sadece bir ahlak sorusu değildir, aynı zamanda bir anayasal sorumluluk, bir kamusal meşruiyet sorunudur çünkü Anayasa’nın 2'nci maddesinde belirtilen sosyal devlet ilkesine göre bu ülke, kaynaklarını adaletli ve öncelikli biçimde dağıtmak zorundadır. Sosyal devlet, sadece devlet büyüklerine sosyal imkânlar sağlamak değildir; sosyal devlet, çocuğuna süt alamayan anneyi görmektir; sosyal devlet, evine et girmeyen babayı duymaktır; sosyal devlet, kışın elektrik faturasını ödeyemediği için karanlıkta oturan yaşlıyı hissetmektir ama ne yazık ki bugünkü düzenleme bu hissiyatın tam tersi yönündedir.
Kamuoyuna sunulan 2025 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesine göre temsil ve tanıtma giderleri için ayrılan tutar 255 milyon TL. Neyin tanıtımı, kime temsil? Bu temsil kimin onurunu kurtarıyor? Birileri bu ülkede temsil edilmenin ayrıcalığını yaşarken milyonlarca insan bırakın temsil edilmeyi varlığı bile kabul edilmiyor, sadece seçimden seçime hatırlanıyor. Oysa siyaset unutmamak sanatıdır; temsil etmek, hatırlamakla başlar.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyle halkın sırtına biraz daha yük, biraz daha haksızlık, biraz daha umutsuzluk bindirilmiş olur. Unutmayın, adalet terazisi sadece mahkeme salonlarında kurulmaz, bütçe dağılımı da bir adalet meselesidir. Unutmayın, bir ülkenin büyüklüğü saraylarının yüksekliğiyle değil, vatandaşlarının yaşam kalitesiyle ölçülür.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)